16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Herkes için Türkçe duyarlığı Son yıllarda, kitle iletişim araçlarının yaygınlığı arttıkça, Türkçe konusundaki duyarlılığımız da azalıyor; hepimiz yakınıyoruz bu durumdan ama bunun önüne geçmek için yeterli çaba gösterdiğimiz söylenebilir mi? Önce nasıl bir bozulma, yabancılaşma var Türkçemizde sorusunun yanıtını aramaya çalışalım. Ahmet Kocaman, Ufuk Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Dünyayı temizlemek Dr. Yelda Özsunar Dayanır, [email protected] A E n başta bir yabancı sözcükler akını ile karşı karşıyayız. ‘Bye bye, analiz, anormal, baz, dejenere, direkt(direct) final, flaş, fonksiyon, hobi, kapasite, kargo, kriz, kriter, organizasyon, operasyon, provokasyon, reyting, sektör, spekülasyon, transfer’ ve daha niceleri gündelik dilimizin konukları oldular, belki de konukluğun ötesine geçip eve yerleştiler. Gündelik dil dışında bilim dilimiz de ne yazık ki bu yabancılaşmadan payını alıyor: Afazi, akupunktur, anksiyete, baypas, dedüksiyon, depresyon, dilemma, disimilasyon,doküman, dozaj, enfeksiyon, faz, fonksiyon,frekans, friksiyon, hijyen, indeks, kontekst, kategori, konsept, motivasyon, metodoloji, mineral, mutasyon, onkoloji, operasyon, pejoratif, prosedür, radyoaktif, refleks, senkron, spazm, strüktüralist, telekomünikasyon, transkripsiyon, trend vb.leri hemen her gün bilim insanlarının dilinde. Asıl sıkıntılı konu ise Türkçeye aykırı anlatımların çoğalması; çoğu çeviri yoluyla geliyor bu örnekler: Aman Tanrım! Ciddi olamazsın, kahretsin!, üzgünüm, kendine bir iyilik yap, sen bana fazla iyisin, bilmek istediğimden emin değilim, kendini evinde hisset vb. Çevirinin yabancı dildeki bir metni, söylemi Türkçe söylemek olduğu anlayışı yaygınlaşmadıkça bu çarpık anlatımlardan kurtulma olanağı yok. Ödünç sözcükler bütün dillerde görülebilir ancak bunların en temel anlatımları da kuşatması, o dilde en yaygın sözcük ya da anlatım biçimi haline gelmeleri anlamayı körleştirebilir, dilin dizgesel niteliğine zarar verebilir. Dil, uluslaşman n ötesinde bir ayd nlanma arac d r; başka sözcüklerle ve anlatım biçimleriyle doğal bir bağıntı kuramayan yabancı sözcükler sonuçta ezberciliğe, düşünsel bulanıklığa yol açar. Bu bakımdan Türkçe duyarlılığını geliştirmek için hepimize düşen görevler var: Birinci görev Türkçe kullanan bütün bireylerindir, hepimizindir.Etkili iletişim, doğru iletişim, dilimizi,Türkçeyi önemsemekle başlar. Açık, anlaşılır, belirsizliklerden arınmış bir Türkçe ile birbirimizi daha iyi anlayabiliriz. Bu konuda aydınlara, okumuşlara daha da önemli görevler düşmektedir. Ne yazık ki, son yıllarda özellikle okumuşlar Türkçe konusunda yeterli duyarlılığı göstermemektedirler;aslında birçok yabancı sözcük de okumuşların özensizlikleri nedeniyle dilimize girmektedir.Bilim terimlerini hemen Türkçeleştirmek kolay olmayabilir ama çaba gösterildiğinde bu güçlüğün üstesinden de gelinebilir (1983’ten önce 100’ün üzerinde terim sözlüğü yayımlandığını anımsayalım) Açıkçası, hepimizin CBT 1166 / 14 24 Temmuz 2009 görevi Türkçe duyarlığını geliştirmek için elimizden geleni yapmaktır... Türkçe konusunda duyarl l geliştirmek için en önemli görev elbette Türkçe e itimcilerine dü mektedir. Öncelikle Türkçe izlencelerinin okumayı özendiren ve geliştiren bir anlayışla düzenlenmesi, öğrencilerin yaşına ve zihinsel/duygusal gelişimlerine, toplumsal bağlama uygun metinlerin seçilmesi ve Türkçeyi etkili biçimde kullanan yazarların yapıtlarının öncelikle okunması konusunda titizlik gösterilmesi önemlidir. Öte yandan, eğitimde doğru Türkçe kullanılması yalnızca Türkçe dersleri ile sınırlı tutulmamalı, bütün öğreticiler Türkçe konusunda duyarlılık göstermelidir.Türkçe konusunda eğitimin ilk yıllarında gösterilecek özen ve duyarlılık, dilimiz gelişeceği ve birçok kavramı kendi dilimizde anlatım olanağı sağlayacağı için, yabancı dilde eğitim özentisini de önleyecektir. Daha da önemlisi temel Türkçe öğretimini üniversite düzeyine taşımak gibi bir çarpıklıktan da kurtulmuş olacağız. Türkçe duyarl n n ve dilimizin gelişmesi konusunda as l sorumluluk ise çağdaş dilci ve dilbilimcilerindir. Yapılacak işlerin başında dilin, Türkçenin betimlenmesi, bütün boyutlarıyla dilimizin gizilgücünün ve olanaklarının tanımlanması gelmektedir. Başta yazın dili olmak üzere dilin bütün kesitlerinin dikkate alınması ve bir Türkçe veritabanı hazırlanması önem taşımaktadır. Ölçünlü dil, yazı ve konuşma dili, yerel ağızlar, bilim dili gibi geniş kesitler yanında; resmi, gündelik, içtenlikli, yansız vb. biçem düzlemlerinin tanımlanması Türkçenin düzgün kullanılması konusunda yararlı olacaktır. Ne yazık ki,günümüzde dilbilim kuramlarındaki son yıllardaki gelişmeleri de yansıtan başvuru niteliğinde bir dilbilgisinden yoksunuz. Sözgelimi, gündelik iletişim açısından resmi, resmiyet dışı, içtenlikli dil kullanımı, argo ve kaba dil kullanımı konusunda duyarlılık iletişimin pürüzsüz yürütülmesi bakımından önemlidir ancak şimdiye değin yapılan dilbilgisi çalışmalarında bu konuya çokça yer verilmemiştir. Türkçe, birçok dilbilimcinin hayranlık duyduğu, kurallarının işleyişi ve dizgesel tutarlılığı açıkça görünen bir dildir; Anadolu ağızlarındaki söz varlığımız nice değerli kavramları ve sözcükleri barındırmaktadır. Bunlara ek olarak, Cumhuriyetle gelen çağdaş yazarlarımızın aydınlık Türkçeyi yansıtan yapıtlarının her biri bir hazine değerindedir. Bu bakımdan hepimizin, ama öncelikle okumuşların göstereceği Türkçe duyarlılığı bilimsel ve düşünsel aydınlanmamızın olmazsa olmazıdır. k ile kara, haklı ile haksız, dürüst ile yalancı kendi yerlerinde olduğunda ve karışmadığında dünyanın denge terazisi yine de yerinde durur. Çocuklar bu kavramları birbirini kullanarak öğrenir. Bu kavramlar birbirine karıştığında, yani güzelin içine çirkin, doğrunun içine yanlış girdiğinde yeryüzüne kaos mayası çalınır; insanın aklı karışır, yüreği delirir, başı kesilmiş de yaşıyormuşçasına koşuşturmaya veya kanayan boynunu kafasını gömdüğü kumun içinde aramaya başlar. Bir bilim adamı ‘mantıksızlıkla savaşamam’ der ve yerine oturur. Ya kitapların sayfalarında sallanır veya bilim denilen yalansız netliğe sığınır. Dünyayı kendince keşfe dalar. Zaman böyle akar gider. Kafasını bulup da kumun içinden çıktığında, bir de bakar ki, dünyaya uzatacağı küçük elmas taneleri bulmuş ama onu gösterebileceği ışık kalmamış etrafta. Uğruna yıllarını verdiği bilim bile, satılmak için üretilmiş, yozlaşmak için kullanılmış. Dünya evren ve doğa âşıkları evlere kapanmış, odalara sığınmış, çocuklardan, öğrencilerden, toplumdan kopmuş… Bilgililer ilgisiz, ilgililer bilgisiz kalmış… Böyle bir bilim adamı ne işe yarar acaba, kendini narsistler kulübüne veya ancak sanal bir ortamda dolaşan kelime oyunlarına hapsetmek dışında. Daha fazla tüketmek için üretmek dünyaya katkıda bulunur mu? Veya çocukların karnını doyurur mu? Adaletin olmadığı, aç insanların aç gözlü insanların duvarlarının önünde bekleştiği bir dünyaya ne kadar hizmet etmek ister bir bilim insanı? O zaman her şeyin önünde gelmemeli mi adalet için çabalamak? Yüksek duvarların kapılarını açarak dışarı çıkmak? Yönetenin yönetileni uyuttuğu bir dünyada, bilim adamının eğer açılmışsa kafası; politikaya da girmelidir, sosyolojiye de, psikolojiye de… İnsanları uyandırmanın da yolunu bilmelidir, bir şehri güzelleştirmenin de… Odasından veya laboratuvarından sadece masasını değil; önce kapısının önünü, sonra ülkesini, daha sonra da dünyayı aydınlatan bir ışık yayılmalıdır, akılla ve bilimle ışıldayan… Tek başına bile olsa dürüst olmalıdır insan, önce de kendine… İşte o zaman oturmaya başlar her şey yerli yerine. Aslında bu değil midir temizlik? Toz toprakta, çöp çöplüğünde, vicdan yürekte, kuşlar gökyüzünde… T pta Yüksek Teknoloji Suiistimalinin SosyoPolitik Yönleri Prof. Dr. Gülümser Heper, [email protected] T ıp teknolojilerindeki ilerlemeler, teşhis koydurucu ve tedavi edici boyuttaki sağlık hizmetinin maliyetini hızla yükseltmektedir. Liberal politikaları benimseyen toplumlarda kontrolsüz şekilde ileri teknoloji kullanımı, toplumların ekonomik yapılarını sarsarken, ülkemizde ise sorunun çözümü çok daha da zordur. Ülkemizde bu konuda oturmuş sağlık politikası olmadığı gibi, çözümün önündeki en büyük engel, tıptaki ticari sektörün gücü ve sağlık politikaları oluşturanların bilgisizliğidir. Ülkemizde ileri teknoloji kullanımını belirleyen faktörler şunlardır. 1. Tıpta üretilen son teknolojinin, tıp ticari sektörü tarafından çok hızlı olarak pazarlanma koşullarının sağlanması 2. Daha gelişme aşamasında olan teknolojinin dahi teşhis ve tedavide etkinliği belirlenmeden kullanılmaya başlanması 3. Bu teknolojiyi kullanacak hekimleri hedef alan yönlendirme stratejilerinin başarısı 4. Medyanın ileri teknoloji konusuna ilgisi bilinerek medyanın yönlendirilmesi 5. Tıp ticari sektörünün hukuk sistemimizi etkilemesi 6. Tıp eğitiminde teşhis ve tedavi edici hekimliği önceleyen eğitim modeli ve tıp eğitiminde ulusal eğitim politikamızın olmaması Tıpta ileri teknoloji, aynı zamanda endüstri tarafından üretilen yeni bir savaş
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle