Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 Son Araştırmalardan CBT 1486/11 Eylül 2015 Avrupa’da ilk kez bir hasta lazer tekniğiyle tedavi edildi. Yeni teknik beyin tümörü operasyonu sırasında kanserli ve sağlıklı dokuyu birbirinden ayırt ediyor. İngiliz doktorlar ışınların yansımaları sayesinde beyindeki kanserli dokuyu saniyeler içerisinde bulmuşlar. Oysa şimdiye dek doku örneklerinin ameliyat sırasında laboratuvarda incelenmesi gerekiyordu. Yeni lazer tekniği ameliyatın daha çabuk tamamlanmasına yardımcı oluyor diyor Charing Cros Hastanesi’ndeki ameliyatı yöneten nöroloji cerrahı Babar Vaqas. BBC haberine göre kendisi de lazer tekniği üzerinde araştıran 22 yaşındaki hastanın durumu iyi. Ameliyat sırasında doktorlar göreceli olarak yeni olan diğer Yeni lazer tekniği, kanserli beyin dokusunu gösteriyor Taş devrinde toplu katliam Arkeologlar Frankfurt yakınlarında taş devrinde toplu katliamla ilgili kanıtlar buldu. İnsan kalıntıları yaklaşık 7000 yıllık ki bu da kalıntıların Neolitik devre ait olduğu anlamına geliyor. En az 26 kişi işkence gördükten sonra öldürülmüş, daha sonra ise hepsi bir çukura atılmış Çukurda daha çok erkeklerin ve 12 çocuğun bulunması dikkat çekici. Çukurda 40 yaş üzerinde iki kadın iskeleti bulunmuş. Toplu mezar 2006 yılında SchöneckKilianstädten kasabasında bulunmuştu ama daha sonraları ayrıntılı bir şekilde incelenebilmişti. Kafataslarında, üst ve alt baldır kemiklerinde fraktürler bulduk, bu kırıklar olağanüstü bir şiddetle meydana gelmiş olmalı diyor Meyer. Uzmanlar binlerce yıl sonra bile şiddetin izini kanıtlayabiliyor, her ne kadar kemikler çok iyi korunmamış ve kısmen dağılmış olsalar bile. Birçok insan taş aletlerin darbeleriyle yaralanmış ve kafatası yaralanmaları yüzünden de yaşamlarını yitirmiş. Ayrıca bacak kemikleri de sistematik olarak parçalanmış. Katliam sırasında tüm bir yerleşmenin yerle bir edildiğini düşünüyor araştırmacı. Bu olay Neolitik devirde tek değil. Yeni olan, saldırganların vahşeti. Neolitik dönemde insanlar göçebelikten, çiftçiliğe geçmişlerdi. Yerleşik yaşam biçimi olasılıkla yaşam alanları için çatışmaları da beraberinde getirmişti. SchöneckKilianstädten, Orta Avrupa’da şeritli bant çanak çömleği döneminde katliam yapılan üçüncü yer. Şeritli bant çanak çömleğiyle ile Orta Avrupa’da Neolitik devir başlıyor. Tarım ve hayvancılıkla birlikte insanlar yerleşik yaşama geçiyor. Bu devir Orta Avrupa’da İ.Ö.5500 – 5000 yıllarına tarihlendirilir. bir yöntemden daha yararlanmışlar. Kesme sırasında duman üreten “iKnife” adında bir bisturi. Bir makine bu dumanı anında analiz ederek, dokudaki değişimler hakkında bilgi veriyor. Sağlıklı ve hasta dokuların farklı göstergeleri var. Bunlar hastalıklı dokuda çok veya ender olarak görülen lipitler veya proteinler olabilir. Lazer ve iKnife bu farklılıkları görüyor. Lazer tekniğinin en önemli avantajlarından biri de dokunun kesilmesine gerek kalmaması. Işın yansımalarının analizi için örneğin sanat eserlerinin malzeme özelliklerinin de incelendiği Ramanspektroskopisi yönteminden yararlanılmış. Okyanuslardaki su seviyesi 1992’den beri 7 santim kadar yükseldi, hatta bazı yerlerde 23 santim. NASA’nın son araştırma verilerine göreyse önümüzdeki yüz ila iki yüz yıl içinde en az bir metrelik yükselmenin önlenmesi mümkün görünmüyor. Bu nedenle de alçakta kalan bölgeler ve Tokyo ve Singapur gibi büyük kentlerin su altında kalması söz konusu diyor Michael Freilich. Çoğunluğu Asya’da olmak üzere 150 mil NASA’dan korkutucu deniz yükselmeleri yonu aşkın insan, günümüzdeki deniz seviyesinin bir metre üzerinde yaşıyor. Freilich deniz seviyesinin gelişimiyle ilgili yeni uydu verilerini sundu. NASA ve Fransız uzay dairesi CNES uzaydan ölçümlere 1992 yılında başlamıştı. Enstrümanlar, 1200 metre yükseklikteki bir uçağa monte edildiklerinde yerde 10m. yarattığı bir yükseltiyi görecek kadar hassaslar. Buna göre okyanuslar 1992 yılından bu yana ortalama olarak 7.6 santim yükselmiş, hatta bazı yerlerde 23 santimden bile fazla. Yükselmeden en başta buzulların erimesi sorumlu tutulsa da okyanusların ısınması da ekili oluyor. Bilimi insanları özellikle de Grönland buzunun erimesi konusunda çok endişeliler. Burada son on yıl içinde yılda ortalama olarak 303 gigaton buz erimiş. Antarktikteki bir buz ise yılda ortalama 118 gigaton kütle kaybetmiş. Buzlar beklenilenden çok daha hızlı eriyor. Üstelik de bu süreç daha da hızlanacağa benziyor. Tüm buz dağlarının tamamen yıkılması halinde ne olacağı kesin olarak bilinmiyorsa da NASA araştırmacısı Tom Wagner, buz tabakalarının hızla çökmesi halinde önümüzdeki 100200 yıl içinde deniz seviyesinin üç metre kadar yükselebileceğini söylüyor. Avusturyalı arkeologlar yüz yirmi yıldır antik Efes kentinde çalışıyor. Kazılar sırasında tabii ki eski yaşam biçimleri hakkında bilgiler veren hayvan kalıntıları da bulunuyor. Viyana Veterinerlik Üniversitesi ve Avusturya Arkeoloji Enstitüsü şimdi Efes kazı evinde “BoneLab Ephesos” kemik laboratuvarını açtı. İzmir yakınlarındaki antik Efes kentinin 9000 yıllık bir geçmişi var. Geçmişin en önemli kentlerinden biri olan Efes ayrıca dünyanın yedi harikasından Artemis tapınağının da bulunduğu yer. Veterinerlik Üniversitesi’nin arkeozoologları 1990’lı yılların başından bu yana Efes’teki hayvan kalıntılarını inceliyor. Evcil ve yabani hayvan kemikleri dışında deniz hayvanlarına ait kalıntılar da var. Yeni kurulan kemik laboratuvarı bilim insanlarının açıklamalarına göre Türkiye’deki en büyük bilimsel kemik ve yumuşakça kabuğu koleksiyonunu barındırmakta. Referans objesi olarak elimizde yüzlerce tüm memeli, kuş ve balık iskeleti var diyor Viyana Veterinerlik Üniversitesi’nden Gerhard Forstenpointner. Araştırmacılar için önemli olan hayvan Efes’e yeni kemik laboratuvarı lardan ne şekilde yararlanıldığı, ne şekilde yetiştirildikleri veya avlandıkları.. hayvanların ne şekilde parçalandıkları, hangi parçaların yendiği ve kurban geleneğindeki yerleri gibi konular. Mesela Artemis tapınağında hangi hayvanların kurban edildiği ve hayvanın hangi kısmının kullanıldığı, belli başlı törenler ve sosyal yapılar hakkında bilgi veriyor. Öte yandan artık Anadolu’da bulunmayan hayvan kalıntılarına da rastlanmış. Örneğin sudak balığı (Sander lucioperca) gibi. 1960 – 1985 yılları arasında kazılan yamaç evlerinde bulunan hayvan kalıntıları da o zamanlar hazırlanan yemeklerin çok zengin içerikli ve kaliteli olduğunu gösteriyor. Genç hayvanların yumuşak etleri pişiriliyordu. Hatta o zamanlar çok değerli olan domuz eti de. İstiridye, deniz salyangozu, hani balığı sevilenler arasındaydı. Nilgün Özbaşaran Dede nilodede@hotmail.com Grip virüsleri durmadan değişiyor, bu yüzden de aşıların her yıl yenilenmesi gerekiyor. İki araştırma ekibi şimdi virüsün birçok köküne karşı bağışıklık kazandıran evrensel bir aşı geliştirdi. Yeni aşıyla hayvan deneyleriyle başarılı sonuçlar alındı. Dünya Sağlık Organizasyonu (WHO), kuzey yarımküredeki kış gribinin bitmesine yakın bir zamanda hangi virüs köklerinin gelecek sezonda hayatta kalacağını tespit ediyor. Laboratuvardaki diğer bir ağ ise dünya genelinde hangi varyantların dolaştığını gösteriyor ve bundan sonra üretim başlıyor. Bu üretim genelde iyi de işliyor. Ama infllüenza virüsleri sürekli geliştikleri için aşıların koruyucu etkileri azalıyor. İki araştırma ekibi şimdi aynı maddeden yararlanarak başarılı bir sonucu ulaştı. Çalışmaların temeli inflüenza virüsünün yapısına uzanıyor. Virüsün yüzeyinde hemaglütinin (HA) molekülü bulunuyor. Bu protein virüsün bulaştığı hücrelerle bağlanıyor. Evrensel grip aşısına doğru Yeni çalışma pratikte ölümcül miktarda kuş gribi virüsü H5N1 aşılanan farelerin hayatta kalmalarını sağlamış. Leiden Crucell Aşı Enstitüsü’nde Antonietta Impagliazzo ve ekibi de HA kökü üzerinde etkili olan bir aşı maddesi geliştirmiş.. Aşı maddelerinden biri hem H5N1 (kuş gribi) hem de H1N1 (domuz gribi) virüsüne karşı etkili olmuş. İki çalışma da gribe karşı evrensel bir aşının geliştirilebileceğini gösteriyor. Ancak aşının insanlarda da kullanılabilmesi yıllar sonra mümkün olabilir.