Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
POLİTİK BİLİM Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;hagoker@ttmail.com Fetva kurumu Osmanlılar döneminde olduğu gibi çalışmaya başlarsa, bu kurumun kendi uğraş alanlarına karış[a]mayacağını sanan bilim adamları çok yanılırlar. Eğitimde 4+4+4 ve İkinci Gazali Vakası Yeni Gazali ve 4+4+4 uygulayıcılarının unuttukları şey, kimsenin, bu yoğun iletişim çağında, Osmanlı’dan sonra Türkiye’yi de yıkmak gibi ikinci bir trajediye olanak ve zamanları olmadığıdır. Bugünkü geriye dönüş düşüncelerinin ve girişimlerinin sahipleri, tekrarlanmaları halinde, trajedilerin ancak birer komediye dönüşebileceğini iş işten geçmeden hatırlarlarsa herkes rahat bir nefes alacaktır, kendileri dahil! M. E. Özel / Emekli öğretim üyesi (meozel@hotmail.com) Dogma Bilimin Önünü Keserse... Beyinleri herhangi bir dogmaya göre şartlanmış iktidar sahipleri, bilim konusunda da kendi inançlarını temel alarak son sözü söyleme hakkını kendilerinde gördüklerinde, bu tür müdahalelerin sonucu hep, bilimdeki gelişmenin kesintiye uğraması olmuştur. Burada önemli olan nokta, bu kişilerin, din kökenli olsun ya da olmasın, kendi öğretilerini sorgulanamaz ve tartışılamaz bir gerçek olarak görmeleri ve bilimsel kuramların bile o öğretinin süzgecinden geçirilerek yanlışlanabileceğine inanmalarıdır. Böyle düşünenlerin, özellikle kendi ülkelerine, ülkelerinin bilimine verdikleri zararın çarpıcı örneği, Sovyetler Birliği döneminde yaşanan Trofim Denisoviç Lisenko (18981967) olayıdır. Bu olaya 1992 yılında yaptığım bir çalışmada yer vermiştim; yinelemekte yarar görüyorum: “Devrim’den hemen sonraki dönemde Sovyetler Birliği, Çetverikov ve öğrencisi Dobzhanski’nin Mendel genetiği üzerindeki çalışmalarıyla, dünyadaki genetik araştırmalarının en ön sırasında yer almaktadır. “Yine 1920’lerde, Sovyetler Birliği, genetiğin başka bir alanında da dünyanın liderliğini yapmaktadır. Doğal ayıklanma ve melezleme için genetik havuz oluşturmak üzere, doğada kendiliğinden yetişen bitkileri ve ayrıca kültür bitkilerini kapsayan çok geniş bir koleksiyon meydana getirilmiştir. Bu çalışma, 1919’da Petrograd’da kurulan Uygulamalı Botanik Laboratuvarı’nda N.I. Vavilov (18871943) tarafından yürütülüyordu. 1920’lerin ortalarına gelindiğinde, 65 ülkeye 200’den çok keşif gezisi düzenlenmiş ve 150.000’in üzerinde bitki tür ve cinsi toplanmıştı. Bu çalışmanın özel amacı tarımı geliştirmek, ürün verimini arttırmak ve hastalığa dirençli bitki cinsleri elde edebilmekti. Böylece Sovyetler Birliği, 1920’lerin sonlarında hem temel hem de uygulamalı genetik araştırmalarında dünyanın merkezi haline gelmişti.” (Marks, John [1983], Science and the Making of the Modern World, Heinemann, 1985.) Bu durum, 1929 Aralık’ında yapılan tümSovyetler Birliği Birinci Agrarian Marksistler Konferansı’ndan sonra dramatik bir biçimde değişmiştir. Bu değişimde Trofim Denisoviç Lisenko’ya (18981967) büyük bir rol atfedilmektedir. Lisenko, 1925’te tarım bilimleri dalında doktora yapmış; çeşitli deneme merkezleri ve araştırma enstitülerinde çalıştıktan sonra, 19401965 yılları arasında SSCB Bilimler Akademisi Genetik Enstitüsü yöneticiliğini ve V.İ. Lenin TümSovyetler Tarım Bilimleri Akademisi’nin başkanlığını yürütmüştü. Lisenko, 1930’ların ortalarından 1960’ların ortalarına kadar, tarım ve biyoloji alanındaki Sovyet bilim politikasını önemli ölçüde etkilemiş ve bundan da öte yönlendirmiştir. Politik görüşlerini adeta bir dogmaya dönüştüren Lisenko, Mendel yasaları üzerinde yükselen klasik genetiği burjuva bilimi sayarak reddetmekte; buna karşılık, Fransız bilim adamı JeanBaptiste Lamarck’ın (17441829), kendi adına atfen Lamarkçılık olarak da anılan ve sonradan edinilen özelliklerin kalıtım yoluyla kuşaktan kuşağa geçtiğini ileri süren evrim kuramını (bu kuram Darwin’in [18091882] Evrim Kuramı’yla aşılmış olmasına karşın) yaklaşımlarında temel almaktaydı. Mendel yasalarına dayalı klasik genetiğin öğretim programlarından çıkarılmasına karşı çıkan genetik uzmanı N.İ. Vavilov’un sürgüne gönderilmesinde de Lisenko‘nun rolü olmuştu. Lisenko’ya göre “gen idealistçe bir kavramdı; diyalektik materyalizme aykırıydı ve genetik, bir bilim olarak kabul edilemezdi.” (Marks, J., a.g.e.) Lisenko ve bilime onun baktığı açıdan bakanların, o dönemde Sovyet bilim çalışmalarına ve Sovyetler Birliği’ne verdikleri zarardan da gelecek hafta söz edeceğim. IX. ila XIII. yüzyıllar arasının, İslam’ın, her türlü buluş ve ilerlemenin, bilimsel ve matematiksel içerikli çalışmanın kaynağını oluşturduğu en parlak dönemleri olduğunu ve Batı’nın yükselişinin, İslam katkılı antik birikimi Endülüs ve Haçlı Seferleri yoluyla elde etmesi sonrasında başladığı herkesin bildiği bir gerçek durumundadır. Ancak, zaten önemli katkılarla ilerlettikleri bu bilimsel anlayış ve birikimin İslam ülkelerince neden terk edildiği üzerinde yapılacak bir inceleme, Doğu’nun bu kadar ileri iken geri kalmasının önemli nedenlerinden, temsilcilerinden birinin İmamı Gazali, diğerlerinin de Farabi ve İbni Sina’nın olduğu, temelinde bu dünyanın anlaşılması çabalarının gerekli olup olmadığında düğümlenen, bir çeşit “bağnaz dinbilim” çelişkisi olduğu görülecektir. Bu kavganın geçmişine kısa bir göz atmak, günümüzdeki bazı çabaları daha doğru değerlendirme olanağı verecektir. I. DÜNDEN BUGÜNE BAKIŞ İbni Sina çalışırken CBT 1316/8 15 Haziran 2012 Türkistan’ın Farab kentinde doğduğu için uzun ismi (Ebu Nasr Muhamed İbn Muhammed’in Tarhan İbn Uzlug) yerine kısa adı ile tanınan Farabi (870950) ve onu izleyicisi İbni Sina(9801037) ve benzer anlayıştaki İslam filozofları, özetle ve mealen “evrenin Tanrı tarafından insanlarca incelenmek ve anlaşılmak üzere yaratıldığı, bu nedenle göklerde ve yeryüzündeki olay ve oluşumların anlaşılması için verilen çaba ve gayretlerin bir gereklilik, hatta Tanrı emri –ibadet olduğu” düşüncesini paylaşıyorlardı. Farabi’ye göre, “İnsan için en üstün iyilik bu dünyadadır.”[1] Batı’da daha çok Avicenna adıyla bilinen İbni Sina, Buhara yakınlarında Efşene adlı küçük bir köyde doğmuştur. Babası, yakındaki bir kalenin komutanıdır. O dönemde Buhara, İslami eğitimin de önde gelen bir merkezidir. Kendisi iyi bir eğitim görme imkânı bulmuş ve küçük yaşlarda zekâsı ile dikkatleri çekmiştir. Biyografilerinde, “10 yaşında Kuran’ı ezberlediği, 18 yaşına geldiğinde tıp dahil birçok bilim hocalarından fazlasını bildiği” yazılmaktadır[2,3]. Çevredeki hanedanların hekimliğini yaparak, önemli kütüphanelere II. İSLAM AYDINLANMASI VE İ BNİ SİNA girme ve bu sıralarda eserlerini de kaleme alma fırsatı bulmuştur. Fotoğrafik bir hafızaya sahip olduğu anlaşılmaktadır. Farabi, Aristo’nun Metafizik adlı eserini kısa sürede kavrayıp 21 yaşında, felsefe üzerine kendi eserlerini kaleme almaya başlamıştır. Ancak bunlar okuduklarının bir kopyası değil, “yaşamış olduğu dünyanın gerçekleri ile yeniden yoğrulmuş/sentezlenmiş” çok önemli özgün katkılar taşıyan eserlerdir. İbni Sina’nın 200’ü aşkın eserinden günümüze ulaşan en önemlileri ElŞifa ve Elİşarat ve’l Tenbihat adlı felsefi eserleri ve kısaca ElKanun olarak bilinen tıp eseridir. ElŞifa mantık, matematik, fizik ve metafizik konularının en yetkin şekilde ele alındığı 4 bölümden oluşmaktadır. Eşİşarat bir sufi için “aydınlanma”nın adımlarının ve aşamalarının ele alındığı kişisel görüşlerinin bir özetidir. ElKanun ise, zamanının tıbbi birikimi yanında kendi bulgu ve keşiflerini de anlattığı, kendinden sonra en az 700 yıl en ünlü ve yetkin tıp kitabı olarak kalacak olan bir anıteserdir. Sağlığa ilişkin olarak, bugün de geçerli sayılabilecek “iklimin ve diyetin kişinin sağlığı ve fiziksel durumu üzerine etkisini” bütüncül (holistik) bir yaklaşımla ifade etmektedir. Felsefi alandaki katkıları ise, İslamın varlık felsefesi (ontoloji) ile antik dönemde Aristo (MÖ 384323) ve diğerlerinin, “ilk devindirici” kavramlarının uyumunu gösterme üzerinde yoğunlaşmış olup, yazdıkları, 200 yıl kadar daha sonra, hıristiyan skolastik düşünürü Aziz Thomas Aquinas(1244 1294) ve diğerleri tarafından girişilen, hıristiyanlıkla Aristo düşüncesinin uyumunu sağlama çabalarının temelini oluşturmuştur. İbni Sina, hür irade konusunda, “insanın kendi eylemlerinden sorumlu olduğunu, Tanrı’nın ayrıntılarla uğraşmayıp bunları insana bıraktığını” düşünmekte, bir anlamda daha sonra benzeri görüşleri nedeni ile tanınacak olan Rene Descartes ve diğerlerine öncülük etmektedir[8]. İngiliz filozof Roger Bacon ( 1294) İbni Sina’yı Aristo’dan sonra en büyük filozof olarak kabul etmektedir[4]. Bazılarına göre de bu “İkinci Öğretmen” (Muallimi Sani) olarak anılma şerefi Farabi’ye aittir![9]. Ebu Hamid Muhammed ElGazali (10581111) ve takipçileri ise, Farabi, İbni Sina ve diğerlerinin değerli bulup geliştirdikleri matematik, astronomi, fizik, musiki, tıp ve benzeri dünyevi “ilimleri” önemsiz ve gereksiz bulurlar. Gazali’ye göre, “bunlar sadece önemli konum elde etme ve şöhret bulma arzularıyla yapılan uğraşlardır”. Bu sonuca ve karara ulaştıktan sonra (1095) inzivaya çekilir; kendi deyimi ile “dünyevi arzularla ebedi hayata yönelik dürtüler arasında gidip gelerek” [5] zihinsel ve duygusal bir kriz dönemi yaşar. Ailesini bırakarak girdiği bu 10 yıl süren yalnızlık ve “düşünme” döneminden sonra tekrar medreseye döner ve “İhyaı Ulumu’d Din” (Din Bilimlerinin İhyası) adlı en önem III KARANLIĞIN YOLLARI VE İMAMI GAZALİ