02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

BİLİM VE KALKINMA Türkiye İçin Teknoloji Eksenli Bir Kalkınma Stratejisi Önerisi (II) Türkiye için kalkınma startejisi önerisinin birinci bölümünde stratejinin ana bileşenleri ve aktörleri üzerinde durulmuş, kalkınma stratejisine ilişkin genel bir çerçeve çizilmiş idi. Birinci makalenin devamı niteliğindeki bu makalede ise, 1980’li yıllardan günümüze giderek egemen iktisat anlayışına dönüşen neoliberal yaklaşımın tartışmasız doğrular olarak sunduğu (iddia ettiği) olguların çözümlenmesi oluşturmakta, var olduğu iddia edilen karşıtlıkların tamamlayacılık ekseninde kalkınma stratejisine içerilmesi hedeflenmektedir. B. Ali Eşiyok 1980’li yıllarda iktisat politikalarına neoliberal yaklaşımın hakim olması ile birlikte, kamu ve özel sabit yatırımlar arasında karşıtlıklara dayalı bir yaklaşımın öne çıkarıldığı ve özel kesim sabit yatırımlarına dayalı bir yatırım politikasının kayıtsız şartsız kabul edildiği görülmektedir. Bir çok ampirik çalışmada da gösterildiği üzere, kamu yatırımlarının özel yatırımları dışlamadığı, aksine özel yatırımları uyarıp, teşvik ederek tamamladığı ortaya konmuştur (crowding in) (Boratav, 2000:190; Eşiyok, 2001:2329; Metin vd., 2000). Weeks ve Roys’un (2004) belirttiği gibi, bir ekonomi tam istihdam düzeyine yaklaşmadıkça (Türkiye ve çevre ekonomiler bu kategoride değerlendirilebilir) ve kamu yatırımları için sermayehasıla katsayısı özel sabit yatırımlarınkinden daha yüksek olmadıkça dışlama etkisi mümkün değildir. Diğer yandan kamu sabit yatırımları talep yönetimi, kapasite yaratma ve yeniden dağıtım gibi ögeler nedeniyle yoksul ve büyüme yanlısı özellikler taşımaktadır. Bu çerçevede kamu yatırımlarının kalkınmadaki işlevini dışlayan, mesnetsiz saplantılardan uzak, yeni bir yatırım politikası öneriyoruz. Özellikle bölgesel gelişme politikalarının sanayileşme stratejisinin bir alt kümesi olarak düşünüldüğünde, kamu yatırımları daha da stratejik bir müdahale aracına dönüşmektedir. Türkiye deneyimi açıkça göstermiştir ki, kamunun üretici bir aktör olarak iktisadi faaliyetlerden dışlandığı bir konjonktürde, yatırım açığını özel kesim dolduramamakta, yatırım oranları düşerken, yatırımlar da ağırlıklı olarak ticarete konu olmayan sektörlerde ve gelişmiş bölgelerde yoğunlaşmaktadır. Kısaca önerdiğimiz kalkınma stratejisinde kamu sabit yatırımlarının özel sabit yatırımlarını dışlamadığı, aksine özel kesim yatırımlarını uyardığı varsayılmakta ve stratejik bir işlev yüklenmektedir. Kamu ve özel sabit yatırımlar birbirini dışlamakta mıdır? Üzerinde durmak istediğimiz ikinci karşıtlık ise, teorik tartışmalarda planlama ile piyasa karşıtlığı üzerine inşa edilen, piyasanın daha etkin kaynak dağılımına, planlamanın ise kaynak israfa neden olduğu şeklinde özetlenebilecek neoliberal yaklaşım ve bunun tam aksini iddia eden, planlamanın daha etkin, piyasanın ise kaynak israfına neden olduğunu ileri süren yaklaşımlardır. Teorik tartışmaların stilize edilmiş tezleri bir yana, reel dünyada “en piyasacı” ekonomik modeller de dahi, salt piyasa mekanizmasına dayalı bir kaynak tahsis sürecinin işlemediği, piyasa yanında, ülkelerin stratejik sektörleri belirleyerek bunları planladıkları görülmektedir. XX. yüzyılda kalkınma sürecinde başarılı olmuş birçok ülke deneyimi açıkça göstermektedir ki, dünya ekonomisinin çevresinde yer alan, kısa zamanda az gelişmişlik sorununu aşmak isteyen bir ülkenin salt piyasa sinyallerine dayalı İthal ikamesi ve ihracata dayalı büyüme moKaynak tahsisinde, planlama, piyasa karşıtlığı delleri iki paralel strateji olarak uygulanamaz yerine, ikisinin senkronize olduğu karma bir mı? model düşünülemez mi? kaynak tahsisi ile bu amaca ulaşması neredeyse imkânsızdır ve bunun en tipik örnekleri arasında Güney Kore başta olmak üzere, Yeni Sanayileşen Güney Doğu Asya ülkeleri yer almaktadır (Amsden, 1989; Chang, 2009 ; Wade, 1990; Weiss ve Hobson, 1995; World Bank, 1993). Başka bir ifadeyle, sanayileşmeye geç katılan ve sanayileşmede önemli gelişme gösteren ülkeler kaynak tahsisinde sanayinin öncellikleri doğrultusunda, piyasa yanında planlamayı da kullanmışlar, karşılaştırmalı üstünlüklerin mantığına teslim olmamışlardır. Başka bir anlatımla bu ülkeler, sübvansiyonlar, ticaret kısıtlamaları, kamu işletmeciliği ve kredi tahsisleri ile piyasaya müdahale etmekten kaçınmamışlardır. Piyasa esas olarak kısa erimli ve yüksek kâr getiren sektörler yönünde tercihlerini ortaya koyduğu ölçüde sanayileşmede (kalkınmada) ve sanayileşmenin bir bileşeni olarak bölgesel eşitsizlikleri gidermede başarısız olur. Bu bağlamda dünya ekonomisinin çevresinde yer alan birçok ülkenin 20. yüzyılda kaynak tahsisinde piyasa ile birlikte planlamayı kullanarak azgelişmişlik sorununu büyük ölçüde aşmış olmaları raslantı olarak görülemez. Kalkınmacı devlet bu süreçte müdahaleci ve yönlendirici olmuş, kalkınma süreci devlet ve özel sanayi arasındaki sıkı bir işbirliği sonucunda gerçeklemiştir. Sektörel öncelliklere dayalı bir sanayi politikası seçilen sektörlerin dış ve iç piyasalarda etkin bir şekilde korunması bu işbirliğinin bir uzantısı olarak gerçekleşmiştir. Bu çerçevede sanayileşeme toplumsal bir hedef olarak ortaya konduğunda, piyasa ile birlikte planlamanın kullanılması bu kalkınma hedeflerini gerçekleştirmenin en temel yollarından biridir.Türkiye gibi yarısanayileşmiş bir ekonominin son 30 yıllık deneyim açıkça göstermiştir ki, kalkınma sürecini sadece piyasa güçlerine ve uluslararası finans sermayesine tabi kılmak, kaynakların giderek emek yoğun sektörlerde yoğunlaşmasına, sanayinin dışa bağımlılığının artmasına ve bölgesel eşitsizliklerin daha da derinleşmesi ile sonuçlanmasına neden olmaktadır. Üzerinde durmak istediğimiz üçüncü karşıtlık ise ihracata dayalı büyüme modeli ile ithal ikameci sanayileşme modelinin karşıtlığına vurgu yapan, ihracata dayalı büyüme modelinin optimal kaynak dağılımına, ithal ikamesinin ise rant kollama (rent seeking) ile verimsizlikle sonuçlandığını ileri süren yaklaşımdır (Kruger, 1974). Bu yaklaşıma karşın, bugün sanayileşme sürecinde oldukça önemli gelişmeler sağlamış uzak doğu Asya ülkelerinden Güney Kore başta olmak üzere yeni sanayileşen ülkelerin (NICs) ikili kalkınma stratejisini başarıyla uyguladıkları bilinmektedir. Örneğin G.Kore, Kore Savaşı’ndan sonra (195053), 195657’den başlayarak sistemli bir ithal ikamesi uygulamaya koymuş, kalkınmacı devletin uyguladığı sanayi politikaları ile birçok sektör dışa açılmak için teşvik edilirken, birçok sektörde de ise ithal ikamesi uygulanmıştır. CBT 1411 18 /4 Nisan 2014 Kaldı ki, ithal ikamesi sanayileşme stratejisi yoluyla sanayileşme deneyimi sadece çevre ülkelere özgü bir kalkınma modeli olarak görülmemelidir. Günümüzün gelişmiş birçok merkez ülkesi 19. yüzyıl öncesinde yoğun bir ithal ikamesi modeli uygulayarak sanayileşmede önemli gelişmeler sağlamış, bugün ise çevre ekonomilere “serbest piyasa” altında kalkınma reçeteleri sunmaktadırlar. Chang’in ifadesiyle “merdiveni itmekkicking away the ladder” stratejisi önermektedirler (Chang, 2003). Diğer taraftan, ithal ikameci sanayileşme stratejisinde yaşanan sorunlar nedeniyle gündeme gelen ihracata dayalı büyüme modelinde ihracatın mutlaklaştırıldığı ve giderek fetişizme dönüştürüldüğü görülmektedir. Türkiye gibi henüz kendi teknolojisi üretme kapasitesinden yoksun ya da teknolojide önemli ölçüde dışa bağımlı olan bir ülkede, ihracat artışlarının ya da uluslararası rekabet gücünün esas kaynağını görece düşük ücretler oluşturmakta, düşük emek rezervlerinin kullanımına dayalı bir ihracat politikası teknolojik gelişimini özendirmemektedir. Diğer yandan hızlı büyeyen ülkelerde ihracat/GSYH oranının yükselmesine karşın, tersinin doğru olduğunu söylemek mümkün gözükmemektedir (Rodrik, 1999:38). Bilindiği üzere, neoklasik modelde, bölüşüm ilişkisinin sermaye lehine gelişmesi durumunda karların ve sermaye birikiminin artacağı varsayılmaktadır. Bu yaklaşım ücretlerin maliyet etkisini öne çıkarmakta, efektif talebin temel ögelerinden birisini oluşturan ücretlerin büyüme ve birikim üzerindeki etkisini dışlamaktadır. Bu boşluğu Keynesgil yaklaşım doldurmuş, ücretlerin maliyet yanında talep etkisine de dikkat çekmiştir. Örneğin, Bhaduri ve Marglin’in (1990) postKeynesgil yaklaşımına göre yatırımlar/birikim üzerinde kârdan ziyade efektif talep etkili olmaktadır. Bu yaklaşıma göre ücret payının düşmesi kâr oranlarını (markup) artırır, fakat yatırımların artması şu koşula bağlıdır: Artan kâr payının yatırımlarda yaratacağı artışın, ücret paylarının azalmasıyla ortaya çıkan tüketim azalışından daha yüksek oranda gerçekleşmesi gerekir gerekir (kârçekişli rejim/profitled regime). Başka bir ifadeyle, bölüşüm ilişkisinin karlar lehine değişmesinin yatırımlar üzerindeki olumlu etkisi, iç tüketimin azalmasının yaratacağı talep etkisinden daha büyükse büyüme kârçekişli olacaktır. Ücretlerin azalmasıyla ortaya çıkacak talep azalışı, kârlılığın yaratacağı yatırım artışından daha yüksekse, birikim oranı azalacaktır (ücretçekişli rejim/wageled regime) (Eşiyok, 2007:225). İhracata dayalı büyüme modelinde dış talep (özellikle dünya ekonomisinin krizde olduğu yıllarda) istikrarlı bir ihracat artışını çoğu kez mümkün kılmamakta, bu yapı ihracat ile birlikte iç talebin önemine işaret etmektedir. Başka bir ifadeyle, ihracata dayalı büyüme modelinde bölüşüm ilişkilerinin kârlar lehine değişmesi sonucunda ücretlerin talep etkisi göz ardı edilmekte, iç pazarın önemi ikinci plana itilmektedir. Bu bağlamda önerdiğimiz modelde, ihracata dayalı modelde olduğu gibi ücretlerin salt maliyet etkisi göz önüne alınmamakta, görece yüksek ücretlere dayalı talep etkisi de gözetilmektedir. Başka bir ifadeyle, ihracat fetişizmine ve görece düşük ücretlere dayalı bir politika seti yerine, ihracat ile birlikte, iç pazarın öneminide dikkate alan, görece yüksek ücretlere ve bölüşüm ilişkilerine duyarlı bir iktisat politikasi seçeneği hedeflenmektedir. Türkiye için önerdiğimiz modelde, kalkınma stratejisinin en temel bileşenini oluşturan sanayi stratejisi hazırlanırken, ithal ikameci sanayileşme stratejisi ile ihracata da
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle