17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bilim ve Düşünce Tarihi CBT 1482/14 Ağustos 2015 14 OOOF OFF LİNE Tanol Türkoğlu [email protected] Kutsal değerler üzerine yemin etmenin, özellikle ortaçağda çok büyük bir düzenleyici toplumsal rolü vardı. Yeminin kişisel ilişkilerdeki rolü günümüzde de devam etmekle birlikte, kamusal rolü modern hukuk sisteminin gelişmesiyle birlikte önemini yitirdi. Yeminin tarihteki rolü Osman Bahadır [email protected] Silahlar Olmasın! Silahlar olmasın! Ama olacaksa kimin elinde olsun? Ölme korkusu olmayan bir makinenin/robotun mu, yoksa sadece ölmek değil, yeri geldiğinde uçan kuşun kanat sesinden korkma zaafiyetine sahip insanın mı? Temmuz ayında Arjantin’deki Uluslararası Yapay Zekâ Konferansı’nda bir mektup okundu. Altına imza atanlar içinde Stephen Hawking, Apple’ın kurucularından Steve Wozniak gibi ünlü isimlerin olması mektubun tüm dünyada ilgi çekmesine neden oldu. İmza sahibi bine yakın bilim insanı şu hususun altını çiziyordu: “Büyük bir askeri gücün otonom silahları geliştirmeye başlaması, korkunç sonuçlara yol açabilir.” Talepleri de basitti: “Dünyanın önde gelen askeri güçleri, otonom silah geliştirme yarışını daha başlamadan sona erdirmek zorundadır”. “Otonom silah”tan kastedilen, kendi kendine imha etme kararı verecek ve ona göre “ateş edecek” robotik silahlardır. Hayalgücümüzü biraz zorlarsak, “Robocop” gibi bilim kurgu filmlerinden aşina olduğumuz “katil robot”ları bu kategoride değerlendirebiliriz. Ancak “İnsan gibi karar verecek robotlar üretmeye daha çok var” diyerek durumu küçümsememek lazım. Çünkü bu tür otonom silah kategorisine, geceleri Atatürk Havalimanı’ndaki uçuşları rahatsız ettiği için gündeme gelen ve drone denilen uzaktan kumandalı uçan cisimler de giriyor üstüne bir silah monte etmek yeterli! O nedenle “otonom silah” üretimi aslında hemen kapımızın dibindeki “tehlike”. Kritik soru burada resme giriyor: Kendi kendine ateş açma kararı alma becerisi olan silah yapmak tehlikeli midir? Bu soruya verilecek cevap; hangi dünyada yaşadığımıza göre değişir. Eğer insanları silahla tehdit etmek, yaralamak ya da öldürmek gibi eylemlerin hiç olmadığı ya da enaza indirildiği bir dünyayı baz alıyorsak, otonom silahlar o dünyada yaşamayı daha tehlikeli hale getirebilir. Peki bir de içinde yaşadığımız dünyaya bakalım. Silahlar kimin elinde? Çoğunlukla genç insanların. Bu insanların silahları kullanma kuralı nedir? Buna genel olarak “angajman kuralları” deniyor: Örneğin şu bir angajman kuralı olabilir: “Birisi silahlıysa, silahı sana doğrultmuşsa, silah “doluysa”, kişi silahı sana karşı kullanıyorsa, sen de ona ateş açabilirsin”. Böyle bir kural setine tamı tamına riayet ederek hareket eden kaç tane “insan” vardır? Bu açıdan değerlendirdiğimizde silahı, mantığının yanı sıra duygusuyla da hareket etme becerisine (ya da defosuna) sahip bir insanın eline vermek yerine sadece mantık kurallarıyla hareket edecek şekilde programlanmış bir robotun mekanik koluna takmak daha az tehlikeli olabilir. Bu tabii çok hassas bir çıkarım. Çünkü “en başta silahlar olmasın” demek yerine silahı kimin eline tutuşturacağını tartışmak barışçı olmaktan uzaklaşmamıza neden oluyor. Ancak şöyle de denilebilir: Bu kararları veren devlet adamları zaten güvercin değil şahinlerden oluşuyor. Silahlar olmasın! Ama olacaksa kimin elinde olsun? Ölme korkusu olmayan bir makinenin/robotun mu, yoksa sadece ölmek değil, yeri geldiğinde uçan kuşun kanat sesinden korkma zaafiyetine sahip insanın mı? Peki ya o makine bozulur, robot kafayı yer de sağa sola rastgele ateş açmaya başlarsa? Orijinal düşünceye sadık kalmak en iyisi: Silahlar olmasın! Y emin etmek, kişinin doğruyu söylediğine ya da bir sözü yerine getireceğine dair bir kutsal değere atıfta bulunması veya onu şahit göstermesidir. Yemin ile kutsal değerler kardeştir. Çünkü yeminin önem ve ciddiyet kazanması, sadık kalınacak veya şahit gösterilecek bir manevi değeri veya yüksek bir kutsal otoriteyi gerektiriyordu. Dolayısıyla yeminler, kutsal değerler ve varlıklar kadar eskidir. Bununla birlikte kutsallık düşüncesinin varlığı ve etkisi, tarihin hiçbir döneminde ortaçağdaki kadar etkili olmamıştır. Ortaçağda yemin etme, ölümün ya da yaşamın nedeni olabiliyordu. İnsanlar Tanrı huzurunda yemin etmeyi reddettikleri veya yalan yere yemin ettikleri için idam bile edilebiliyordu. Ortaçağda dürüstçe yemin etmek insanları bir arada tutan önemli bir bağ olarak görülüyordu. Yalan yere yemin etmek topluluk yaşamını tehdit ediyordu. Yemin etme, İncil’de Musevilik ve Hıristiyanlık inançlarının da kurucu eylemini oluşturuyordu. Çünkü Tanrının Hazreti İbrahim ile yaptığı akitler, gerçekte her ikisinin de ettikleri yeminlerdir. Tanrı İncil’de pek çok yerde ya tamamen ya da kısmen kendi üzerine yemin eder. (Örneğin, “kendi üzerime ant içtim ki, herkesin Tanrısı olacağım”). Öte yandan yalan yere edilen yeminler, Tanrıyı doğru olmayan bir ifadenin ya da yerine getirilmesi düşünülmeyen bir amacın şahitliğine çağırma ve dolayısıyla da onu sahtekarlığa ortak etme anlamına geliyordu. Adil bir şekilde işleyen hukuk sisteminin bulunmadığı tarihsel koşullarda Tanrı üzerine edilmiş yeminler, ortak düzenleyici bir işlev görüyordu ve bu nedenle insan topluluklarının sorunsuz yaşamasında hayati bir öneme sahipti. Örneğin ortaçağ İngiltere’sinde lordlar ve vasalları arasındaki siyasi ilişkilerin garantisini, her iki tarafın karşılıklı olarak ettikleri yeminler oluşturuyordu. Tarımsal işgücü, askeri destek ve toprak mülkiyeti elde edebilmek için, kraldan başlayarak aşağıya doğru inen bir silsile halinde sadakat yemini etme gereği bulunuyordu. Alt kademede bulunanlar ise askerlik yapmaya, emirlere uymaya ve aldıkları toprakları işlemeye yemin ediyorlardı. Böylece kurallara uyulmasını Tanrı sağlamış oluyordu. Eğer yeminini bozacak olan çıkarsa, Tanrı ya çocuklarını veya sürülerini bir salgın hastalıkla ya da ihanet eden kişinin kendisini doğrudan cezalandıracaktı. Ortaçağ Avrupa’sında dürüstçe edilmiş yemin, hukuk sisteminin temel bir parçasıydı. Bir kişinin masumluğuna veya suçluluğuna, sadece tanıdıklarının o kişi adına edeceği yeminle karar aldırmaları mümkündü. Örneğin Londra’da 1276 yılında kocasını zehirleyerek öldürmekle suçlanan bir kadın, üzerine atılan suçu işlemediğine dair yemin eden ve hem yemininin dürüst, hem de kendisinin iyi halli olduğuna dair yemin edecek 36 kişiyi bulduğu için serbest kalmıştı. Bu kadın yeminlerine yardımcı olacak kimseleri bulamasaydı, çeşitli biçimlerde işkenceye tabi tutulacaktı. Rönesans dönemiyle birlikte yeminin toplumsal işlevi azaldı ve 19. yüzyıldan itibaren de yemin önemini büyük ölçüde yitirdi. Protestanlığın gelişmesinin de yeminin öneminin azalmasında rolü oldu. Çünkü Protestanlık, kul ile tanrı arasındaki ilişkinin tanımını değiştirmişti. Protestanlık, inanç sahibinin Tanrı karşısındaki özgürlük alanını biraz genişletmişti. Bu gelişme öncelikle bu inanç topluluğunda, fakat daha sonra da tüm topluluklarda olmak üzere, yeminin sosyal işlevininin de azalmasına neden oldu. Öte yandan kapitalizmin gelişmeye başlaması da yeminin rolünün gerilemesinde etki yarattı. Çünkü artık kişilerin sözü, kendileri için bağlayıcı bir senet durumuna gelmişti. Ve elbette bu sürecin nihai aşamasında modern hukuk sisteminin gelişmesi, yeminin toplumsal öneminin büyük ölçüde azalmasına yol açtı. İspat hukukunun temel olması, hukuk sistemindeki yeminin önemini geriletti. Bugünkü modern hukuk sisteminde yeminin hâlâ bir yeri var. Özellikle şahitlik sisteminde önemini koruyor ve yalan yere şahitlik yapmak bir suç olarak kabul ediliyor ve ona göre işlem görüyor. Fakat günümüzde artık sadece yeminli şahitlikle karar verme uygulaması kalkmıştır. İspat hukuku, bilimsel düşüncenin bir aşaması olarak doğmuş ve gelişmiştir. Bu nedenle yeminin toplumsal rolünün gerilemesiyle, bilimsel düşüncenin ve modern hukukun gelişmesi arasında doğrudan bir bağ vardır. Günümüzde kamusal düzeyde yeminin varlığı modern toplumlarda çok büyük ölçüde artık simgesel bir hale gelmiştir. Ancak kişiler arasındaki yemin kültürü, gücünü ve önemini korumaktadır. Tanrıya ve inandıkları veya çok önem verdikleri bir başka değere atfen yaptıkları yeminler kişiler arasındaki lişkilerde hâlâ önemli bir rol oynamaktadır. Bu yeminler kişilerin karakterlerine ve güvenilirlik derecelerine bağlı olarak önemli sonuçlar sağlayabilmektedir. Bu nedenle toplumlarda yemin etmenin rolünün sürdüğünü söylememiz gerekir. Fakat yeminin bugünkü rolü ve etkisi ile ortaçağdaki rolü ve etkisi arasında çok büyük farklar bulunmaktadır. Bir toplumda yemin etmenin toplumsal rolünün düzeyi, o toplumun sekülerleşme düzeyinin temel göstergelerinden biridir. MODERN TOPLUMLARDA YEMİN
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle