15 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CBT 1027/9 24 Kasım 2006 lışma odasına sefer yaptık, kütüphaneden kitaplar ve notlar çekildi, Sedat Bey sorularıma geniş bir kaynak bazında detaylı cevaplar vermekle kalmadı, bilmek istediklerimi niçin bilmek istediğimi sordu, benimle birlikte konuya daldı ve bana ona sormak aklıma gelmeyen nice konularda ufuklar açtı. Örneğin, Kumarbi efTürkiye Bilimler Akademisi'nin bazı üyeleriyle Sedat Hoca'nın 90. yaş günü kutlanırken. sanesinde, fırtına tanrısının göğsünden " omuz ... oldum. Birbirlerinin hemen her şeyini biliyorlarve ona dağlar gibi .... gök gibi yükseldi" pasajının dı. Ben de fırsattan istifade, tanıştıkları günleri, tartışmasında, kullanılan kelimelerin filolojisini öğrencilik yıllarını ve sonraki temaslarını öğrenbana detayıyla anlatarak, burada bir volkanın tasmek için ortaya sorular attım. Pek çok hoş anekvir edilip edilmemiş olduğu konusunda ışık tuttu. dot anlatıldı. Mesela üçü Naumburg’da Saale Ben tasvirin gerisini de okuyup heyecanlanarak nehrinin kıyısındayken İstanbul çocuğu olan "Tamam Hocam, bu volkan!" deyince Sedat HoAkurgal soyunup nehre atlamış ve bir güzel yüzca bu sefer beni itidâle davet ederek, kullanılan meye başlamış. Kayserili Ketin’le Selanik kuzeyifilolojinin niçin bu yorumu tamamen desteklenin köylüsü Alp de onu seyretmeye koyulunca meye yetmeyeceğini, daha nelerin incelenmesi Almanlar sormuşlar: "Siz niye yüzmüyorsunuz?" gerektiğini anlatıp bilim insanının dikkat ve has"O İstanbullu" demiş bizimkiler mahzun mahzun, sasiyeti konusunda pek güzel bir örnek vermişti. "Bizim büyüdüğümüz yerde yüzecek su yoktu, yüzBu nokta Sedat Bey’le arkadaşı Akurgal’ı ayıme öğrenemedik!" ran bir karakter özelliğidir. Ekrem Bey, heyecanBu konuşmaların ortak ve diyebilirim ki egelı, cesur, kuramları henüz pek zayıf bir desteğe damen bir teması da bu üç arkadaşın Atatürk’e duyyansalar bile derhal ortaya atmaya eğimli bir bidukları derin hayranlık, sevgi ve borçluluk duylimciydi. Yanılmaktan değil, bilimin sessizliğe gögusuydu. Kendilerini mağlup, ilkel ve sefil bir mülmesinden korkardı. Sedat Bey ise (aynen armilletin içinden çekip alarak uygarlığın kucağına kadaşı İhsan Bey gibi) belli bir kuramı çok sıkı bir atan ve onlardan bu uygarlığı özümseyip ülkelerigözlem temeline oturtmadan dile getirmemeye ne getirmesini bekleyen Atatürk, Sedat Alp ve özen gösteren dikkatli bir tiptir. Bilimi yanlış iki arkadaşının gözünde yaşamlarının en önemli yönlendirmenin bir müddet sükunetin hüküm varlığı, uğraşlarının en canlı ilhamı ve kendilerisürmesinden daha tehlikeli olduğuna inanırdı. ni hesap vermek zorunda hissettikleri (bilim dünŞöhretleri de bu farkı yansıtır. Akurgal çok yası dışındaki) tek merci idi. geniş kapsamlı yöntem ve kuramlarla (ör. stil kri"Ülkeye döndüğümüzde Atatürk ölmüştü" detiği yöntemi, hür eleştirel düşüncenin sanatın gedi Akurgal o yemekte. "Derhal maaşımızın yarısı lişmesindeki rolünü anlatan ölümsüz Orient und gitti!" Ülkeye dönünce kendilerini hızla ve şevkOkzident’i), Alp ise iğneyle kuyu kazma misali le işlerine vermişler. Sedat Bey ve arkadaşları ortaya çıkardığı Maşat Höyük gibi hiçbir zaman "Acaba biz Avkazı hazineleri ve Anadolu’nun Hirupalılar gibi olabilir miyiz" tit kültür ve coğrafyasını sağlam fisorusunu kendilerine sormalolojik temellere oturtmuş olmasıymışlar. "Zaten öyleyiz ve dala dünya çapında şöhret olmuşlarha iyi olmamamız için de dır. 19391948 yılları arasındaki hiçbir sebep yok" diye işe depremlerden hareketle Kuzey başlamışlar ve Atatürk’ün Anadolu Fayını keşfeden Ketin "muvaffakiyet muvaffak olakuşkusuz karakter olarak Sedat cağım diyebilenindir" sözünü Bey’e daha yakındı. Ben ise karakhaklı çıkarırcasına bunu da ter olarak kendimi daha çok Ekrem ispat etmişler. Bey'e benzetirim. (Sedat Bey ile İhsan Bey de aynı fikirdeydiler.) SONSUZ BİR Ankara Üniversitesi Dil ve TaMERAK rihCoğrafya Fakültesi’nin arkeoloSedat Bey’in önemli bir jideki (en azından bir zamanki) büözelliği, işine karşı duyduğu yük şöhreti ve üstün düzeyi de Alpbüyük sevgi ve bu sevgiyi Akurgal ikilisinin dehalarına, bilgi besleyen ucu bucağı olmayan ve becerilerine ve arkadaşlıklarına meraktır. Ben kendisine birçok şey borçludur. kaç kez Hitit ve Hurri mitleri ve Hitit coğrafyasıyla ilgili NELER ÖĞRENDİM? sorularla gitmiştim. Her sefeBen kendi adıma Sedat Bey ve rinde evindeki salondan ça Genç Hititolog Sedat Alp. iki arkadaşından özellikle şunları öğrendiğimi sanıyorum: 1) Bilim metres kabul etmez. Tüm yaşamın bilim olmayacaksa, bilim yapmaya heveslenme. 2) Bilim yapmamak için bahane olamaz. Bilim yapmak için "içinde bulunduğun vaziyetin ahval ve şeraitini düşünmeyeceksin. Bu ahval ve şerait çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir." 3) "Bize göre bilim" olmaz. Bilim, ancak uluslararası uygar standartlarda yapılıp, uluslararası bilgi düzeyine katkı yapıyorsa bilimdir. Gerisi kendini aldatmadır. 4) Bilim yaparken her şeyi, ama her şeyi sorgulamağa hazır ol. Yoksa, hiç başlama. 5) Bilimi bilim için değil de ikbal için yapıyorsan, sonun hüsrandır. 6) Bilimi adam gibi yapıyorsan, o en kısa zamanda dünyanın malı olur. Bu, sonuçlarını en önemli Sedat Bey sorularıbilimsel dergide yayınlasan ma geniş bir kayda, mahalle gazetesinde yayınlasan da genellikle değişnak bazında detaylı mez. (Bunun en güzel bir dicevaplar vermekle ğer örneği de Fuat Köprükalmadı, bilmek islü’dür.) "Biz çok iyi bilim tediklerimi niçin yapıyoruz ama dünyaya ulaştıramıyoruz" züğürt tebilmek istediğimi sellisinden ibarettir. sordu, benimle bir7) Aptalla tartışma; dılikte konuya daldı şarıdan bakan farkı anlayave bana ona sormak mayabilir. aklıma gelmeyen 1984 yılında İhsan Bey’in yaşamı ve eserleri nice konularda hakkında yazdığım bir maufuklar açtı. kaleye vecize olarak Schiller’in ve Ziya Paşa’nın birer lâfını koymuştum. Sedat Bey hakkında yazdıklarımı da onlarla bitirmek istiyorum: "San’atçı yukarıya doğru, kendi haysiyetine ve kendini yönlendiren kurallara doğru bakmalıdır; aşağıya, kişisel mutluluğuna ve ihtiyaçlarına doğru değil. Mümkün olanla, gerekli olanın bileşiminden ideali yaratmaya çalışmalıdır. Bunu tüm duygusal ve akılsal şekillere bürüyerek, sessizce sonsuz zamanın içine atmalıdır." (Friedrich von Schiller, İnsanın Estetik Terbiyesi’nden) "Yinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz. Şahsın görünür rütbei aklı eserinde." (Ziya Paşa) Sedat Hoca'nın rütbesi altın harflerle bilim panteonuna yazılmıştır. Kitaplar evimdeki kütüphanemde duruyor. Onu özlediğim zaman onlara gidiyorum. En son ziyaretimde Ferzan Hanım bana onun yazmadığı ama kullandığı bir kitabını da hediye etti. Kitabı elime her aldığımda Sedat Hoca'nın eline değmişim gibi oluyorum. Ama onun aklını özlüyorum. Onunla beraber son yakın arkadaşım da yok oldu. İhsan Bey, Ekrem Bey, Sırrı Bey ve sonunda Sedat Bey beni yalnız bırakıp gittiler. Onları ne kadar aradığımı anlatamam. Tek ümidim onlara benzeyen gençler yetiştirmeye çalışmak. Eğer bugünkü Türkiye'nin zehirli havası buna izin verirse. Verse de vermese de çalışmak lâzım. Yoksa bana ne derler? BİLİME HİZMET EDENLER
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle