Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
BİLİM ETİĞİ ve BİLİM TARİHİ Prof.Dr.Berna Arda, Prof.Dr.Esin Kahya, Yrd.Doç.Dr.Tamay Başağaç Gül Genişletilmiş 2.Baskı, 2009; Ankara Üniversitesi Basımevi Bu kitap, Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü’nün 20032004 eğitimöğretim yılı bahar yarıyılında başlattığı “Bilim Etiği ve Bilim Tarihi” doktora dersini vermekte olan Ders Koordinatörü Prof.Dr.Berna Arda ile Öğretim üyeleri Prof.Dr.Esin Kahya ve Yrd.Doç.Dr.R.Tamay Başağaç Gül tarafından hazırlanarak enstitü tarafından basımı yaptırılan “Bilim Etiği ve Bilim tarihi” isimli ders kitabının genişletilmiş ikinci baskısıdır. Çalışmaları” ve “Rutin Çalışmalar” olarak, birbirini takip eden ve tamamlayan iki farklı bölümden oluşuyor. OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu (tanolturkoglu@gmail.com) ANTİK ÇAĞDA ANADOLU Elmar Schwertheim, Çeviri: Nuran Batu, 112 sayfa, 15.TL, Haziran 2009; Kitap Yayınevi Bu kitapta Anadolu’nun MÖ 103. binyıl arasına tarihlenebilecek erken tarihindeki Asurlularla Hititliler, klasik çağ öncesinin ve klasik çağın iki Anadolu uygarlığı olan Frigyalılarla Lidyalılar, Yunan kolonileri döneminin kent devletleri, Anadolu’daki Pers egemenliği, Büyük İskender’in Anadolu’yu istilasıyla başlayan Helenizm dönemi ve Anadolu’daki Roma egemenliği dönemi inceleniyor. Elmar Schwertheim, Münster Üniversitesi’nde Eskiçağ Tarihi profesörü ve aynı üniversitenin Küçük Asya Araştırmaları Enstitüsü başkanı. Anadolu, Antik dünyanın politik ve kültürel bakımdan en önemli, en hareketli bölgelerinden biri. Ön Asya ve Uzakdoğu’nun yüksek kültürleriyle Batı’daki gelişen kültürler arasında tarih boyunca köprü olan bu bölgede, kültürel ve etnik etkileşimler hiçbir dönemde engellenmemiş. Ne Fırat nehri, ne Anadolu’nun yüksek ovaları ne de boğazlar Batı ile Doğu arasındaki etkileşime engel olabilmiş. Tam tersine Anadolu, Doğu ile Batı’yı birleştirmiş ve böylece Akdeniz bölgesinin tarihi ve gelişimi için büyük önem taşıyan bir etken haline gelmiş. Yunanistan ve Roma’nın, Mezopotamya ve İranHint bölgelerinin tarihi ve kültürel yapısı, Anadolu’nun bu medeniyetler arasındaki aracı rolünü incelemeden açıklanamaz ve anlaşılamaz. Bugün Anadolu’dan veya Küçük Asya’dan bahsederken antikçağda hangi bölgenin kastedildiğini çoğunlukla göz ardı ederiz. Oysa antik literatürde bugünkü Türkiye’nin, doğuda Fırat’a kadar uzanan bölümü Küçük Asya diye adlandırılmış. Öte yandan Anadolu, antik çağın hiçbir döneminde kendi içine kapalı olmadı veya tek bir güç tarafından yönetilmedi. Bu olguyu yarımadanın değişken coğrafi ve jeolojik yapısına bağlayabiliriz. Politik bakımdan Anadolu her dönemde ülkelerin, imparatorlukların, kavimlerin bir parçası oldu. Bir yandan Hititler, Persler veya Romalılar gibi imparatorluklar, kavimler, boylar veya kentler tarafından çağlar boyunca paylaşılmış, bu güçler zaman zaman tüm Anadolu’yu egemenlikleri altına almışlar. Öte yandan çoğu kez farklı boylar ve güçler aynı zaman dilimi içinde yarımadaya hükmetmişler, İonlar, Aioller, Lidyalılar, Frigler, Karyalılar ve Kilikyalılar gibi. Batıdan gelen İonlar ve Aioller, Anadolu’nun denize açılan, güzel, verimli sahil bölgesine yerleşmişler. Balkan kökenli Frigler Anadolu’nun sert iklimli, sıra dağlarla kaplı yaylalarında yaşamışlar. Kilikyalılar ise Toroslar bölgesini tercih etmişler. Bütün bu bilgileri Ön Asya kültürlerinin çiviyazılarından, Mısır belgelerinden, Hitit metinlerinden veya Homeros’un İlyada’sından öğreniyoruz. Rüştünü henüz ispat edememiş olan internete ülkemizde daha şimdiden bu denli yasak getirilmesi, politikacıların içgüdüsel olarak onu bir tehdit algılaması olarak idrak etmekte olduklarının bir göstergesi. Çok Boyutlu İnsana Doğru Önce gazete. Sonra radyo ve ardından televizyon. Şimdi ise internet. Medyayı oluşturan katmanlar. Radyo çıktığında basılı medya çevreleri bir baskı hissetmişler miydi acaba? Radyo gazeteyi öldürecek diye. Ya da televizyon çıktığında? Radyo badiresini atlattık ama bu kez ne yapacağız diye telaşlanmışlar mıydı? Mutlaka o evrelerde de belli belirsiz bir tedirginlik, telaş yaşanmıştır. Her yenilik bu tür ikilemde bırakır insanı. Eğer mevcut koşulların düzelmesi, değişmesi konusunda bir beklentiniz olmayacak kadar mevcut koşulları kontrol altında tutuyorsanız ya da hayatınızdan bezmiş, bezdirilmişseniz o zaman her gelen yenilik iri ya da ufak bir tehdittir. Tehdittir çünkü mevcut koşullardaki avantajlı durumunuzu kaybetme riskiniz var demektir. Mevcut koşullar kontrolünüz altında değilse ve bir şeylerin yetersiz olduğunu ya da değişmesi gerektiğini düşünüyorsanız ya bir şeyleri değiştirirsiniz ya da gelen yeniliğe bu beklentiyle sarılırsınız. Internet geldiğinde de gerek ülkemizde gerekse de dünyada medya işte böyle bir çeşitlilik içeriyordu. 2000’li yıllarda ortaya çıkan kriz, janjanlı internetin fiyakasını biraz bozdu ama onu tehdit algılaması dışına çıkarmaya yetmedi. Medya ve politikacılar için internet neden radyo ya da televizyon devriminden çok daha önemli, güçlü ve kritik? Sorunun cevabı basit aslında. Internete gelene kadar medyada haber alma, haberi yayma, daha genel anlamıyla kitleler ile iletişim içine girme süreci tek yönlü idi. Yani işin “iletim” kısmı güçlü, ama “iletişim” kısmı güdük kalan bir modeldi bu. Medya araçlarının bu tek yönlü imkânı zaman içinde özellikle politikacılar tarafından keşfedildi ve on yıllardır çok güzel kullanılmakta. Internet öncesi medya dünyası adeta bir tek boyutluluk gösterir. Medya aracından kitlelere doğru bir iletim. Bu kanalda ne iletirseniz alıcılar onunla beslenir. Kitlelerin beslenme alışkanlığı bu şekilde merkezi bir şekilde idare edilir. Bugün ülkemizde de her iktidara gelenin medyayı kontrol etme arzusu biraz da bu klasikleşmiş modelin bir göstergesidir. Medyayı kontrol altında tutarsanız kitleleri de kontrol altına almış olursunuz. Çok net söylemek gerekirse, internet bu tek boyutlu denklemi bugün bozmuştur. Bu bozgun iki boyutta incelenebilir. Birinci boyutu kendi içinde defoları barındıracak cinsten olup klasik medyanın da güdümlü yaklaşımı ile güvenilirlik ağına takılarak küçük gösterilmeye çalışılan “sadece internet üzerinden hizmet veren medya hizmetleri”dir. Artık dileyen herkes internet üzerinden bir medya işlevi görür hale gelebilir. Ancak bu kanal suiistimale çok açık, kırılgan bir durumdur. Daha güçlü olan ve klasik medya tarafından nasıl alaşağı edileceği bilinmeyen diğer boyut ise ne televizyonda vardı, ne radyo da ne de yazılı basında. O da kitlelerin internet sayesinde medya araçlarıyla ve birbirleriyle aktif bir iletişim ve etkileşim içinde olmalarıdır. Özellikle internet ve cep telefonu dünyasının içine doğan günümüzün dijital yerlileri olan gençler için farklı bir tutum düşünülemez bile. Sansür neymiş, “Sen fikirlerini söyleme sessiz kal” demek ne demekmiş? Bu dijital yenilikleri hayatlarının belli bir döneminden tanımış olan daha yaşlı dijital göçmenler için de durum değişmekte. Internet, bireyin eğilmeden bükülmeden sesini yükseltmesini sağlayan yegâne medya aracıdır. Medyayı düşündüren işte budur. Çünkü sesini güçlü olarak duyuran kitle demek, manipüle edilemeyen, edilemeyecek olan kitle demektir. Internet ya da bilgi çağı bu olgular üzerinde bir toplum inşa etmeyi hedeflemiş olan ülkeler için bir değer katacaktır. Şimdi bir de ülkemize bakalım... Politikacılar için medya hâlâ kitleleri yönlendirmede en büyük tehdit unsuru, ama internet kendi başına medyanın on katı daha büyük bir potansiyele sahip. Rüştünü henüz ispat edememiş olan internete ülkemizde daha şimdiden bu denli yasak getirilmesi içgüdüsel olarak bu tehdit algılamasının idrak edilmekte olduğunun da bir göstergesi. MARMARA DENİZİ’NİN DEĞİŞEN OŞİNOGRAFİK ŞARTLARININ İZLENMESİ PROJESİ (MAREM) 2008 SENESİ ÇALIŞMA VERİLERİ (Ön Raporlar) 20072008 Dönemi “Marmara Denizi’nde Oluşan “Musilaj Agregat” Çalışmaları 2008 Dönemi HidrografikBiyolojikSedimantolojikKlimatolojik İstasyon Çalışmaları Editör: M.Levent Artüz; 1.Baskı 2009; TC Piri Reis Üniversitesi Yayınları Hidrobiyolog M.Levent Artüz’ün yönettiği ve Elek.Müh.O.Bülent Artüz’ün çalışma koordinatörü olarak görev aldığı projede Prof.Dr.Dinçer Gülen, Doç.Dr.Hatice Torcu Koç, Doç.Dr.Erdal Üzen, Çev.Müh.Atilla Aydemir, Biyolog Barış Sönmez, Biyolog Derya Akdemir, Biyolog Aysun Bakacak Tan yer aldı. Bu 2008 verilerinin sunulduğu yayın, kamuoyunun “Marmara Denizi’nde Beyaz Tabaka” veya “salya” olarak adlandırılan Marmara Denizi’nin genelinde oluşacak Musilaj Agregatı’nın başlangıcına açıklama getiriyor. Ekip seferlerinin devam eden günlerinde rutin çalışmaların yanı sıra, söz konusu oluşum ile ilgili çalışmalarını sürdürdü. Devamında ise 8 adet sefer düzenleyerek bu yapıyı, oluşumunu, gelişimini ve yaptığı tahribatı izleme olanağı buldu. Bu nedenle kitap, “Musilaj Agregat İzleme CBT 1166/ 10 24 Temmuz 2009