02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

JEOLOJİ ARAŞTIRMALARI PSİKİYATRİ lümüne akın ettiğini ortaya koyuyor. Bu soğuk madde katmanın dibine ulaştığında, çekirdek ile kabuk arasındaki sıcak katmant yanlara doğru sıkıştırıyor. Katman kımi yerde kalınlaşarak değişen bir yapı kazanıyor ve sonunda, belki de Larson'un süper tüyü büyüklüğünde, kaya parçaları oluşturuyor. Larson'un görüşü yoğun bir destek almakla birlikte, birçok yönlerden de şimşekleri üzerine çekti. Ikinci zamanın ortalarında manyetik alanın daha güçlü olduğu savı, Scrippsi Oşinografi Enstitüsü'nden Lisa Tauxe ve Thomas Pick'in Pasifik yöresindeki bazalt camların özelliklerini incelemelerin sonucunda şiddetli tepkilere hedef oldu. Zira bu tür camlar lavlar hızla soğuduğunda meydana gelıyor ve manyetik madenlerden oluşan minik kristal parçaları içeriyor. Bu minik mıknatısların cam sertleşmeden önce dünyanın manyetik alanına girmiş olmalan gerekir. Daha güçlü bir alan camın çekim gücünü de arttıracağından, cam, dünyanın o dönem manyetik güçlerinin bir göstergesi olacaktır. Gerçekten de, Tauxe ve Pick'in elde ettiği bulgular ikıncı zamanın ortalarındaki camların yoğunluklarının oldukça düşük olduğunu ortaya koymakta, dolayısıyla da manyetik alan gücünün de o dönemde günümüze kıyasa daha düşük olduğunu göstermekte ve Larson'un görüşünü tümüyle çürütmektedir. Larson'un görüşüne karşıt bir başka görüş de, 1992 yılında Florida Üniversitesi bilim adamlarından David Loper tarafından ileri sürülmektedir. Loper, Larson'un süper sorgucun zamanlama açısından tam yerine oturmadığını ileri sürer. Buna karşıfık, dünyanın derinliklerindeki yüksek basınç nedeniyle bir sorgucun bir milyon yılda ancak birkaç yüz kilometre yol alabileceği, bu nedene de manyetik gerl dönüşlerin olmadığı bu dönemin başlarında ortaya çıkan bir sorgucun yeryüzüne bazalt olarak ulaşması için en az 10 ile 30 milyon yıl geçmiş olması konularında Loper, Larson ile aynı görüşü paylaşır. Oysa ki, yerbilimsel kayıtlarda niçbir gecikmeye rastlanmaz. Değişimden yoksun tezatlıklar dönemi ile büyük patlamalar aynı anda başlar. Kimileri de, durup dururken insanın kafasını karıştıracak görüşler ortaya atılması Emine G. Kapçı (*) Karşıt görüş nın gereksız olduğunu ileri sürerek, özümsenmiş ve benimsenmiş yerbilimsel süreçlerin yeterli bulunduğuna parmak basıyor. Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü uzmanlarından Don Anderson süper sorguç kuramına hiç de gerek olmadığına dikkat çekerek, yoğun bazalt akışının ve Pasifik havzasındaki değişimin anakaraların parçalanması sonucunda meydana geldiğini ileri sürüyor. Ikinci zamanın ortalarında yaşanan olaylardan birkaç yüz milyon yıl önce Pasifik havzasının yerkürenln batısını, büyük anakaraların ise doğusunu kapladığını savunan Anderson, okyanus litosferinin zamanla soğuyarak dibe çökmesı sürecinin de bu iki yarıküre sınırları içinde meydana geldiğini de sözlerine ekliyor. 200 milyon yıl süren oluşum Anderson, bu oluşum çok uzun sürdüğünden, Pasifik havzası ve büyük anakaralar altında litosferin çöküşüne 200 milyon yıl boyunca rastlanmadığını, bu nedenle de, çekirdek ile manto arasındaki katmanın ısısının özelllkle yüksek olduğunu belirtiyor. Anderson, "Bu ısı artışı nedeniyle, 150130 milyon yıl önce büyük anakara Gondvvana'nın parçalanması volkanlk ve tektonik olayları başlatmaya yeterli bir neden sayılır," diyor. Parçalanma sırasında Hint Okyanusu'nun açıldığını ve kara havzalarmın kürenin öteki yanına doğru kaydığını dile getiren Anderson, bu parçalanmaların çatlamalara neden olarak sıcak maddenin yüzeye çıkmasına olanak tanıdığını, manyetik geri dönüşlerin İse yanardağlarla hiçbir ilintisi olmadıöını ileri sürüyor. Tkinci zamanın ortalarında meydana gelen olayların manyetik geri dönüşlerle ılintili olduğu görüşünün, jeomanyetik alan konusu aydınlığa kavuşmadıkça havada kalacağını kendisi de kabul eden Larson, süper tüy kurammdaki sorunların giderilmesiyle, çekirdek ile manto arasındaki katmanda ısının etkisiyle meydana gelen değişimle ilgili yıllardır süregelen tartışmalann da son bulacağına inanıyor.New Sclentist Kasım 1995 Rita Urgan azıya başlamadan önce aşağıdakl bazı soruları yanıtlamanızı istiyorum: * Kendi geleceğinizin arkadaşlarınızın geleceğinden daha iyi olacağını düşünüyor musunuz? Saldırıya uğrama, trafik kazası geçirme, hastalığa yakalanma gibi olumsuz olayların sizin başınıza gelme olasılığı başkalarının başına gelme olasılığından yüksek midir? * Diğer sürücülerin çoğundan daha iyi bir sürücü müsünüz? * Olumlu kişılık özellikleriniz mi, yoksa olumsuz kişilik özellikleriniz mi daha fazladır ve hangileri daha önemlidir? Bu sorulara verdiğiniz yanıtları şimdilik bir kenara bırakalım. Klinik psikolojlde varolan ve oldukça popüler olan kuramlar (örn; Beck, 1976), depresif insanların gerçeği olumsuz yönde çarpıttığını savunurlar. Kendi yeteneklerini, güçlü yönlerini görmeme ya da bunlar ortaya çıkarıldığında da bu yönleri önemsiz bulma eğilımindedirler. Örneğin, bir basketbol takımında oynayan oyuncu, takımı yenildiğinde, bu yenilginin tek sorumlusu olarak kendisinı görebilir ya da bir davete kattlmadan hemen önce tırnağı kırılan bir kadın kendisini kırılmış tırnağından ötürü artık güzel bulmayabilir. Bir akademisyen de bir yıl boyunca ürettiği makalelerin aslında çok önemsiz olduğunu, herkesin benzer şeyleri rahatlıkla yapabileceğini düşünebllir. Bu üç örnek de, depresif bellrtiler gösteren bireylerin gerçeği olumsuz yönde çarpıtmaları ile ilgilidir. Ruh sağlığı ile ilgili kuramlar da psıkolojik olarak sağlıklı bir bireyin gerçeği olduğu gibi algıladığını, çarpıtmadığını savunurlar (bkz, Davlson ve Neale, 1990). Sağlıklı bir birey hem olumlu hem de olumsuz özelliklerinin farkındadır. Hangl alanlarda güçlü, hangl alanlarda güçsüz olduğunu bilir. Yukarıdakı basketbol oyuncusu örneğinde, psıkolojik açıdan sağlıklı bir oyuncu, ne zaman hata yaptığmı bilir; ama tüm takımın yenilgisini de kendi hatalarına yüklemez. Bu yazının başındaki sorulara tekrar dönersek, depresif olmayan bireylerin bu ve benzeri sorulara oldukça olumlu yanıtlar verdiğini görürüz; örneğin, ileride yaşayacakları olumlu olayların, arkadaşlarının yaşayacakları olumlu olaylardan daha fazla olacağına Inanmaktadırlar. Saldırıya uğrama ya da trafik kazası geçirme olasılıklarının diğerlerinden daha az olduğunu belirtmektedirler. Kişilik özellikleri açısından da olumlu özelliklerinin olumsuz özelliklerinden daha fazla olduğunu; olumlu olanların önemli, olumsuz olanlann ise önemsiz olduğunu düşünmektedirler. Depresif belirtiler gösteren bireyler ise bu tip sorulara daha dengeli yanıtlar vermektedirler. örneğin, ileride yaşayacakları olumlu olayların sayısının arkadaşlannın yaşayacakları olumlu olay sayi8i kadar olacağına inanmaktadırlar. Benzer biçimde, depresif bireyler ortalama bir sürücülük becerisine sahip olduğunu bellrtirken, depresif olmayanlar ise kendilerinin pek çok sürücüden daha iyi bir sürücü olduklarına inanırlar (VVeinstein, 1980). Bu ve benzeri sosyal psikolojik çalışmalar depresif belirtiler göstermeyen bireylerin olumlu yönde çarpıtılmış bir benlik algısına sahip olduklarını ileri sürmektedirîer. Taylor (1969) bu görüngüye "pozitif ilüzyon=nötr ya da olumsuz bir durumu olumluya çevirip algılama; ya da varolmayan bir durumu olumlu bir gerçek durum gibi algılama" demektedlr. IMormaller mi, depresifler mi? Y Gerçeği çarpıtan kim? Yaklaşık 500 araştırmayı gözden geçırdikten sonra normal bireylerde görülen pozitif ilüzyonu üç ana başlık altında toplamıştır: 1) Kendılikzenginleşmesi: Davranışlarımızı ve özelliklerimizi olduğundan daha önemli görme, 2) Kişisel kontrol: Olayları kontroT edebileceğimize ilişkln inanç. Olumlu olayları gerçekleştirebildiğimiz gibi olumsuz olayların gerçekleşmesini de engelleyebıliriz, 3) Gerçekdışı iyimserlik: Geleceğimizin geçmişimlzden çok daha iyi ve olumlu olaylarla yüklü olduğu inancı. Taylor'a göre pozitif llüzyon normal bireylerin temel özelliklerldir. Bu özellikler, sağlıklı bir psikolojik gelişim için gereklidir. Bu özelliklerden ötürü bireyler herhangi bir işi yerine getirmek için güdülenir, kendilerine güvenir ve başarılı olmak için çaba harcarlar. Depresif bireyler ise pozitif ilüzyon göstermezler. Kendilerini ve başkalarını olduğu gibi çarpıtmadan algılarlar. Bu savın klinik psikoloji açısından doğurguları oldukça önemlidir: 1) Psikolojik açıdan sağlıklı birey, gerçeği olduğu gibi algılayan değil, gerçeği olumlu açıdan çarpıtan birey mldir? 2) Şlmdiye kadar psikoterapide yapılan, bireylerin gerçekliği algılamasından çok, gerçeği olumlu yönde çarpıtması mıydı? Bir dizi araştırma normal bireylerin gerçekllği olumlu yönde çarpıttığını gösterirken, deprosyon belirtileri gösteren bireylerle yapılan araştırma sonuçları onların normallerden daha gerçekçi olduklarını göstermemiştlr. örneğin bilgısayarla yapay ortamlarda gerçekleştirilen bir deneyde bu grup insanlar, gerçekçi biçimde kontrolleri olmadığını belirtirken (Alloy ve Abramson, 1979), kendileri için çok daha önemli olan gerçek yaşam olaylannı tahmin etmede gerçekçi değillerdir. Depresif olmayanlarla karşılaştırıldıklarında, onlardan daha az olumlu olay yaşayacakları ve daha fazla olumsuz olay yaşayacakları öngörüsünde bulunmuşlardır. Buna karşın, depresif olmayan depresiflerle eşit oranda olumlu olay yaşarken, yaşayacaklan olumsuz olaylarda da gerçekçi bir tahminde bulunamamışlardır (Kapçı, 1995). Varolan araştırma bulgularına dayanarak, gerçekliği olumlu yönde çok azçarpıtmanın psikolojik sağlığımız açısından gerekli olduğunu söyleyebiliriz. Olumlu ya da olumsuz yönde aşırı çarpıtma hem psikolojik sağlığımızı etkileyecek, hem de bilimin temelı olan etkili gözlem ve öğrenmenin gerçekleşmesini engelleyecektir. Bilim dünyasında zaman zaman karşılaştığımız benzer durumlara illşkin farklı sonuçlar da, bilim bireylerinin içinden sıyrılamadıklan kendi denencelerini doğrulamak amacıyla"pozitif ilüzyon"dan kaynaklanabilir (mi?) Sağlıklı bireyin çıkmazı m:? Alloy, L. B., & Abramson L. Y. (1979). Judgment of contlngency In deprassad and nondepressed students: Sadder but wlser? Joumal of Exp«rlm*ntal Paychotogy: Oaneral, 108, 441 485. Beck. A.T (1976/1991) CognrUv» ttnrapy and the Mnotkmal dlaordara. US Penguln Davison. Q.C, & NEALE, J. M. (1990) AbnormM Paychology. John Wlley & Sons Kapçı, E. G. (1995) Depresslve raalsm In rolatlon to judgment of control and tutur» llfe events and a test of the hopelessness theory of depresslon. Yayımlanmamış doktora te^ı Inglltere. Taylor. S. E (19B9) Potltlva Ulludon*. US: Baslc Books. VVelnstaln, N. D. (1980). Unreallstlc optlmlsm about luture Itfe events. Joumal of Paraonaltty and Sodal Payctntooy, 39,806820. Kaynaklar (*) Dr., A.Ü., Eflltlm Billmleri Fak. 5569
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle