16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

• KÜLTÜR • DOĞAN KUBAN Akortsuz Bir Toplum Dünyada hiçbir toplum iyi bir orkestra gibi mükemmel bir uyum içinde bir performans gösteremez. Musikide ulaşılan bütünsel uyuma toplumlar başka etkinlik alanlarında ulaşamamışlardır. Bu bağlamda musiki kendi içinde bir uygarlık sayılabilir. Ve toplumsal uyum bağlamında en güzel modeldir. kort (accord, uyum) ilginç ve sayısal bir uygulama anahtarıdır. Sesin üç özelliğinden biri olan tını, onu diğer seslerden ayıran niteliktir. Bu, temel ses denen ve en zayıf frekanslı kalın sesin içinde, ve onunla ayni frekansta olan armonik seslerin (ki bunlar çok hafif oldukları için işitilmez) varlığından kaynaklanır. Orkestrada müzisyenler konserden önce ilk kemancının ya da bir obua’nın verdiği sese göre aletlerinin frekanslarını ayarlarlar. (Bu genelde 440 frekanslı bir tınıdır.) Eğer konser esnasında bir müzisyen bundan çok farklı bir frekansta ses çıkarırsa, bu dinleyenlerin algıladığı Uygarlığın en zayıf halkası çirkin, kakafonik, yani uyumdevlet düzenidir. Çünkü çok suz bir ses olur. Bunu çok sayıda müzisyen yaparsa o ordaha karmaşıktır ve toplukestra bir şey çalamaz. mun bütün üyeleri arasında Bizim toplumda kendi bacağından asılı ve toplumun eşitlik ve uyuma değil, bir parçası olduğunu algılamayan iktidar grubunun ya da bir insanlar çoğunlukta. Bizden sınıfın diğerleri üzerinde daha uygar toplumlarda az işikurduğu egemenliğe daya tilen çatlak sesler çıkarıyoruz. nır. Musikiyi ideal bir örnek Bütün kurumları, devlet bürokrasisi, belediyeleri, şirolarak alırsak bütün devlet ketleri, bunlara bağlı sayısız ler, az ya da çok, akordsuz kurum, sivil toplum örgütlealetlerle çalan orkestralara ri ve insanlarıyla bizim ülke, akort yapmasını bilmeyen benzer. ve nota okuyamayan müzisyenleri (!) olan dev bir orkestraya benziyor. Filarmoni, armoni seven demek. Türkiye bir armoni sevmeyenler orkestrası. Uyum önce kişiden sonra kurumdan kaynaklanıyor. İyi bir müzisyenin ne kadar uzun sürede, ne büyük irade ve çaba ile yetiştiğini düşününce, musiki disiplinin bir tan A rı vergisi olduğu kadar toplumsal bir özellik olduğunu kabul etmek gerekir. Bazı zenaat alanlarında, örneğin dokuma tezgahlarının başında, küçük yaşından başlayarak halı dokuyan kadınlar böyle bir disiplin sahibidir. Bu bağlamda, ahşap işçiliği, halı, dokuma, maden ve bir ölçüde sırlı topraktan öte bir birikimimiz yok. Onlar da yok olmak üzere. Bizde camide gelişmiş ve bütün topluma mal olmuş bir musiki yok. Tekke musikisi ya da halk musikisi Batı musikisi ile karşılaştırılacak gelenekler değil. Bizde resim ve heykel geleneği yok. Üst düzeyde felsefe, bilim, matematik disiplinleri gelişmemiş. Osmanlıda olmayan ve Cumhuriyetin başında öğretim programlarına konmuş musiki, felsefe gibi dersler yine kaldırıldı. Kanımca her boyutu ile eksik ve özgür olamamış öğretimin performans zavallılığı, toplumsal uyumsuzluğun başlıca nedenlerinden biridir. Ne var ki geleceği üzerine kurmak zorunda olduğumuz temeller bu yoğun disiplin isteyen etkinlik alanlarıdır. Bunları Batılı dostlarımız hediye etmeyecekler. Her şeye emekle, doğru motivasyonla ve uzun çabalarla ulaşacağız. Türkiye’nin insanlarının bugünkü içeriksiz kakafoni’den kurtulmak için disipline gereksinimleri var. Yukarda musikiden söz etmem örgütlü çabaları uyumsuzluktan kurtaracak disiplin gereksinimini anımsatmak içindi. DİSİPLİNSİZ BİR TOPLUM Bugünkü Türk toplumu disiplinsizdir. Disiplinsizliğe gündelik yaşamımızda başta ulaşım olmak üzere, bürokratik bir işlem izlerken, öğretim olmaktan çıkan okulların kargaşasında, hastanede sıra beklerken tanık oluyoruz. Türkiye’nin herhangi bir yerinde kentin neresinde yarın gökdelen dikileceğini öğrenemeyen her vatandaş imarın bir planlama değil, bir piyango olduğunu öğreniyor. Halkı disipline sokacak spor etkinliklerinin ticarete dönüştüğünü ve disiplinin yerini kavganın aldığını her gün izliyoruz. Halka disiplin öğretecek bir musiki geleneği olmadığı gibi çağdaş bir eğitim de gelişmemiş. Bir felsefe geleneği, bilim geleneği, rasyonel düşünce geleneği yok. Bunun olmadığını gazeteleri okuyarak ve politikacıları dinleyerek öğreniyoruz. 1950’den sonra Batı emperyalizmi ile kucak kucağa bir yaşam bu aşamaya ulaşmamamızı engelleyen mekanizmalar yarattılar. Sonunda kendini beslemekten aciz tüketici bir toplum yarattılar. Sorunları tanımlamak günümüzün temel işidir. Çünkü bu tanımlar yanıtları da yönlendirecektir. Türkiye’de işleri toplumun kafasını karıştırmak olanların yaptığı tek şey bu sorunların doğru tanımını engelleyecek sahte sorunlar yaratmaktır. Türkiye’yi dünya ile birlikte görenler, yarın atacağımız adımların niteliğini düşünen ve ellerinden geliyorsa programlayanlar ve inandıklarını paylaşanların sayısı artmalıdır. Geleceğin Türkiye’sine inanmayanlar ve geçmişin çöplüklerinden geleceği karartmak için deforme olmuş sorunlar icat edenler, genç kuşakları okulu bitirir bitirmez bekleyen sorunların bir tanesinden bile söz etmeyenler, geleceğin kurucuları değildir. 1989 de A. Schlesinger, üniversite öğrencilerine şöyle diyordu: ‘en karakteristik Amerikan düşünürleri şüpheci, bugüne pek saygısı olmayan, relativist ve plüralist (çoğulcu) idiler.’ Her şeylerini Amerika’ya onaylatan kimi adamların Schlesinger’in sözünü ettiği bu tür düşünürlerden haberleri var mı acaba? Sevgili Okuyucular, Gençlere anlatmaktan usanmayın. İnsanlar için sadece bir tane ortak gelecek, bir tane uygarlık var. İnsanlar başka diller konuşsalar ki konuşmaları gerek, robotlaşmamak için ve başka hayaller kursalar bile, dünyanın olanakları herkes için aynı olacak. Geçmiş yüzyıllar da 21 yüzyıl için örnek olmayacak. Çünkü günümüzde bile pratik anlamlarını yitirdiler. Gerçi bizim tarihimiz bizim için hâlâ gerekli. Çünkü onu ne yeteri kadar yazdık, ne de öğrendik. Bugünün nedenleri orada anlatılıyor. Fakat bundan böyle geçmişi istediğimiz oranda, sadece bir tiyatro sahnesi olarak seyredeceğiz. Gelecek, geleceği üretenlerin olacak. Her üreten üretemeyenden güçlü olacak. Karın doyurmak, giyinmek, barınmak dışında bu dünyada yaşamı sürdürebilme olanağı verecek uç teknolojilerin üretimi yoğunlaşıyor. Gençlerin ona hazırlanması gerek. Bu da akortsuz orkestra ile olamaz. Çünkü yaşamı her boyutu ile tanımlayacak bir üretim kavgasında eğer insanoğlunun biraz özgürlüğü kalırsa, bunu üretemeyenlere vermeyecekler. Onlara değişik üniformalar giydirecekler. Gençlere bu tehlikeyi haber vermek gerek. Tayfun Akgül ‘TOP IDEA’ ÖDÜLÜ BSH’YE Her yıl mavi yakalı çalışanları arasında en fazla fikir üreten ve bunu hayata geçiren fabrikasını ödüllendiren BSH Grubu*, 2009 yılı finalistini de açıkladı. Bosch, Siemens, Gaggenau ve Profilo markaları ile ülkemize ileri teknoloji ev aletleri sunan BSH Türkiye, bu kez buzdolabı fabrikası ile birinciliğe layık görüldü. BSH Grubu’nun her yıl düzenlediği mavi yakalılara özel yarışması ‘’Top Idea’’ ödülü bu yıl yine büyük ilgi görüyor. Amacı mavi yakalı çalışanların teknik bilgisinden yararlanıldığı kadar teorik ve yaratıcı fikirlerinden de yararlanmak olan yarışmada birinci, sunulan fikirler ve hayata geçirilme oranları hesaplanarak belirleniyor. “Top Idea” sayesinde BSH Grubu çalışanlarının sadece işgücünden değil; yaratıcılık ve bilgi birikiminden yararlandığını gösteriyor. BSH Grubu’nun 42 fabrikası arasında yapılan Top Idea 2009 yılı değerlendirme sonuçlarına göre BSH’nin Çerkezköy’de yer alan beş fabrikası, derecelendirmede ilk beşte yer aldı. Fabrika dışı sıralamada ise BSH Türkiye Lojistik bölümü birinci oldu. Yarışmanın galibi BSH Türkiye FIG (Bulaşık) Fabrikası ödülünü, tören için ülkemizi ziyaret eden BSH Grubu Teknikten Sorumlu İcra Kurulu Üyesi Winfried Seitz’dan aldı. *BSH Ev Aletleri (http://www.bshgroup.com.tr/ ) CBT 1213/2 18 Haziran 2010
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle