01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Tartışma CBT 1486/11 Eylül 2015 19 HUKUK POLİTİKASI Hayrettin Ökçesiz [email protected] Sanat bilimi üzerine... Priv.Doz. Dr. Özkan Eroğlu Habilitation in Philosophie der Kunst, Özkan Eroğlu; [email protected] S anatın da bilimin de en belirgin ortak özelliklerinden biri, “bilgi”nin kesin olduğu inancına dayanmamasıdır. Bu ortak özellik, “sanat” ve “bilim”i yan yana getirir ve “sanat bilimi”nin bir alan olarak varlığını tescil eder. Öyleyse sanat biliminin olmazsa olmazı “sanat eleştirisi”dir denebilir. Bu durum bilinen, hatta kabul edilen gerçeklerden bambaşka ideallere yelken açmayı bir zorunluluk haline getirir. Mesela bu noktada; kapitalizmin dayattığı sanatın, sanat bilimi süzgecinden geçerek gerçek yaratıcı sanattan ayrılması da ilk akla gelen olmaktadır. Sanatın, bilim anlamında; pozitif veya sosyal bilimlerle ilişkisinin olduğu her yerde “sanat bilimi” (Kunstwissenschaft) gerçekliğinden söz edilebilir. Bu ilişkinin en büyük özelliği sanatın da deneye açık olmasıdır. Özellikle 20. yüzyıldaki sanatın dışavurumcu boyutta olanlarının (ki çoğu sanat üslubu böyledir) rastlantısal olanla da bağı vardır. Pozitif bilimlerin sanat üzerindeki etkisi 18. yüzyıla kadar kuvvetle sürmüş, 19. yüzyıldan itibaren ise kesik kesik de olsa, daha çok sosyal bilimlerle paralellikler göstermiştir. Pozitif bilimlerden; matematik ve ona bağlı geometrinin açık etkileri sanat üzerinde yansımalarını bulurken, fizik (özellikle ışıkgölge konusunda) ve kimya (boya ve her türlü malzemenin durumunu anlamada) alanlarının da sanatı etkilediği ve beslediği açıktır. Matematiğin sanat üzerindeki ilk yansımaları, “altın oran” denilen, insan veya her hangi bir yapı bedeninin oranları üzerinden; sanatçıların meseleye kafa yormaları şeklinde dikkati çeker. Daha sonra perspektifin matematikle olan bağı, özellikle İlkçağ sanatında, sonra da Rönesans sanatında kendini belli etmiş, buradan doğan simetrinin kırılarak, yine geometri üzerinden asimetriye ulaşma meselesi de önce Helenistik dönem sanatında, sonra da Rönesans’ın yüksek döneminde çözüme kavuşmuş (Maniyerizm), daha idealist ve öznel yorumlarına ise 17. yüzyılda Barok’ta kavuşmuştur. İdealist form örneklerinin altında pozitif bilimle bağıntı anlamında sanat bilimi aramak bazı şeyleri eksik kılabilir; zira orada duyguların bilimi geçerlidir. 18. yüzyılda özellikle öznelliğin de uyanışa geçtiği düşünülürse, pozitif bilimler ve sanat ilişkisi açısından görünürde sönük olmasa da yavaş yavaş sosyal bilimleri ilgilendirecek bir sanat bilimi algısının gelişim gösterdiği ifade edilebilir. Böylece 18. yüzyıldan itibaren öznel uyanışın sanattaki yoğunlaşan halleri, sanatta, ister istemez işin ağırlığının pozitif bilimlerden sosyal bilimlere doğru kaymasına neden olmuş, daha çok başta psikoloji, sosyoloji, felsefe, antropoloji, arkeoloji olmak üzere, sanatın tinselliğini etkilemeye başlamış, böylece sanat bilimi algısında büyük bir değişim meydana gelmiştir. Özellikle deneme veya deney düşüncelerinin hiçbir zaman sanattan kopmaması (hatta öz noktalardan birini oluşturması), sanat bilimi denilince o bilinegelen pozitif bilimle sanat bağının her daim sıcak kalması için en büyük neden olmuş ve bu yönde tam anlamlı bir sanat bilimi olgusu varlığının hiç bitmeksizin sürdüğünü göstermiştir. Bir Şeyler Yapmalı! • Nasıl bir ülke olduk? Terörde bugüne kadar on binlerce can gömdük. Haberleri kesilmiyor. Kıyılarımıza ülkelerini yıktırdığımız çocukların cesetleri vuruyor. İş kazaları, trafik kazaları başka birer terör alanı. Öleni pek çok. Bunlar ölümler değil, bunlar cinayet! Bir şeyler yapmalı... • Her yurttaş böyle bir dinci siyasal potansiyelin yakın, orta ve uzun vadede zorunlu olarak yol açacağı felaketleri çok iyi düşünmelidir. • Halksız demokrasi, insansız hukuk, ulussuz devlet, işçisiz devrim, ordusuz cumhuriyet... İşte böyle devam ediyor yıkılış! • Dibi çürük sandık rejimini demokrasi diye yutturup Anayasa’yı fiilen değiştirenleri aynı sandıkla göndereceğini kimse sanmasın. O seçim sandığı değil, sihirbaz sandığıdır. • On üç yıldır güvenlik görüntü aygıtına video kaset takarak ülkeyi yağmaladılar, devleti yıktılar. Olanlar gördüklerimizden çok daha korkunçtur. • Emperyalizme kafa tutmak, süngüsünü düşürtmek, aklını başından almak, mazlum milletlere güneş olmak, insanlık onurunu bayrak yapmak, yoksulluğa, açlığa, kıtlığa savaş açmak, yurdunu bilime, sanata, felsefeye yurt etmek, insana inanmak güvenmek... Kutlamayı bize yasakladıkları 30 Ağustos buydu! • Halksız savaşanlar, halkları savaştıranlar canilerdir. Halksa haklıysa halktır. • Demokratik Cumhuriyet değil, Cumhuriyet Demokrasisi... Yanlış okumayalım! • Budamasını bilirsen ağaç elinden güç bulur. Bilmezsen kurur gider. Hangi dalı bırakacağını, hangisini güçlendireceğini, hangisini keseceğini iyi bilmelisin. Kamusal yaşamda siyaset bunun siyasetidir. Bizde ağaç kurumaya başladı. • Aklın ve vicdanın söylediğinin reel politikayla bağdaşmadığını söyleyenler, bu politikanın neyle, kimlerle bağdaştığını da söylemeliler. • Orada yargıçlar var demedikçe, bir ülke tiranlıktır, yoksuldur, halkı cahildir, korku doludur, sömürgedir. • Utancımdan yaşayamaz bir duruma geleceğim. Elimden pek fazla bir şey gelmiyor. Düşünmek yazmak, duymak yazmak. Yazıp yayımlamak... Hep yazmak, yazmak! Öyle utanıyorum ki... • Birbirimizi sömürmeyi ve öldürmeyi bıraktığımızda yeni bir Dünya doğacak. Bunu yapabileceğiz. Bunu yapabilmek için her şeyimiz var. Düşüncemiz, niyetimiz, gücümüz... Her şeyimiz var. Bu erekte birleşip, yolunu birlikte yürümeliyiz. Daha çoklarının katılmasını sağlamalıyız. Birbirimizi hiçbir şey uğruna sömürmemeli, hiçbir şey uğruna öldürmemeliyiz. Bunun eğilimlerinin ve düzeneklerinin ayırdına varmalıyız, değiştirmek için küçük büyük her işi küçümsemeden, yüksünmeden yapmalıyız. Başaramasak bile bu gayret yaşamımızın tek onurlu anlamıdır. • Adı sanı geçmiyor. Savcılar hemen davayı patlatıyorlar. Nereden biliyorlar bu savcılar oradakinin malum şahıs olduğunu? Savcıların bu «bilme»leri bence asıl suç fiilini oluşturuyor. İddianameleri bu suçlarının açık delilleri. Malum şahsın halk içinde öyle anıldığını, sanıldığını da ileri sürmüş oluyorlar ki, davalının yaptığından daha ağırını yapmış oluyorlar. Bu savcıları ihbar ediyorum. • Bir üniversitenin ilk görevi çağdaş bilim ve bilgi düzeyini, kanın damarlarda dolaşması gibi, tüm birimlerinde dolaştırmasıdır. Ancak bundan sonra kendinden söz ettirebilme şansına ulaşabilir. Bu düzeyin taşıyıcıları ve bekçileri öğretim üyeleridir. Onların bu yetkinlikleri bir üniversitenin varlık koşuludur. Yani üniversiteler tembel ve cahil hoca çöplükleri değildir. • Geçenlerde Alman ntv’de Amerikan NSA üzerine bir program izledim. Güvenlik amaçlı gözetleme üzerine... Gördüm ki sonunda tüm Dünya büyük bir Guantanamo olacak. Teknokratik bir diktatörlük bizi demokrasiymiş gibi yönetecek. Oylarımızı kullanmadan bilecek. Sonunda hangi oyu kullanacağımızı korkuyla bunlardan öğreneceğiz. Özel yaşamımız ve özgürlüklerimiz birer serap olacak. Yasaları parlamentolardan çıkmaya başladı. Hayal gücü olan tüm hukukçuları göreve çağırıyorum. Çok acil! • Boş lafların içlerini biz dolduruyoruz, cesetlerimizle... • Ne çok anlama gelir şu hukuk! • Özgürlüklerin sınırlarını hukuk belirler. Hukuksa özgürlük içindir. • Özgürlüğün tekili ve çoğulu ayrı anlamlardadır. 20. yüzyılda çeşitli sanat akımları ve üsluplarının kimi pozitif, daha çoğu sosyal bilimlerle ilişkili bir şekilde gelişme kaydetmiş ve bir sanat bilimi gerçekliğinin sosyal bilimler ağırlıklı ontolojik haline dikkat çekilmesini sağlamıştır. Hatta bu yüzyılda bilim dışı olarak gösterilen teozofi ve antropozofi aracılığıyla duyular üstü bir dünyanın anlaşılması yönünde de büyük çabalar sarf edilmiş (Rudolf Steiner, Madam Blavatzky, vb), sanatta tinsel değerlerin önemli olduğuna vurgu yapılmış, böylece sanatı ve sanat bilimini ilgilendiren tinsel boyutlar üzerinde sanatçı (Wassily Kandinsky, Paul Klee, vb) ve sanatla ilgilenen düşünce insanları yoğun bir şekilde ilgilenir olmuştur. Zaten yüzyıllar boyu sanatla ilişkili olan başta din, bilim gibi büyük alanlara alternatif olan hermetizm ve hermetik algı varlığını kimi zamanlarda gizemli bir şekilde de olsa sürekli korumuştur. Bu da sonuç olarak gösterir ki; sanat bağlamında gerek dinle ilgili olan “sanat teolojisi”, gerekse bilimle ilgili olan “sanat bilimi” için, ruhsal fenomenlere bağlı “duyularüstü sanat” olgusu var oldukça, sanat teolojisi ve sanat bilimi gibi alanlar şüpheli hallerini koruyacaktır. DUYULARÜSTÜ BOYUTLAR dır. Ağızdan kullanılan bu ilaçlar ABD, Avrupa, Asya ve Japonya’da 3 yıldır kullanımda. ABD’de Federal İlaç Yönetimi (FDA) tarafından onay alan bu ilaçlar binlerce hasta tarafından kullanıldı. Batı Avrupa ülkerinde kullanıma başlandı. Halen Mısır’da bu ilaçlar ilaç ticaretinin önlenmesi amacıyla devlet tarafından hastalara tek tek, günlük dozlarda veriliyor. Türkiye’de halen interferon tedavisine ek olarak ağızdan sadece interferonla birlikte kullanıldığında etkili olan ribavirin, telaprevir ve bozaprevir gibi birinci nesil antiviral ajanlar devletçe ödenmekte. Bu ilaçlar şiddetli yan etkileri nedeni ile birçok ülkede artık kullanımda değil. Türkiye’de TÜRKİYE’DE DURUM: halen ruhsat almış ikinci nesil ilaç gurubu eczanelerde var ancak SGK tarafından ödemesi yapılmıyor, ancak satın alınabiliyor olarak. Bu ilaçlar ağızdan alınıyor, yan etkileri çok az ve etkinlikleri %90 üzerinde; ancak maliyetleri büyük hasta çoğunluğu için ödenmesi zor olan 100.000120.000 TL civarındadır. Zaten bu hastaların çoğunluğu eski tedavi ilaçlardan yanıt alamamış veya ciddi yan etkiler nedeni ile bu ilaçları kullanamamış hastalardır. Hastalarımız ilaçların devletçe ödemelerinin yapılacağı umudu ile her ay polikliniğimize gelmekte bizim üzülerek verdiğimiz olumsuz yanıtla geri dönmektedirler. Yetkililerin bu kadar hayati önem taşıyan bu ilaçlar konusunda neden yavaş davrandığını açıklamak mümkün değil. Bu beklentinin bir an önce açıklığa kavuşturulması gerekir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle