02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

kitap Yaşadığımız çağın getirdikleri nedeniyle günümüzde uykusuzluk çok yaygındır. Fakat insan ara sıra uykusuz kaldığı zaman, uyuyarak bedenini ve zihnini canlandırabiliyor. Ama eğer uykusuzluk örneğin vardiyalı çalışma veya uyku bozukluğu nedeniyle kronikleştiğinde insanı hasta edebiliyor. Mesela vardiyalı çalışanlarda diyabet ve yüksek tansiyon ve bazı kanser türleri daha sık görülür. Amerikalı bilin insanları birkaç ay önce de düzenli uykunun beyin için ne kadar önemli olduğunu kanıtlamışlardı. Dinlendiğimiz sırada beynimiz bu süreyi gereksiz bilgileri temizlemek için kullanarak, (geceleri) moleküler atık maddelerini yıkıyor. Peki bu dinlenme süreci olmadığında ne oluyor? Biz hep uzun ve kısa vadeli uykusuzluktan sonra zihinsel yetilerin tamamen “yenilendiğini” düşünüyorduk diyor Pennsylvania Üniversitesi’nden Sigrid Veasey. Fakat bazı dearaştır macılar Human Reproduction dergisinde. Ço cukları olmayan çiftler, ha milelik için ça baladık HİTİTLER Yapı Kredi Yayınları, Anadolumuza damga vuran ve sonra da bütün diğer uygarlıklar gibi Anadolu’dan silinip giden Hititler üzerine çok iyi bir kitap yayınladı. Hititler yok oldular uygarlık olarak, ama geride bıraktıkları izlerle, eserlerle bizimle birlikte yaşamayı sürdürüyorlar. Hititlerin neden yok oldukları üzerine yapılacak çıkarsamalar, geleceği kurmamızda bize de ışık tutacaktır. Yaklaşık 450 sene boyunca varlıklarını ve devlet yapılarını devam ettiren Hititler, dünyanın en eski ve görkemli uygarlıklarından birini oluşturmuş ve tarihte birçok ilke imza atmıştır. Bununla beraber Hitit Uygarlığı’nın Anadolu için ayrı bir önemi de vardır, çünkü Hititler, Anadolu’da devletleşme sürecini başlatan toplumdur. İlk defa bir toplum ya da yönetici sınıf, yönetilmesi son derece zor bir coğrafyaya sahip olan Anadolu’yu birleştirir ve ona hükmetmeye başlar. TÜPRAŞ ve Yapı Kredi Yayınları işbirliği çıkarılan ve dünyanın en yetkin bilim insanları tarafından ele alınan bu kitapla, eşsiz Hitit Uygarlığı ile tanışacak ve en son araştırmalara tanıklık edeceksiniz. Hazırlayanlar: Meltem Doğan Alparslan – Metin Alparslan Kuşe kâğıt, büyük boy, 595 sayfa, 95 TL, Yapı Kredi Yayınları Bir Anadolu İmparatorluğu neyler, kimi insanların üç günlük yeterli uykunun ardından bile dikkat bozukluğu yaşadıklarını göstermişti. Bu durum beyin hücrelerinde kalıcı hasarların meydana gelebileceği kuşkusunu doğurmuştu. Uykusuz kalan farelerde nöronlar sirtuin proteini salgılamış. Bunları hücrenin enerji metabolizmasını etkileyerek hücrenin dengeyi kaybetmemesini sağlıyor. Ve bu şekilde hücreler korunuyor. Uzun süre uykusuz kalan farelerde farklı bir sonuç elde edilmiş. Analizler Locus coeruleus bölgesindeki nöronların yüzde yirmi beşinin öldüğünü gösteriyor. Araştırma sonuçlarımız yetersiz uykunun beyin hücrelerinde kayba yol açacağını kanıtlıyor diyor Veasey. Gerçi hücrelerin santralları olan mitokondriler, kısa vadede, uykusuzluğa bağlı zorlanmayla başa çıkabiliyor, fakat uzun vadede bu “denge mekanizması” artık işlemiyor. Eğer farelerde elde edilen sonuçlar insanlar için de geçerliyse, bu etkilerin örneğin Alzheimer veya Parkinson gibi nörodejeneratif hastalık üzerinde de rol oynadıkları söylenebilir diyor uzmanlar. Çünkü daha önceleri gerçekleştirilen araştırmalar, Locus coeruleus bölgesindeki nöronlarda meydana gelen hasarların bu hastalık süreçlerini hızlandırdıklarını göstermiştir. Yeni araştırma öte yandan umut verici oldu. Çünkü kısa vadeli uykusuzluğa iyi gelen sirtuin proteininin uzun vadeli uykusuzluk terapisinde de kullanılabileceği tahmin ediliyor. Veasey farelerin nöronlarındaki sirtuin seviyesini yapay olarak yükseltmeye başardı. Eğer bu şekilde hücreleri koruyabilirsek, vardiyalı çalışan milyonlarca insan için bir terapi olanağı yakalayabiliriz diyor araştırmacı. ça daha fazla baskı altına giriyorlar. Bu kişilere genelde çok fazla strese girmeyin tavsiyesi yapılır ki Ohio Eyalet Üniversitesi’nde Courtney DenningJohnson Lynch bunun gerçek olabileceğini bir önceki araştırmasıyla göstermişti. Araştırmacı, stresli kadınlarda hamilelik şansının azaldığını göstermişti. Son araştırmada bu olası bağlantı daha ayrıntılı bir şekilde incelendi. Araştırma çerçevesinde hamile kalmaya çalışan 1840 yaş arası 373 kadın takip edilmiş. On iki ay boyu ya da başarılı bir hamileliğe kadar araştırmacılar düzenli olarak tükürük örnekleri almışlar. Bu örnekler içinde daha sonra alfa amilaz seviyesi kontrol edilmiş. Bu enzimin seviyesi bir insanın stres durumuyla bağlantılı olduğu için stress için bir biyolojik işaretçi görevini görür. Analizler sonucunda yüksek alfa amilaz seviyesine sahip kadınların gerçekten de hamile kalma şanslarının daha düşük olduğu görülmüş. Buna göre yüksek amilaz seviyesi hamilelik şansını %29 düşürüyor. İlk kez bu etkinin klinik açıdan da önemli olduğunu kanıtladık diyor bilim insanları. Çünkü stres kısırlık riskini ikiye katlıyor diyor Lynch. Bir kadın tüm çabalara rağmen bir yıl içinde hamile kalamıyorsa tıbbi açıdan kısır sayılmakta. Tabii stres kısırlık için tek neden değil, hamileliğin uzun süre gerçekleşmemesi halinde hem erkekte hem de kadında bedensel sebepler aranmalı. Yeni İnsan Yayınlarından iki kitap İntihar ve İntihar Girişimi Stres sadece hasta etmekle kalmıyor, kadınları kısırlaştırıyor da. Amerikalı bilim insanlarına göre tükürüklerinde stresle ilgili yüksek oranda biyolojik işaretçi (biomarker) bulunan kadınların hamile kalma şansları düşüyor. Ve kısırlık riski de ikiye katlanıyor diyor Stres kısırlaştırıyor mu? Nilgün Özbaşaran Dede [email protected] CBT 14117 / 4 Nisan 2014 Mısır’daki tapınak kent Luksor’da firavun Amenhotep III’ün daha önce bilinmeyen iki heykelini buldu. Aynı yerde Amenhotep III’e dünyaca ünlü iki heykel daha bulunmuştu. Firavun yaklaşık 3400 yıl önce yaşamış. Arkeolog Hourig Sourouzian heykeller üzerinde deprem, sulama suyu ve tuz gibi doğanın bozucu kuvvet lerin iz leri kalmış di yor. Heykellerin bulunduğu anıtmezar Nil’in batı yakasında. Amenophis III olarak da bilinen Amenhotep III, yaklaşık olarak 3400 yıl önce hüküm sürmüştü. Firavun, altın maskesi dünyaca ünlü olan Tutankamon’un dedesi olarak biliniyor. Amenhotep III’ün anıtmezarı 100 x 600 metrelik bir alana kurulmuş. Fakat günümüze sadece girişte yer alan dev Memnon heykelleri ve az sayıda kalıntı korunagelmiştir. Luksor’da yeni firavun heykelleri Kamil Alptekin Veli Duyan İntihar sadece bireysel kayıplarla sınırlı kalmaz, uyandırdığı şiddetli (öfke, panik, korku, acı, suçluluk) o kişinin yakın çevresini de etkiler. İntihar arkasında açığa çıkarılmayı bekleyen pek çok sır barındırmakta ve ölüm gerçeğine trajik bir şekilde dokunarak yaşamın da sorgulanmasını beraberinde getirmektedir. Karmaşık bir davranış örüntüsü olarak intihar, günlük yaşamda bir düşünce, tehdit, ima veya jest olarak karşımıza çıkarabileceği gibi sonucu ölümle biten bir girişim veya kendisine sadece zarar verme noktasında kalan hatta bu yönüyle tekrarlanacak bir girişim olarak da karşımıza çıkabilir. İntiharı tek bir davranış yerine birbiriyle ilişkili, iç içe, pek çok öğesi bulunan davranışlar kümesi olarak değerlendirmek ve önleme çabalarını da bu anlayışa göre yapılandırmak gerekir. Ülkemizde hızla artan intihar ve girişimleri nedeniyle bu çalışmanın sade dili ve akıcı anlatımıyla hem akademik çalışmalara hem de yakın çevresinde intiharla yüzleşmiş okurlara fayda sağlayacağını düşünüyoruz. Kimlik ve Tarih Akif Pamuk Kimlik, bilinçaltında etkinliğini her an sürdüren, sosyal gerçekliğimizi, biz farkında olmadan kuran, ancak ötekiyle karşılaştığımızda varlığını fark ettiğimiz olgudur. Kimliğimiz üzerine düşünmeyiz. Kimliğimiz üzerine düşündüğümüzde ya kimliğimizden dolayı ötekileştirilmişizdir ya da ötekiyle karşılaşmışızdır. Türkiye’de yaşayan bireyler için “kimlik problemleri” aslında çok tanıdıktır, Türkiye ötekisi bol bir toplumdur. Kimliklerimiz dil yoluyla inşa edilir. Dilin dışında hiçbir şeyin aslı, bağımsız var oluşu yoktur; var olan sadece söylemdir. Söylem; bir referans çerçevesi, bu dünyayı açıklama yolu ve “nesnelerin” biçimlenmesine izin veren bir anlam dünyası kurar. Bu anlam dünyasının bir tarafı kolektif kimlik diğer tarafıysa bireysel kimliktir. Bu kitapta bireysel ve kolektif kimliklerin tanımlanmasında ve yapılandırılmasında tarihin rolü tartışmaya açılmakta. Uludere olayı, Hrant Dirk suikastı, Sıvas olayları, 28 Şubat, Ergenekon davası, dindar nesil tartışmaları, eşcinsel şiddet ve Çanakkale Savaşı bağlamında Türkiye’de bireysel kimliklerin inşasında tarih nasıl kullanılabilir? Kitabın ortaya attığı ve yanıtını aradığı soru budur. Kimliğin İnşasında Tarihin Kullanımı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle