Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
18 Tartışma CBT 1443/14 Kasım 2014 Kuban’ın ‘ÇALmak ve ÇALışmak’ ironik metni üzerine Şamanların, hiçbir otoritenin, erkin, toplumsal kesimin tarafında yer almayan; insana ve insan olmayan varlıklara, kadına ve erkeğe eşit mesafeden bakan; evrensel düşünme kaynağı üzerine ve Çalı ve Ağaç temsili... Yıldız Cıbıroğlu, yildizcibiroglu@gmail.com ‘D üşündüren yazılarını’ zevkle okuduğum, çok şey öğrendiğim Doğan Kuban, 25.4.2014 tarihli Cumhuriyet Bilim Teknoloji’de yayımlanan bir makaleme atıfta bulunarak ince alayla dolu (ironik) bir metin yaratmış (CBT 1441 / 31 Ekim 2014). Hiç kuşku yok, yazdığı değerli araştırma kitapları arasında ‘yin yang’ı, bilgeliği inceleyen bir kitabı da bulunan Sayın Doğan Kuban ne demek istediğimi biliyor, zaten bunun şaka olduğunu da söylüyor. Ancak ben bu metni okuduktan sonra ‘çalmak ve çalışmak’ ilişkisini biraz daha açmak ihtiyacını duydum. Çalıyor da çalışıyor da: Çalmak ve çalışmak ilişkisini gösteren sözcük zincirleri konulu yazımın amacı, bu edimi sıradan bir olgu gibi göstermek değildir: Toplumbilim, toplumpsikolojisi, diltoplum mühendisliği, manipülasyon, algı yönetimi vb. alanlardaki uzmanlara; günümüzdeki bu hastalıklı toplumsal yapının kaynaklarını, insan soyunun ortak bilinçdışındaki arketiplerini göstermektir. O arketipler doğru da yanlış da olabilirler: ‘Çöküş’ dönemlerinde onlar diplerden yüzeye çıkar, insanı/toplumu yanlış yerlere yönlendirir; doğru olanları ise saptırılmış biçimiyle kullanılabilirler. Çünkü arketipler iki zıt yöne aynı anda işaret ettikleri için saptırılarak kullanmaya son derece müsaittirler: Malum karşıt ikiliyi buna örnek gösterebilirim: yani çal kodlu ağaca ilişkin sözcükzincirindeki ‘çalmak’ ve ‘çalışmak’ karşıt ikilisini! Günümüzde öyle çarpıcı yolsuzluk olayları yaşandı ki çalmak ve çalışmak karşıt ikilisi de toplumun ortak bilinçdışından yüzeye çıktı ve “Çalıyor da çalışıyor da” gibi saptırılmış bir çıkarımla ifade edildi. (Şamanın oyun gösterisi boyunca elinden düşürmediği ‘Çatal Ağaç’ göstergesi tam da bu karşıt ikiliyi bilgece ifade eder, onları birbirinden ayırt etmek konusunda toplumu uyarır.) Türkiye toplumu ise bu karşıt ikiliyi ayırt edemeyecek kadar düşünceden uzak. Doğan Kuban haklı, çalmak ve çalışmak yan yana gelince bu olgu sıradanlaşma tehlikesini gösterebilir; günümüzde artık sıradan olmuş “Çalıyor ama çalışıyor” sözüne etimolojik bir kılıf uydurma şeklinde de anlaşılabilir. Peirce “Hiçbir gösterge tam anlamıyla bitmez, her kullanımda yeniden yorumlanır” der. (1) Jung’un amacı: Jung, insanların/toplumların kendi içlerinde arkeolojik kazılar yaparak kendileriyle yüzleşmelerini, hesaplaşmalarını ve çok eski zamanlardan gelen ve yanlışlara sürükleyen gölgelere karşı mücadele etmelerini sağlamak için –tedavi amacıyla bilinçdışını, arketipleri incelediğini bildirir. Ancak bilinçdışında hem olumlu hem de olumsuz arketiplerin birlikte bulunduğunu ve yaratıcılığı onların tetiklediğini de vurgulamıştır. Jung’a göre arketip kalıtsal bir düşünceyi göstermeye çalışmaz; daha çok psişik bir işleyişin kalıtsal tarzına işaret eder. (2) Arketipsel davranış biçimleri kaybolmazlar, ama zamanın ruhu neyse ona uygun bir tavırla yaşamaya devam ederler, ne var ki onların içindeki çekirdek değişmez. Her tarihsel dönem, her yeni coğrafya o dile damgasını vurur. Şamanın amacı: Çalmakla çalışmak arasındaki ilişkiyi irdelediğim yazıda, ağacı gösteren sözcük kodlarıyla etiğin, erdemin, törenin ve aynı zamanda bunların karşıtı durumların açıklandığını ve bu kodlarla her konuşucuda özümsenmiş bir zihniyet (sezgi, sağduyu, esin, tavır, tarz) oluştu(ruldu)ğunu; tehlikelere karşı uyarıldıklarını anlatmıştım. Bu zincirlerde çalıdan başlayarak ulu ağaca kadar devam eden geniş bir yelpazede insan tinindeki çeşitlilikler (tinselliğin simgesi) ağaçla açıklanmaktadır. Bu dünya yorumu, insan soyunun devlet öncesi ‘Şaman düşünce kaynaklı’ ortak çıkarımıdır. Çünkü Şaman hiçbir otoritenin, erkin, toplumsal kesimin tarafında yer almaz; o insana ve insan olmayan varlıklara, insana ve doğaya, kadına ve erkeğe eşit mesafeden bakar; evrensel düşünmesinin kaynağı budur. Altaycada ve Türkçede etiğin, sözcükzincirlerinde ağaç arketipiyle savunulması olumludur. Günümüzdeki ahlaki çöküş sonucu “çalmakla çalışmanın eşdeğerde” görülmesi ile Şaman düşünceden kaynaklanan ‘evrenselci dikotomik anlayışla’ oluşmuş sözcükzincirleri birbirine karıştırılmamalıdır. Şaman zihniyetli toplumlarda (örneğin Altaylılarda) çalmak/hırsızlık edimine rastlanmadığını W. Radlof Sibirya’dan adlı eserinde belirtir. Altaycada çaal, ağaç ve çalı türlerini gösterir, fakat çaal/çal/çakkökünden türetilen sözcükzincirlerinde çalmak (hırsızlık) kavramı yoktur. yoktur. Şaman toplumdaki ortak zihniyette dogmaya yer verilmez; kişilerin zihinsel özgürlükleri, yaratıcılıkları engellenmez, seçim onlara bırakılır; onlara birey olarak güvenilir. Şaman da topluluğa sunduğu ‘oyun’unda hem ikili karşıtlar hem de benzeşimler bulunan göstergeler kullanarak; ikili karşıtlar konusunda farkındalık yaratır. (Bunlar Jung’un psikolojisinde ortak bilinçdışındaki arketipsel gölgeler, imgelerdir ve aynı şekilde ikili ‘karşıtlık’ ve ‘benzeşim’ özelliklerine sahiplerdir.) Şaman oyun’da olumsuz gölgeleri, kötü ruhları yener ve onlara karşı mücadelede örnek olur. Şamanlar içsellikle çok ilgilenmiş; ruhsal tedaviyi veya çevreyle ilgili sorunları çözmeyi hedefleyen yöntemler geliştirmişler. Bu becerileri, bilgi ve deneyimleri kazanmaları binlerce yıllık süreçlerde (yaşlı soydaş Şamandan genç Şaman adayına Şamanik toplumda ağaçtan meyve koparan kişi önce o ağaçtan özür diler ve yalnızca ihtiyacı kadar bir iki meyve koparır. İhtiyacı kadar avlanır ve av hayvanından da özür diler (av ritüellerinin bir işlevi de budur). Ağaçtan izin almadan meyve koparmayı saygısızlık kabul eden bir kültürde “çalıyor ama çalışıyor” düşüncesine yer ŞAMAN, AĞAÇTAN VE AV HAYVANINDAN ÖZÜR DİLER aktarıla aktarıla devam edip) gerçekleşmiş. Binlerce yıllık birikimin içinden bakarak olayları bir olgu olarak gören (eşitlikçi, çoğulcu, paylaşmacı) evrenselci İkilibirlik anlayışını ve sözcükzincirlerini AltaycaTürkçe içinde geliştirmişler. (Evrenselci İkilibirlik her varlıkta, durumda ve olayda içerilen ikili karşıtlığı (ayrılığı) ve benzeşimi (birlik) anlatır. Diltoplum mühendisliğinin olumlu uygulamaları, ilksel Şamanlardan beri vardı. Arketiplerde ve sözcükzincirlerindeki ‘benzeşim’ ve ‘karşıtlık’: Sözcükzincirleri evrensel anlamda dillerin derin yapısında korunan arketipsel oluşumlardan başlar. İnsan soyunun ortak bilinçdışındaki kalıtımsal simgelerin dildeki karşılığı sözcükzincirlerinde korunur. Sözcükzincirlerinde semantik (anlama ilişkin duygu, tavır), konuşma sesi kodu ve görsel imge bir aradadır: Zincirdeki ‘sözcükler arası’ bağıntılar bu üçlünün sarmalıyla oluşur: Bir sözcük tek başına bir şey ifade etmez, anlam bağıntılardadır. Örneğin ağacın ‘modelsimge’ (bu bana ait bir deyiştir, karşılığı ikon sözcük) yapıldığı sözcükzincirlerindeki bağıntılarda etik değerler, ağaçla savunulmaktadır. Çünkü ağaç, insan tinselliğiyle birleştirildi; insansılardan beri ‘ağaç yolu’ yukarıya/ışığa ulaşmayı; tinsel yükselmeyi, görmeyi, fark etmeyi, bilmeyi anlattı: Çalkodlu sözcükzinciri, ağacın (çatallaşan dallarını) model alarak; hayatın sırrını bilmenin evrenselci İkilibirlik’i (doğadaki diyalektiği) bilmek olduğunu gösterir: Bu, labirente girmeden veya çatallaşan yolda kaybolmadan hayatın anlaşılamayacağı anlamına gelmektedir. Aynı zamanda ‘çalma’ ve ‘çalışma’ sözcüklerindeki ses benzerliği; karşıtlıkla benzeşimin bir arada bulunabileceği ve birbirine karışabileceği konusunda konuşucuyu uyarır: İnsan ilişkilerindeki tehlikelere (çalılara ve ağaçlardaki çalılaşmaya) dikkat çeker; bunları ayırt etmek gerektiği konusunda düşündürür. (Çal kodlu zincirin semantiğinde bunlar ve çok daha fazlası vardır.) Daha da önemlisi bu uyarıları gelecek kuşaklara aktarır: hem de araya hiçbir aracı koymadan, en ekonomik biçimde sözcükzincirlerindeki bağıntılarla her konuşucunun tinsel yapısına geçirmiş olur. Sözcükzincirlerinde ‘çalmak’ edimi ‘çalılaşma’ üzerinden olumsuzlanmakta, ‘çalışma’ ise meyve veren –veya yaz kış yeşil kalanağaçla yüceltilmektedir. Ancak yine de çalı, mutlak ‘kötü/kara tinsellik’, ağaç mutlak ‘iyi/ak tinsellik’ anlamına gelmez. İnsanağaç benzeşimli arketiplerde, ‘insan’ tam da Jung’un psikolojide tanımladığı gibi “ya şöyle ya böyle değil, hem böyle hem şöyledir”. (Agy, 90.) Neriman Samurçay Sanatta Psikanaliz adlı kitabında “ağacın insan tinini temsil eden bir arketip olduğunu, tek bir varlıkta iki yaşamı birleştirdiğini” belirtir (3). Türkçenin derin yapısında ağacın enerjisi dik durmak, doğrulmak, doğru olmak, çalışmakla (meyve vermekle); çalının enerjisi ise insanın giysisini koparmakla (çalmakla), yüzünü gözünü yırtmakla ilişkilendirilmiştir. Ağaç ve çalı, varlığın (insan tininin) iki karşıt noktasını oluşturur; bir ağaç çalıya, çalı ağaca dönüşebilir. İki zıt arasında tinsel enerji oluşur (Jung). İçimizdeki çalılarla, gölgelerle mücadele etmek, onları tanımakla, farkındalık yaratmakla mümkündür. Dipnotlar: 1) Fatma ErkmanAkerson, Göstergebilime giriş, Multilingual Yayınları, 2005, s. 183. 2) Jolande Jacobi, C. G. Jung Psikolojisi, Çeviren: Mehmet Arap, İlhan Yayınları, İstanbul, 2002, s. 64. 3) Neriman Samurçay, Sanatta Psikanaliz, İş Bankası Yayınları, 2008, s. 36.