23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SON ARAŞTIRMALAR TÜM KANITLAR METEORİT ÇARPIŞMASINI GÖSTERİYOR Dinozorların bundan 65 milyon yıl önce dünya sahnesinden silinmesinden ne volkanik olaylar ne de iklim değişimi sorumlu. Uluslararası bir araştırma ekibi meteorit çarpmasıyla ilgili yeni kanıtlar buldu (Science dergisi). Tebeşir devrinden Üçüncü Zamana (Tertiyer) geçişte, dinozorların da sonunu getiren gelmiş geçmiş en büyük toplu yok oluş yaşanmıştı. Bu yok oluşun dev bir meteorit çarpmasıyla, yoksa korkunç volkanik etkinliklerle mi meydana geldiği hep tartışmalıydı. Jeologlar otuz yıl kadar önce meteorit çarpmasıyla ilgili ilk sağlam kanıtları buldu. Yirmi yıldan bu yana çarpma yeri de biliniyor: Güney Meksika’daki 200 km büyüklüğündeki Chicxulub krateri. Buraya çarpan meteorit tahminlere göre yaklaşık olarak 20 km büyüklüğündeydi ve saniyede 20km’lik bir hızla dünyaya savrulmuş, toz ve açığa çıkan kükürt içerikli gazlar dünyamızın tüm gökyüzünü karartmıştı. Ancak bu teoriyi kabul etmeyen bilim insanları da var. Mesela Princeton Üniversitesi’nden bir grup araştırmacı, dinozorların ve diğer türlerin yok oluşundan Hindistan’daki Deccan Trapps bölgesindeki volkanik etkinlikleri sorumlu tutmuştu. Araştırmacılar iklim gazları ve kükürtlü aerosollerin iklimi önemli ölçüde değiştirerek toplu ölümlere yol açtığına inanıyor ve buna neden olarak da büyük yok oluşun, Chicxulub’daki büyük çarpışmadan 300.000 yıl sonra gerçekleşmiş olmasını gösteriyorlardı. Bu kuşkuyu ortadan kaldırmak isteyen Amerikalı, Meksikalı, Kanadalı, Japon ve Alman bilim insanlarından oluşan kırkı aşkın araştırmacı, son verileri analiz etti. Bu incelemeler Princeton grubunun sonucunu çürütüyor. Nitekim Hindistan’daki volkanik etkinlikler, dünya genelindeki yok oluştan 500.000 yıl önce başlamış ve küresel tür çeşidi üzerinde önemli bir etki yapmamıştı. Meteorit teorisi karşıtları, krater etrafındaki az sayıdaki çökeltileri dikkate alıyorlar. Oysa bu büyüklükteki bir çarpışma sırasında en büyük atom bombasından milyonlarca misli enerji açığa çıkmakta. Çarpışma muazzam sarsıntılar, dev kaymalar ve tsunamilere yol açmış. Bu açıdan bakıldığında Chicxulub’un hemen yakınındaki kayaç tabakaları ise, 65 milyon yıl önceki olaylar silsilesini açıklamak için en uygunsuz kanıtlardır. Uzak mesafedeki kayaçlar ise daha elverişlidir. Son araştırma da meteoridin binlerce kilometre uzaklıkta bile Güney Meksika’daki kratere ait küçük kaya parçalarının bir tür parmak izi bıraktığını göstermekte. Sonuçlar öte yandan türlerin yok oluş seyrinin de meteorit çarpmasına bağlı küresel ekolojik neticelerle uyumlu. Çünkü aniden ortaya çıkan karanlık ve soğuk, kara ve deniz canlıları üzerinde eşit etki yapmıştı. ışın terapisi için önem taşımakta. Sonuçlar ışın dozlarının yeniden ayarlanmasını gerektirebilir. Suda serbest olarak çözünmüş elektronun keşfinden kırk beş yıl sonra bilim insanları, elektronun daha önce bilinmeyen bağlama enerjisini ölçmeyi başardı. Bu enerji elektronun yeniden su çevresinden ayrılması için gereklidir. Yüksek enerjili ışın hücrenin bir DNA’sına girdiğinde, hücrenin yaşamsal önem taşıyan içerikleri bozulur. Bu mekanizmadan kanserle mücadelede kullanılan ışın terapisinde yararlanılmakta. Ancak ışın aynı zamanda sağlıklı hücrelere de zarar verir. Yüksek enerjili ışınlamada biyolojik dokudaki suda, örneğin zar veya biyomolekül duvarları gibi sınır bölgelerde suda çözünmüş elektronlar oluşmakta. Bilim insanları incelemeler sırasında bugüne kadar bilinmeyen bir türe rastladı: Sınır bölgesinde, kısmen çözünmüş bir elektron. Bu parçacığın varlığı ve ömrü, kısa ömürlü reaktif parçacıklar için özel olarak üretilmiş hızlı bir kamerayla saptanmış. Yeni saptanan elektronlar, bağlama enerjisiyle DNA’yı bölebildikleri için bu kadar tehlikeli. Ayrıca uzun yaşadıkları içinde zararlı etkilerini sürdürmeye devam ediyorlar. muazzam miktarda metan atmosfere yayılabilir. İklim modelleri, donmuş deniz diplerinde depolanan metanın, sadece yüzde birinin erimesi halinde iklimi önemli ölçüde ısıtmaya yeteceğini göstermekte. Peki tehlikenin boyutu ne? “International Siberian Shelf Study” araştırmasıyla bu tehlike son yıllarda ayrıntılı bir şekilde araştırıldı. Araştırma bölgesi Kuzeydoğu Sibirya suları. Bilim insanları burada bol miktarda metanın açığa çıktığını biliyor. Doğu Sibirya denizleri, Sibirya tundrasının devamıdır. Bu bölge son buzul devrinde, buzulların erimesiyle sular altında kalarak deniz seviyesini yükseltmiştir. Bu topraklar bol miktarda organik malzeme içerdiğinden, bakterilerin indirgenmesiyle yo YILLARDAN SONRA İLK KEZ İKİZ FİL YAVRULARI Tayland’ın Surin bölgesinde yaşayan bir fil, ikiz yavru dünyaya getirdi. Fillerde ikiz doğumlar çok enderdir. The Nation gazetesindeki habere göre, on beş yıldan sonra ilk kez ikiz fil yavruları dünyaya geldi. On beş yıl önce dünyaya gelen ikiz bebekler dişiydi, bu sefer iki erkek yavru doğdu. Otuz beş yaşındaki anne fil Phang Thong Khun ve yavruların sağlık durumları iyi. Yavruların her biri yetmiş kilo ağırlığında. Tayland’da eskiden 100.000 fil yaşıyordu ve ormanlarda yük hayvanı olarak kullanılıyordu. Bugün geriye kalan 4000 kadar fil ise turistleri taşıyor. HANGİSİ DAHA TEHLİKELİ? Uzun bir süredir insan kalıtımındaki bozuklukların, yüksek enerjili ışınlama sırasında serbest radikallerce oluşturulduğu sanılıyordu. Ancak Alman bilimciler, ışınlama esnasında başka bir parçacığın DNA için daha tehlikeli olduğunu buldu. Bu, hidratize olmuş, yani su molekülleriyle çevrili elektron. MaxPlanck Dinamik ve OtoOrganizasyon Araştırmaları Enstitüsü araştırmacılarının, Nature Chemistry dergisindeki yazıları, kanser hastalıklarında kullanılan SİBİRYA DENİZLERİ METAN KAYNIYOR Doğu Sibirya’nın eriyen deniz diplerinden, diğer denizlerin tümünden daha fazla metan açığa çıkıyor. Açığa çıkan metan oranı birçok bölgede yüzde seksen arttı. Science dergisindeki yazıya göre, bu artışın ne kadarından insanların sorumlu olduğu henüz bilinmemekte. Metan, karbondioksite kıyasla 23 misli sera etkisine yol açması nedeniyle önemli bir iklim faktörü. Gaz her şeyden önce nemli topraklardaki bakterilerin indirgenmesiyle açığa çıkar. Kuzey Kutbu’nun önemli bir kısmı hâlâ donmuş durumdadır. Bu permiyen toprakları eriyecek olursa, çok hızlı bir şekilde ğun olarak metan açığa çıkıyor. Araştırma çerçevesinde yüz bölgeden alınan örneklerde metan ölçümü yapıldıktan sonra veriler daha önceki ölçümlerle karşılaştırılmış. Bu şekilde derin sulardaki metan yoğunluğunun yüzde seksen, yüzey sularda ve havada ise yüzde elli arttığı ortaya çıkmış. Hatta bazı örneklerde yoğunluğun doğal değerlerin yüz mislisi olduğu görülmüş. Bilim insanları permiyen toprağının ne şekilde ısındığının ve bu sürecin metan emisyonu üzerindeki etkisinin öğrenilmesi önemli, diyor. Ayrıca metan artışının kalıcı bir süreç olup olmadığının öğrenilmesi için yeni araştırılmaların yapılması gerekiyor. Nilgün Özbaşaran Dede Araştırma D VİTAMİNİ, BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİN ANAHTAR HORMONU Araştırmacılar D vitamininin kalsiyum metabolizmasını desteklemesinin yanı sıra, bedenin savunma/bağışıklık sistemi için de önemli bir rol oynadığını buldu. Kopenhag Üniversitesi bilim insanlarına göre, bedende D vitamini eksik olduğunda, bağışıklık sisteminin savunma askerleri olan T hücreleri reaksiyon göstermiyor, dolayısıyla da bedendeki hastalık etkenleriyle savaşamıyorlar. Thücreleri, bakteri veya virüsleri bulup yok edebilmek için önce zararsız bağışıklık hücrelerinden, hastalık etkenlerini zararsız hale getirebilen katil hücrelere dönüşmek zorunda. Bu dönüşüm için de D vitaminine ihtiyaçları var. Vitamin olmadığı zaman Thücreleri etkinleşmiyor. Uluslararası Sağlık, İmmünoloji ve Mikrobiyoloji Bölümü’nden Carsten Geisler’ın açıklamasına göre, bir hastalık etkeniyle mücadele etmeye hazırlanan bir Thücresi, antene benzeyen bir reseptörle D vitamini aramakta. Bu da Thücresinin etkinleşebilmesi için muhakkak D vitaminine ihtiyacı olduğu anlamına gelmekte. Thücresi kanda yeterince D vitamini bulamazsa hareket edemez. Thücrelerinin hareket edebilmeleri için D vitaminine ihtiyacı olduğunun bulunmasını önemli bir gelişme olarak kabul eden bilim insanları, yeni bulgularıyla bağışıklık sistemi araştırmalarındaki bir boşluğu doldurabileceklerine inanıyorlar. CBT 1200/ 4 19 Mart 2010
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle