22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

DÜŞÜN BUL 1911 yılında Norveçli Ronald Amudsen ile Ingiliz Robert Falcon Scott arasında geçen Güney kutbu yarışı, ne yazık, biraz yarışın ötesinde bir şeydi. Görünüşe göre Amudsen'in kutba Scott'tan önce varmak dışında hiçbir düşüncesi yoktu. Amudsen planları konusunda inatçı, kavgacı ve ağzısıkıydı. Bir tek, sefer hazırlıkları tamamen bitip 1909'da Antartika'ya doğru yola çıktığında, o sırada Yeni Zelanda'da olan Scott'a meydan okuyan bir haber yolladı: "Istikamet güney. Amudsen." Scott, belki de çok küçük bir hazırlıkla peşinden yola çıktı. Scott 18 Ocak 1912'de Kutba vardığın da yarışı kaybettiğini anladı. Amudsen'in boş çadırını, içinde Norveç Krah'na gönderilmesi istenen övüngen bir mektup bırakılmış halde buldu. McMurdo Koyu'ndakı üsse kadar yaklaşık 600 kilometrelik yolu geri dönmekten başka yapacak bir şey kalmamıştı. Ekibi artık acınacak durumdaydı. Hayvanları ölmüştü, yanındaysa yalnız dört kişi vardı: Dr. E.A. VVİIIson, Oeniz Yüzbaşısı Henry Bowers, Deniz Albayı Lavvrance Oates ve Deniz Assubayı Edgas Evans. Willy Ley çarpıcı kitabı The Poles'ta Scott'un son yolculuğunun öyküsünü şöyle anlatır: Geri dönmeye başladıklarında Scott'ın ekibinin tayını azalmıştı. Yol boyunca depolar hazırlamışlardı, ama günlüğü, izleyen iki ay boyunca, yola devam etmek için gereksinim duydukları yiyeceğin peşinde, bir erzak deposundan ötekine nasıl çırpınıp durduklarının yürek paralayıcı belgesi oldu. Doruktan geri dönerken Evans buzuldan kötü bir biçimde düştü. Yürüyüşleri yavaşladı. 1 Şubat'ta Scott kapıldığı "llk Panik"i yazdı. Bisküvi kutularından birinin eksildiğini farketmişlerdi tam bir günlük tayınlarına denkti o. Açlık tehlikesiyle o derece yüz yüzelerdiki tek bir tayınlık kutunun bile yaşamsal bir değeri yardı. Evans, şubatın ortasından itibaren ruh sal çöküntü belirtileri göstermeye başladı. Ayın 17. günü iyice çöktü, ardından da komaya girip öldü. "Tanrı yardımcımız olsun!" diye yazdı Scott, "Artık insanların yapabilecegi çok az şey var." Oates, ısı düştükçe, günden güne soğuk ısırmasından daha fazla acı çekmeye başladı. Üç hafta büyük açılar içinde kıvrandı. Bir sabah ne yapması gerektiğini sordu diğerlerine. "Yürüyüp gidebildiği kadar uzaklara gitmesini söylemekten başka yapabilecek bir şey yoktu" diye yazdı sonra Scott. 17 Mart'ta tipi başladı. Çadırda dertop olmuş yatarlarken Oates ağır ağır dikildi ve "Ben dışarı çıkacağım. Uzun sürebilir" dedi. Ardından bu yiğit Muhafız Alayı subayı topallayarak dışarı beyazlığa çıktı. Onu bir daha da gören olmadı. "Cesur bir adamın ve bir Ingiliz centilmeninin yapabileceği şeydi" diye yazdı Scott. Ama artık çok geçti. Hayatta kalan öteki üçü soğuk ısırmasından o kadar kötü durumdaydılar ki, güçlükle kımıldayabiliyorlardı. 19 Mart'ta, "Kollarla bacakların kesilmesi beklediklerimin en iyisi" diye yazdı Scott, "Hava bize hiç şans tanımıyor." Yürüyüş mesafeleri her gün biraz daha kısaldı ve sonunda kızaklarıyla bir günde alabildikleri yol yedi kilometreye kadar indi. Ayın 21. günü, geriye kalan ancak iki günlük tayınlarıyla ve bir yiyecek deposundan yalnızca 18 kilometre uzakta korkunç Antartika kışına yakalandılar. Azgın bir tipi üç adamı bir hafta çadıra hapsetti. Bu süre İçinde günlüğe hiçbir şey yazılmadı. Sonra, 29 Mart'ta, Scott şunları yazdı: "18 kilometre [vurgu onun] ötedeki depoya doğru yola çıkmak için her gün hazırdık, ama çadırın kapıının dışında, fırıl fı rıl dönüp duran kar görüntüsü hep devam etti. Sonuna kadar dayanacağız, ama gücümüz gittikçe tükeniyor; mutlaka, son da çok uzakta olamaz.." Adını yazdı: "R. Scott." Gücü tükenmiş kol son bir şey yazmak için kalktı: "Tanrı aşkına, ailelerimize iyi bakın." Araştırma ekibi çadırı ve bedenlerini sekiz ay sonra buldu. Üçü de uyku tulumla Scott'ın Son Yolculuğu B İÜM ÖYKÜLRİ rında uzanmış yatıyordu. Scott'ın kolunun altında günlüğü ve yazdığı son bırkaç mektup duruyordu. "Yaşasaydık" diye yazmıştı bunlardan birinde Scott, "arkadaşlarımın, her Ingiliz'in yüreğini heyecanla titretecek gözüpekliğini, dayanma gücünü ve cesaretini anlatan öykülerini yazardım." Albay Scott'ın günlüğü adına dikilerı bir anıt, keşif yıllığının .ölümsüz belgelerinden biri oldu. Scott ve arkadaşları kutup gezisini boşu boşuna yapılmış bir gezi haline getirecek adamlar değildi. Çırpınıp dururlarken ve sözcüğün tam anlamıyla ayakta ölürlerken bile, Güney Kutbuna giderken topladıkları yaklaşık 16 kilo değerli fosil ile başka jeolojik örnekleri bilim adamlarına Antartika kıtasının o bölümünün yaşını ve tarihini belirlemede yardımcı olan jeolojik örnekleri yanlarında taşımaktan vazgeçmediler. ARMAGANLI BULMACA Kareler ve harfler Bu hafta abc'den başlıyor e f'ye kadar uzanıyoruz. Bunun için elimizde 36 karelik bir tahta ve üzerinde a, b, c, d, e ve f yazılı taşlar var. Soru şu: Harfleri öyle bir yerleştireceksiniz ki aynı sırada,sutünda ya da diagonalde aynı harf olmayacak. Başka bir deyişle eğer bir sırada a harfi arsa o sıraya bir daha a harfi koyamayız. Ayrı şekilde a'nın bulunduğu sütuna ya da diyagonaline de bir a harfi yerleştiremeyiz. Bu kural tüm harfler için geçerlı. Buna göre harfleri nasıl yerleştirmeliyiz? Başlangıç olarak ve ortak bir çözüme ulaşmak için şekildeki ilk sırayı olduğu gibi bırakabiliriz. Yani ilk sıra a, b, c, d, e, f olarak kalsın ve diğer harfler yer değiştirsin. Bu noktada bazı ipuçları vermekte fayda var. Tüm harfleri (36 tanesini bırden) kullanarak bü bulmacayı çözmek imkânsız. Ancak önemli olan alabildiğince çok harfi kullanmak ve olabildiğince az kareyi boş bırakmak. Son ipucu da bulmacanın 32 kareyi doldurup yalnızca 4 kareyi boş bırakarak çözülebileceği. Yani iki harfi 6 kez, 4 harfi de beşer kez kullanarak bu bulmacayı çözebiliriz. Bir ipucu daha C ve D harfleri 6'şar kez kullanılacak. A B C D P A A A A B c D E F B c D E F B B c D D £ F E F c GençBir Bilim Kadımmn Katli A B c D E F Iskenderiye kenti Roma Imparatorluğu'nun en karışık anakentlerinden biriydi. Aşağıdaki korkunç olayı anlatan tarihçi Socrates Şcholasticus'un sözleriyle "Iskenderiyeliler kargaşa çıkarmaktan başkalarının hoşlandığından çok daha fazla hoşlanırlar: l.ö. beşinci yüzyıl başlarının en belirgin özelliöi Yahudiler ile aşırı Hıristiyanlar arasındaki savaşımın yol açtığı durmak bilmez toplumsal patlamalardı. Imparatorluk valisi Orestes, çok çahşkan oldukları ve kente zenginlik getirdikleri için Yahudiler'den yana bir tutum içindeydi. Fakat kentin piskoposu Cyril, Orestes'i kıskanıyordu ve onun gücünü ela geçirme çabası içindeydi. Cyril, kendisinin de Gibbon'un "skolastik teolojinin örümcekağlan" dediği bir eğitimden geçtiği Nitria manastırlarından gelen keşişlerden özel bir ordu kurmuştu. Her fırsat çıktığında Yahudiler'e saldıran bu keşişler bir keresinde de sokakta Orestes'i öldürmeye çalıştılar, içindeki "putperest düşünceleri" uygun görmedikleri için Büyük Iskender'in görkemli kütüphanesini talan ettiler. Genç bir bilim kadını olan Hypatia, Orestes'le olan dostluğu, hepsinden daha çok da verdiği Cyril in teolojisinde hiç yeri olmayan' gökbilimi derslerine gösterilen rağbet yüzünden Cyril'in kişisel nefretini kazandı. Socrates, Hypatia'nın 415 yılında kendisinı yakalayan sonunu şöyle anlatır. Iskenderiye'de Hypatia adında bir kadın yaşıyordu. Filozof Theon'un kızı olan bu kadın edebiyat ve bilim adamlarında o kadar bilgiliydi ki, bu konularda zamanın bütün filozoflarının çok ötesindeydi. Platon ile Plotinos'un okulunun izleyicisi olan bu kadın, birçoğu onu dinlemek için uzaklardan gelen dinleyicilerine gökbilimin ilkelehni açıklardı. Aldığı öğretim ve eğitimden dolayı kendine güveni o kadar tam, davranışlarında o kadar rahattı ki, herkesin dikkatini çeken, ona çevrosinde saygı ve hayranlık uyandıran alçakgö'nüllü tavıriannı kaybetmeden sık sık, onun bu tavıriannı yücelten yüksek memurlann bulunduğu kalabalıklar arasında görülürdü. Ne yazık, o bilo o sıralar hüküm süren siyasal kıskançlığın kurbanı oldu. Çünkü sık sık vali Orestes ile görüştüğü için Hıristiyan halk arasında, haksız olarak, valinin onun etkisi altında kalarak Cyril'le uzlaşmaya yanasmadığı söylentisi dolasıyordu. Bu yüzden, Peter adlı bir kilise okuyucusunun yönlendirdiği, vahşi ve bağnaz bir arzuya kapılan bazılan ona bir suikast hazırladılar. Arabasıyla evine dbndüğünü gördükleri bir gün arabasından sürükleyerek çıkarıp Caesareum adlı kiliseye götürdüler. Orada onu çınlçıplak soyup Istiridye kabuklarıyla öldürdüler. Bedenini parçalara ayırdıktan sonra Cinaron denilen yere götürup yaktılar. Böyle insanlık dışı bir eylemin büyük ayıbından ne Cyril ne bütün bir Iskenderiye kilisesi kaçabilirdi. Elbette, Hıristiyanlık ruhuna, bu tür kıyımlara, savaşımlara ve işlere izin veren bir düşünceden daha uzak hiçbir şey olamazdı. 518. sayıda kitap kazanan okurlanmız Oğuz Çahşkan Dikmen/Ankara, Ertuğrul Çelikcan Ankara, Mustafa Güneş Can Acar Ankara, Haşim Sansoy Antalya, Hasan E. Subaygil Ankara, M. Yavuz Kutlay Ankara, llke BayraktarDerince/Kocaeli, Özgür Erdem Aydın Çorum, Necah BüyükduraAnkara, Ünal ÜlgerAkdere/Ankara, Sibel ÖztenÇayyolu/Ankara, Aydın Bingöl A. Ayrancı/ Ankara, Inci SomunkıranIstanbul, Utku Fırat Meriç/ Edirne, Ayşe Avşaroğlu Ankara, ismail Sankaya Ankara, Ali YakaryılmazAnkara, H. Tank Yabacı Ankara, Mehmet Akat Batıkent/ Ankara, Ahmet Önen Bursa, Boran Görüney Bebek/ Ist. Hazırlayan: Zeze Basit Hr paytafim sorusu A l Bir süredir alıntıjar alarak yayımladığımız bu öyküler TÜBİTAK Popüler Bilim Kitaplan'nın 37. olan "Bilimin Arka Yüzü" Islmli kitaptan alınmıştır. Yayımlanmasına izin veren, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitaplarına teşekkür ederiz. Yazan: Adrian Berry. Çeviren: R. Levent Aysever. 1. basım Eklm 1996. Nurol Matbaacılık Ankara. Işgorüşmesl İçin diktirdiğln bu elbıse bana biraz ıddıalı gibl geliyorl IMHHİ 520 11
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle