Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
POLİTİK BİLİM Ali Akurgal [email protected] 8 Ekonomi ve Toplum CBT 1482/14 Ağustos 2015 YALIN YENİLİK “Simple is beautiful” Geçen yazımı “Benim gönlümde yatan, yazılımın donanımı ile birlikte daha nitelikli ürünler şeklinde ihracatı” diyerek bitirmiştim. İki hafta önce bu köşede, Müfit Akyos, yalın yenilik üzerine yazdı. Bu ay size bir şirketin bir öyküsünü anlatarak iki konuya da örnekle açıklık getirmeye çalışacağım. Önce, “durup dururken icat çıkartma şimdi” deyişi ile buluşların önüne geçen toplumsal güdümüzün, “ucuzdur vardır illeti, pahalıdır vardır hikmeti” deyişi ile de yalın yeniliğin önünü kestiğini belirtmeliyim. Siz, bir nesneyi üretmenin daha kolay yolunu bulsanız ve böylece ürününüzü daha ucuza pazara çıkartsanız, yalın yenilik yapmış oluyorsunuz ama, toplum bunu “vardır illeti” gerekçesiyle benimsemiyor. Burada büyük başarı, bir malı gelir düzeyi elvermediği için alamayan toplumları hedefe koymakla olur düşüncesindeyim. Ortaya çıkartacağınız yalın yenilik nedeniyle ucuzlayan ürün, bu toplumlarda yeni bir pazar yaratacaktır. Hem onlar ürüne erişebilmeleri nedeniyle memnun, hem de siz, yeni bir pazar yaratıp oraya ihracat yapabildiğiniz için memnun kalırsınız. Mustafa ve Vehbi Dayanıklı’nın, Bursa’da elektronik üretimi yapan bir firmaları var (VEMUS). Otel odalarında yaygın biçimde kullanılan kasalara elektronik kilit yapmaya, taa 1990’larda koyulmuşlar. Yazılımı, donanımla tümleştirip “Kilitronik” adıyla bir ara malı elde etmiş ve kasa yapan bir firmaya alt yüklenici olmuşlar. Bu firma, Kilitronik’i kasa ve kilit mekaniği ile özdeşleştirince, ortaya nitelikli bir ürün çıkmış. Tek başına kuruşlar düzeyinde ederi olan yazılım, onlarca kat değer kazanmış. Bir süre pazarı ele geçirmişler. Ancak, kasayı, Dayanıklı kardeşlerden aldıkları Kilitronik ile üreten şirket, Çinli üreticilerin, Türkiye’dekinden çok daha uygun koşullarla malzeme, enerji ve işçilik kullanarak ürettikleri kasalarına yenik düşmüş; dayanamamış, işi kapatmış. Elde bir birikim var ve bunu yaşatmak, yeni bir alana yönelmekten daha düşük bedelli. Ama bir yenilik yapmazsanız, yolun sonu burası. Vehbi beyin “icat çıkartmak” merakı, yazılımı, donanımı ve mekaniği bir bütün olarak ele aldıklarında, “mikro motorlu kilit sistemi”ni bularak Kilitronik’i önceki, geleneksel yapıya göre çok daha basit ve verimli kılmasına yol açmış. Bunun patentini almışlar. Pil ömrü 10 yıla çıkmış. Çin malı otel odası kasalarında pil, bir seneden fazla dayanmıyor. Büyük üstünlük. Bir yalın yenilik daha yapmışlar. Bu ürünlerini, otel odası kasasına değil, yüzme havuzu, jimnastik salonu, personel dolabı gibi, insanların kişisel dolapları için biçimlendirmişler ve bir “mobilya kilidi” olarak mobilyacılara sunmuşlar. Aslında bu pazarda, çok kuvvetli ithalatçı firmalarımız var. Mekanik ya da elektronik şifreli kilitlerin sıradan olanını Çin’den, daha niteliklisini genelde Avrupa’dan getiriyorlar. Avrupa’dan geleni de aslında Çin’de üretilmiş, ama Avrupalı tasarımcının süzgecinden geçmiş olduğu için birkaç kat daha bedelli. VEMUS, ithalatçı firmalara gittiğinde firmalar VEMUS’tan münhasırlık istemişler. “Üç yıl bir tek bana satabilirsin” şeklinde. VEMUS, bu tekelci yaklaşıma karşı durmuş ama tek başına da pazarını olması gerektiği gibi genişletemiyor. İşin doğrusu ürünü bir dağıtım kanalına vermek, ama dağıtım kanalının da rekabetçiliğe açık olması gerekli. Aksi durumda iş gelişmiyor. Hem ülke tüketicisi sık sık pil değiştirmek gerekmeyen bir çevre dostu ürüne kavuşamıyor, hem VEMUS yenilikçiliğinin meyvelerini toplayamıyor, hem de dağıtım şirketi bu ürünü kataloğuna katarak buradan gelecek ek kârı alamıyor. Bu da bize has “kazanmakazandırma” şeklinde bir ticaret anlayışı olsa gerek. Yalın yenilik, basite indirgeme, kuşkusuz, mevcut bir ürünün en ince ayrıntısına kadar özümsenmesini ve disiplinler arası çalışabilme yeteneği gerektiriyor. Ancak, Türk sanayisi için orta teknoloji eşiğini aşmakta bir yol oluşturabilir. Türkiye’de ekonomik büyüme, mutluluk 1 getiriyor mu? 4 Artan gelir uzun dönemde mutluluk üzerinde etkisiz; 4 Eğitimle mutluluk arasında doğrudan bir ilişki yok 4 İş sahibi olmak da bireylere mutluluk getirmiyor. 4 Halkımızın umut düzeyi yüksek olsa da, gelecek yıldan beklentileri düşük 4 Din, inanç hürriyetine ve yaşam tarzına yapılan müdahaleler, üstü kapatılan yolsuzluk soruşturmaları, Soma Ermenek gibi iş kazalarına davetiye çıkaran denetimsizlik, eriyen kurumsal yapı bireylerin gelecekten beklentilerini olumsuz etkiliyor. İ Kâzım Anıl Eren2 Ahmet Atıl Aşıcı3 ktisat biliminin tek bir tanımının olduğunu söylemek zor. Ancak, iktisat biliminin nihai amacının bireylerin iyioluşlarını (wellbeing) arttırmak olduğu ifade edilebilir. Çeşitli tanımlar arasındaki fark iyioluşun nasıl ifade edileceğinde çıkar. Anaakım iktisadi anlayış, iyioluşu salt maddi gelire indirger. Oysa, iyioluş tanımı, yaşamın maddi yönlerini içerdiği kadar, manevi yönlerini de içermektedir. Yaşanılan konutun koşulları, gelir, özgür lük, katılım, mutluluk ve yaşanılan çevre, kolay ölçülebilecek şeyler olmasa da, insanların yaşam standartlarını belirleyen etmenlerdir. Amaç, iyioluşun mümkün olduğunca hızlı artırılmasıdır. Ne var ki, ana akım iktisadın, bu hedefi kabaca ekonomik büyümeye, ya da diğer bir ifadeyle, kişi başına düşen gelirin arttırılmasına indirgediği söylenebilir. Maddi gelirin artışı, insanların iyioluşlarını belirleyen birçok etmeni olumlu yönde etkileyeceğine şüphe yoktur. Zaten, artan gelirin, insanların daha iyi sağlık hizmetlerine ulaşması veya insanî sermayelerini geliştirmesi gibi konulardaki başarısı; insanlığın iyi oluşuna yaptığı katkıya işaret etmektedir. Ancak aynı zamanda paranın satın alamayacağı “şeyler”in bulunduğu da bir gerçektir ve bu “şeyler”, yegâne politika değişkeni olarak Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla (GSYH) ölçütü tercih edildiğinde, birden görünmez hale gelirler. Ölçülemeyen şey görünmez olur ve önemsizleşir, bir başka ifadeyle marjinalleşir, politika alanının çeperlerine itilir. Çevre dersiniz, iş güvenliği dersiniz, önünüze Çevre, Çalışma Bakanlığı’nın yayınladığı, sade suya tirit, tonlarca belgeyi yığıp, elimizden geleni yapıyoruz derler de, ekonomik büyüme politikalarını tartışmazlar. Kötü şeyler yaşanabilir, ağaçlar kesilip, iş cinayetlerinde yüzlerce işçi ölebilir. Bunlar büyümenin maliyetleridir. Zamanı geldiğinde çaresine bakılır, ama o zaman bir türlü gelmez. Akıllarına, ya da işlerine, ekonomik sistemin işleyişini salt büyüme değil de, insanın iyioluşunu artıracak şekilde kurgulamak hiç gelmez. “İYİ OLUŞ”U DOĞRU ÖLÇEBİLMEK 1980’li yıllardan itibaren, GSYH ölçü