24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SON ARAŞTIRMALAR MULTIPLE SKLEROZ HASTALIĞININ ÇIKIŞ NEDEN BULUNDU şeli, üzgün yüzlü ve üzerinde hiç yüz bulunmayan grafikler gösterilmiş. Bu sırada öğrenciler, kendilerini neşelendiren veya hüzünlendiren müzikler dinlemiş. Katılımcıların, yüzleri iyi bir şekilde algılamaları, onların ruhsal durumlarına bağlıydı, diyor araştırmacılar “PloS ONE” dergisinde. Neşeli veya hüzünlü ruh halindeki öğrenciler, neşeli/mutlu yüzleri veya üzüntülü yüzleri yüzde 87 doğru algılamışlar. Var olmadığı halde yüz gördüklerini zanneden katılımcılar, genelde ruh hallerine uygun yüzler gördüklerini söylemişler. Sonuçlarımız, insanın kendi ruh haline uyan bir yüzün özelliklerini daha iyi algıladıklarını ortaya koyan gözlemlerle de örtüşmekte diyor Jolij ve Meurs. üzerinde etkili olmadığını sanıyorlar. Nitekim diğer bir araştırmada, kafa çevresinin de aralıklarla büyüdüğü görülmüş. taklık kaplumbağasına yeni dağılım alanları sunarken, rengeyiğinin alanı durmadan küçülmüş. Fakat çok uzun süre önce soyları tükenen büyük buz devri hayvanlarına karşın, rengeyiği Kuzey Kutbu’ndaki bölgelerde hayatta kalmayı başardı. O devirdeki ısınma elbette ki hayvanlar dünyasının diğer üyelerini de etkiledi. Dağ sıçanı, dağ tavşanı ve kar faresinin soyları tükendi. Holosen devri katmanları, yediuyur, fındık faresi, kızıl orman faresi, yabani kedi ve diğer omurgalı hayvanların bu devirde Güney sveç ormanlarındaki nişlere yerleştiklerini göstermekte. Günümüzde insanların farklı bir şekilde etkilediği çevrede, dağılım alanlarının kayması çok daha zor olacaktır, bu nedenle iklim değişimi çok sayıda türün soyunu tüketecektir, diyor bilimciler. Multiple Skleroz (MS) hastalığının henüz kesin tedavisi yok. Son bulgudan sonra hastalığa bir çözüm bulunabilir... Zürich Üniversitesinden bilimciler, hastalığın oluşumunda GMCSF olarak isimlendirilen bir uyarı maddesinin diğer uyarı maddelerinin aksine, mutlaka gerekli olduğunu saptadı. MS gibi otobağışıklık hastalıklarında bedenin savunma sistemi kendi organizmasına saldırır. Bu konuda aslında bedeni zararlı mikroorganizmalardan korumaları gereken yardımcı Thücreleri önemli bir rol oynar. Thücrelerinin farklı görevleri üstlenen çeşitli alt sınıfları vardır. Farelerle deneyler yapan bilimciler şimdi GMCSF (Granülosit makrofaj koloni uyarıcı faktör) uyarıcı maddesinin MS hastalığında başlıca görevi üstlendiğini buldu. Araştırmayı yöneten Burkhard Becher’e göre, GMCSF olmadan MS benzeri bir hastalık gelişmiyor. Ayrıca MS hastası fareler, söz konusu uyarı maddesinin etkisizleştirilmesi halinde iyileşmişler de. Anlaşıldığı üzere GMCSF, iltihap oluşumunda kesinlikle gerekli olan ilk Thücresi sitokini, diyor Becher. Nature Immunology dergisindeki yazıya göre, Thücreleri tarafından beyne iletilen GMCSF, zararlı obur hücrelerin çoğalmasını tetiklediğini gösteriyor. Bu tür obur hücreler olmadan iltihap süreci harekete geçemiyor. Bu nedenle GMCSF’nin etkisizleştirilmesi iltihap sürecini zayıflatabilir. Şu sıralar romatoid artrit hastaları bu uyarı maddesine karşı geliştirilen antikorla tedavi edilmekte. 2011 sonunda ise MS hastalarıyla bir araştırma başlayacak. MS hastalığı dünyada yaklaşık 2,5 milyon, Türkiye’de ise yaklaşık 35.000 kişide görülmekte. Hastalık sırasında merkezi sinir sisteminde ve beyinde bozukluklar meydana geliyor. CBT 1260/ 4 13 Mayıs 2011 Hollandalı bilim adamlarının araştırması, müziğin algı üzerinde etkili olduğunu gösterdi. Deneyler sırasında neşeli müzik dinleyen katılımcılar, var olmadığı halde gülen yüzler görmüş. Ortada olmayan şeyler görmek, daha gelişkin olan beyin bölgelerinin daha az gelişkin bölgeleri etkilemesinin sonucudur, diyor Groningen Üniversitesi’nden Jacob Jolij. Bilinçli algılama önemli ölçüde dünyayla ilgili beklentilere dayanan bilgilerin dengelenmesine uzanır. Ve anlaşıldığı gibi bu beklentiler o anki ruh haline göre değişmekte. Ekipten Maaite Meurs, araştırmalarını birinci sömestrde okuyan 43 psikoloji öğrencisiyle gerçekleştirmiş. Deneyler sırasında erkek ve kız öğrencilere, birbirini hızla takip eden ne MÜZ K, ALGI ÜZER NDE ETK L Yenidoğanlar ne kadar sık ve ne kadar uzun uyurlarsa o kadar çabuk büyüyor. Bu etkide günlük uyku süresinin uzunluğu kadar, şekerlemelerin (kısa uyku evresi) ve uyku evrelerinin sayısı da önemli. Fazladan her saatlik uyku, yüzde yirmi daha fazla büyüme şansı veriyor. Hatta her ilave uyku evresi, büyümeyi yüzde kırk üç oranında hızlandırmakta. Anlaşıldığı üzere bebekler aralıklarla büyüyor ve uyuyorlar. Düzensiz uyku durumları uyku saatlerinin sayısını günde ortalama olarak dört buçuk saat arttırabiliyor. Şekerleme sayısı da ortalama olarak günde üçe kadar çıkabiliyor. Bu tür yoğun uyku evrelerinden sonra 14 kız ve dokuz erkek bebekte büyümenin etkisi görülmüş. Kırk sekiz saat sonra bebeklerin boyları ortalamanın üzerinde uzadı, diyor Emory Üniversitesi psikoloğu Michelle Lampl ve Virginia Üniversitesi farmakoloğu Michael Johnson. Daha fazla uyuyan bebeklerin niçin daha çabuk büyüdükleri, büyüme hormonlarıyla ilgili sanılıyor. Büyüme hormonları uykuda daha fazla salgılanıyor olabilir. Uykuda büyüme, geceleri eklemleri acıyan bebekleri uyandıran büyüme ağrılarına da açıklık getirebilir. Lampl ve Johnson, uykunun sadece beden boyu “UYUSUN DA BÜYÜSÜN...” B L MSEL OLARAK KANITLANDI Uluslararası bir araştırma ekibi, rengeyiği ve Avrupa bataklık kaplumbağası örnekleriyle, son buz devrinin bitimine, hayvanların ne şekilde reaksiyon gösterdiklerini inceledi. Araştırma, çeşitli hayvan türlerine ait dağılım alanlarının iklim değişimine ne kadar duyarlı ve hızlı bir şekilde tepki gösterdiğini ortaya koyuyor (Global Change Biology). Bu, hayvanların gelecekteki ısınmaya ne şekilde tepki verecekleriyle ilgili bilgi de veriyor. Kuzey Avrupa’ya ait buz karot örnekleri ve diğer iklimsel kanıtlar, yaklaşık 11.700 yıl önce önemli değişimlerin yaşandığını gösteriyor. Son buz devrinin sonlarında sadece bir ila üç sene içinde sıcaklık patlaması yaşanmıştı. Bitki örtüsünde önemli bir değişime neden olan sıcaklık artışıyla tundralar, kayın ormanlarına dönüşmüş; daha sonraları ise çam ağaçları ortaya çıkmış. Buz çağının sonundaki aşırı ısınma, tahmin edilen iklim değişiminin bitki ve hayvan türleri üzerindeki etkisiyle ilgili bilgiler verebilir diyor Kiel Üniversitesi’nden Robert Sommer. Fakat bugüne kadar bilimin elinde, bölgesel tükenme olayları ve türlerin göçü ile ilgili gelişmelerin tarihleri yoktu. şte bilimciler bu nedenle DANN analizleri gerçekleştirerek, Skåne bölgesindeki boynuzları ve fosil kemikleri inceledi. Çalışmanın odak noktasında, tipik bir buz çağı hayvanı olan rengeyiği (Rangifer tarandus) ve sıcak iklimi seven hayvanların temsilcisi sayılan bataklık kaplumbağası (Emys orbicularis) yer alıyordu. Zıt iklim koşullarına uyum sağlamış bu türler, buz devri ve sıcak iklimin önemli göstergeleri olarak kabul edilir. Bilimciler, kapsamlı verilerin yardımıyla bundan 14.7009.100 yıl öncesine ait zaman diliminde, iklime bağlı olarak işleyen dağılım süreçleriyle ilgili ayrıntılı bir kronoloji oluşturdu. Bu şekilde ilk kez hayvanlar dünyasının bölgesel değişimini sıcaklık ve zamana göre ilişkilendirdiler. Sonuçlar, rengeyiği popülasyonunun ısınmanın başlamasından sonra küçüldüğünü gösteriyor. Son kalıntı 10.300 yıl önceki döneme ait. Buna karşın bataklık kaplumbağası kuzeye doğru yayılarak yaklaşık 450 yıl sonra şimdi araştırılan bölgeye ulaşmış. Artan sıcaklıklar ba HAYVANLAR, KL M DEĞ Ş M NE ÇABUK TEPK GÖSTER YOR 41 ışık yılı uzaklıkta ve Güneşimize benzeyen “55 Cancri A” yıldızının etrafında çok yoğun bir gezegen bulundu. “55 Cancri e” dünyamızdan yüzde altmış daha büyük ve sekiz misli kütleye sahip. Gezegen, yıldızının önünden geçtiğinde, yüzde 0.02 oranında karartıyor ki bu da 21.000 km’lik bir çapa işaret etmekte. Dünyamızın çapı 12.740 km’dir. Yıldızının etrafında iki milyon kilometre mesafede dönen gezegen, yıldızının çevresini saatte 738.000 km. hızla hareket ederek bir günde tamamlıyor. Gezegenin yoğunluğu bir santimetreküpte 10.9 g. Dünyamızın yoğunluğu aşağı yukarı bunun yarısı kadar. “55 Cancri e” gezegeninin kütle çekimi ise dünyamızdan 2,7 misli fazla. YOĞUNLUĞU DÜNYAMIZDAN K M SL OLAN YEN B R GEZEGEN Nilgün Özbaşaran Dede Araştırma AMENHOTEP III’ÜN DEV HEYKELİ Mısırlı arkeologlar Luksor kenti yakınlarında firavun Amenhotep III’e ait dev bir heykeli gün ışığına çıkardı. 13 metrelik heykel, firavunun bugüne kadar bulunan en büyük tasviri. Kuvarstan üretilen heykel, Kom alHitan’daki Amenhotep III tapınağında yedi parça halinde bulunmuş. Arkeologlar heykelin kafasını henüz bulamadı. Tahminlere göre heykel, İ.Ö.27 yılında meydana gelen depremde zarar gören tapınağın kuzey kapısında yer alan iki heykelden biri. Arkeologlar ikinci heykeli de ortaya çıkaracaklarına inanıyor. Heykel, temizlendikten sonra tapınağın kapısına yerleştirilecek. İ.Ö.1390 ve 1352 yılları arasında hüküm süren Amenhotep III, monoteizmin öncüsü sayılan Echnaton’un babası ve Tutankamon’un büyük babasıydı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle