24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bilim ve Düşünce Tarihi CBT 1486/11 Eylül 2015 14 OOOF OFF LİNE Tanol Türkoğlu tanolturkoglu@gmail.com Radyoaktivite üzerine ilk kitap Mehmet Refik Fenmen’in yayınladığı Radium ve Harikaları, radyoaktivite üzerine ülkemizde yayınlanmış ilk kitaptır. “Arızalı” Seçkin Azınlık ve Kitle Toplumu yönlendiren “arızalı” seçkin azınlık ile şimdiki zamanda yaşayan kitlenin arasındaki uçurumu kapatmak “ortak” bir sorun değil. Kitle evin şımarık çocukları; arızalı seçkin ise “yük”ü tek başına sırtlayan! Siz hangi gruptasınız? Osman Bahadır bahadirosman@hotmail.com E lektrik yüksek mühendisi ve Darülfünun müderrisi, Mithat Paşa’nın torunu Mehmet Refik Fenmen, ülkemizin ilk elektrik mühendislerinden ve fizikçilerindendir. Ayrıca Mühendis Mektebi’nin ilk sivil müdürü ve Zonguldak Maden Mühendisliği Mektebi’nin de kurucu müdürüdür. Cumhuriyetin ilk yıllarında matematikçi Kerim Erim, Hüsnü Hamid ve ünlü bilim insanımız fizikçi Feza Gürsey’in babası Reşid Süreyya beylerle birlikte Einstein’ın görelilik kuramları üzerine ilk yayınları yapan bilim insanlarımızdandır. Fakat Mehmet Refik Bey onlardan farklı olarak kuantum kuramı üzeri koymuştur. Atomun pek küçük olmasına rağmen, maddesi ve elektriksel parçacıklarıyla zengin bir enerji kaynağı olduğu anlaşılmıştır. Yapay dönüşüm metotlarıyla da basit bir elemandan diğer basit bir elemanın elde edilmesi kesin bir aşamaya gelmiş ve böylece ortaçağlardaki simyacıların düşüncelerinden çok daha ileriye gidilmiştir. ne de kapsamlı yayınlar yapmıştır. Modern fizik serisi çerçevesinde Einstein’ın İzafiyet Teorisi’nden başka, Madde ve Ziya, Yeni Kuanta Fiziği ve Radium ve Harikaları adlı kitapları da yayınlamıştır. Fenmen’in 1943 yılında yayınladığı Radium ve Harikaları (Akba Kitabevi, Ankara, 82 sayfa), Fransızca, İngilizce ve İtalyanca kaynaklara dayanılarak hazırlanmıştır. Resimli ve şekilli, konu hakkında çok kapsamlı bilgiler içeren Radium ve Harikaları’nda yer alan başlıca konu başlıkları şunlardır: Radyoaktiviteye giriş, Radyoaktivitede ilk keşifler, Radium, Radyoaktivitede ölçü metotları, Alfa ışınları, Beta ışınları, Gamma ışınları, Radiumun ısı yayması, Radyoaktif yayınım, Radyoaktif aileler, Radyoaktif değişmeler, Radyoaktif cisimlerde hayat, İzotoplar, Yapay dönüşüm, Yapay dönüşümde deneme metotları, Yapay radyoaktivite, Radiumun şifa özelliği, Felsefi düşünceler, Sonuç. Mehmet Refik Bey, eserinde son derecede anlaşılır bir dille radyoaktivitenin doğasını açıklıyor ve bu doğa olayından yararlanma olasılıkları üzerinde duruyor. Ona göre filozoflarla bilginlerin maddenin bünyesi hakkındaki görüşleri, radyoaktivitenin keşfi üzerine alt üst olmuş ve bu keşif birçok yeni meseleler ortaya Mehmet Refik bey, eserinin sonuç bölümünde de son sözler olarak şunları söylemektedir; “Tabii olsun suni olsun, radyoaktivite hadiseleri, arzımızdaki 260 sayısını bulan elemanları ebedi telakki etmenin doğru olmadığını bize gösteriyor. Müşahade edebildiklerimiz, ömürleri tetkike imkân verenlerdir. Daha az kararlı olan diğerleri ise ortadan yok oluyor. Belki de günün birinde arayıcıların dehası, tekniğin her daim artmakta olan terakkisi ile birleşerek, bir istihalenin (dönüşümün) kendiliğinden birkaç istihale meydana getirmesi imkânını hasıl edecektir. Küçük bir kıvılcımın tutuşturduğu barut kütleleri gibi, maddenin içinde de, bir istihaleyi diğerleri takip edecek olursa ve bu da arzın bütün elemanlarına sirayet ederse, yayılacak muazzam enerjinin doğuracağı umumi felaketin azametini göz önüne getirecek misaller yok değildir. Astronomlar bazen sönük bir yıldızın birdenbire parladığını müşahade etmişlerdir. Acaba yıldızların bu gibi tutuşması, yukarıda anlattığımız müteakip (birbirini izleyen) istihalelerin bir tecellisi değil midir?” Mehmet Refik Bey, yukarıdaki sözleriyle sanki nötron bombardımanına tabi tutulmuş uranyum atomlarının zincirleme reaksiyonla parçalanmasına atıfta bulunuyor gibidir. Nitekim bu kitabın yayımlanmasından iki yıl sonra bu metotla çalışan atom bombaları Japonya’da Hiroşima’da ve Nagazaki’de insanların üzerine atıldı. Gerçi Mehmet Refik Bey bu tür zincirleme reaksiyonların doğuracağı felaketi, radyoaktif olmayan maddelerin de parçalanması gibi gerçekçi olmayan devasa felaketlere kadar götürüyorsa da, atom bombasının insanlık üzerinde yarattığı büyük felaketin ebedi etkisi de küçümsenecek bir olay değildir. Mehmet Refik Bey’in Radium ve Harikaları kitabı, Cumhuriyetin ilk yıllarında ülkemizde bilim ortamının ilgilendiği konuları ve düzeyini göstermesi bakımından da önemli bir yayın niteliğindedir. RADYOAKTİVİTENİN YIKICI GÜCÜ 28 Ağustos tarihli CBT’de Orhan Bursalı’nın duyurduğu, Doğan Kuban ile Bozkurt Güvenç’in Aylık Konferans dizisinin ilki 5 Eylül Cumartesi günü Bahçeşehir Üniversitesi’nin Beşiktaş’taki yerleşkesinde gerçekleşti. İkilinin “sohbet” olarak adlandırmayı tercih ettiği bu buluşmalar, her ayın ilk cumartesi günü yapılacak. Buna göre ilan edilen program şöyle: 3 Ekim “Hükümet&Toplum”, 7 Kasım “Çağdaşlık&Demokrasi”, 5 Aralık “Bilim&Teknoloji”, 9 Ocak “Kültür& Uygarlık”. 5 Eylül’deki ilk oturumun konusu “Devlet&Halk” idi. Kuban devlet, halk ve hükümet ilişkisini bir metaforla tanımladı; “Devlet bir kazan ise, halk onun içini dolduran şeyler; hükümet de o kazanın kapağıdır”. Böylece “halk halinden memnun olmaz da kaynamaya başlarsa; hükümet kapağını devirebilir”. Ya da “Devlet, halk olmadan içi boş bir olgudur”. Kuban; İspanyol felsefeci Ortegay Gasset’in Türkçe’ye “Kütlelerin İsyanı” adıyla çevrilmiş kitabından da önemli bir enformasyonu alıntıladı: “Cemiyette iki çeşit insan var: Seçkin azınlık ve kitle”. Bozkurt Güvenç, seçkin azınlığın “arızalı” insanlar olduğunun ve toplumu buldukları haliyle kabul etmeyip, daha iyiye doğru geliştirmeye, dönüştürmeye çalıştıklarının altını çizdi. İkilinin ortak bir tespiti de bu iki grup arasındaki uçurum (ve bunun yaratacağı toplumsal sıkıntılar). Sanayi toplumu “gelir dağılımı arasındaki uçurum”u yarattı; bilgi toplumu ise bunu “dijital uçurum” ile perçinlemekte. Dijital uçurumu sadece teknoloji ile sınırlamamalı. Bilgi çağında dijital uçurum; doğru veri ve enformasyonu yanlıştan ayırt edebilmek, bunlardan işe yarar bilgi üretmek vb. gibi bütünüyle enformasyon ve bilgiye yönelik boyutları da içine almakta. “Doğru enformasyon” olgusu yozlaştırılırsa, bilgi (de) isteyenin kendi çıkarı doğrultusunda kullandığı bir araç haline gelir – geldi de. Bozkurt Güvenç’ten bir örnek: Bir cenaze töreninde imam, aralarında bin sene fark olduğuna bakmadan (ya da bilmeden) Hz. Muhammed ile Büyük İskender’i bir araya getirip, İslam’ın geleceğini tartıştırmış. Temel soru şu olsa gerek: “Arızalı” seçkin azınlık ile “şimdiki zamanda yaşayan” kitle arasındaki etkileşim nasıl olacak; uçurum nasıl kapanacak? Bu sadece Türkiye’ye özgü bir sorun değil; tüm dünyanın sorunu. Türkiye gerçeğinde iki tortu var: Birincisi; Türkiye’deki “arızalar” kitleyi harekete geçirmek için şahsi inisiyatif kullanmaktan korkar hale ge(tiri)ldi (bkz. 1950 – 1980). İkincisi de kritik kavramların içi boşaltıldı (örnek için bkz. Atatürk’ün Gençliğe Hitabı). O nedenle arızalı olanlar (ya da onların sempatizanları) yıllardır “bir şey yapmalı; birisi ya da birileri gelip bir şey yapmalı” diyor. Oysa bir şey yapılacaksa bunu yapacak olan kendisinden başkası değil! Aslında yapıyor da (“bir şey yapmalı” diyor). Kitle, tanım gereği, içinde yaşadığı şimdiki zamandan kafasını ileriye doğru uzatıp bakmayacak. Bunu yapmadığı için suçlanamaz. Birisi suçlanacaksa o, arızalı seçkin azınlıktır (Kuban). Toplumu ileri götüremediği için! O olmadı; hiç değilse nicel açıdan uçurumun giderek daha da derinleşmesine engel olamadığı için. Konferans Orhan Bursalı’nın ufak bir meydan okuması ile sona erdi: Bakalım salonu dolduranlar bir sonraki toplantıya yanlarında yaşça kendilerinden genç en az bir kişi getirebilecek mi?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle