Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
J E O L O J İ A R A Ş T I R M A L A R I üü Yeryüzü anakaralarını oluşturan nedir? Dünyanın merkezine yakın bir yerden 125 milyon yıl önce çıkan kızgın bir kaya kütlesi tüm Pasifik'in tabanını yükselterek anakaraları mı oluşturdu? D inozorlar dönemine geri dönüp çevreye bir göz atın. Dev kertenkeleler bir yana, dünya çok farklı bir yerdi. Pasifik ve Hint Okyanusları'ndan sızan yoğun bir bazalt akışı, kimi yerlerde Dünya kabuğunun kalınlığını dört katına çıkartmıştı. Okyanus sahanlıklarındaki değişim garip bir biçimde abartılı, deniz düzeyleri de günümüze kıyasla yaklaşık bir çeyrek mıl daha yüksekti. Boğucu sıcaklar küremizin hemen her yerinde tropikal yağmur ormanlarının gelişmesine olanak tanıyordu. Peki, her şey neden böylesine farklıydı? Yerbilim uzmanlarının büyük bir bolümü, iklimin sıcak, deniz yüzeyinin yüksek oluşunu o dönemde yanardağların etkin olmasına bağlıyor. Ne var ki, bırkaç yıl öncesine dek, hiç kimse neden dünyanın yüzeyine bu denli çok miktarda lavın sızdığı konusu üzerinde gerçek anlamda kafa yormamıştı. 1991 yılında, Rhode Island Üniversitesi'ndan Roger Larson çarpıcı değişimlerin bir 'süpersorguç' dünyanın çekırdeğinden çıkan ve ayın beşte biri boyutunda dev bir kaya kütlesıyle başladığını ileri sürdü. Kaya parçası yüzeye yaklaştıkça bir bölümü eriyerek lavların şaşırtıcı bir biçimde patlamasına yol açmış olmalıydı. Dört yıl süren tartışmalar ve Ingiliz Antarktik Araştırmaları sonucunda elde edilen taptaze bulgular şimdi bu kuramı eskisinden de daha güçlü bir biçimde gündeme getiriyor. Larson'un özgün görüşü okyanus kabuğunun oluşma hızıyla ilgili araştırmalarına dayanıyor. Okyanus kabuğu, okyanus sahanlıkları birbirlerinden ayrıldıklarında oluşur. Iki sahanlık okyanusun ortasındaki bir sırtın birbirlerinden ayrılırlarken, bir bölümü erimiş kayalıklar sırtın altındaki litosfer (yerkabuğu) ile astenosfer arasındaki katmandan yukarıya çıkarak erimiş kayalann bazalt olarak deniz dibine fırlamasına neden olurlar. Litosfer ile astenosfer arasındaki katmanda yer alan madde normalden daha sıcak ise, erime daha da yoğunlaşır ve çok daha fazla miktarda bazalt deniz dibine çıkarak kabuğun kalınlaşmasına ve bir okyanus yaylasının oluşmasına neden olur. Atlantiğin ortasındaki Izlanda bunun çağdaş bir örneğidir. Larson farklı dönemlerde meydana gelen okyanus yaylalarının oylumlarını ve oluşum hızlarını yakından inceler. Sonuçta, son 150 milyon yıldır okyanus kabuğunun hep aynı hızda oluştuğunu görür. Oysa ki, 125 ile 80 milyon yıl önce kabuğun oluşum hızı % 5075 daha hızlıydı. En büyük dalgalanma Pasifik Okyanusu'nda meydana gelmekle birlikte, kürenin karşı yönünde ikinci zamanın son böümünde henüz açılmaya başlayan Hint Okyanusu da bazalt akınından oldukça yoğun bir biçimde etkilendi. Okyanus kabuğu üretimindekl bu patlama ikinci zamanın ortasında yaşanan tek gariplik değildi. Ekvatordan kutuplara dek tropikal bir iklim egemendi ve deniz yüzeyinin sıcaklığı kutuplara yakın yerlerde şimdikinden 15 derece daha yüksekti. O dönemde deniz yüzeyi bugünkünden 350 metre daha yüksekti ve çok miktarda petrol ile şist oluşuyordu. Dünyanın manyetik alanı da şaşırtıcı bir biçimde değişmeden duruyordu. Dünyanın manyetik alanının her birkaç yüzbin yılda bir ansızın tersine döndüğü bilinen bir gerçektir. Bu tersine dönüşler düzenli bir yol izlemediği gibi, bu olayların nedeni de henüz açıklığa kavuşma mıştır. Ne var ki, bilinmeyen bir nedenden ötürü, 12580 milyon yıl öncesini kapsayan dönemde böylesi bir olaya rastlanmamıştır. Larson'a göre tüm bu gariplikler birbirleriyle ilintiliydi. Ona göre, daha önceki dönemlerde de, az bile olsa, bu tür özelliklerin aynı zamanda görüldüğü konusunda kanıtlara rastlanmıştı ve ikinci zamanda meydana gelen olaylar yalnızca o döneme özgü değil, dünya üzerinde çok kez yinelenmiş, kesın bir açıklaması yapılamayan bir olayın yalnızca günümüze en yakın ve de en belirgin olanıydı. olayların açıklığa kavuşturulmasında etkili olabileceğini inanıyor. Dev sorgucun dünyamızın derinliklerindeki ısıyı da beraberinde taşıyarak yukarılara çıkmış olabileceğini, yeryüzeyine yaklaştıkça sorguç ve onu çevreleyen kayaların büyük bir bölümünün erimiş olduğunu düşünüyor. O zaman da kabuğun üzerindeki her çatlaktan sızan magma Pasifik okyanusu tabanını geniş bir bölümünü örtmüş, patlamalar sonucunda yoğun miktarda karbon okyanusa yayılmıştır. Bu karbon da karbondioksit olarak atmosfere yayıjmış ve CO2 mıktarının günümüzdekinin sekiz katına çıkmasına neden olmuştur. Sera gazları miktarındaki bu artış ise, ikinci zamanın ortasında yaşanan sıcak iklimin, eriyen buzulların ve deniz yüzeyinin yüksek oluşunun bir nedeni olabileceği gibi, manyetik gerıterşlenmelerin ansızın yok oluşunun da bir nedeni sayılabilir. Manyetik alanın, çekirdeğın dış bölumündeki sıvı demirin ısınıp yükselmesi ve başka bir dan uzaklaşan sıcak madde çekirdek ile bu katman arasındaki sınırda ısının yükselmesine neden oluyor. Bu da, ısının çekirdekten kabuğa iletilmesindeki hızı arttırıyor ve çekirdeğin dış bölümünde çok daha şiddetli bir sıvı akışına yol açıyor. Larson'un 1991 yılında "Geology" dergisinde yayımlanan bu görüşü yoğun bir îlgi uyandırdı. O günden bu yana bilim adamları Larson'un görüşünü kanıtlamak için işe koyuldu. Görüşü destekleyen önemli bir kanıt süper sorgucun böylesi bir olayı nasıl başlattığı konusunda kestirimlerde bulunan bilgisayar örneklerinden elde edildi. Yerkürenin daha sert olan dış kabuğunun "yeniden dönüşümünü" yansıtan bu örnekler yeni kabuk oluşurken ve okyanus sahanlıklarından parçalar yeniden çekirdek ve manto arasındaki katmana düşerken olanlanjzliyor. Yeniden dönüşüm sürecı ısının yerkürenin içlerinden yeryüzüne taşınmasıyla meydana geliyor. Okyanu Okyanus kabuğu oluşuyor Deniz yüzeyi yüksekti Larson, ikinci zamanda görülen tüm bu garip olaylara açıklık kazandıracak tek bir nokta ileri sürer.Larson'un görüşü, manto ile çekirdek arasındaki katmanda sıkça görüldüğü düşünülen 'sorguçlara' dayanıyor. Sorguç, manto ile çekirdek arasındaki sıcak katmandan çıkan bir kaya kütlesi olarak belirir. Yoğunluğu üstlerdeki daha soğuk kayalardan daha az olan, bu nedenle de su üzerinde yukarı hareket eden sorguç, manto ile çekirdek arasındaki katmandan tıpkı bir pınar gibi fışkırır. Yerbilim uzmanlarına göre, sorguçların yüzlerce kilometre çapında başları ve akışkan kayalardan oluşan ve yukarıya doğru uzanan dar kuyrukları var. Yerbilimsel açıdan oldukça hızlı devinen (yılda 510 cm) sorguçların, Havvaii adalarındaki gibi "sıcak nokta" yanardağ zincirlerinin kaynağı olduğu sanılıyor. Ne var ki, Larson bir zamanlar Pasifik'teki sorguçların Havvaii'dekilere kıyasla daha iri olabileceklerıne dikkat çekiyor. Bu görüşe yol açan ilk ipuçlarını 70'li ve 80'li yıiların sonlarında katıldığı ABD Okyanus Araştırma Sondaj gezileri sırasında yakalıyor. Amacı ikinci zaman bazaltını delerek bu dönem öncesinin kabuğuna ulaşmak olan bu araştırma gezilerinin sonucunda Larson, buradaki yanardağların geleneksel "sıcak nokta"lardan farklı olduğunu ve her yere taşmış gibi bir görünüm sergilediğini görür. Ona göre bu taşma yaklaşık 125 milyon yıl önce yeryüzü ekirdeğinin yakınından çıkan bir ya da daha fazla sorgucun bir sonucudur. Larson bu "süpersorguç"un ikinciz amanın ortalarında meydana gelen Sıcak nokta yerde soğuyarak aşağıya inmesi sonucunda meydana geldiği sanılıyor. Sıvı demirin deyinlmi, tıpkı elektronların bir tel halkası içinde akmaları gibi, manyetik bir alan oluşturur. Bilım adamları dünyanın manyetik dinamosu için çeşitli örnekler öne sürmüşlerse de, bunların hiçbiri manyetik terslenmelerin açıklanmasında yeterli olamamıştır. Peter Olson ve Lee Hagee tarafından 1990 yılında yayınlanan ve en çok yankı uyandıran kuramlardan biri sayılan görüşe göre, çekirdeğin dış bölümündeki şiddetli sıvı akışı daha güçlü bir manyetik alan oluşturuyor ve bu alanın çok daha uzun süre değişmeden kalmasına neden oluyor. Olson ile birlikte çalışarak Larson, bir süper sorgucun böylesi şiddetli bir akışı devinime geçireceğini ileri sürüyor. Sorguç çekirdeğin kenarından aynldığında manto ile çekirdek arasındaki katman sun ortasında yeni bir kabuk oluştuğunda bu ısı akımı kabuğu okyanusun diplerine sürüklüyor. Milyonlarca yıllık bir soğuma ve kalınlaşma sonunda okyanus litosferi artık çekirdek ve manto arasındaki katmanda yüzemez duruma gelerek dibe çöküyor. Bundan sonraki olaylar ise, bilim adamlannın üst,çeçiş bölgesi ve alt olarak üç bölüme ayırdığı sözkonusu katmanm yapısına göre değişiyor. Kayaların belli aşamalarda değişime uğramalarının geçiş bölgesinin üst ve alt sınırlannda meydana geldiği sanılıyor. 9O'lı yıiların başından beri bu aşama değişimleri bilim adamlannın bilgisayar örneklerınde yer alıyor. Bu örnekler çekirdek ile manto arasındaki katmanın alt bölümlerındeki engel nedeniyle, düşen okyanus sahanlığı parçalarının burada toplandığını, milyonlarca yıl sonra da ağırtaşarak bir çığ gibi katmanın alt bö Okyanua 8upt sorguç Atttabaka Geçiş bölgesi Smakısı Süper sorguç teorisine göre, soğuk madde çekirdek ile manto arasındaki katmana iner ve bu katmanın üst kısmında yığılmaya baslar. Ardından çekirdeğin hemen üstündeki sıcak tabakaya iner. Burada dev bir sıvı akısımı oluşur. 5568