Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
dır… Ta ki 20. Yüzyıl başlarında gerçekleşen Anadolu İhtilali’ne ve Mustafa Kemal aydınlanmasına kadar. li eserini kaleme alır. 1109’da emekliye ayrılır ve 2 yıl sonra da yaşama gözlerini yumar. Felsefe olarak özetle, “’bu dünyanın’ boş ve zaten anlaşılmaz olduğuna, yaşamın esas gayesinin ise ebedi saadetin bulunduğu ‘öbür dünyaya’ hazırlanmak olduğuna, bu nedenle bu dünya için girişilen tüm çabaların nafile olduğuna” inanıyordu. Yaşadığı krizi ve bundan çıkışını da bu felsefe çerçevesinde anlamak mümkündür. Diğer önemli eseri Tahâfut ulFelasife (Felsefenin Tutarsızlığı) olup bu eserinde Aristo felsefesi ve takipçilerini eleştirir ve “Tanrı vardır ve tekdir”; “Dünya’yı d yaratmıştır” … gibi kimi felsefi düşünce ve ilkeler için kötü kanıtlar ileri sürüldüğünü düşünür. Bazı felsefi öğretilerin sahiplerinin (örneğin, “Evren yaratılmamıştır ve ebedidir”; “Tanrı geneli bilir, özelle ilgilenmez”; “Ölümden sonra diriliş yoktur” … gibi), sıradan insanları “yoldan çıkarma” potansiyeli nedeniyle, ölüm cezasına çarptırılması gerektiğini ileri sürer [11]! Günümüz anlayışından oldukça uzak olan bu görüşler, bazı İslam filozoflarınca da çok ciddi eleştirilere uğramıştır. Örneğin, Endülüslü İbni Bâcce (1110 1185), “yalnız ilim ve felsefenin doğayı ve Tanrı’yı anlamayı sağlayacağını” [6, 10] düşünür ve “sadece ‘sufi heyecanları’ ile bunlara ulaşmaya çalışan” Gazali’yi eleştirir. O kadar ki, “inzivaya çekilmekle ilahi şeyler gördüğünü, tefekkürün amacının da bu olduğunu” söyleyen Gazali’nin, hem kendisini hem de başkalarını aldattığı düşüncesindedir[6]. Kurtuba’lı İbni Rüşd (11261198) de Gazali’nin Tahâfut ulFelasife’sine yanıt olarak 1180 civarında “Tahâfut utTahâfut” (Tutarsızlığın Tutarsızlığı) adlı eseri yazarak onun iddialarının geçersizliğini kanıtlama çalışmalarına önemli bir katkıda bulunuştur [10]. Bütün eleştirilere karşın, Gazali tarafından formüle edilen “bu dünyada öbür dünyaya hazırlanma” ve “insanları bundan caydırma çaba ve düşüncelerine ‘ölüm’ cezası verme” gibi “yaşam reçeteleri”, başka etkilerin de katkısı ile İslam dünyasında giderek kendine sağlam ve korku salıcı bir yer edinecektir. Azerbaycanlı Ebu’l Fütuh Sühreverdi ‘Maktul’ (11541191) gibi Aristo ve İbni Sina takipçilerinin anlaşılmak yerine küfürle suçlanarak idam edilmesi gibi örnekler[7], benzeri görüştekilerin giderek daha fazla baskı ve zulüm (ölüm tehdidi) karşısında susarak verimli bilim ve felsefe tartışmalarından İslam âlemini mahrum bırakmasına, zamanla bu alandaki üstünlüğün (başka nedenlerin de yardımı ile) Avrupa’ya geçmesine neden olmuştur. Cumhuriyet’in kurulması sonrası girişilen reform çabaları ve özellikle şeri hukuktan medeni hukuka geçiş, eğitimin birliği ve din ile devletin ayrılması (laiklik), Darülfünun yerine Batılı anlamda bir üniversite kurulması, sanayileşme için devletçilik gibi yeni arayışlar, takip eden 8090 yılda Türkiye’yi, birçok alanda Avrupa ile rekabet edebilme noktasına getirmiştir. Sayın Başbakanımızı Avrupa Birliği kapılarına taşıyan birikimin temelinde, Tanzimatla başlayan ve 1920’li yıllarda büyük ivme kazanan, laik hukuk ve bilim temelli eğitim ve buna bağlı olarak “Türk Rönesansı”nı gerçekleştirme ve “modernleşme, yenileşme ve sanayileşme/çağdaş medeniyete ulaşma” amaçları yatmaktadır. Türkiye’yi bugünkü göreli olarak ileri bir noktaya, Cumhuriyet’in kurucularının bugün doğru yönde oldukları daha iyi görünen kararları, fedakârlıkları ve buna bağlı olarak, savaşsız geçirilen 90 yıl ulaştırmıştır. Sayın Başbakana danışmanlık yapanların, zaman zaman Gazali’yi de örnek gösterirken hem gerçek demokrasi ve insanlık anlayışından hiç nasiplenmediklerinin hem de yüzlerce yıl dünyanın en müreffeh ülkeleri durumunda olan İslam’ın daha sonra geri kalmasına yol açan gerçek nedenlerin hiç de ayırdında olmadıklarının ipuçlarını vermekte, İslam âleminin bu en ileri ve yüz akı üyesinin de tekrar karanlığa sürüklenmesi yolundaki ısrarlı çabalarını sürdürmektedirler. V. TÜRK RÖNESANSI Ancak, bunu daha da ileriye götürecek, bilimle daha çok yoğrulmuş ve dünya ile rekabet edebilecek nesiller yetiştirmek yerine, yeni girişilen 4+4+4 formüllü “eğitimi dinselleştirme reformu” çabaları, çocuklarımızı 5 yaşında teslim almak ve pedagojik olarak zamanından çok önce Kuran ve Arapça öğrenimine mecbur ederek Türkiye halkını da önümüzdeki birkaç nesil içinde olabildiğince “dindarlaştırma”, Cumhuriyetin kurucularına “kindarlık” aşılama ve giderek “Araplaştırma” projesini hayata geçirmek amacındadır. Böylelikle Arap halklarının Türk dizilerine ve modern Türkiye imajına “hayran” gençlerini de hayal kırıklığına uğratacaklar, bu insanların kendilerine sunulan “öbür dünya ile avutulmak” ve İsrail karşısında aşağılanmaya devam etmek dışında başka çareleri olmadığını da ısrarla dayatmış olacaklardır. Bunun, bırakalım Türkiye’ye vereceği zararları, İslam’a hangi yararları sağlayacağı sorusu hâlâ yanıtsızdır. İslam ülkeleri, dünyanın en ileri ve müreffeh ülkeleri durumunda iken bunu geriye çevirmeyi (bilerekbilmeyerek) başaran ElGazali düşüncesi, ikinci defa hortlayarak Türkiye’nin verdiği örnekle İslam dünyasında doğan “çağdaşlaşmanın mümkün olduğu” umudunu yerinde boğmak amacındadır. Arap halklarını Türkiye benzeri yönetimlere ve din anlayışlarına kavuşturma yerine, Türkiye’yi çağdışı bir din anlayışına yöneltmek istemektedir. Arap baharının arkasında, biraz da Arap halklarının “Türkiyeleşme” arzusu olduğunu görememek için İslam ülkelerinin Batı ve İsrail karşısındaki ezilmişliği, geriliği ve güçsüzlüğünden ve Osmanlı’nın yıkılışından hiç ders almamış olmak gerekmektedir. Bunun mümkün olabileceğini düşünerek Gazali formüllerine bile dönmeyi hayal edebilenler, sonuçta ancak, büyük bilimci Albert Einstein’ın şu sözünü doğrulayabilirler: “Sonsuz olduğunu bildiğim iki şey var: Evren ve insanların aptallığı. Aslında ilkinden bir miktar şüphedeyim ancak ikinciden asla!.” Kaynakça: [1] Mustafa Rahmi, “Küçük Felsefe Tarihi”, (sadeleştiren Ömer Tolgay),İnsan Yayınları, 1995, İstanbul, s. 67; [2] y.a.g.e., s.77; [3] R. Jackson, “İslamda 50 Önemli İsim” (Fifty Key Figures in Islam), Çev. N.Koltaş, Ayrıntı Yayınları, 2012, Istanbul, s.89; [4] y.a.g.e., s.93; [5] y.a.g.e., s.96; [6] M.Rahmi, y.a.g.e., s.7374; [7] R. Jackson, y.a.g.e., s.116; [8] O.Höffe, “Felsefenin Kısa Tarihi” (Kleine Geschichte der Philosophie) , Çev. O. N. Aytolu, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 2008, s. 118, 119; [9] y.a.g.e., s.117; [10] y.a.g.e., s.121,122; [11]y.a.g.e., s. 120. VI. GERİYE DÖNÜŞ ÇABALARI D Ü N Y A G Ö S T E RG E L E Rİ Ulusal refahın ölçümünde alternatif bir yaklaşım Gayri safi milli hasıla veya daha iyi bilindiği şekliyle GSMH, son 70 yıldır ulusların refah seviyesini ölçmek için ekonomistlerin bir ölçüdür. Ne var ki bu ölçümün bazı açılardan yetersiz olduğu biliniyor. Bunun nedeni ülkelerin çevreye verdikleri zararı dikkate almaması, gönüllü çalışmaları ve ev işlerini ölçüm dışı bırakması gibi sakıncalardır. OECD bu eksiklikleri gidermek için “Daha İyiYaşam“ (http://www.oecdbetterlifeindex.org/) adını verdiği bir endeks hazırladı. Bu yıl ikinci senesini tamamlayan endeks, 11 sektörde 24 değişkenden (hem yazılı verileri, hem de araştırma verilerini içeriyor) yararlanıyor Örgüt, Brezilya ve Rusya dahil 34 üye ülkenin refah düzeyini daha kapsamlı ölçecek bir sistem yaratmış oldu. The Economist dergisi bu 11 sektörü dört ana kategori çerçevesinde ele alıyor. Bu dört kategoriden para ve iş alanında ABD en iyi konumda; sağlık ve eğitimde ise İsviçre diğer ülkelerin önünde. Bu yıl OECD, her ülkenin nüfusunun en alt ve en üst %20’lik dilimlerine ilişkin bir tahminde bulunabilmek amacıyla endeksi uyumlu hale getirdi. ABD’nin karnesi bu derecelendirmeden zayıf not aldı, çünkü en alttaki %20’lik dilimin endeks sayısı, en üstteki %20’nin endeks sayısından yaklaşık %25 daha düşük. Türkiye, ne yazık ki diğer ülkelere göre pek çok kategoride en alt sıralarda yer alıyor. Ortalama gelir OECD’nin ortalaması olan 22.387 dolardan daha az ve en zengin %20’lık dilim en alt %20’lik dilimden 8 misli daha fazla kazanıyor. CBT 1316/9 15 Haziran 2012 Bu tartışmalar Osmanlı’da da sürmüştür. Astronomların ve bilim tarihçilerinin iyi bildiği örnek Veziri azam Sokullu Mehmet Paşa’nın desteği ile 1575’te kurulan İstanbul Rasathanesi’dir. Rasathanenin kurulmasına, Padişah III.Murad’ı da ikna eden Şeyhulislam Hoca Sadettin Efendi ve Başmüneccim Takuyiddin bin Maruf, Sokullu’nun 1579’daki ölümü sonrasında, “bu dünyayı ve gökleri araştırmanın beyhude ve hatta tehlikeli olduğu” düşüncesinin alttan alta süren mücadeleyi kazanması ile, Osmanlı’nın bu en önemli bilimsel girişiminin 1580’de yıkılmasına da tanıklık edeceklerdir. “Akla güven, Evreni (dünyayı) araştır” düşüncesinin bu son temsilcilerinin de tümüyle susturulması ile Osmanlılar Avrupa’daki bilimsel keşif ve gelişmelerin tümüyle dışında kalacak ve İslam ülkelerindeki çöküşün nedenleri üzerinde yapılan tartışmalar hiçbir zaman gerçek nedenlere ulaşamayacaklar IV. OSMANLI’DAN ÖRNEKLER