02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Galileo’nun Araştırma Programı Merceklerdeki ışık sapıncı (aberration) ve yıldız paralaksları bulunmadan önce Galileo’nun geliştirdiği Güneş özekli araştırma programının Batlamyus ve Tycho Brahe tarafından önerilen Yer özekli evren modeli üzerine olan üstünlüğü kanıtlanamazdı. Çeviren: Prof. Dr. Rennan Pekünlü (Ege Üniversitesi) Akıllı solunum sistemlerinde yeni bir yöntem Solunum sistemi hastalıklarında sık kullanılan yapay solunum cihazları, bilgisayar teknolojisinin gelişmesi ve ileri sinyal işleme yöntemlerinin kullanılmasıyla daha yenilikçi ve daha güçlü akıllı solunum sistemlerine dönüşecekler. Yrd. Doç. Dr. Esra Saatçı (İstanbul Kültür Üniversitesi) G alileo gökbiliminin devrimci düşünceleri, doğru varsayımlar ve öngörü gücüyle gelişti. Bu varsayım ve öngörülerin deneysel olarak doğrulanması 1838 yılından önce gerçekleşmedi. Güneş özekli araştırma programı çağdaş bilimin yükselişine önemli katkıda bulundu. Bu katkının bir parçası, fizik için temel başvuru dizgesinin yıldızlar olması gerektiği yönündeki gökbilimsel varsayımdı. Diğeriyse, Galileo’nun araştırma programının pozitif deneme yanılma yöntemi, Aristo geleneğinin temel bilgi felsefesi varsayımlarından farklı olarak kavramsal ve bilgi felsefesi içeren çerçeveler sunuyordu. Kısacası, Galileo’nun araştırma programının üstünlüğünü tartışırken, bu programın deneme yanılma yönteminin ve bilgi felsefesinin rakip programlarınki üzerine olan üstünlüğü de dikkate alınmalı. Çağdaş bilimin yükselişi, büyük ölçüde Galileo’nun sunduğu yeni bilgi felsefesi temelinde oldu. Bu felsefe fizik, gökbilim ve matematik öğelerini birleştirerek hem Yer’de hem de gökyüzünde süregelen olaylara uygulanabilecek bilimsel yasaların oluşturulmasını sağladı. Kepler, Galileo’dan daha iyi gökbilimci, Descartes de daha iyi matematikçi olmalarına karşın, çağdaş kuramsal fizik, varlığını, bu disiplinleri birleştiren Galileo’ya borçludur. Önceki dönem, bilgi felsefesinde matematik ve fizik birbirinden ayrı tutuluyordu. Galileo’nun önerdiği araştırma programı, çağdaş fiziğin araştırma yöntemlerine özgü bir programdır. Bu program, hem karşı önerilerde bulunan Batlamyus modelinin hem de Tycho Brahe’nin uzlaştırıcı modelinin bırakılmasına neden oldu. Herbir yazar, Galileo’nun bilgi felsefesini kendi benimsediği felsefe açısından farklı farklı değerlendiriyor. Örneğin, Ernst Mach, Galileo’yu deneyci ve pozitivist olarak betimledi. Oysa ki Galileo’nun denizlerdeki alçalma kabarma olayını, kuyruklu yıldızlar veya Güneş lekelerinin çevrimini yorumlayışı, pozitivistdeneyci yöntemin başarısı olarak değerlendirilemez. Birçok durumda Galileo’ya iliştirilen sözde başarılar, Galileo’nun eserlerinin içeriğinden habersiz olan kişilerin ürünüdür. Bu tür yanlış anlamaları ve yorumları bir kenara bırakıp Galileo’nun entellektüel mirasındaki en önemli etmenlerin bilgi felsefesinde gerçekleştirdiği birleştirme ve çağdaş fiziğin yükselmesine neden olan kavramsal teknikler olduğuna değinelim. Galileo’nun başarıları içinde en göz kamaştırıcı ve en tartışmalı olan Güneş özekli evren modeli 1838 yılına dek sezisel ve kanıtlanmamış bir model olarak kaldı. Galileo’nun biliminde kavramsal, yöntemsel ve bilgi felsefesine ilişkin öğeler vardı; bu öğeler çağdaş fiziğin temellerini öngörüyordu. Galileo’dan önce matematik çoğu zaman astrolojik hesaplamalarda kullanılıyordu; o dönemin fiziğinde de Aristo felsefesinin öğeleri sağduyulu gözlemsel verilerle birleştiriliyordu. Horoskopların açılmasına yardım eden techne (sanat) gökbilimle, gökyüzüne ilişkin felsefi yorumlar yapan episteme (doğru bilgi) gökbilim arasındaki zıtlık, Galileo’nun Dialogues Concerning Two New Sciences adlı eserinde gökbilim, fizik ve matematiğin birleştirilmesiyle ortadan kaldırılmış oldu. 17. yüzyıldaki baskın düşüncenin yeni gökbilimi fiziksel ve kuramsal varsayımlardan arındırma çabası olduğu anımsanırsa, Galileo’nun bu yeni yaklaşımının değeri daha iyi anlaşılır. Scholarum mathematicarum libri XXXI adlı eserinde Petrus Ramus böylesi bir gökbilim düşlediğini yazıyor ve Georgius Rhaeticus’a gönderdiği mektupta, gökbilimi “ek varsayımlar yapmaksızın salt aritmetik ve geometrik öğeler” temelinde oluşturacak olan yazarlara övgü düzeceğini dile getiriyor. Galileo’nun yaklaşımında fizik ve gökbilimin temellerine sunulmuş yeni varsayımların yanı sıra, metabilimsel çözümleme düzeyinde varsayımsalspekülatif öğeler de vardı. Bunlardan birkaçını şöyle sıralayabiliriz: (1) Yer’deki ve evrendeki fiziksel süreçlerin birleştirilmesi (unification); (2) gerçekdışı koşulluların (counterfactual conditionals) sunulması; (3) idealleştirmenin onanması; (4) önceki dönemin fiziğinin nitel dilini matematik kullanarak nicel duruma getirmek. Galileo, evrenin sözümona kusursuz düzeninin Yer’de keşfedilen aynı fiziksel yasalarla belirlendiğini vurguladı. Hem sağduyulu verilerle hem de eski yetkelerle çelişen bu vurgu, kusursuz gökyüzü ile ayartılabilir, bozuk, günahkâr Yer arasındaki ikiliğin ortadan kaldırılması için daha ayrıntılı kuramsal ve metabilimsel çözümlemelerin yapılmasını gerektiriyordu. Diğer yandan, Galileo matematiği yalnızca dinamiğe uyguladı ve bu uygulama, astrolojik olgular ve büyülü ilişkilerle ilgilenen geleneksel spekülatif savlara karşı geliştirilmiş, deneme yanılmaya dayalı pozitif bir rol oynadı. Ancak, fiziksel süreçlerin anlaşılması için matematiğin uygulanabilirliği Galileo için ne denli gizemli idiyse bugün bizim için de o denli gizemlidir. Galileo’nun bilgi felsefesinin yeniliği kendini şu gerçekte de gösteriyordu: Galileo geleneksel spekülatif açıklamalarla yetinmedi. Galileo, diğer düşünce okullarının safça benimsediği deneyselciliği de onamadı ve bilimi asla protokol tümcelerine indirgemedi. Kuramsal öğelerin gözlemsel verilere indirgenemeyeceği biçiminde bir orta yol (via media) izledi; bu yöntem hem kullandığı idealizasyonlarda hem de gerçekdışı varsayımlarında görülebiliyordu. Kaynak: Joseph M. Zycinski, The Galileo Affair: a Meeting of Faith and Science, Proceedings Query Page for the Astronomy Database, Provided by the SAO/NASA Astrophysics Data System (ADS) Abstract Service. K ronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı (KOAH), solunum sistemi hastalıklarından en yaygın olanıdır. Toraks Derneği çalışma grubunun yaptığı çalışmaya göre, ülkemizde 710 milyon KOAH hastası var. KOAH ile ilgili problemlerin teşhis ve tedavi amaçlı belirlenmesi ve tedavide girişimsel olmayan pozitif basınç yapay solunum yönteminin (NPPV) yaygın kullanılmasıyla ölüm oranı azaldı ve hastaların yaşam kalitesi yükseldi. Yapay solunum uygulaması, ilk olarak negatif basınç ventilasyonu olan demir akciğer 1900’lü yıllarda başladı ve 1940 ile 1950’li yıllarda polio hastalığı epidemisinde kullanılarak geliştirildi. Demir akciğer, hastanın göğüs kafesine negatif basınç uygulanarak, göğüs kafesinin şişirilmesi esasına dayanır. Bu tip solunum cihazları 1960’lı yıllarda pozitif basınç ventilatörleri (PPV) çıkınca terk edildi. NPPV, PPV ile birlikte ortaya çıkmasına rağmen geçen on yılda önem kazandı. Gerek metodolojisi, gerek teori ve klinik uygulamaları ve gerekse kullanılan alet ve ara bağlantıları ile NPPV en çok araştırılan tedavi yöntemi konumuna geldi. NPPV’de, hastaya ventilatörden gelen hava ve oksijen karışımı hasta arabirimi vasıtasıyla verilir ve böylece hastanın görevini tam yerine getiremeyen soluk alma kaslarına yardımcı olunarak kasların yorulması önlenir. NPPV’nin başarısı için en önemli etken, hasta solunum mekaniğinin (akciğer şişirilebilirliği ve havayolu direnci) ölçülmesi veya hesaplanmasıdır. Literatürde birçok çalışma bulunsa bile NPPV ventilatörü ile değişen hasta solunum mekaniği arasındaki ilişki ve etkileşim, süren bir tartışmadır. KOAH için kullanılan modern yapay solunum ventilatö Girişimsel olmayan pozitif basınç yapay soluründe, hastanın spontan solunumuna ek num yöntemi. olarak, değişken bir mekanik yardım yapılır. Bu çerçevede, değişen ve değerlendirilmesi gereken hasta solunum mekaniği, devamlı olarak mekanik ventilasyonun kontrol edilmesini gerektirir. Bu kontrol ile az yapılan mekanik yardım nedeniyle hastanın solunum işinin artması önlendiği gibi, mekanik yardımın yol açtığı hasta rahatsızlığı da önlenmiş olunur. NPPV tedavisinde diğer önemli sorun, hasta yüzü ile ventilatör arasındaki arayüzdür. Klinikte yüz maskeleri, en çok kullanılan arayüzlerdir. Maske çevresinden kaçaklar, maske içinde karbondioksit (CO2) tutumu ve maskelerin hasta yüzüne uygulama problemleri, araştırmalarda ve klinikte belgelenmiş yüz maskeleri problemlerinden en önemlileridir. Hastanın NPPV’ye uygunluğunun belirlenmesi ve NPPV tedavisinin ölçülemeyen ve kestirilemeyen arayüz sorunları ile birlikte kontrolü için hasta solunum parametreleri olan havayolu gaz akış hızı ve havayolu basıncının girişimsel olmayan yöntemler ile ölçülmesi ve hasta solunum mekaniğinin NPPV tedavisi ile birlikte yine girişimsel olmayan yöntemler ile hesaplanması gereklidir. Ventilatör tarafından bu ölçümler kolayca yapılabilir. İstanbul Kültür Üniversitesi Elektronik Mühendisliği Bölümü, İstanbul Üniversitesi Elektronik Mühendisliği Bölümü ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı ile birlikte 4 senedir sürdürdüğü KOAH hastaları ve sağlıklı kişiler üzerine çalışmalarında, hastalardan NPPV altında ölçülen havayolu gaz akış hızı ve havayolu basıncı sinyalleri topladı. DEVAMI YAN SAYFADA CBT 1191 / 12 15 Ocak 2010
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle