02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Hap ve şırıngalar tarihe mi karışıyor? Atalarımızın bin yıllar önce kullandıkları soluma yoluyla tedavi, uzun bir aradan sonra yeniden bilim insanları arasında tartışma konusu. Mustafa Gönenç Aydoğan / Colorado Üniversitesi, Moleküler Biyoloji Bölümü; [email protected] G ünümüzde bilim adamları arasında ve tıp kongrelerinde çokça tartışılan, ağız yoluyla veya enjektörler ile ilaç kullanmak yerine, ilaçların direkt solunarak alınması konusu, çok daha önceye dayanır. Milattan önce 1550 yılında yazıldığı bilinen ve Mısır’da bulunmasının ardından Almanya’ya götürülüp Leipzig Üniversitesi’nde himaye edilen eski Mısırlıların yazdığı Ebers papirüsü, ilaçların teneffüs edilerek uygulanmasından bahseden ilk kaynak olarak kabul edilir. Ebers papirüsünde, çeşitli bitki, yağ, hayvan ürünü ve bazı minerallerin kullanılmasının hastalıkların tedavisinde yararlı olacağı belirtilir. Mısırlılar bunların hastalar üzerinde nasıl uygulanması gerektiğinden de bahseder. Bunlar arasında, ban otu ve bitümün (antikçağlarda yapı harcı olarak kullanılan materyal) kokusunun ve kaynatılmasından oluşan buharın teneffüs edilmesinin astımın tedavisine yardımcı olabileceği de vardır. Ortaçağda bazı Avrupa kaynaklarında da (Bennet, 1662) solunum yoluyla tedavinin öneminden bahsedilmiştir ancak bu fikirler 19. yüzyıla kadar uygulamaya konulmadı. Çünkü insanlar bu dönemde, üretilen kürlerin kaynatılarak solunması yerine oral yolla direkt olarak almayı tercih ettiler. 19.yy’ın hemen başlarında 1802 yılında kullanıma sürülen Potter astım sigaraları (bitki ve çeşitli otların karışımından oluşur, ancak tütün yoktur) insanlar arasında çokça yaygınlaşmıştı. Ancak halk arasında zehirlenme vakalarına rastlanınca, bu astım sigaralarının yasaklanması gündeme getirildi. Bu sebeple 19.yy’ın ortalarına kadar, solunum yoluyla ilaç kullanılmasının zararlı olduğu düşünüldü. 1860’da Fransa’da SalesGiron, nebulizatörü icat etti. Nebulizatör aslında hiç de yabancı olmadığımız bir alet; günümüzde hastanelerden uçaklara kadar her yerde genellikle anestezi veya oksijen desteği için kullanılan soluk maskelerinin atasıdır. Bu icatla birlikte, birçok ilaç solunum yoluyla rahatlıkla vücuda verilebildi. Bu teknolojinin ardından bilim dünyası, soluma yöntemiyle tedavinin üzerinde yoğunlaşmaya başladı. 1925 yılın SOLUNUM MASKELERİNİN ATASI da Alman Doktor Gänslenn, makalesinde diyabet tedavisinde kullanılan insülinin hastalara soluma yoluyla verilmesini önerdi. Ancak, Gänslenn’in bu makalesi, Almanca yazıldığı ve yıllarca başka dillere çevrilmediği için, değeri 1970’lere kadar anlaşılamadan kaldı. 90’lı yıllarda Gänslenn’in bahsettiği teneffüs yoluyla İnsülin alma fikri üzerinde yapılan bilimsel çalışmalar ivme kazandı ve ilaç şirketleri (Inhale gibi) teneffüsle ilaç alımı ve vücut içerisinde salımıyla ilgili yapılan çalışmalara destek vermeye başladı. Hatta bugün diyabet hastaları için kullanılan bazı teneffüs yollu ilaçlar, enjeksiyonla yapılanlardan daha güvenilirdir. Yine günümüzde, zamanla gelişen soluma yollu ilaç alımı Amerika ve Avrupa’da da tip 1 ve tip 2 diyabet tedavileri için çokça rağbet görmektedir. Soluma ile tedavi, sadece uygulama açısından kolaylığı değil, solunan ilacın vücuda dağılımının hemen hemen saniyeler almasından ötürü de caziptir. Bu yolla ilacın hızlı dağılmasının sebebi, akciğer yüzeyinin oldukça geniş olmasıdır. Bu durum, teneffüs edilen ilaç moleküllerinin epitel doku hücrelerden kana derhal aktarılmasına olanak sağlar. Enjeksiyon yoluyla yapılan tedaviler sırasında ise, şırınga iğnesinden duyulan korkunun neden olduğu kas gerilmeleri, verilen serumun yan etkilerini kolaylıkla göstermesine sebep olabilir. Ayrıca, solunum yolunda bulunan sindirim enzimlerinin miktarı, sindirim sistemi yolunda bulunan enzimlerden önemli derecede daha azdır, bu nedenle teneffüs yoluyla alınacak ilaç moleküllerinin uğrayacağı kimyasal reaksiyonlar ve bozunum da azalır. Bu sayede solunum yoluyla alınan ilaç, haplar ve şuruplardan daha tesirli olur. Solunum yoluyla ilaç alma yönteminin dezavantajları da vardır. Teneffüs edilen herhangi bir ilaç vücuda daha önce alınmadıysa, insan vücudunun bağışıklık sistemi bunu ilk etapta tanımlamaya çalışır. Ancak burada oluşan problem, akciğerlere alınan ilacın saniyeler içerisinde kana aktarılmasıdır. Bu sebeple vücudun bağışıklık / savunma sistemi, bu maddeye rastladığı zaman, kana ulaşmadan önce madde tanımlanamadığı için, ilaca karşı aşırı bir kimyasal tepki verebilir ve insan vücudunda fizyolojik ve/veya immünolojik hasarlara sebep olabilir. Sonuç olarak, doktorların hangi hastalık için hangi ilacı ne tür yolla vereceğine karar vermesi ve bu yüzden de hastalıkları ve onların vücutta yarattıkları etkileri iyi şekilde öğ Nebulizator ve mucidi SalesGiron renmeleri gerekir. Ancak, yakın gelecekte solunum tedavisi, hap, şurup ve şırıngaların rafa kaldırılmasında önemli bir faktör olabilir. Kaynakça Tonnis, Wouter F., Kersten, Gideon F., Frijlink, Henderik W., Hinrichsö, Wouter L.J., de Boer, Anne H., and JeanPierre Amorij. “Pulmonary Vaccine Delivery: A Realistic Approach? “ Journal of Aerosol Medicine and Pulmonary Drug Delivery 25.5 Teneffüsle aşı yönteminin öncülerinden Dr. Sievers,( Colorado Üniversitesi) ürettikleri solumalı aşıyı bir hastasına uygularken. (2012): 249260. Patton, John S., and Peter R. Byron. “Inhaling Medicines: Delivering Drugs to the Body through the Lungs.” Nature Reviews Drug Discovery 6.1 (2007): 6774. Gänslenn M. “Uber inhalation von insulin” Klin Wochenschr 4.2 (1925): 71. Cohen, Sheldon G. “Asthma in Antiquity: The Ebers Papyrus.” Allergy and Asthma Proceedings 13.3 (1992): 14754. DÜNYA GÖSTERGELERİ dallarının YÖK tarafından belirlenmemiş olması, dilbilimin ülkemizde gereğiyle tanınıp gelişememesine ve uygulama alanında özellikle sosyoloji, siyaset bilimi, hukuk, işletme, basınyayın, iletişim bilimleri, edebiyat, felsefe, psikoloji, antropoloji gibi diğer akademik alanların bünyesinde veya yanında yerini bulamamasına neden olmaktadır. Sonuç olarak, bilinmektedir ki, insan dili, insanoğlunun tüm sosyal, kültürel, psikolojik ve iletişim gereksinimlerine yanıt verir. Bu bağlamda, “dilbilim” insanoğlunun niteliğini ve onun içinde yaşamış olduğu toplumu tanımak bakımından hiçbir akademik kuruluşun vazgeçemeyeceği temel bir bilim alanıdır. Bu nedenle, ülkemizde YÖK ve TÜBİTAK nezdinde ve üniversitelerimizde dilbilim anlayışının gereğiyle algılanarak uygulama alanlarını geliştirmek Türk bilim düşüncesinin çağdaş bir temel üzerine oturması açısından büyük önem taşımaktadır. Bir milyon dolar kazanmak için hangi ülkede ne kadar çalışmak gerek? Bir milyon doların ne kadar sürede kazanılabileceğini hesaplamak için The Economist dergisi ortalama bir aile reisinin her yıl ne kadar kazandığını (vergiden önce) araştırdı. Bu ölçek çerçevesinde ABD’nin en hızlı ve en fazla sayıda (toplamın % 4’ü veya yaklaşık 5 milyon hane) milyoner yarattığı görüldü. ABD’nin güney sınır komşusu Meksikalılar ise aynı miktarı kazanmak için 300 yıl çalışmak zorunda. Bir milyon doların ne kadar yer tutacağını merak edenler için: 100 dolarlık kâğıt paraları üst üste koyduğunuzda bir metre uzunluğunda ve on kilo ağırlığında bir kule oluşturur. CBT 1353/ 15 22 Şubat 2013
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle