Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
B İ L İ M D Ü N Y A S I N D A N K I S A H A B E R L E R B itkiler de tıpkı hayvanlar gıbi enerji sağlamak için hücrelerinde depolanmış olan besinlerin yakılmasında oksijen kullanır. Hayvanlar da, sabit vücut ısısını korumaya yarayan bu süreçte ısı üretilir. Bitkiler yerleşik olmalarından dolayı daha az gaz harcar ve daha az ısı üre Memelilerden başarılı bîtki Darvuin'in son fotoğrafı D oğacıların yaşamları boyunca kamu önüne çıkmak, yemeklere katılmak ve fotoğraf çektirmek gibi davranışlardan kaçınmaya çaba göstermiş olmalarına karşın, bir ikı fotoğrafçı Charles Darvvin'in resmini çekmeyi başardı. Dar tir. Fakat, Avsutralya Adelaide Üniversitesi'nden zoolog Roger Seymour, hareketli canlılara kıyasla daha fazla ısı üreten bir bitki keşfetti. Kutsal nilüfer çiçeği ya da Nelumba nucifera, tıpkı sıcak kanlı bir hayvan gibi 5"C sıcaklıkta bile ısısını ayarlayarak çiçeklerini 3035°C sıcaklıkta tutabiliyor. Nilüfer çiçeği, ısısını ayarlayabılen tek çiçek değil. 18. yy.'da Fransız naturalist Jean Pabpitse Lamarck Arum lıliesyılanyastığı olarak bilınen bir bitki grubunun aynı özellıklere sahip olduğunu belirtmişti. "Nilüfer bugüne kadar üzerinde çalıştığımız bitkiler içinde en iyi ısı düzenleyicidir ve sabit bir ısının korunmasında pek çok memeliden daha iyidir" diyor Seymour. Nilüfer çoğu zaman diğer bitkiler gibidir, ısısı s ı cakhkla değişir ya da azalır. Fakat, Seymour, dört günlük çiçeklenme döne^ mı boyunca, bitkide çiçeklerinin ısınmaya başlaması gibi değişimler gözlemledi. Seymour, yeni çiçek tomurcuğu ve olgun çiçeklerin üç farklı bölümüne kıl inceliğinde metal ısı ölçerler yerleştirerek bunu keşfetti. Tomurcukların sıcaklığı 12 dereceden 32 dereceye kadar arttı ve çiçeklenme döneminin başlangıcından sonuna kadar sabit kaldı. Onsekiz tomurcuklu nilüfer de aynı sonucu gösterdi. Bununla birlikte, çiçeklerin nasıl böyle donandığı ise bir sırdır. Nilüfer çiçeği, bu sıcaklık veriminden ne alıyor? Botanikçiler, Arum liliesyılanyastığının, kokusunun daha iyi yayılması için çiçeklerinin ısındığını düşünüyor. Fakat Seymour'a göre, nilüfer çiçeği çeşitli böcekleri besleyerek tozlaşır. Uçmak için, böcekler şiddetli bir biçımde titreyerek kaslarını 30°C kadar ısıtmak zorundadır, bu süreç için de zaman ve enerji gereklidir. Sıcaklığı sağlayarak, N. nucifera çiçek tozlarının etkisini arttırır ve uçan böceklerin üzerinde daha fazla durmasına izin vererek daha az titremelerini sağlar. Çeviren: Nurdan Cihanşümul vvin'in kısa bir süre önce yeniden su yüzüne çıkan ve San Marino'daki Huntington Kitaplığı tarafından ele geçirilen bu resmi ünlü Ingiliz fotoğrafçısı Herbert Rose Barraud (18451896) tarafından çekilmiş. Yüzyılı aşkın bir süre boyunca hıçbir yerde yayımlanmayan bu fotoğrafın Darvvin'in ölümünden bir yıl önce, 1881 yılında çekildiği ve bir olasılıkla onun son fotoğrafı olduğu belirtiliyor. Cincinnati'deki Mount St. Joseph Üniversitesi böcekbilim uzmanlarından Gene Kritski son 20 yıl içinde Darvvin'in 53 fotoğrafını ele geçirmeyi başardı. Huntington Kitaplığı'na bağışlanan yapıtlar arasında söz konusu fotoğrafa da rastlanınca, Kritski'den fotoğraftaki kişinin kimliğini belirlemesi istendı. Kritski elindeki fotoğraflardan yola çıkarak fotoğrafı kimin ne zaman çektiğini saptamanın yanı sıra, bunun Darvvin'in son çekilmiş fotoğrafı olduğunu da ortaya çıkarttı. Darvvin'i görenler, onun kişiliğini bir ayna gibi yansıtan yüzünden etkilenmekten kendilerini alamazlardı. Bir yazar Darvvin'in "suskun, düşünceye dalmış bakışlannın insanı delip geçtiği gibi, aynı zamanda da düşüncelerle yoğun" olduğunu dile getiriyordu. Onun bakışları, "gözünden hiçbir şey kaçmayan birinin keskinliğini ve duyarlılığını" taşıyordu. Bir başkası da, gerçek bir düşünüre özgü yukarıya kalkık kaşlarıyla Darvvin'i "yeniden yaşama dönmüş bir Sokrat" olarak tanımlıyordu. Darvvin'in oğlu Francis ise, babasının fotoğraflardan tanınabileceğini hiç aklına getirmediğini, bir kezınde bir yabancının kendisini tanıması karşısında huzursuz olduğunu dıle getiriyordu. 1869 yılında Alman bir çevirmen Darvvin'den, özel yaşamda dostu, meslek yaşamında ise rakibi olan ve doğal ayıklanma konusuna ışık tutan bilım adamı Russel VVallace ile birlikte resim çektirmelerini ister. Ancak Darwin tarihsel bir nitelik taşıyacak böylesi bir fotoğrafın çekilmesi için kent dışındaki evinden kalkıp Londra'ya gitmeyi göze alamaz. Onun için poz vermek hem bir işkence hem de zamanın boşa harcanması demektır; hele hele bir başkasıyla birlikte fotoğraf çektirmek bu sıkıntının daha da katmerlenmesı anlamına gelir. Ne var ki, en ateşli Darwin yandaşları bile kahramanlarının "kendi" kuramını bir başkasıyla paylaşmaktan hiç hoşlanmadığını yadsımıyorlardı. öte yandan VVallece'ın torunları Darvvin'in bu tutumu karşısında dedelerinin kayıtsız kaldığını ve öfkeye kapıldığını belirtiyorlardı. Rita Urgan Cenine yeni bir checkup teknîği Basit bir kan testi, aminosentezler gibi zor yöntemlerini yerini almaktadır. G enetik bilimi, bir ceninin gelişimi sırasında ciddi kalıtımsal hastalıkları taşıyıp taşımadığını saptamak için sayısız testler geliştirmiştir. Ancak, tüm bu testler, cenin hücrelerinden örnekler gerektirmektedir. Günümüze kadar bu, aminosentez ya da koryonik, villus örneği incelemesi anlamına gelmekteydi. Her iki teknik de, cenini saran amniyotik sıvıdan ya da embriyonik zardan hücre ömeği almak için uterüse iğne batırmaya dayanmakta olup, müstakbel anne için acı verici yöntemlerdir. Üstelik bu yöntemler 50100 hamilelikten birinde, daha da üzücü olarak çocuğun düşmesine yol açabilmektedir. Ayrıca, villus yöntemi ceninde, ender olsa da, organ deformasyonuna neden olur. Yeni yöntem karnındaki cenin kan hücreleri sayısı, birkaç milyonda bir gibi düşük bir oranda olduğundan, bu hücreleri düzenlı olarak izole etmek büyük beceri gerektirmektedir. Çabalar, ceninin henüz olgunlaşmamış kırmızı kan hücrelerınin yalıtılması üzerine yoğunlaştırıldı.. Hem annede hem de ceninde bol miktarda bulunan olgun kırmızı kan hücrelerinin tersine, olgunlaşmamış hücreler, gen taşıyıcı çekırdekler ıçerirler ve lenfositlerin tersine uzun süre yaşayamazlar. Tokyo Ulusal Nöroloji ve Psikiyatri Merkezi'nden Akihiko Sekizavva ve çalışma arkadaşları geçen yıl, ilk olarak, bu tekniğin başarılı bir uygulanıasını ta nımladılar. 8 ıla 20 haftalık hamile kadınlardan alınan kan örneklerı standart laboratuvar teknikleri yardımıyla yoğunlaştırıldı. Cenin hücreleri mikroskop al Japonya ve Kaliforniya'da, farklı araştırma ekipleri, ceninden, yukanda sözü edilen riskleri taşımayan, yeni bir hücre alma yöntemi geliştirdiler. Bilim adamları, annenin kan örneğinden, cenine ait olgunlaşmamış kırmızı kan hücrelerini ayıracak bir yol buldular. Ayrıca bu hücreleri, cenin üstünde çeşitli genetik testleri başarılı biçimde gerçekleştirmek için kullanılabileceklerini de kanıtladılar. Araştırmacılar, yıllardır, ceninin kan hücrelerinden bırkaçının annenin kan dolaşımına katıldığını bilmektedirler. Bununla birlikte, anne Aminosentez ve diğer rahatsız edici zor yöntemler uygulanan hamile kadınlar yakında başka bir seçeneğe kavuşacaklar: Genetik teşhis için yeterli miktarda cenin hücresi taşıyan basit bir kan örneği. tında seçilerek, Duchenne kas distrofisi ve anne de olmayıp cenin de bulunduğu takdirde tehlikeli sorunlara neden olan Rhesus faktörünün incelenmesi gerçekleştirildi. Çalışma "Nemology" ve "Obstetrics and Gynecology" adlı dergilerde yayımlanmıştır. San Francisco'daki Kaliforniya Üniversitesi'nden Yuet Wai Kan ve çalışma arkadaşları ise bu tekniği geliştirerek daha basit hale getirmişlerdir. Bu yöntemde, olgunlaşmamış cenin ve anne kırmızı hücreleri bir antikor yardımıyla yoğunlaştırılarak mikroskop camlan üstüne sürülür ve ikinci bir antikor yardımıyla da yalnızca cenine özgü karakteristik proteinleri taşıyan hücreler renklendirilir. Daha sonra, mikroskop altında, binlerce boyanmamış anne hücresi arasından kolaylıkla 10 ila 20 tane boyalı hücre aynlır. Ayrılan bu 1020 hücre, genetik analizin modern teknikleri için fazlasıyla yeterli bir mıktar kabul edilir. Kan'ın çalışması "Nature Genetics" adlı dergide yayınlammıştır. Daha büyük testlerde çıkabilecek so runlarla karşılaşılmadığı takdirde, Kan'ın tekniğinin tek bir genin mutasyonuyla oluşabilecek bozukiuklara yönelik herhangi bir genetik testte de kullanılmaması için bir neden yok. Nitekim, New England Tıp Merkezi'nden Diane Bianchi, bu tekniğin, Down Sendromu ve kromozomun tümüyle mutasyona uğramasından kaynaklanan diğer bozukluklarda da uygulanabılecegini belirtmektedir . Bu mutasyonlar, sık sık, plasenta da zararsız biçimde oluşurlar. Ancak, plasenta hücreleri annenin kan dolaşımına sızdığı için teşhislerinde komplikasyonlarla karşılaşılır. Bianchı, Down Sendromu'nun saptanması için ceninin olgunlaşmamış kan hücrelerinin değerini araştırmaya yönelik çok merkezli bir çalışma sürdürmektedir. Bianchi, kan tekniğinin bazı belirli becerileri gerektirmesine karşın pahalı aletler ve uzmanların değerlı zamanının fazlasını gerektırmediğinı belirtmektedir. Tim Beardsley, VVashington D.C. 5205