02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu ([email protected]) Rekabet, araç seviyesinde değil amaç seviyesinde olmalı. Yaratıcı fikirlerde, inovasyonda, bilgi üretiminde. Amaca giden yolda kullanılan araçların performans farklılığına dayanan rekabet ise, bumerang gibidir. Osmanlılarda bilimsel düşüncenin gelişimi Osmanlı Türklerinde bilimsel düşünce, dinsel düşünceden bağımsızlığını 19.yüzyıla kadar kazanamadı. Osman Bahadır [email protected] İnternetin Özgür Ruhu Savaşıyor Diyelim ki şehrin belli bir semtindeki bir restorana çok rağbet var. Dolayısıyla o semte giden yollarda trafik yoğun oluyor; elektrik, su tüketimi ortalamanın üstünde. Araç park etmekte sıkıntı yaşanabiliyor. Böyle bir senaryo karşısında o semte hizmet veren belediye, ortalamanın üstünde hizmet talebiyle karşı karşıya kaldığı için restoranın kapatılmasını talep edebilir mi? Ya da bu talebine gerekçe olarak, belediyeye ait olan restoranların yeterince ciro yapamıyor olduğunu öne sürebilir mi? Şaşırtıcı ve mantıksız değil mi? Oysa bir kaç hafta önce ABD’deki bir mahkemenin almış olduğu bir karar tam da böyle bir tablonun ortaya çıkmasına neden olabilir. Internet erişim hizmeti de sunan bir telekom şirketi, aşırı derecede internet trafiği yaratıyor bahanesiyle, belli bir web sitesine sunduğu internet erişim hızını sınırlandırmaya, hatta tümden kapatmaya kalktı. Geniş bant internet hizmeti konusunda ABD’de federal otorite olan FCC ise bunu yapamayacağını belirterek, bu uygulamaya karşı çıktı. Mahkeme işte bu davayı karara bağladı ve telekom firmasını haklı buldu. Internetin özgür ruhunu kontrol altına almaya çalışan vahşi kapitalizm dönemi firmalar, internetin kapısından içeri giremediklerini gördükçe bu tür uygulamalarla bacadan içeri girmeye çalışıyor. Diyelim ki bir başka telekom firması gidip bir arama motoru hizmeti sunan bir firma satın aldı ve Google’a rakip olmaya karar verdi. Ve yine diyelim ki aynı telekom firması Google’ın sunucu bilgisayarlarını internete bağlama hizmeti veriyor. Şimdi bu firma kalkıp da “Google benim sunduğum internet erişim altyapı kapasitesinin çok büyük bir kısmını kullanıyor; bu da sunduğum erişim hizmetini alan diğer müşterilerim arasında dengesizlik yaratıyor o nedenle ben Google’ın erişim kapasitesini sınırlayacağım” dese bu ne kadar objektif ya da eşitlikçi bir karar olur? Google’ın erişimini sınırlayarak kendi arama motoru hizmeti veren firmasını öne çıkarmaya çalışmakla suç işlemiş olmaz mı? Yüksek ciro yapan bir işletmenin olduğu bölgeye hizmet veren belediye bu durumu tespit ettiğinde bu işletmenin olduğu caddenin yollarını bozmaya kalkabilir mi? Elektriğini, suyunu kısıtlayabilir mi? Demek ki “buralar eskiden hep babamındı” mentalitesi insana bunu yaptırabiliyor. Üstelik bu, Türkiye gibi bilgi toplumu sürecinden payını tam alamamış bir ülkede değil, internetin beşiği olan bir ülkede gözleniyor. İşin ilginci düzenleyici devlet kurumu olan FCC’nin böyle bir karar karşısında telekom firmalarını çok daha zor durumda bırakacak yaptırımları hayata geçirme yetkisi de var. Internet tüm dünyada büyük bir paradigma sıçraması olarak gerçekleşmekte. Eski dünyanın avantajlı konumundaki kişi ya da kuruluşlar bu sıçrama neticesinde ellerindeki pazarı yönetme ve yönlendirme erklerini kaybettikçe bu tür örneklerde gördüğümüz şekilde bel altına vurmaya başlamaları ne kadar düşündürücü. Oysa onlar da bir önceki paradigma sıçraması sonucunda ortaya çıkmışlardı. O nedenle rekabeti bu şekilde düzeysiz seviyelerde tanımlamak yeryüzü kültürünün gelişmesine hiç bir fayda sağlamayacaktır. Her ne kadar şirketlerin bilançolarını ve kârlarını patlatma potansiyeline sahip olsa da. Rekabet araç seviyesinde değil amaç seviyesinde olmalıdır. Amaca giden yolda kullanılan araçların performans (başarım) farklılığına dayanan rekabet, riskli bir rekabet durumudur. Bugün lehte çalışırken yarın aleyhe dönebilir. Oysa doğru rekabet yaratıcı fikirlerde, inovasyonda (yenileşim, yenilikçilik), bilgi üretiminde saklıdır. Bu seviyedeki rekabeti kaldıran bir kuruluşun sırtı ise hangi paradigma sıçraması olursa olsun yere gelmez. O smanlı Türklerinde düşünce hayatı, son yüzyılına kadar dinsel düşüncelerin egemenliği altındaydı. Bilimsel nitelikte bir fikrin kabul görebilmesi ve yaygınlaşabilmesi ve hatta sadece yayınlanabilmesi için, o fikrin dine hizmet ettiğinin ve dini hükümlere uygun olduğunun gösterilmesi gerekiyordu. Avrupa’da 16. yüzyılda başlayan bilimsel devrimin sonuçları 300 yıl sonra Osmanlılara yansımaya başladığında bile, bu bilimsel bilgiler açıklanmak istendiğinde, bu bilgilerin ispatından önce, onların dini akidelerle çelişmediğinin ispatı kaygısı ön plana geçiyordu. Birçok konuda olduğu gibi örneğin, Kopernikçi güneş sistemi düşüncesinin ülkemize yansıması sürecinde de bu gerçeği bütün yalınlığıyla görebiliyoruz. Kopernikçi güneş sistemi düşüncesinden ilk kez Tezkereci Köse İbrahim Efendi bir çeviri eserinde (1664) söz etmişti. Daha sonra da Ebubekir Efendi bir çeviri eserinde (1685) bu düşünceyi açıkladı. Fakat her ikisi de bu düşünceyi yanlış bularak reddettiler. İbrahim Müteferrika da Katip Çelebi’nin Cihannüma isimli coğrafya kitabını 1732’de matbaasında basarken kitaba eklediği bir bölümde Kopernikçi güneş sistemi hakkında açıklamalar yapmıştır. Fakat o da Kopernikçi düşünceyi savunmaktan çekinmiş ve dini şartın, evrenin Tanrı tarafından yaratıldığının kabulü olduğunu ve bunu kabullendikten sonra evrenin düzeniyle ilgili farklı görüşlerin dine aykırı olmayacağını belirtme ihtiyacını duymuş ve sonunda da okurlarını geleneksel astronomi görüşlerini desteklemeye çağırmıştır. Erzurumlu İbrahim Hakkı da Marifetname adlı eserinde (1757 ilk baskı yılı 1825) Kopernikçi güneş sistemini anlatmakta ve “kütlesi az olan dünyanın, kütlesi büyük olan Güneş etrafında dönmesinin akla daha yakın göründüğünü” belirterek bu düşüncenin lehinde tavır alıyor gibi görünmekle birlikte, tıpkı Müteferrika gibi, “evrenin merkezinin dünya veya güneş olduğuna inanmanın dinle ilgisinin olmadığını” da belirtmek zorunda hissetmiştir kendisini. Ayrıca İbrahim Hakkı bununla da kalmayarak kitabının başka bölümlerinde yeni teori lehindeki açıklamasına aykırı biçimde, dini hükümlerin akıl ve yeni bilimsel fikirler karşısındaki mutlak üstünlüğü fikrini de savun maktadır. Kara Mühendishanesi’nin ilk başhocalarından (18061817) Hüseyin Rıfkı Tamani, İngilizce bildiği, İngilizceden matematik kitabı çevirisi yaptığı halde astronomi ders notlarında geleneksel yer merkezli evren sistemini savunmaktan vazgeçmemiştir. Ondan sonra başhocalık yapan Seyyid Ali Bey ise (artık çok sayıda mevcut olan modern astronomi kitaplarını Batı dillerinden çevirmek yerine), Ali Kuşçu’nun Fethiyye (1473) adlı eserini Arapçadan çevirmiş ve bu kitabın önsözünde de yer merkezli evren sistemi düşüncesini savunmasının nedeni olarak, bu düşüncenin İslam ülkelerinde yaygın bir düşünce olmasını göstermiştir. Seyyid Ali Bey’den sonra başhocalığa gelen İshak Efendi de ilk baskısı 1834’te yapılan Mecmuai Ulumi Riyaziye adlı dört ciltlik eserinde Kopernikçi güneş sisteminin açıklamasına geniş bir yer ayırmıştır. Ancak o da bu düşünceyi açık bir şekilde savunma yoluna gitmemiş, bu düşüncenin fizik kurallarına daha uygun olmakla birlikte hatalı olma olasılığının da bulunduğunu belirterek geleneksel düşüncelere destek vermiştir. Görüldüğü gibi, Tanzimat’ın ilanının (1839) eşiğinde bile, Avrupa bilimsel devriminin temel eserlerinin bağımsız ve hissedilir bir etkisinden söz edebilmemiz mümkün değildir. Çünkü Osmanlılar yeni bilgilere ulaştıklarında bile bu bilgileri dinsel düşünceler süzgecinden geçirebilirlerse savunabiliyorlar ve bunu yapamadıklarında da örneğin yeni astronominin temel bilimsel eserleri yerine hala vakit tayiniyle ve takvim hazırlamakla ilgili eserlerin çevirisiyle uğraşıyorlardı. (Bazı bilim tarihçileri bu durumu, Osmanlılarda bilimsel zihniyetin hala oluşmamış olmasının olumsuz işareti olarak görmek yerine, Osmanlı biliminin başlıca özelliği saydıkları pratikliğinin olumlu işareti olarak görmeyi tercih etmektedirler.). Kopernikçi güneş sistemi düşüncesinin ülkemizdeki gelişimiyle ilgili olarak söylediklerimiz, hemen diğer bütün bilim dallarının gelişimi için de benzer biçimde geçerlidir. Ülkemizde bilimin, ilahiyatın bir alt disiplini olmaktan çıkışı, 19. yüzyılın son çeyreğinde ve 20. yüzyılın ilk çeyreğinde gerçekleşmiştir. Bilimsel düşüncenin dinsel düşünceden bağımsızlaşmasını sağlayanlar ve bilimin kendi faaliyet gündemini ve sınırlarını belirleyenler, yurt dışında öğrenim görüp dönenlerle, Tıbbiye, Harbiye, Baytar, Mülkiye ve Mühendis mekteplerinin mezunları olmuştur. Osmanlılarda bilimsel düşüncenin gelişmesinde en büyük öncü rol ise hiç şüphesiz Salih Zeki Bey’e (18641921) aittir. Kültürsanat, sanal ortamda gelecek kuşaklara taşınabilir mi? Bilişim Dergisi, içinde yaşadığımız “sanal teknolojik” çağın sorunlarını ele almayı sürdürüyor. Dergi 120. sayısında “Kültürsanat, sanal ortamda gelecek kuşaklara taşınabilir mi?” sorusunun yanıtını arıyor. “Bir masalı masalcıdan dinlemek mi etkilidir, yoksa İnternet’ten okumak mı”, “Örtük bilgi, İnternet’e yüklenebilir mi?”,“Edebiyatı elektronik kitap mı yoksa ekitap okuyucuları mı daha “sağlıklı” taşır ” gibi alt sorularla irdelenen konu için düşün ve sanat adamlarıyla söyleşiler yapılan dergide ayrıca çeşitli makaleler de bulunuyor. CBT 1205/ 12 23 Nisan 2010 ODTÜ Felsefe Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet İnam, Bilkent Üniversitesi İnsanı Bilimler ve Edebiyat fakültesi dekanı Prof. Dr. Talat Sait Halman, Boğaziçi Üniversitesinden, yazar, Doç. Dr. Murat Gülsoy, Ege Üniversitesinden, arkeolog, yazar, Doç. Dr. İsmail Gezgin, Gazi Üniversitesinden Yrd. Doç.Dr. Selçuk Özdemir, pskiyatr, yazar, Kaan Arslanoğlu, Sabancı Üniversitesi’nden, tarihçi, yazar Dr.Yusuf Hakan Erdem, mimar, yazar Hikmet Temel Akarsu; müzisyenler Atilla Özdemiroğlu, Sinan Akçıl, ressam Hikmet Çetinkaya konuyla ilgili görüş bildiren düşün ve sanat adamlarından bazıları. Nisan sayısı 180 sayfa olarak yayımlanan Bilişim Dergisi’ne www.bilisimdergisi.org veya www.tbd.org.tr bağlantılarından ulaşılabilir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle