Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Adli Tıp Kurumu saydam olmadıkça... Saydamlık, katılımcı demokrasinin temel öğelerinden biri olsa da, değerini bilmediğimiz bir olgu. Kamu yönetimlerinde “dışardan yapılacak denetimi benimsemede direnme (güç bende) eğilimi ve hesap verme korkusu” saydamlık ilkesini olumsuz etkiliyor. “Hak aramanın önünde sürekli güncelleşen engellerin, toplumda yarattığı bıkkınlık (adam sende)” da eklenince yol ve yöntemine aykırı davranışlar yaygınlaşarak meşrulaşmakta. Çetin Aşçıoğlu Yargıtay Onursal Üyesi –cetinaıscioglu@gmail.com. irçok kurum gibi Adli Tıp Kurumu da (ATK), saydam olmadığı için sık sık eleştirilerle karşı karşıya kalmakta ve güven yitirmektedir. Ne var ki; hizmet verdiği yargı üzerinde olumsuz etkisi çok daha önemlidir. Önümüzdeki aylarda yayımlanacak olan “Bilirkişilik” adlı yapıtımda; ATK’yi da ele aldım ve Bilgi Edinme Hakkı Yasası’na göre, inceleme yapmak için başvurdum. Yönetim, istemimi anlamsız buldu ve gerekçesiz ret yanıtı verdi. İtirazım da; sözde gerekçelerle reddedildi. Bunun üzerine; Adalet Bakanlığı’na başvurdum. Sınırlı örneklerle ATK’nun Dilekçem incelenmeden ATK’ye çalışmalarını irdelemeye çagönderildi (görevi lıştım. Bu bağlamda güncel savsaklama). ıslak imza incelemesinde Hak aramanın “kurul oluşturma biçimi”; yolu tükenmemişti; ATK başkanının “rapor yayönetsel işlemin iptali için idari yargızarken, salt hastanın (kıygın ya dava açtım. sanık) yararı kadar, bazı keBakanlığın yanıt simlerinin düşüncelerini de dilekçesindeki “akdüşünmek zorundayız” açıkla zarar” savunmalaması; Başbakanın “bu iş larını burada tartışacak değilim. bitti, ATK kararını verdi, şimAncak bir nokdi gereği yapılmalıdır” sözletaya değinmeden ri de birlikte değerlendirildigeçemeyeceğim: ğinde: Benim ATK’de yapaMüsteşar yardımcıcağım incelemeden korkulasının sunduğu yanıt dilekçesi; biçim ve rı mı vardı? Ne dersiniz… biçem açısında yürekler acısıydı. Arzuhalciler bile böylesine özensiz bir dilekçe yazmaz. Yargıya saygısızlık bir yana “bakanlıktaki kadrolaşmasının belirtisi olarak” daha da düşündürücü. Sınırlı düzeyde ulaşabildiğim bilgi ve belgeleri hukuk ve yasal ilkelerin ışığında incelediğimde: AKT’nin, yargıdan kopuk çalıştığı, yer yer yasaları çiğnediği, “yanlı görünümü verecek düzeyde özensiz hatta keyfi” işlemler oluşturduğu yargısına vardım. Kanıtlara dayanmadan yapılan eleştirilere ne etik ne de hukuk onay verir. Bu nedenle, yargımın sınırlı kanıtlarını sizlerle paylaşmak istiyorum: OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu (tanolturkoglu@gmail.com) “Youtube’un kapalı olması gündelik hayatımızı nasıl sekteye uğratabilir ki” diye soran çok olacaktır. Çünkü Youtube ya da daha genel bir ifadeyle internet dediğimizde aklımıza ilk gelen şey “boş zaman aktivitesi” ya da “eğlence kaynağı”. Ötekine Tolerans Geleneğimizdir Bir mizah dergisinde Başbakan Erdoğan kediye benzetildiği için konu mahkemeye yansıdı. Internette zaman zaman Atatürk ile ilgili asılsız içerik sunan video klipler yayınlanıyor ve mahkemeler marifetiyle bu siteler Youtube kadar popüler dahi olsa kapatılabiliyor. Pek çok kişi ile birlikte, pire için yorgan yaktığımız için bu sansürcü mentalitenin sağlıklı olmadığını savunuyoruz. Sonra da ABD Başkanı Obama’nın eşi Michelle Obama’nın Google’da yapılan aramalarda eşeğe dönüştürülmüş resmi ön sıralarda çıktığında global kıyamet kopuyor. Önce bu tür resimleri yayınlayan siteler sansürleniyor. İş bununla da kalmıyor arama ekranlarında “zaman zaman rencide edici sonuçlar”ın çıkma olasılığından dolayı Google resmen özür diliyor. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu demeden, önce şu iki özlü sözü anımsayalım: Birincisi “Altın kural şudur: Altını olan kuralı koyar”. İkincisi ise “Herkes eşittir ama bazıları daha eşittir”. Mentalite olarak gösterilen refleks üç aşağı beş yukarı aynı. Rencide edici bir durum ve bunun karşısında duyarlılık örneği gösterilmesi. Ancak göz ardı ettiğimiz fark alınan aksiyonlarla ilgili. Biz, biraz da kültürümüz gereği, kurunun yanında yaşın da yanacağını dikkate almadan harekete geçiyoruz. Youtube’u birkaç rencide edici video klip için kapatıyoruz ama bunun yanında milyonlarca faydalı video klibin de erişilemez hale gelmesini dikkate almıyoruz. Almıyoruz çünkü “öteki” konusunda olgunluğumuzu unutmuşuz. Öteki denilince ülkemizde aklımıza derhal bazı azınlıklar, etnik gruplar vb geliyor. Oysa hepimiz her an öteki olma durumundayız. Yolda yürürken, ofiste çalışırken, evde televizyon izlerken. Sorun öteki olma durumu değil. Öteki’nin de beriki ile denk olduğunu (yeniden) anımsayabilmek. Yukarıdaki Youtube örneğini ele alalım. Youtube bugün bir buçuk yılı aşkın bir süredir kapalı ve bu karar çerçevesinde pek çok insan hem beriki hem de öteki konumuna düşmüş durumda. Bir başka deyişle hem müdahil hem de mağduruz. Müdahiliz çünkü bu tür rencide edici video kliplerin yayınlanmasını istemiyoruz. Mağduruz çünkü rencide edici olmayan öteki milyonlarca klibe erişemiyoruz ve belki de bu sayede gündelik hayatımız sekteye uğruyor. Evet bu ilginç değil mi? Youtube’un kapalı olması gündelik hayatımızı nasıl sekteye uğratabilir ki, diye soran çok olacaktır. Çünkü Youtube ya da daha genel bir ifadeyle internet dediğimizde aklımıza ilk gelen şey “boş zaman aktivitesi” ya da “eğlence kaynağı”. Internetin yaşama değer katan bir unsur olduğunu algılamış olsak, yorganı yakmak yerine emek sarf eder ve pireyi ayıklarız. İşte bu nedenle terörist bir eylem bir kamyonet kullanılarak yapılıyorsa, Türkiye’de kamyonet kullanımını yasaklamıyoruz. Artık zihnimize kazınmış durumdadır ki kamyonet kullanmak gündelik yaşamımızın değişmez bir parçasıdır. Ama benzer durum internet ile ilgiliyse yorganı yakıp çıkıyoruz işin içinden. Hadi diyelim ki başka politik konular söz konusu olduğunda yorganı toptan yakmanın kabul edilebilir bir yanı olsun. Peki internet örneğinde de aynı durum mu var? Dijital ortamda da mı öteki herkes Türkiye’yi alaşağı etmek, onu zayıflatmak için organize bir faaliyet içinde? Tabii ki hayır. Ancak kültürümüze zorla şırınga edilmiş o özellik nedeniyle farkında bile olmadan her şeyi aynı kategoride ele alma aceleciliği ya da acemiliği gösteriyoruz. Yüzlerce yıl envai çeşit insanın bir arada yanyana yaşadığı toprakların bugünkü mirasçılarından bahsediyorum. Öteki olma durumunu politik bir malzeme olarak görmeyelim. Her an hepimiz ötekiyiz. Yüzlerce yıl ötekine tolerans göstermiş insanların evlatları olduğunu anımsamalıyız. Yoksa öteki, beriki demeden hepimiz kaybedeceğiz. B KEYFİ İŞLEMLERE ÖRNEKLER OLAY 1: Küçük kızın cinsel saldırı nedeniyle ruhsal sağlığının bozulup bozulmadığı, ATK Genel Kurulu (ATKGK) gündemine gelir. Ancak ATK’de çocuk psikiyatrı yoktur. İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Psikiyatrisi anabilim dalından görüş istenir. Ayrıca genel kurulda üye olmayan çocuk psikiyatrisi bir doçent de dinlenerek rapor oluşturuyor (04.06. 2008 1901501093894 E – 168 K) : a) ATKK.m.23a, “ilgili uzman üye” hazır olmadıkça konunun müzakere edilemeyeceği öngörülmüştür. Bu nedenle; kurulda, üye olarak çocuk psikiyatrı olmadan düzenlediği rapor yok hükmündedir. b) Bilirkişi atama yetkisi yargıcındır. Kurum “ko CBT 1185/ 10 4 Aralık 2009 nunun uzmanı değilim” gerekçesiyle bilirkişi atayamaz. ATKK. m. 23/C, ATK’ye özel yasa niteliğindeki Ceza Muhakemesi Kanunu yargıcın yetkilerini kullanma yetkisi vermez. Bilirkişinin bilirkişi atadığı bir hukuk düzeni hiçbir ülkede söz konusu değildir. c) ATKGK, olayda aralarında çocuk psikiyatır bulunmayan değişik dallardan 37 uzmanın katımıyla oyçokluğuyla görüş açıklamıştır. Kurula katılan üye hekimlerin, çocuk psikiyatrisi konusunda bilgilerinin tıp öğrencinin biraz üzerinde olması doğaldır. Bu nedenle varılan sonuç, bilimsel çalışmanın ürünü olamaz. Jürinin kanıt değerlendirmesi gibi duygusal olması kaçınılmazdır. OLAY 2: Sanık, yanında sevgilisi olduğu halde kullandığı aracı; yol kenarında karşılama amacıyla birikmiş topluluğun üzerine sürer ve yedi kişinin ölümüne neden olur. Zanlının “akıl hastası olup olmadığı” sorunu ATKGK gündemine gelir: Kurul, gözlem ve diğer raporları inceleyerek; “sanığın suçu işlediği anda eylemin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğini ortadan kaldıracak derecede akıl hastası (paranoid sendrom) olduğu” ve cezai sorumluluğunun bulunmadığı açıklamasında bulunur (ATKGK 21,02. 2006 – 73 K.) a) Kurul, “paranoid sendrom” tanısı koyarken, akıl hastalığının tıp bilimindeki tanımı ve soyut davranış biçimleriyle ilgili açıklamalarda bulunmadı. Oysa bilirkişi, önce teknik ve bilimsel soyut bilgileri açıklayacak buna dayanarak saptama yapacaktır. Tersi durumda özensiz ve keyfi davranışlar ve denetim olanaksızlığı gündeme gelebilir. b) Kurul, yalnız sanığın tutuklandıktan bir süre sonra “gözlem altındaki davranışlarını değerlendirerek” görüş açıklamıştır. Oysa sanık bir kuruluşun üst düzey yöneticisi olup olay anına kadar ve tutukluğun bir bölümünde akıl hastası olduğunu gösterecek ne bir davranışı ne de bir belge söz konusudur c) Bu nedenlerle üç psikiyatr uzmanı (biri karşı oy açıklamış) ve tıp bilimin çok çeşitli dallarından hekimlerin bulunduğu 47 kişiden oluşan kurulun (jüri) vardığı sonucu bilimsel olduğunu zorlamadan söylemek olanaksızıdır. d) Kurul, “bir hukuk sorunu olan ayırt etme gücü (ceza ehliyet) ile bir tıp sorun olan akıl hastalığını da karıştırdığından” yargının yetki sahasına girmiştir. OLAY 3 (Ank. 2. Ağır Ceza 2005 /227 E): Hız sınırının 50 km olduğu yerleşim yerinde geceleyin 100 km üzerinde hızla araç kullanan sürücü: Kısa bir süre önce kavşakta karşıya geçen aracın bankete çarparak oluşan kazaya yardım eden kişilere çarparak trafik kazasına neden olur. İlk olaydaki araç kısmen yol üzerinde kaldığından, olası tehlikeye karşı trafik kurullarına göre gerekli önlemler (reflektör dörtlü ışıklar) alınmıştı. Yardıma gelen araçların da ışıkları da yanmaktaydı. Yüksek hızla gelen zanlı yönetimindeki araç, ilk olayda yola akan yağların yaratabileceği tehlikeyi önlemek için kum döken kişilere çarparak birini 35 metre ileriye uçurarak ölümüne ve diğerinin yaralanmasına neden oldu. Yazının devamı 15. sayfada