26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Olay,TÜBİTAK’ın akademik dergilerinde başladı Su yazısı üzerine... 13 Mart 2009 Tarihli ve 1147 sayılı Cumhuriyet Bilim Teknoloji dergisi’nin orta sayfada yer alan “%85’ini, Nüfusun % 12’si Tüketiyor 5. Dünya Su Forumu: Amaç Suyun Ticarileşmesi mi? ” başlıklı yazıyı büyük bir keyifle okudum. Dünya Su Forumlarının dikkatli bir şekilde incelenmesi ve takibi gereklidir. Bu yazı da bu duyarlılığı yaratması açısından başarılı bir yazı. Ancak yazının başlığında yer alan “ Yüzde 85’ini Nüfusun Yüzde 12’si Tüketiyor” iddiasının gerçeği yansıtmadığını düşünüyorum: • Bilindi i gibi su kaynaklar dünyada e itsiz bir ekilde da l yor. Dünya nüfusu da dünya genelinde yoğunluk açısından farklı bir dağılım göstermekte. Bu koşulların da etkisiyle dünyada kişi başına kullanılan su miktarı bölgelere göre değişiklik gösterir. Kullanılabilir su potansiyeli de bölgesel veya ülkesel olarak ele alınmakta ve yeterliliği “kişi başına düşen veya kullanılan su” miktarı ölçeği ile açıklanmakta. • Bu nedenle dünyada kullanılan toplam suyun ve dünya geneline yayılmış nüfusun belirli bir yüzdesi üzerinden bir oransal değerlendirme yapılması doğru ve anlamlı değil. Böyle bir değerlendirme, ancak ele alınan nüfusun nerede yaşadığının belirtilmesi ve su kaynağının o nüfus için ulaşılabilir yakınlıkta olması durumunda an S (1) Değişen Teknolojiler ve Habercilikte İstihbarat, Kemal Aslan, Anahtar Kitaplar, 328 sayfa. CBT 1148/15 20 Mart 2009 M. Mahir Özmen, Doç. Dr.; [email protected]> ayın Bursalı, 20 Ocak 2009 itibariyle hiç bir açıklama yapılmaksızın TÜBİTAK'da bazı akademik dergilerin editörlerinin görevine son verildi. Acıdır ki, editörlerin bir kısmı bu durumu onca emek zaman ve mesai harcadığı, editörü olduğu derginin web sitesinde başka bir isim görerek öğrendi. O gün ve sonrasında bir çok editorial board üyesi görevinden istifa etti bu durumu protesto etmek için.. Matematik dergisi editörü (Turkish Journal of Mathematics) Prof. Dr. Ayd n Aytuna, Elektrik dergisi editörü (Turkish Journal of Electrical Engineering and Computer Sciences) Prof. Dr. Kemal Leblebicio lu, Kimya dergisi editörü (Turkish Journal of Chemistry) Prof. Dr. Bahattin Baysal, Mühendislik dergisi editörü (Turkish Journal of Engineering and Environmental Sciences) Prof. Nevin Selçuk, Fizik dergisi editörü (Turkish Journal of Physics) Prof. Dr. Yi it Gündüç, Tıp bilimleri dergisi (Turkish Journal of Medical Sciences) editörü Doç. Dr. M. Mahir Özmen görevden alındı. Tarım dergisi editörü (Turkish Journal of Agriculture and Forestry) ise kendisi ayrıldıistifa etti. Sayın Prof Cebeci'nin son olayda söylediği gibi '..bu tür işlerde bazen nöbet değişimi gerekir...' ama kabul edilebilir gerekçeler olması şartıyla.. Çünkü göreve getirilenler de zaten davet usulü çağırılmışlar ve dergilerini başarıya taşımışlardı... Bu dergilerden Kimya SCIExp 'a giren ilk dergi olma özelliği taşıyor. Mühendislik Dergisi dışındaki bütün dergiler SCIExp da yer alıyor. Bu editörler dergilerini indekslere taşımayı başaran kişiler. Turkish Journal of Medical Sciences dışındaki dergilerin board larından kaçkişi ayrıldı bilmiyorum. Ama benim editör olduğum dergide editörler kurulu üyelerinden olayı duyan hemen herkes istifa etti. Derginin web sitesindeki editörler kurulu listesi uzun bir süre kapalı kaldı. Popüler bilim dergisi Bilim ve Teknik’te son yaşanan olaylar nedeniyle TÜBİTAK web sitesinden kamuoyuna bir duyuru yapıldı. Dikkatle okuduğunuzda 'yetki' 'yetki aşımı' ifadelerine rastlarsınız... Dergileri için 'publication ethics' e baktığınızda olmazsa olmaz olan 'Editorial freedom’ kavramının her geçen gün nasıl yitirildiğini, buna direnenlerin de nasıl bir uygulamayla görevden alma sürecine tabii olduklarını görürsünüz. Büyük resmin içindeki asıl ayrıntı, bence Akademik Bilim Dergileri ile ilgili sorundur. Bildiğiniz gibi SCI indeksteki dergilerde yayın yapmak son derece önemlidir akademik yükseltmeler için... insan sormadan edemiyor: bu değişikliklerin arkasından ne gelecek acaba, diye.. Bu dergilerde akademik yayınların belki de bu değişikliklerle ne kadar kolaylaşacağını bir düşünün... Bilimsel yayıncılık, editörlük ve değerlendirme süreçlerinin nasıl olması gerektiği bellidir. Bu kuralların esnetilmesi kabul edilemez. Trajikomik olan, bu kadar editör görevden alınırken ilgili dairenin başkanı olan Sn Çiğdem Atakuman sadece seyretmeyi tercih etmiş olmasıdır, tepkisiz kalarak ve sorumlu olduğu editörlere yapılanı görmezden gelerek...Onlara bir açıklama dahi yapmaya değer görmeyerek.... Bir kaç ay öncesine gidelim.. Sayın Raşit Gürdilek'in Bilim ve Teknik Dergisi'nin yayın yönetmeni olduğu zamanlara. Çi dem Atakuman vekaleten daire başkanı iken Ra it Gürdilek görevden alındı önce... ama o sessizliğini bozmadı pek.. Raşit Gürdilek'in ardından Bilim ve Teknik Dergisi yazarları ayrılırken de.. Yayın Kurulundaki insanlar istifa ederken de... Bilim Teknik Dergisi hızla bir içerik ve format değişikliği içine girdiğinde de.....Kendisini göreve getiren başkan yardımcısı görevden alındığında da....bozmadı sessizliğini... Nedense olay kendine ulaştığında ancak anladı gerçeği... Bu kurumda bazen nöbet değişimleri olur'un ne anlama geldiğini... Bilim de, demokrasi de, ülke de bu anlayıştan kaybetmiyor mu sizce... Editörleri görevden alındığı gün pek çok değerli, ünlü bilim insanı durumu protesto ederek istifa ederken seyirci kalmayı ve bu boşluktan faydalanmayı düşünen inanıştan kaybetmiyor mu...Ya da her durumda üç maymunu oynamaktan... Sn. Atakuman'a başarılar diliyoruz...Keşke Bilim Teknik Dergisi Editörü Sayın Raşit Gürdilek alınırken görevden ya da hiç değilse akademik dergilerin editörlerinin görevlerine son verilirken de dikkat çekseydi olanlara daire başkanı olarak... Kimse üzülmesin TÜBİTAK kolay kolay yıkılacak bir kurum değildir.. Herkese mücadelesini TÜBİTAK' a zarar vermeden sürdürmelerini öneriyoruz... Çünkü o kurum sizin, bizim, hepimizin.. Bilime ve bu ülkeye inanan herkesin... lamlıdır. Brezilya’daki su potansiyeli Afganistan’daki kullanım için bir anlam ifade etmez. • “Kullan lan suyun yüzde 85’ini dünya nüfusunun yüzde 12’si tüketiyor” iddiası aynı zamanda dünya nüfusunun yüzde 88’inin kullanılan suyun yüze 15’ini tükettiği anlamına gelir. Ancak 2005 yılı itibariyle dünyada kullanılan toplam suyun yüzde 15’ini dünya nüfusunun yüzde 17’sini oluşturan Hindistan tüketmiştir. Dünyada yeterli suya ulaşamayan nüfusun büyüklüğü ancak kişi başına kullanılan yetersiz su miktarı dikkate alınarak sağlıklı bir şekilde açıklanabilir.. Araştırmalar 2001 yılı itibariyle Gambia’dan Nepal’e Angola’dan Paraguay’a kadar 62 azgelişmiş ülkede yaşayan yaklaşık 2,2 milyar kişinin 4,5 litre’den başlayarak değişen miktarlarda günde kişi başına ortalama 50 litreden daha az içme ve kullanma suyu kullandığını (Gleick 2005), bu olgunun da dünya nüfusunun yaklaşık üçte birinin, içme ve kullanma suyu ihtiyacının en alt sınırının da altında su tüketerek yaşadığını gösteriyor. Su üzerine oluşturulan küresel politikalar, dünyadaki yoksul kesimin su gibi yaşamsal bir kaynağa ulaşma konusundaki insan hakkı”nı elinden almaktadır. Bu nedenle bu politikaların mevcut ve olası olumsuz sonuçlarının daha anlaşılır bir şekilde açıklanması önem taşımaktadır.Başarı dileklerimle... Dursun Yıldız, İnş Müh.; Su Politikaları Uzmanı, [email protected] Teknoloji gelişiyor, habercilik değil! Gürcan Arıtürk, TRT Muhabiri, [email protected] İ lk insanlar da, insanlık üzerine konuşan bir aydından daha çok çıplak bir kadına (ne yazık ki habercilik anlayışı gibi bu da değişmiyor, demek ki) bakarlarmış. İlk zamanlarda da, komşunun tavuğu horoz gözükürmüş, insanlar kendi iç yolculuklarından ziyade başkalarının yaşadıklarını bilmekten hoşlanırlarmış. Teknoloji ortaya çıkıncaya kadar dedikodu ya da fısıltı gazetesi şeklinde olan habercilik, teknolojiyle birlikte, üretim bakımından belli kişi ve kuruluşların eline düşmüş. Başkentleri arasında 100 kilometre olan 2 komşu Afrika ülkesi birbirlerinden haberleri, binlerce kilometre uzakdaki tekelci haber ajansından alır olmuşlar! Nihayet gelişen iletişim teknolojisiyle günümüzde örneğin ABD'de bir seri katil ile insanlığın yararına bir buluş yapan bilim adamı aynı ölçüde tanınıyormuş. Merak ve "röntgenleme"ye dayanan, başkasına bakıp rahatlatan ya da rahatsız eden habercilik, içerik olarak çok fazla değişmiyor. Belki bugün Afrika'da daha çok yayın var, ama daha çok "ses" ve "renk" var mı acaba? Arşivdeki gazetelere ve tarihe bakarak da görebiliriz: Sonuçta alıcının, yani insanın yapısı çok fazla değişmediği için habercilik anlayışı pek değişmiyor. Haberciliği gelişmiş gibi gösteren ise, hızlılığı ve yaygınlığı sağlayıp tepkilere de kısa sürede yer verebilen gelişen teknoloji. Haber, alınıp satılan bir şey olduğundan beri haberciliği de alıcı belirliyor. Hatta çoğu zaman haberci, "nabza göre şerbetçi". Gelişen teknoloji, habercilikte istihbaratın önemini daha çok arttırıyor ister istemez. İstihbaratla hem habercilik yarışında öne geçebilir hem de daha sonra "tekzip" değil saygınlığın nimetlerini yersiniz. Bilişim suçlarının haber yapılması teknolojinin geliştiğini gösterir, hırsızlığın geliştiğini değil. Kemal Aslan'ın yeni kitabı "Değişen Teknolojiler ve Habercilikte İstihbarat" (1) yaşanan deneyimlere, örneklere yer veriyor. Kitabın önsözünde Hıfzı Topuz, kendisi de geçmişte Akşam gazetesinde "istihbarat şefliği" yapmış olduğu halde istihbarat sözcüğü yerine haberalma, enformasyon ve haberleşme sözcüklerini yeğlediği ni ima ediyor. Topuz, bence yersiz bir vehme kapılıyor, istihbaratla, ajanlığın, casusluğun çağrıştırıldığı konusunda. Yeğlediği sözcüklerden enformasyon hem yabancı, hem de haberalma ve haberleşme gibi istihbarattan sonra gerçekleşen bir edimi anlatıyor. Üstelik çoğu kelimenin ilk kullanılanı, tıpkı dürüst bir adamın ağzından ilk çıkan gibi temizdir, o sözlerin sonradan kirletilmesi, kirletenleri bağlar. Gazetecilik ile polisliği karıştıranlar bir yana, muhabirlik muhbir kelimesine yakın da olsa, gazeteci de her zaman haberciden veya medya mensubundan daha güzel şeyler çağrıştırır. Gazete satana da "gasteci" derler, ama "gazetesini bile satana" medyacı demek daha doğru olur. Teknoloji, algıları da değiştirdi, ama insan doğasını değil! Bilgiye ulaşmanın artan teknoloji ile kolaylaştığını sananlar yanılıyor, aynı teknoloji, bilgiyi saklamayı ve karıştırmayı da kolaylaştırıyor. Nasıl internetteki her bilgi doğru değilse, teknolojinin kolay ulaşım sağladığı da yapacağınız haberin ilk ipucu değil, yanlışa düşmenizin ilk adımı olabilir. Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin onu kullanacak insan beyni! Kemal Aslan'ın kitabı aynı zamanda teknolojiyi doğru kullanmanın ipuçlarını da içeriyor. Yıllardır yollarda olan birinin yola yeni çıkanları gezdirmesi gibi bir kitap bu, nerelerde ayağınız kayabilir, nelere dikkat etmek gerekir, nerelerde hızlı nerelerde yavaş olmalısınız? "Eksik haber yanlış habere yeğdir" sözü bu muazzam rekabet ortamında anlamsız kalıyor maalesef. Teknoloji ile hızlı haber öne çıkıyor. Kemal Aslan, kitabı hazırlarken uygulayıcılarla "derinlemesine görüşmeler" yapmış ama haber hazırlarken, bu rekabet ve teknoloji ile her zaman derinlemesine çalışmalar yapılamıyor. Hazır bilgiler, basın bültenleri kısaltılıp, sorgulanmadan sıralanıp haber diye verilebiliyor. Kitapta istihbarat yaparken dikkat edilmesi gereken pek çok husus var doğru habere gitmek isteyenlere. Yazıyı, Kemal Aslan'ın kitabının olağanüstü teknolojik gelişmeyle istihbarat yapana doğru bilgiye ulaşma yöntemlerini anlatırken, alıcıya da doğru haberi ayırt ettirdiğini belirtelim.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle