Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ARKEOLOJİ BİLİM TARİHİ Tıp tarîhinden seçmeler John Hunter Y. Izzettin Barış* 8'ınci yüzyıl başlarında cerrahlar, hekimlik mesleğinde ıtibar görmeyen ıkinci sınıf meslektaş olarak kabul ediliyordu. Işleri, sadece yüzeysel yaraları tedavı etmek, amputasyon yapmaktı. O dönemde bu tür hastalıkların tedavisi, berber çırakları tarafından yapılıyordu. Operatörlerin doktor gibı giyinmesı, tıbbı toplantılara katılması yasaktı. Cerrahların bu ımajını değiştiren onlara saygınlık kazandıran, John Hunter (17281793) olmuştur. John Hunter, gençlık yıllarında hiçbir iş dalında dikış tutturamamış birisiydi. Aslında o da kendısınden 10 yaş büyük olan ağabeyi VVİIIiam Hunter gibi doktor olmak ıstiyordu. Ancak bu tür eğitim ıçin şart olan Latinceye karşıydı. Babası, onu Londra'da çalışan ve bir nevi ilk tıp fakültesi konumunda olan anatomi okulunu kurmuş olan VVİIIiam'ın yanına gönderdı. (17281793) Lascaux, Fransa 18.000j 17.000 yıl önce | Boğalar korıdorunun bir J.Kpmı Attamıra, Ispanya, 12.000 yıl önce Mağara duvarına çizilmiş bir bızon 1 Mezhırıch, Ukrayna, 18.000 15.000 yıl önce Mamut kemiğlnden yapılmış bir kulube Rocher De La Peıne, Fransa, 12.000 yıl önce Hayvan dışlerl ve kabuklarından yapılmış kolye. üretilmiş olsa bile kullanılan malzeme nedeniyle bunların günümüze ulaşamadan çürüyüp yok olduğu sanılıyor. Elde kesin bulguların olmaması, soruların çoğuna kesin bir yanıt bulunmasını güçleştiriyor. Sanatın evrensel etkınlik olup olmadığını bilmek olanaksız. Kimileri sanatı, belli yerlerde ortaya çıkıp, yok olmakla birlikte, belli yerlerde izine bile rastlanmayan toplumsal bir olgu olarak tanımlıyor. Kimi ise, sanat teriminın çok dar bir çerçeve içerisinde tanımlandığını, paleolitik dönem insanının gerçek amacının belli olayları simgesel bir biçimde açıklamak olduğu göz önünde tutulduğunda, her kültürün bir sanatı olduğunu ancak tümünün bizler tarafından algılanamadığını savunuyor. Sanatın dünyanın belirli bir bölgesinde doğup doğmadığını söylemek de oldukça güç. Homosapienlerin anayurtlarından çıkıp Avrupa ve Asya'ya yayıldıkları dönemde, insanlık çoktan sanata uyanmıştı. Sanat bu yerlerden birinde doğup dünyaya yayılmış, ya da birçok yerde bağımsız olarak ortaya çıkmış olabılir. Eğer sanat bir yerde doğup dünyaya yayıldıysa, bu yayılma olağanüstü hızlı olmuş. Kazıbılim alanında elde edilen bulguların giderek azalması ve tarihlendirme yöntemlerindeki gelişmelerle bu konudaki bilgi dağarcığımız da her geçen gün büyümesine karşın, tarihöncesi insanının yaşamıyla ilgili ayrıntıların çoğu çağımız insanı için hep bir giz olarak kalacak. egemen olmuş. Bunun büyük bir bölümü ülkenin kuzeyindeki 2400 km. uzunluğunda ve U biçimindeki kıyı boyunca yer almaktadır. Avustralyalı kazıbilimci Darrell Levvis'e göre yalnızca Arnhem Yaylası'ndaki kayasanatı SlTlerinin sayısı 10.000 kadar. Bu SlTlerin her birinde yüzlerce resim bulunuyor. Ancak, kısa sürede mağaraları resimlerle bezeyen ardından buraları terk eden ilk Avrupalıların tersine, Avustralyalı yerliler aynı SlTlere dönüp durmuşlar. Bu nedenle, tek bir yörenin tarihine ışık tutmak son kerte karmaşık olabiliyor. Avustralya sanatı kaç yıllık bir geçmişe sahip? Gerek kazıbilimciler gerekse antropologlar Avustralya sanatının 50.000 yıl önce başladığına inanıyor. Güney Afrıka sanatının kökleri konusundaki bulgular ise pek fazla olmadığından, buradaki ilk yapıtların 40.000 yıl önceye ait olduğu sanılıyor. Afrikalı sanatçıların da, tıpkı Avustralyalılar gibi kayasanatı geleneğini günümüze dek taşıdıkları ileri sürülüyor. John, anatomi okulunda önce disseksiyonu öğrendi. Bunun arkasında cerrahlık yapması, kendisini devrin en şöhretli operatörü durumuna soktu. Hunter kardeşlerin çalışkanlığı, ileri görüşlerinin yanında saray tarafından destek görmeleri tıp ilmine büyük yararlar sağlamıştır. önce anatomi, arkasından cerrahi eğitim, küçük kardeşi tatmin etmemiştır. Deneysel cerrahiye başlamış ve dolayısıyla fizyoloji bilimine de katkıda bulunmuştur. John Hunter cerrahi çalışmalannı arkadaşları olan VVilliam Cheselden ve Percivall Pott ile birlikte sürdürmüştür. llki, mesane taşlarının lithotomy denılen ameliyatla çıkarılmasını tıbba sokmuştur. O dönemde, operasyonda en önemli şey, ameliyatın süratiydi. Cheselden, mesane taşı ameliyatını 1 dakikadan kısa bir sürede bitirme rekoruna sahipti. Pott da ünlü bir cerrahtı. Dirsek bölgesindeki özel bir kırık şekli ve omurgadaki tüberküloza bağlı şişlik onun ismiyle, yani Pott kırığı ve Pott hastalığı ile anılır. Baca temizliği yapanlardaki skrotum kanseri ile kömür işi arasındaki ilişkiyi ilk gösteren de Potftur. Deneysel cerrahi Anatomi ve fizyoloji bilim dalı oluyor Dünyanın başka köşelerine gelince, buralarda hemen hemen hiçbir sanat kıpırtısına rastlanmıyor. Ortadoğu, Güneydoğu, Asya, Çin, Japonya, Kore ve Kuzey Afrika'da, insanların yerleşik olmalarına karşın, 15.000 yıl öncesine dek tek bir sanat yapıtının üretilmediği, ya da Sanat üretihnedi mi, yoksa kayıp mı? John Hunter'ın anatomi, fizyoloji ve cerrahi bilgilen cerrahinin önemli bir bilim dalı olmasına yol açmıştır. O devirde lokal atardamar genişlemesi olan anevrizmaların ameliyatla tedavisini yapmakla, yaralı yüzlerce asker ve sivil kişinin kol, bacak gibi uzuvlarının gereksiz yere kesilmesini önlemiştir. Hunter'ın çalışkanlık, işini sevme ve bildiklerini öğretme özellikleri yanında yaratıcı yönü de vardı. Deneysel cerrahi ve patolojinin kurucusu ve kıyaslamalı anatominin öncüsü olduğundan, ilgınç bulduğu hastalıkları bir müzede topla ma fikri ilk kez ondan çıkmış ve Londra'daki Hunterian Müzesi'ni kurmuştur. Bu müze şimdiki Kraliyet Cerrahları Topluluğu (Royal College of Surgenon) müzesinin çekirdeğidir. Bu müzede 50 cm. boyundaki Sicilyalı sağır ve dılsiz bir kızın iskeletinin yanında, ilginç bir öyküsü olan Irlandalı 230 cm'lik dev O'Brien'in ıskeleti de vardır. O'Brien, Londra'da disseksiyon yapan John Hunter'ın yaptığı işleri ve organ koleksiyonculuğunu merakla takip etmekte ve de yapısı nedeniyle öldükten sonra başına geleceklerıni tahmin ettiğinden kara kara düşünmektedir. John Hunter da, O'Brien'in sağlık durumunu yakından takip etmektedir. Günün birinde O'Brien hastalanır ve yatağa düşer. Bu, doktora bekledığı anın yaklaştığını gösterir. O'Brien sonunun yaklaştığını hıssettiği zaman yanına en yakın ve güvendiği arkadaşını çağırır. Olümünden sonra bedeninin John Hunter'ın eline geçmemesı için ondan yardım ister. Bunun için, cesedinin kurşun bir tabuta konarak denıze atılmasını arkadaşından ister ve söz alır. Ancak Hunter'ıin elinden kurtulamayacaktır. Anatomi, patoloji, fizyoloji ve cerrahi bilim dallarına çok büyük katkısı olan John Hunter bir kez yanılmış ve çok muhtemelen bu onun hayatına mal olmuştur. Gonore (bel sogukluğu) ve sıfılis (frengi) hastalıklarının sebeplerinin aynı olduğuna inanmış ve bunu ispat etmek için gonoreli bir hastadan aldığı mikroplu materyeli kendısine aşılamıştır. Bir müddet sonra kendisinde hem gonore ve hem de sifilis hastalığı belırmiştir. Iki hastalığın bulguları birden ortaya çıkınca da düşüncesinde haklı olduğunu ispat ettığını zannetmiştir. Oysa ki, mikroplu malzemeyi aldığı hastada gonore ile birlikte sifilis de vardıl Kaynaklar: 1) Lyons, A.S., Petrucelli R.J. Medicine Ann lllustrated History. Abradale Press. 1987. 2) Haggard H W. The Doctor In History. Dorset Press. 1989 (*) Prof. Dr., Hacettepe Ü. Tıp Fak. Göğüs Hastalıkları ABD Başkanı 4157