02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Devletin Özerkliği ve Kapasitesi (I) Kapitalizm yine krizde ve devlet, açıktır ki mevcut düzenin güç dengelerini korumak üzere egemen sınıfın jandarmalığını yapmaya çağrılmaktadır. Bunun sosyal devletle, halka hizmetle, Keynesyen politikalarla uzakyakın bir alakası olamaz... Dr. Şükran Gölbaşı ([email protected]) S ınıflı toplumlarda, devletin özerkliği ve kapasitesi hep önemli tartışma konularından olageldi. İşlevselciler, devletin, tek tek kapitalistlerin özel çıkarlarının hilafına da olsa kapitalist sistemin bekasını sağlamak üzere ortaya çıktığını savunur. Kapitalizmde esas olan toplumsal ilişki, sermaye birikimi sürecidir. Bununla bağlantılı olarak farklı sınıf koalisyonları iktidarı ele geçirebilir fakat devletin kapitalist birikim koşullarını sağlama ve koruma görevi hep devam eder (Gülap, 1997). Devlet, başlangıçta kararlarını ortaklaşa alıp uygulama yeteneğine sahip toplumların, büyüyüp karmaşıklaştıkça, toplum için gerekli ortaklaşa kararları alacak bir aygıta ihtiyaç duymaları sonucu ortaya çıkmıştır (Engels, 1998). Devletin yaptığı işe siyaset diyoruz. Ero ul (2002:45), siyaseti belli bir üretim biçiminin varlığı ve gelişimi için gerekli olan koşulları, toplumsal çapta sağlama uğraşı olarak tanımlar. Siyasal uğraş, esasta kamunun genel çıkarına, egemen sınıf çıkarına ve nihayet devletin kendi yönetici personelinin çıkarına hizmet olarak gruplayabileceğimiz, devlet tarafından yerine getirilen üç temel işlevden oluşur. Bu birbiriyle çelişen görevleri nedeniyle apayrı yönlere çekilen devlet, öte yandan bir örgüt olarak belli ölçüde bir iç bütünlüğünü daima korumak zorundadır. Bütün bu çelişen rolleri devlet nasıl birleştirir? Bunun için devletin, çeşitli çıkar gruplarının baskısından bağımsız olarak karar alma ve uygulama imkânına sahip olması gerekir. Devletin toplumsal sınıfların çıkarlarından ve baskısından bağımsız karar alabilme yeteneğini devletin özerkliği olarak niteliyoruz. Devletin özerkli i egemen sınıfların ne ölçüde yürürlükteki ekonomik stratejiyi yönlendirebildikleri ile ilgili bir kavramdır. Politik yetkililerin alınan kararların uygulanmasında ne ölçüde etkinlik sağlayabildikleri ise devletin kapasitesi ile ilgilidir (Bu ra, 1997). ra bölünmesine neden olmaktadır. Sınıflı toplumlarda, üretim ilişkilerinin korunması ve geliştirilmesi işlevi, devletin üst sınıfların hizmetinde olması ve alt sınıfları susturması sonucunu doğurmaktadır. Bu ikinci işleve, bazı kuramcıların 'egemen sınıfın çıkarına hizmet' işlevi demeleri bu nedenledir. Yani, siyasetin birinci işlevi, 'pastayı' (iktisadi hasılayı) büyütmek, buna karşın ikinci işlevi ise dilimlerin çoğunu egemen sınıfa ayırmaktır. Devletin tüm toplum için geçerli siyasetler izleme zorunluluğu, üst sınıfların ve/veya bunların türlü katmanlarının çıkarlarıyla çelişir. Egemen sınıfı koruma görevi, bu kez üreticilerle çatışmasına yol açar. Durmadan çatışma ile karşı karşıya kalan devlet, tüm bu direnmeleri alt edebilecek kadar güçlü bir aygıt biçiminde örgütlenmek zorunda kalır. Yani şu Türkiye’nin sınıfsız toplum olduğu safsataları temelsizdir. Siyasetin ayrı bir uğraş olarak ortaya çıkması, bizatihi sınıflı toplumun bir sonucudur. Bu nedenle devlet, kendi organlarını yaratmıştır. Siyasetin üçüncü i levi, devletin organlarını kullanarak, kurulu düzeni sürdürmek için, bu karşıt sınıflar arasındaki ayrımı korumasıdır. Bu durum, bürokratlar, yargı, ordu, kolluk kuvvetleri gibi düzeni korumakla; ve eğitim, iletişim gibi düzeni ideolojik olarak sürdürmekle görevli bir dizi faaliyetin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu kurumlar, devletin egemenliğinin güvencesini oluşturur. Üretken olmayan bu devasa kümenin beslenmesi için, işçilerin ürettiği artık ürüne el koymanın yanı sıra vergi düzeni ortaya çıkmıştır. toprak mülkiyetini geliştirir; yasa yoluyla işgününü uzatır; çalışanların dernekleşmesini yasaklar; tehlikeli siyaset biçimlerini yasaklar, artıkürünün bir bölümünü doğrudan doğruya kapitalist sınıfa aktarır; sahiplerine büyük 'karşılıklar' ödeyerek iflas etmiş işletmeleri devletleştirir; kârlı devlet işletmelerini özel mülkiyete devreder; grev hakkını yasaklar, sınırlar; devletin elindeki toplu iletişim araçlarını sistemin bekası için kullanır, eğitimde tutucu bir ideoloji aşılar, halk hareketlerini ezmek için askeri güç kullanır, özel mülkiyete dayalı bir toplum düzenini korumak için yasal düzenlemeler yapar; kapitalist düzeni tehlikeye sokan herkesi izlemek, etkisizleştirmek, cezalandırmak için polis gücü, mahkemeler, hapishaneler kullanır vb. (Ero ul, 2002). Bu sayılanlar, Türkiye’de yaşayan hiç kimseye sanırım yabancı değil. TASF YEDEN GÖREVE ÇA RI Kapitalizm yine krizde ve 1980’de tarihte hiç görülmemiş bir kapsamda tasfiye sürecine tabi tutulan devletin bu kez göreve çağrılması, çeşitli kesimler tarafından sanki Keynesyen politikalara, sosyal devlete geri dönüş gibi değerlendirilmektedir. Yeniliberal politikalar doğrultusunda nerdeyse tüm yetkileri budanan devlet, şimdi göreve çağrılıyor. Göreve çağrılan, tipik bir bağımlı çevre ülkesinin kapitalist devletidir. Uluslararası kapitalist kurumların ve yerel egemen sınıfların sınırlamalarından ne ölçüde bağımsız karar alabildiği ve bu kararlarını ne ölçüde ulusal yararlar yönünde hayata geçirebildiği ayanbeyan ortadadır. Devletin tüm topluma hizmet görevini yerine getirebilmesi için sahip olduğu araçları, 1980’de tasfiye edilerek karar yetkisinin çok önemli bir kısmı zaten sermaye kesimine aktarılmış bulunmaktadır. Bu durumda devlet, açıktır ki mevcut düzenin güç dengelerini korumak üzere egemen sınıfın jandarmalığını yapmaya çağrılmaktadır. Bunun sosyal devletle, halka hizmetle, Keynesyen politikalarla uzakyakın bir alakası olamaz. Devlet de zaten bu çağrıya, polisin yetkilerini arttırarak; insan hakları, düşünce özgürlüğü çağrısı yapan Avrupa Birliği sürecine sırt dönerek; Kürt sorununda politik çözümden giderek uzaklaşarak epeydir hazırlanıyordu. Bu çağrıya karşılık olarak açılan paketlere, alınan kararlara ve uygulamalara bakacak olursak, devletin, toplumun mu, kendinin mi yoksa egemen sınıfların mı hizmetinde olduğu, bütün netliğiyle görülmektedir. Nitekim bir sonraki hafta bu sütunlarda, devletin küresel kriz karşısında toplumun hangi kesimlerinin yükünü arttırırken hangilerinden kaynak aktardığını politikiktisat tartışmaları bağlamında inceleyerek göreceğiz. Kaynaklar: Bu ra, A. (1997) Devlet ve adamlar çev. Fikret Adaman. stanbul: leti im Yay nlar Ero ul, C. (2002) Devlet Nedir? 3. Bask , Ankara: mge Kitabevi Gülalp, H. (1993) Kapitalizm, S n flar ve Devlet. çev. O.Ak nhay, A.Y lmaz. stanbul: Belge Yay nlar Engels, F. (1998) Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni Almancadan çev. Kenan Somer. Ankara: Sol Yay nlar “YÖNET M” VE “ZOR” Ortak çıkarlara hizmet eden devletin birinci işlevi yönetim gerektirirken, egemen sınıfların çıkarına hizmet eden ikinci işlev ise zor gerektirir. Siyasal uğraşın kaçınılmaz olarak her iki işlevi de yerine getirmek zorunda olması, onu kendi içinde çelişkili hale getirmektedir. Tüm toplum için geçerli siyasetler izleme zorunluluğu, egemen sınıfların çıkarlarıyla çelişir. Kural olarak, bu çelişkiler her zaman devleti etkileme kapasitesine sahip egemen sınıflar lehine çözülürler. Aslında, devletin kurumlarının, egemen sınıfın elindeki artık üründen geçindiği göz önüne alınırsa, sömürü sonucu açığa çıkan artıkürün ne kadar fazla olursa, devletin refahı da o ölçüde artmaktadır. Bu nedenle devletin egemen sınıflara gönüllü hizmet etmesinde şaşacak bir şey yoktur. Aynı nedenle, üretim sürecinin yönetimi, daima işgücünün baskı altına alınması ile birlikte yürür. Faklı üretim sitemlerinde devletin rolü, yani bu üç uğraştan hangisine ağırlık verdiği ve rolünü kullanırken hangi araçlara ağırlık verdiği de değişmektedir. Kapitalist devlet, sorunları egemen sınıf lehine çözen devlettir. Bunun için: Küçük üreticilerin aleyhine kapitalist S YASET N LEVLER CBT 1139 / 12 16 Ocak 2009 Toplumsal üretim uğraşının başlıca unsurları; üretim güçleri ve üretim ilişkileridir. Üretim güçleri, üretim için gerekli maddi koşulları ve üreticileri kapsar. Siyasetin birinci işlevi bütün toplumlarda, toplumun yaşamını sürdürmesinin temel koşulu olan, üretim güçlerinin korunması ve gelişimi için gerekli koşulları sağlamaktır. Bu işlevin özelliği, 'toplumun ortak çıkarına hizmet' etmesidir. Üretim ilişkileri ise, mülkiyet, bölüşüm ve iş ilişkileriyle ilgilidir. Toplum biçimleri arasındaki temel farkların kaynağı, üretim araçlarının kimin mülkiyetinde olduğuyla ilgilidir. Siyasetin ikinci i levi de, bu mülkiyet ve bölüşüm ilişkilerinin korunmasını sağlamaktır. Bu durum toplumun, üretim araçlarına sahip olanlarla, bunlara aracısız erişemeyecek durumda olanlar olarak sınıfla
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle