24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TARTI ŞM AE D I TÖR E MEKTUP Biiyiik patlama üzerine... Ateşli silahlar ve terör Mehmi'l Kayadelen S ayın Necah Büyükdura'nın BigBang'la ilgili varsayımım hakkındaki eleştirileri üzerine, Sayın Büyükdura'ya yazıyla ilgili eleştirileri için teşekkürlerimı sunuyorum. Çünkü, yayımlanan yazımdaki, beni üzen dizin hatalarını düzeltme fıratını sağladı. Sayın Büyükdura daha dıkkatli olsaydı, "Büyük patlayış" anlamına gelen BigBang'ın yazım yanlışlığı dışında, 1. paragraf 14. satırda aslında 200 milyar olması gereken yıldız sayısının 200 milyon olarak, 2. paragraf 15. satırdaki 2 tane Evren'in Erven şeklinde yanlış yazıldığını da görürdü. Diğer teşekkür nedenimse yazının bir ses getirebilmesidir (olumsuz da olsa!). Tabi ki varsayımımın bilimsel bir dayanağı yoktur. Şu anda bilim, evrendeki bilinmezleri çözmeye çalışmaktadır. Yalnız, bazı düşüncelerı, bilimsel dayanağı olmadığı için peşinen yadsımak, insan düşüncesinin ve düşünme yeteneğinin sınırsızlığını yadsımaktır. Unutmayın ki bundan 500 yıl önceye kadar dünya, evrenin merkezi olarak düşünülüyor, aksine düşünmek günah sayılıyordu. Ayrıca evrenin 6000 yaşında olduğu kabul ediliyordu. Daha sonra yavaş yavaş gerçekler ortaya çıkmaya başladı, çıkmaya devam ediyor ve edeoek. Ortaya çıkması gereken gerçekler•bitmemiştir. Insanındüşünce sınırlarının evrenle sonlanması gerektiğinide zannetmiyorum. Sayın Büyükdura acaba evren dışında bir oluşumun ve oluşumların olmadığını nereden biliyor? Acaba evren, kendisiyte birlikte genişleyen bir boşluktamı genişliyor? Yoksa daha önce belirttiğim gibi başka evrenlerinde içinde dolaştığı devamlı var olan sonsuz bir boşlukta mı genişlemektedir? Ayrıca evren nasıl oluyorda sonsuz kitlesiyle boyutsuz hale geliyor ve daha sonra patlayarak tekrar genişliyor? Bunu yapan hangi güçtür? Bunu en iyi ızah eden, maddenin ışık hızında boyutunu kaybetmesidir (Einstein'in ızafiyet teorisi). Bir şeyin paradoksal ve saçma olduğunu ifade edebilmek için onun aksini kanıtlama ımkânına sahip olmak gerekir. Ama zannımca benim savımın aksini kanıtlama imkanına şu anda bilim olanakları sahip değildir. Sayın Büyükdura'ya tekrar teşekkür ediyorum. Bu sayede yazımın okunduğunu öğrenmiş bulunuyorum. Benimki yalnızca bir varsayımdı. E llisine yaklaşmış bir mühendisim. Zorunlu kesintiler dışında, 2223 yıllık Cumhuriyet okuruyum. Çabalarınızı takdırle ızlemekte, yazılarınızı da zevkle okumaktayım. Bu mektubu yazmanın nedeni, önemi yadsınamayacak bir konuya ilişkin yanıtını vermekte zorlandığım soruları size sormak ve olabilirse de, konuya ilgi göstermenizi sağlamak. Konuyu geniş anlamıyla, "terör'. ya da "terörün önlenmesi" olarak adlandırmak doğru olur mu bilınem... Söyleyeceklerim, daha çok ateşli silahların kullanımını denetlemeye, kontrol altına almaya yönolik. Benzer amaçlarla kullanılan kımyasal silahlar. bombalar vb gibi diger araç ve maddeler ayrıca ele alınabilır (mi?) En temel insan hakkı olan yaşama hakkına kast eden; bir insanda somutlaşan, insanlığın maddesel ya da tınsel her türden birikimini alıp götüren, onca emeği bir anda yok eden şiddet/tfirör eylemlerının önlenernemesi herkesi rahatsız ediyor. Savaştan. terörden hepimiz yakınıyoruz. Şunu merak ediyorum: Ateşli silahların kullanımı denetim altına alınamaz mı? Bu yönde ciddi çaba var mı? Varsa bundan neden sonuç alınamaz. Bana oyle geliyor ki, insanlıgın bugün eriştiği teknolojik düzey bu tür silahların kullanımı denetleyebilir; her silahlı olayın failı ıstenırse bulunabilir. Şöyle ki: Yanılmıyorsam, ateşli silahların üretım ve satışı yeterınce izlenmıyor. Oysa, bunların satışına kesin kurallar getirilse birçok uğursuzluk (!) önlenemez mı? Yanı; üreticıden başlayarak zincirin son halkasına değin her alımsatım mutlaka kayda alınsa, üretilen her silahın kimde oldugu her an bılınebilse ve kural ihlallerine çok güçlü yaptırımlar getirilse; herhangi bir cinaye te/olaya karışan silahın üreticisi, satıcısı ve sahibi bulunamaz mı? Ayrıca; silahlar tabrikadan çıkarken test ediliyor mudur, bilmem. Test edilmiyorsa da mutlaka edilse ve bu testlerin (balistik raporları belirli bir merkezde (ya da merkezlerde) toplanabilse; bu raporlardan yola çıkarak, olaya karışan bir silahın seri numarası (ve dolayısıyla da kime ait oldugu) bu merkezden ögrenilebilse... Yanılmıyorsam, ulusal düzeyde böyle sistemler var. Ve bunlar sayesinde, bir silahın daha önce herhangi bir olaya karışıp karışmadığı bilinebiliyor. Var olan bu sistemlerin daha genişinin küresel, ya da en azından bölgesel düzeyde oluşturulması mümkün değil mi? Böylece, cinayeti işleyen (saldırıyı yapan) ortaya çıkarılamaz mı? Faılı meçhuller aydınlanamaz mı? Hangi iç savaşı kimin körüklediği, hangi terör grubunu kimin destklediği belgelenemez mi? (Yanılmıyorsam, benzeri bir sistem, buluş sahiplerinin hakkını koruma altına almak için yapılıyor. Bildiğim kadarıyla patentler, belirli merkezlerde kayda alınıyor, ve bir buluşun yenilik araştırması bu kayıtlara bakılarak yapılıyor.) Önerilen bu sistemin teknik/teknolojik ve mali açılardan yapılabilirliği var mıdır? Yani, şimdilerde kullanılan bilgisayarların kapasitesi ve/veya enformasyon teknolojisi buna elverişli midir? Uluslararası hukuksal altyapıda bir engel var mıdır? Bu iş kaça mal olabilir? Bütün ülkeler paylarına düşeni karşılayabilir mi? Şimdilerdeki bilgi ve teknolojik düzey elverişli değilse, böylesi bir sistemin oluşturulması için kaç yıllık çalışma gerekir? Konunun diğer boyutları da vardır kuşkusuz. Ömeğin, böylesi bir sistemin gerekliligine kimler irıanabilır? Başta barış yanıları olmak üzere, dünyadaki ilerici güçlerin desteği sağlanabilir mi? Nasıl? Bu konuda BM devreye girebilir mi? örneuin 2000 yılı (ya da başka bir yıl) "Terörü Onleme Yılı" olarak ilan edilse (daha önce bu yol denenmediyse), o yıla kadar kamuoyu oluşturacak etkin çabalar harcansa (yazılar, sempozyumlar, konferanslar, vb), bu çabalar son aşamada bir uluslararası sözleşmeye dönüştürülebılır mi? Ve bunu izleyecek organ(lar) oluşturulabiBu önlemlerledünyaya barışın hemen geleceğini düşünmüyoruz elbette. Ayrıca bu işlerirı kolay olacağını da kimse öne süremez. Üretimi, ticareti, ideolojisi, siyaseti vb ile dünyanın en güçlü ssktörünün, sözü edilen bu girişimîere izln vermesi beklenemez... Uzun vadede sonuç getirebileceği bilinen bu çabaların kısa vadedeki yararı, kimi kesımlerin gerçek yüzlerini ortaya çıkarmak olacaktır. Böylesi çabalar başladıktan sonra, kimin gerçek barıştan yana olduğu, kimin terörden beslendiği, kimin iki yüzlü davrandığı daha iyi anlaşılacaktır. Sayın Bursalı, biliyoruz kı ınsanlık ilkel/barbar dönemini henüz aşmadı. Bu anlamda alacağı/alması gerekon daha çok mesate var. Bir gün gelecek, bütün bu ilkellikler, bu vahşet çok gerilerde kalmış olacak. Geleceğin insanı, bugünlerde olup bitenleri anlamakta zorluk çekecek. Bunlardan kuşkum yok. Ancak, daha fazla zaman kaybedilmeden bir şeyler yapılmalı diye düşünüyorum. Bu türden bir çabayı kuşkusuz yine toplumun ilerici kesimlerı, aydınlar başlatabilir ancak. Uzun boylu araştırma yapmaksızın sıralanan bu düşünce kırıntılarının yapılabilirliği var mıdır? Bu düşünceler uğruna çaba harcamaya değer mi? Yoksa bu tür çabalar göle maya çalmak ya da taşa tohum ekmek anlamına mı gelecektir? lir mi? • • . Ikinci öğretimde yüksek lisans! Astımlılar kampı eçenlerde gazetelerde çıkan bir ilanda yeni kurulmakta olan üniversitelerımızden bırınde yüksek lisans ve doktora sınavı açılacağına ılişkın bir ilan verilmışti. llanın ilginç olan tarafı normal (örgün) öğretırninin yanı sıra "ikinci öğretim" olarak ayrı bir öğronci alımının planlanmış olmasıydı. Bu ilan üniversitelerimizde durumun ne kadar olumauz bir duruma sürüklendiği hakkında düşündürücü bir ornektir. Ikinci öğretim bilindiği gibi, üniversitelerimizde daha çok sayıda öğrencinin okumasına, eğitimöğretim görmesine olanak tanıınak üzere normall öğretim bittikten sonra (akşam saatlerınde) yürütülmeye çalışılan bir programdır Başlangıçta siyasiler tarafından oy kaygısı ile ortaya atılan bu durum, kamuoyunun baskısını azaltmak anlamında önceleri bazı I çevrelerce olumlu karşılanKİ I mışsa da, bugüne dek 1 • olan uygulamaları ve beraberinde getirdiği bazı sorunlarla her geçen gün daha da içinden çıkılmaz bir durum almaktadır. Derslik, laboratuvar ve madde malzeme eksikliği, öğrencilerden toplanan gelirin düzenli bir biçimde ikinci öğretıme yansıtılmaması, öğrencilerin barınması, gece ulaşım, vb. durumlar, zaten normal öğretimde var olan altyapı sorunlarını ıkıye katlamaktadır. Ikinci öğretimde ders veren bir öğretim elemanı normal öğretıme oranla daha fazla ekders ve sınav ücreti almasına karşın öğretim elemanı yetersizliği ve plansızprogramsız uygulamalar sonucu gittikçe daha az G Prof. Dr. tsmct Taşdelen sayıda öğretim elemanı ikinci öğretimde görev almak istemektedir. Durum lisans düzeyinde böyle iken ve ikinci öğretimin zaten var olan sorunları daha da içinden çıkılmaz bir duruma getirdiği günümüzde, ikinci öğretimde şimdilik yalnızca (bu gidişle doktora programları da açılacağa benziyor) yüksek lisans programları açmaya kalkmak sorunları daha da artıracak, yozlaşmaya iyıce yüz tutmuş üniversitelerimizi çok daha kötü duruma itecektir. Bu durumun haklı bir yanı olamaz. Eğer amaç daha çok sayıda öğretim elemanı yetiştirmek ise'gündüz prog ramlanna ek kontenjan konularak bu gereksinim giderilebilir. Günde ortalama altı saat derse girmiş bir öğretim üyesi (bir de tez, vb bilimsel araştırmalar yapılıyorsa) nasıl gece gelerek akşamın ilerlemiş saatlerinde yüksek lisans dersi anlatacaktır. Yoksa gece ders anlatmayı planladığı ya da üç öğrencisini gündüz ders anlattığı üçdört öğrencisının yanına alarak aynı dersi mi verecektir Bu programların açılmasının tek amacı vardır; ders ve sınav ücreti almak. Ikinci öğretimde ek ders ve sınav ücretlerinin fazla olması durumu çekici hale getirmektedir. Yani üniversiteyi ve okutacağı genç kuşağı düşünmeyen, yalnızca kendini düşünen, bencil, tüccar kafalı zihnıyetlerin işidir bu. Bir anda çok sayıda, plansız ve programsız bir biçimde, market açar gibi üniversite açarak, ülke gençliğini ve ailelerini boş yere umutlandırarak buralarda kaliteyi düşüren siyasiler, ünıversiteyi dışardan kötü duruma iterlerken, tüccar kafalı bazı akıllılar da ıçerden yozlaşmayı devam ettirmektedirler. Gıdişımiz hiçte iyi değildir. Bu anlayışla yakında "üçüncü öğretim" lisans ve lisans üstü programlar açılırsa şaşırmayınız. >'.' I)<>{•. Dr. Erılt'iıer Kanıdağ "Birinci Astımlı Çocuklar Yaz Kampı" 1 8 Eylül 1996 tarihleri arasında Iznik DSİ Dinlenme ve Eğitim Tesislflri'nde yapıldı Istanbul, Bursa, Edirno, Yalova, Bandırma, Gönen ve Gemlik gibi Marmara Bölgesi'nin değişik il ve ilçelerinde yaşayan ve Istanbul Tıp Fakültesi, Istanbul Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Uludağ Universitesi Tıp Fakültesi ve Trakya Tıp Fakültesi'nde izlenmekte olan, 8 ile 15 yaşlar arasındaki 30 astımlı çocugun katıldıgı bu kamp sırasında çocuklara agırlıklı olarak yüzme ve tenis olmak üzere bunlara ek olarak masa tenisi, satranç, voleybol ve basketbol gibi sporlar da yaptırıldı. Her gün yapılan solunum fonksiyon testleri ölçümleri ile olgular sürekli izlendiier. Astımın bulguları ve tedavisinin anlatıldığı derslerde çocukların astım ile ilgili bilgileri arttırıldı. Bu yaş grubundaki birçok çocugun yaz spor kamplarına gitmiş olmalarına karşılık bizinı olgularımızın hiçbiri daha önce bu tıp kamplara katılmamışlardı. Ayrıca çoğunluğu hiç yüzme bilmiyordu. Oysa yüzme sporu ile akciğer kapasitelerini arttırmaları onlar için gerçekten gerekliydi. Bu kamp sırasında 4 yüzme hocası eşliginde yüzme öğrenme fırsatı buldular ve ayrıca 2 tenıs hocası eşliöinde tenis öğrenmeye ilk adımı attılar. Çocukların bir kısmında ilaç ıhtiyacı belirdi ancak hiçbir çocuk spor yapamayacak kadar şiddetli bir astım krizine girmedi. Tedavı ihtıyacı olan çocukların tedavileri kamptaki görevli uzman doktor, hemşire ve intörnler tarafından yapıldı. Kampta 30 astımlı çocuk için Istanbul Tıp, Cerrahpaşa Tıp, Uludağ Tıp ve Trakya Tıp Fakülteleri'nden 3 öğretim üyesi, 3 uzman doktor, 2 asistan doktor, 4 intörn, 1 psikolog, 1 hemşire ve 1 laborant, ayrıca DSİ Nilüferspor bünyesinde görevli 4 yüzme hocası, 2 tenis hocası ve 2 jimnastik hocası görev yaptı. Çocuk Solunum Yolu Hastalıkları Derneği'nin Türkiye'de ilk kez olmak üzere gerçekleştirdiği astımlı çocuklar kampı amacına ulaşarak daha sonraki yıllar için düzenleyenleri ve çocukları cesaretlendirdı. Önümüzdeki yıl daha fazla sayıda astımlı çocuğun katılacağı kampın düzenleneceği müjdesi ile bütün astımlı çocuklara sorunsuz spor yapabilecekleri ortamların hazırlanmasının gayretı içinde olacağımızı bildirir, katkıları olan kişi ve kuruluşlara teşekkür ederiz. Prof. Dr. Nihat Sapan Çocuk Solunum Yolu Hastalıkları Derneği Yönetim Kurulu Üyesi 5014
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle