02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

HUKUK POLİTİKASI İTÜ senatosu, Türkçeye dön! İstanbul Teknik Üniversitesi 20092010 öğretim yılında yüzde yüz ‘İngiliz Dili’yle öğretime geçti. Karar: “Her bölümde en az bir programın, istenildiği takdirde tüm bölüm derslerinin yüzde yüz İngilizce verilmesi” biçiminde imiş (Derbentli’den). Daha yüksek ÖSS puanlı yerli ve yabancı öğrenci çekmekteymiş. Prof. Dr. Ömer Demircan, [email protected] Hayrettin Ökçesiz [email protected] Birkaç gün önce üniversitemden birkaç öğrenci kapımı çalıp içeri girdi. Ellerindeki bir dosyanın içeriğini, biraz kaygıyla, heyecanla, özetleyerek sunmaya çalıştılar. Öğretim üyelerini dolaşarak onlardan destek almayı umuyorlardı. İnceleyeceğimi söyleyerek vedalaştık. Ayrıntıları www.genclikbulusmasi.com’dan öğrenmeye çalıştım. Şunu diyorlar: K uruluşunu 1773 yılından başlatan bu seçkin üniversitemiz, demek ki, henüz kendi “öğretimdili”ni geliştirememiş. Aradan 227 yıl geçse de ne gam! İngilizce ders vermiş olanlar (örneğin Baysal) karşı. Boğaziçi Üniversitesi bile, İngilizcede kalışının henüz eğitsel bir gerekçesini yayınlamadı. İTÜ’de yabancı dilde öğretime nasıl geçildi? 7 Aralık 1996 tarihinde Sapanca’da yapılan 227. senato toplantısında tartışılmaksızın, öğretim dilinin %30 İngilizce olması kararlaştırılır. 19982000 öğretim yılında uygulamaya geçilir. O zaman, bu kararın yanlış olduğu, daha sonra da, bu öğretimin yetersiz kaldığı, derslerde karışık bir dil kullanıldığı, ezberi zorladığı, bir Boğaziçi özentisine dönüştüğü belirtilmiş [1]. 20092010 öğretim yılında İTÜ senatosu, gene tartışmadan, bu kez %100 yabancıdilde (İngilizce) öğretim kararı almış. İTÜ’de yabancı dilde öğretim kararı Prof. Aydın Köksal’a göre: “Büsbütün utanılacak bir karar”[2]. Neden? İTÜ’yü tercihte puan düşmüş. Sayın Şengör buna “Yabancıdilde Yükseköğretimin Dangalaklığı” başlığı ile bir tepki verdi (CBT 04.12.09). Sayın Derin Orhon ise, senato kararını: Türkçenin yetersiz olduğunu, Türkçe kaynak bulunmadığını ileri sürerek tutarsızca savundu (CBT 19.03.10). CBT’de (26.09.10) yanıt geldi: (i) Prof. Aka yazısının sığ kaldığını söyledi; (ii) Prof. Ahmet Kocaman ise, görünürdeki asıl sorun “yabancı dillerin ancak yabancı dilde öğretim yoluyla öğrenilebileceğinin savunulması”nda yattığını belirtti. “Yabancı dilöğretmek” başka, “yabancı dildeöğretim” yapmak başkadır. Nitekim İTÜ Öğrenci Konseyi’nce yayımlanan bir kitapçıkta (Arıyorum, 2009): “Kararın hızlı bir şekilde ve danışılmadan alındığını, İTÜ’nün tek ve en Giderlerin yarısı ile buönemli eksiğinin “İngilizce öğretim” olmadığını, bunun gün, çok daha kısa süre“Türkiye bilim dinamiklerinin önemli bir kısmını yok edeceğide, çok daha ileri düzeyni, ... puan düşüşü, yabancı öğrenci çekimi, öğrenci değişimi bahane edilerek girilen o özürlü yoldan dönüşün zor olacağını, yade yabancıdil öğretiyor bancıdilde öğretimle Türkiye’nin sürekli kaybettiğini belirttikolabilirdik. Ne ten sonra, öğretim üyesi yabancı dilinin yetersiz kaldığını, dersHalkevleri, ne Köy lerin tartışmasız geçtiğini, ...” belirtmiş. Enstitüleri, ne Türk Dil Bir şey unutulmuş: Kararı alanların Türkçeleri acaba nasıl? Kurumu, ... kapatılır, ne Yapılan araştırma, yabancı dilde öğrenim gören öğrenci yetede Türkçe eğitimöğretineklerinin gerilediğini göstermiş. Bir ek de benden: yabancı dilde ders verecek öğretim üyeleri o dersin yabancı dilde Türklere mi bugünkü verisiz, venasıl öğretileceği üzerine eğitim almamıştır. Öyleyse, eğitim açırimsiz düzeye düşerdi. sından ne yaptıklarını bilmiyorlar! Kısacası, yurttaşı ve devleti aşağılayan bu dönüşümün anlamı şu: Öğretim üyeleri, artık Türkçe bir metin oluşturmadan dersi İngilizce yayınlardan aktarıp bilimsel tatile çıkacak; ancak üniversiteyi bitirirken yabancı dili anlar duruma gelebilen öğrenciler ise, anlatılanı içselleştiremeden, yalınlanmış, dilikırık özetleri ezberleyecekler; sınava girince de, o özetiçeriği aşırıgenelleyip gerçekte olmayan sanısal ayrımlara çevireceklerdir. Başka hiçbir seçenekleri yoktur. Türkçeye göre “onda birİngilizceokumahızı”yla nereye varılır!? Yabancı dilde öğretim yapan kurumların önlenemeyen işlevi: elene elene seçilen üstünyetenekli gençlerin yurtdışına devşirilmesidir. 1953 yılında yutturulan: “yabancı dilöğretmekiçinyabancı dildeöğretim” yüzünden ülkede “yabancı dilöğretimi” geliştirilemedi. Ne devletdili ne de yerli kültür gözetilmeksizin yazılmış yabancı kitaplar ile üretilmiş öteki yayınlar için bu yoksul ülke çok geniş bir pazara dönüşürken, yabancı dil öğretimi üzerinde araştırmageliştirmeye bilinçli hiç yatırım yapılmadı. Oysa, giderlerin yarısı ile bugün, çok daha kısa sürede, çok daha ileri düzeyde yabancı dil öğretiyor olabilirdik. Ne Halkevleri, ne Köy Enstitüleri, ne Türk Dil Kurumu, ... kapatılır, ne de Türkçe eğitimöğretimi bugünkü verisiz, verimsiz düzeye düşerdi. Ayrı bir sınıf yaratan bu yabancı dilde öğretim: Yurttaşları bölücü, her türlü paylaşımı engelleyici, adlamaya yansıyarak tüketiciyi aldatıcı, eğitimde verimsizliği gizleyicidir. 1970’li yıllardan beri [3] onca yazılana kulak tıkayan vah İTÜ senatosu vah!!! Göndermeler: [1] Evren, Güngör “İTÜ için yüzde 30 İngilizce öğretiminin anlamı üzerine İTÜ Vakıf dergisi, 40. Evren, G.: Yabancı Dilde Öğretime Hayır, Cum. 6 Haz. 1989; “Yabanı Dil ile Öğretimin Yükseköğretim bağlamında değerlendirilmesi”, TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası, 811 Ekim 1991 Bildiriler kitabı: 103646; “Yabancı Dille Yüksek Öğretimin İncelenmesi”; “Türkçeye Karşı Sorumluluğumuz” (CBT 06.06.08) “İTÜ’de İngilizce Öğretim (CBT, 09.04.10). Derbentli, Taner: Yükseköğretim Türkçe Olmalı” (CBT, 09.04.10). Baysal, Bahattin: “Üniversitelerde İngilizce Eğitim” (CBT, 09.04.10). [2] “İTÜ Senatosu’nun İngilizce öğretim kararı: Yabancı dille öğretim yanılgısı sürüyor” Bilim ve Ütopya, Haziran 2009: 5557. [3] Sayılı, A. (Hz.): Bilim veÖğretim Dili Olarak Türkçe, TTK y. 1978. Demircan, Ö. (2000): İletişim ve Dil Devrimi, Yaylım y, (2010) Der y ;‘Türkçe’nin yabancıları (CBT 29.01.10). Gülümseme “Ülkemiz gençliğinin gelenekselleşen yaz kampı bu yıl, dünya gençlerinin her yıl başka bir ülkede gerçekleştirdiği uluslararası gençlik kampına ev sahipliği yapacak. Her yıl farklı ve birbirinden önemli temalarla düzenlenen gençlik kampı, bu yıl ‘dünya gençleri kardeştir’ diyenleri bir araya getirecek. Latin Amerika, Avrupa, Ortadoğu, Balkanlar, Kafkasya ve Türkiye’den binlerce gencin katılacağı kamp, 312 Ağustos tarihlerinde İzmir Selçuk’un Pamucak Sahili’nde gerçekleşecek. İşsizliğin ve eğitimsizliğin kader haline getirilmeye çalışıldığı bir dönemde, geleceksiz bırakılan, savaşlara yollanan dünya gençleri; iş, eğitim, barış için bir araya gelip, özlemlerini yoğuracak, umudu mayalayacak… Tüm dünyadan toplanıp, Ege’de buluşacak olan bu özlem, en genç haliyle yeniden Ege’den yayılacak tüm dünyaya. Türkiye, İspanya, Brezilya ve Tunus’tan gençlerin çağrıcılığını üstlendiği buluşmaya, onlarca ülkenin yüzlerce üniversitesinden, lisesinden ve sanayi sitesinden binlerce gencin katılması planlanıyor.” Nazım’dan bir dörtlük de koyuvermişler sözlerinin arasına: “Gelmiş dünyanın dört bir ucundan / Ayrı dilleri konuşur, anlaşırız / Yeşil dallarız dünya ağacından / Gençlik denen bir millet var, ondanız.” Bugün 23 Nisan, çocukların bayramı… Bugün onları, “büyük”leştirilip, maskara edildikleri bir cambaz oyunundan alarak, ulaşacakları en onurlu bir yaşam döneminin, “gençliğin” bir çağrısıyla buluşturmak istedim. 19 Mayıs’ta da gençleri çocukların bir şarkısında buluşturmalıyım. Ivo Andriç’in, “Znakovi pored puta” adlı (Belgrad 1976) ve Almanca’ya “Wegzeichen” (Yol İşareti), diye çevrilmiş eserinden yıllar önce okuduğum bir sözünü, ama daha yoğun duygularla, yeniden düşündüm: “Bir insan varlığı sanki, yalnızca, bize gençliğinde armağan ettiği bir gülümsemesi uğruna, ana rahmine düşüyor, doğuyor, büyüyor ve ölüyor gibi değil midir?” (Münih, Viyana 1982, s.48) İçimizdeki bu gülümseme gözlerimizin önüne geldiğinde, uzun, kısa, acı, tatlı sürüp giden yaşamın çok sorduğumuz anlamını daha açık görüyor değil miyiz? “İş, Eğitim, Barış!” başlığını atmışlar bu buluşma duyurusuna… Bunlar bu armağanın bedeli, bizim onlara borçlu olduklarımız. Biz bu görevi pek yerine getiremedik. Meslek hayatının dörtte üçünü geride bırakmış biri olarak büyük bir iç sıkıntısıyla, utanarak söylüyorum bunu. Gençler bizi bağışlıyor. Bu daha da ağır geliyor. Bizi seviyorlar. Bu kahrediyor. Çocuklar iri gözleriyle güveniyorlar… Bu gülümsemenin hakları var! İsterseniz buna “Gençlik Hakları” diyelim. Üniversitelerde, iş yerlerinde, ailelerinde, devletleri karşısında, her şeye karşın açan bu çiçeğin tüm yaşamı anlamlı kılan temel hakları var! Onları aldatmayalım, çürümüşlüğün, kokuşmuşluğun ölümü anımsatan, ölüme yakınlaştıran sözlerini bayraklar gibi ellerine almalarına zorlamayalım. Onlardan yeniden öğrenelim arılığı. Onlardan kendi gülümsemeleri kadar arı kalmalarını bekleyelim. Buna izin ve cesaret verelim. Onların hukuku var. Buna isterseniz “Gençlik Hukuku” diyelim. İnsanlık Hukukunda bir ana başlık da işte böyle. Orada sömürünün, insanın insana, insanın doğaya zulmünün, tahakkümünün hakları, hukuku elbette yok! Şimdi, şöyle etrafa bir bakalım, gazete başlıklarına, televizyon programlarına, atılan nutuklara, hatta reklam içeriklerine, görselliklerine, varoşlara, gündelik yolumuzun sağına soluna, nihayet kendimize… Tüm bunlarda görüp duyumsadıklarımız bu hukukun neresinde! Gençler bu yalanı öğrenmemeli, yeniden üretmemeli, çoğaltmamalı. “Dünya gençleri kardeştir” dediklerince gençler bu kardeşliklerini ölüm ve zulüm tacirlerinin önüne gülümseyen güçlü bir dünya gerçeği olarak koymalı. Ama nasıl? Bir yolu da işte böyle hep buluşarak! CBT 1205/ 19 23 Nisan 2010
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle