24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SOSYOLOJİ Tl P Amerikan kapitalizmi ve sosyal sistemi Amerikalı çocuklamn yalnızlığı Daha az para, daha az eğitim, daha az baba ilgisi ve ana şefkati, daha az beden ve ruh sağlığı: ABD'de çocuklar kötü sonlara doğru gidiyorlar... camaların yetersiz olduğu görüşündedir. Bunlar, "dolar erişkinler için daha yeşil" demektedir. Ailede çocuk başına düşen ortalama yıllık gelir, 19601970 arası % 2.8 artmışken 19701988 arası yalnızca%1.3 artmıştır; bu artış gayrisafi milli hasıla artış oranının altındadır. Sonuç: Çocuklar ülkenin zenginliğinden daha az pay almaktadır. Daha da fenası çocuk ne kadar yoksul bir ailedense, gelir artışı da o kadar az olmaktadır, öyle ki gelir dağılımında en dipte yer alan ailelerin dörtte birinde, 1980'den bu yana çocuk başına ortalama gelirde bir artış olmamıştır. "Annemin parası yok" demektedir çocuklar. Çocuk gelirini çok azaltan bir sosyal fenomen de şudur: erkeksiz (bazen gibldlr. Boşanmalar, evlenmeden çocuk sahibi olan anneler, tek ebeveynli anneler ve genç babaların ortalama ücretlerinin azalması gibi nedenlerle çalışan kadınların sayısı artmaktadır: 1960'ta 6 yaşından küçük çocukları olan annelerin %18.6'sı çalışırken 1988'de % 57.1'i çalışmaktadır. Bu "hoşgörülü toplum"da çocukların hoşuna gidibilecek bu "serbestlik", aslında terkedilmiş olmaya tehlikeli bir şekilde yaklaşmaktadır. Acaba ekonomik nedenler mi herşeyden sorumlu? Bu soruya "hayır" yanıtını veriyor Fuchs ve Reklis. 1960 ile 1970 arası federal harcamalar ve ailenin çocuk başına geliri yılda % 2.8 hızla artmış. Buna karşı aynı sürede nikahsız doğuruian çocuklar iki kat artarken çocuk intiharları da artmış ve okuryazarlık oranı düşmüş. Demek ki yozlaşma nedeni ekonomik olmaktan çok sosyal. Ne yapmak gerek? Çeşitli önlemler ileri sürülüyor. Boşanmayı zorlaştırmak mı? Ebeveyni çocuklarının yaptıklarından sorumlu tutmak mı? Fakat nasıl? Bir devlet, bireyin temel haklarına dokunmadan onun hayat tarzını ve değer yargılarını değiştirebilir mi? Aileleri çocuklarına daha fazla para ayırmaya zorlamak mı? Fakat böyle bir yasayı çıkarmak zor. Daha çok kazananlardan alınacak paraları çocuklara aktarmak mı? Fakat liberal ekonominin vatanıyım diyen bir yerde, çahşanlardan ve iş yerlerinden alınacak paralarla finanse edilecek bu gibi sosyal programların, ekonomik etkinliği ve rekabeti zorlamasından ve bu masrafların maliyetlere yansımasından korkuluyor. Bir diğer çözüm: Düşük gelirli ailelerin çocuklarına daha geniş olanaklar tanıyan bir malî sistem. Fakat bu da doğumları teşvik olmaz mı? Doğumların artışı ise yoksul çocuk sayısını arttıracaktır kuşkusuz. Raporu hazırlayanlar, ne olursa olsun, paranın erişkinlerden çocuklara kaydınlması gereğinden söz ediyorlar. ABD'de çocuksuz ailelerin kişi başına geliri, çocuklu ailelere göre % 67 daha yüksek. Çocuksuz ailelerin (genç ve henüz çocuksuz ve yaşlı ve çocukları evden ayrılmış) oranı 1960'ta % 44 iken 1988'de % 62 oldu. 2544 yaş arası ebeveynlerde bu oran % 20'den % 37'ye fırladı. Fuchs ve Reklis araştırmalarını şöyle bitiriyorlar: "Bütün erişkinler bilmelidir ki ulusumuzun geleceği çocuklarımıza yardım etme kapasitemize ve isteğimize baölıdır." Science et Vie Nisan 1992. Çevri: Doç. Dr. Selçuk Alsan Kalp naklinde domuzkalbi H ı ugün ABD'de 20 yıl önceye göre ço|Cuk intiharları 3 kat artmış bulunu"yor, erişkin intiharları ise aşağı yukarı aynı oranı koruyor. Çocuklar tarafından işlenen cinayetler de büyüklere oranla daha hızlı artıyor. 317 yaş arası çocukların %20'si ve özellikle 1217 yaş arasında olanlar okulda başarısız ve davranış bozuklukları gösteriyor. Sınavlarda alınan notlar giderek düşüyor. 17 yaşına gelmiş lise öğrencilerinin yarısı ondalık, bayağı kesir ve yüzde hesapları yapamıyor, geometrik şekilleri tanımıyor ve basit denklemleri çözemiyor. Şişman çocukların sayısı ve buna paralel olarak hipertansiyon, şeker hastalığı, solunum hastalıkları, ortopedik sorunlar ve ruhsal hastalıklar artıyor. Bu endişe verici sayılar, Amerika Ulusal Ekonomik Araştırmalar Bürosundan Victor R. Fuchs ve Diane M. Reklis'in yaptıkları ulusal çapta bir anketin resmi sonuçlarıdır. (Science, 3 Ocak 1992) Amerikan çocuklarındakl bu genel çöküntü 19601990 yılları arasında başlıyor, bu 30 yılda çocuk sayısı 64 milyon olarak aynı kalırken, 1864 yaş arası erişkin sayısı 100 milyondan 152 milyona ve 65 yaşından büyüklerin sayısı 17 milyondan 31 milyona çıktı. Söz konusu raporda şöyle denilmektedir: "Erişkin sayısınını artışı, çocukların yardımına koşacaklann artışı anlamına gelir ve bunun, çocukların durumunu iyileştirilmesi beklenir, oysa görünen odur ki ABD'de bunun aksi olmuştur." ABD'de yıllardır psikologlar, eğitimciler ve ekonomistler, çocuk ve gençlerde genel bir yozlaşma olduğundan söz etmekte ve bunun çarelerini aramaktadırlar. Amerika'da çocuk ve gençlerin yozlaşması sorunu nereden kaynaklanıyor? Bu ülkede çok kişi, bu olayın kökeninde giderek daha az eğitimli kadınların anne oluşunu görmektedir. Ancak raporu yazanlara göre bu görüş yanlıştır, bugünün ana babaları bir kuşak öncesine göre daha uzun bir eğitimden geçmiş durumdadır: 1960'ta Amerikan çocuklarının %50'sinin annesi lise mezunu değildi, bugün bu oran %21'e düşmüştür. Yine 1960'ta annesi üniversite'ye giden veya gitmiş çocukların oranı %5 iken bugün %15'tir. Acaba neden yoksulluk mu? ABD'de 1987'de 3 kişilik bir aile yılda 10.000 dolar altında kazanıyorsa yoksul sayılıyordu, 19601970 arasın genel nüfusta yoksulluk azalırken erişkin nüfusta aynı kalmış ve son 20 yılda çocuk nüfusunun yoksulluğu giderek artmıştır. Görülen odur ki gerek aile, gerekse devlet çocuklara giderek daha az para harcamaktadır. Sam Amca çocuklarla pek ilgilenmemektedir. 1960'tan bu yana federal devletin kişi başına erişkinler için harcadığı para (eğitim, sağlık vb.) çocuklar için harcadığı parayı çok geçmektedir. Birçok kişi, Ingıiizce konuşamayan veya iki ebeveynin de çalıştığı ailelerin sayısı giderek artarken, çocuklar için federal devletin yaptığı har ayvan organlarının insanlara naklı konusunda önemli bir adım atıldı. Duke Ünıversitesı'nden Dr. Jeffrey Platt ve ekibi domuz kalbi üzerinde bazı genetik operasyonlar yaparak domuz kalbini bir maymun türünün ımmün sisteminin reddetmeyeceğı bir hale getirmeyi başardı. Yani domuz kalbi artık bu maymun türüne nakledılebılecek (en azından kısa bir süre için) . Ne var ki domuz kalbi bu son haliyle bile insan immün sisteminin kabul edeceğı standartlarda değil. Dr Platt, iki yıl içinde domuz kalbini insan immün sisteminin reddetmeyeceği bir hale getirebıleceklerını söylüyor, tabii bu başanlsa bile insan bünyesinin uzun zaman için bu kalple uyum saglayıp sağlamayacağı hâlâ tartışılıyor. Hayvan organlarının insanlara nakli konusundaki ilk önemli girışim 1984'te California Loma Linda Üniversite Hastanesi'nden Dr. Lsonard Balley'in iki haftalık bir bebeğe bir babun kalbi nakletmeslydi. Bu bebek, ameliyattan iki hafta sonra böbrek yetmezligınden ölmuştü ve Dr. Baıley de bu girişimi nedenıyle çok ağır eleştiriler almıştı. Aslında insan bünyesi diğer insanlardan nakledilen organları bile çok zor kabul ediyor, nakil ameliyatlarından sonra çok ağır bir ilaç devresine girmek gerekiyor. Başka Platt, bir domuzun kalbinde genetik değişiklikler yaparak bunu bir insan vucüdüna yerteştirmeyi planlıyor. bir canlı türünden alınan organlara ise bünye çok daha şiddetli bir şekilde karşı çıkıyor, nakledilen organ dakikalar içinde kullanılmaz hale gelebıliyor. Bu gibi durumlarda insandan insana nakillerde olduğu gibi ılaç savunması da pek işe yaramıyor. Tek çare verici organına genetik müdahale yapmak. Platt ve ekibi işte böyle bir genetik müdahaleden geçirdikleri üç ayrı domuz kalbini maymunlarda denediler. Domuz ve maymunun immün sıstemleri o kadar ayrı ki, domuz kalplerıne genetik müdahale yapılmama9i durumunda bu kalpler maymunların vücudunda ancak 90 atış yapabihrlerdi, oysa Platt ve ekibinin genetik müdahalesı sayesinde bu maymunlardan birl domuz kalbiyle 24 saatten fazla yaşadı. Maymunlarla insanların genetik benzerliklerı hesaba katılırsa benzer operasyonların ilerideki yıllarda insanlar üzerinde de başarıyla uygulanabılecegı umut edilebilir. birçok kadın içeren) ailelerin sayısı, 1960 ile 1988 arasında (28 yılda) %7'den % 19'a yükselmiştir. 1988'de erkek olan evlerde çocuk başına düşen ortalama gelir 7640 dolarken erkek olmayan evlerde 2397 dolardı. "Annemin, babamın bana ayıracak zamanı yok" demektedir çocuklar. Ebeveynin yemek yapmak, dersine yardım ekmek, gezdirmek vb. için çocuklarına ayrdıkları zaman, 1960'a göre haftada 1012 saat azalmıştır. Çocuklar kendi hallerine bırakılmış 42710
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle