Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
BİLİM KÜLTÜR Bilim yazanlığı ve bilim dergiciliği Geçen hafta yitirdiğimiz yazanmız Vehbi Belgil'in bilim yazarlığı ve dergiciliği hakkındaki yazısını yayımlıyoruz. Vehbi Belgil U lkemiz bilim ve teknoloji üretmiş ülkelerden olmadığı için bızde bilim yazarı ve bilim dergiciliği de gehşmemıştir. Bu nedenle, okurlarımız, bilim yazarının kökeni ve görev konuları ile bir bilim dergisinde yer alması gereken haber ve yazılar konusunda tam bir fikır sahibi olamamıştır. Bunu, Bilim Teknık adlı dergımize gelen mektuplardan daha da net bıçimde anlıyoruz. Bu mektupların kimileri "Okurdan Bize" sütunumuzda yayımlanıyor. Konuyu, önce, "bilim yazarı", sonra da "bilim dergiciliği" şeklinde bir ayrım içinde anlatırsak soruna ışık tutmuş oluruz. Ben bılimsel ve teknolojik konuları ile uğraşan bir yazarım ve bu işe, 1949 yılında, rahmetli Ahmet Emin Yalman'ın Vatan gazetesinde başladım. Sonra başka gazete ve dergilerde, örneğin Yıldız ve Hafta dergilerinde devam ettim. Fakat, bunlarda dahi işın bilim yanları ile uğraştım. Yıldız'dan çıkan "Haftanın Filmleri" yazılarımda filmlerin de hep filmsel yanlarına ağırlık verdim. Son olarak da 1977 Martı'ndan beri gazetemizde sadece bilim yazıları yazıyorum. Bu yazılarım nedeni ile birçokları beni mühendis yahut profesör sanıyordu. Çünkü, böyle yazıları ancak bu gibi kimselerin yazabileceği sanılıyordu. Oysa, bilim dergiciliğinde en büyük yanlış bu tür uzman kimselerle ışe başlamaktadır. Nitekim, bugüne kadar birçok bilim dergisi büyük ümitlerlebaşlatılmış, fakat kı sa bir süre sonra faaliyetlerini durdurmuşlardır. Yine bilim dergiciliğinde başka bir yanlış tutum "çeviricilik" olmuştur: lyi dil bılen bırkaç eleman, bilim dergisi çıkarmak için yeterli sanılmıştır. Hatta bütün bir günlük gazete, sadece çeviri ile bir yıldan fazla bir süre çıkarılmış, fakat o da aynı akıbete uğramıştır. Başka bir yanlış anlama sonucu, benden, "bilim yazarı" sıfatı hep esirgenmış, onun yerine "araştırmacı" denmışti. Çünkü, sanıya göre, bilim yazılarım ancak bir bilim adamı yazabilir. Başkalarının bu konuda söz hakkı yoktur. Bilim yazarı bir bilimin uzmanı olsa, örneğin bir fizikçi veya kimyacı olsa, sadece akonularda yazı yazabilir. Oysa, bilim yazarı, bilim ve teknolojinin her konusundan söz etmek zorundadır. öyle olmasa idi her gazetenin en az bir kişilik bir bilim adamları kadrosu olması gerekirdi. Buna ise yalnız bizde değil, en ılericı ülkelerde bile olanak yoktur. Ama bu hal, ihtisas adamlarının dergı çıkarmasına engel değildir. Nitekim, tıp genel bilim, astronomi, biyoloji... gibi konularda, dünyada, pek çok dergi çıkıyor. Bunları hazırlayan, yazan ve okuyanlar da hep uzmandır. Bizim burada yaptığımız İse bilim ve teknolojıyı herkesin anlayacağı düzeye indirmektir. TÜBlTAK'ın çıkardığı Bilim ve Teknik dergisi bile bir uzmanlar kadrosunca hazırlandığı halde "popüler", yani, halka seslenen bir dergidir Bilim yazarı bilim adamı olmadığı gibi bir gazetenin dış politika yazarı diplomat, ıç politika yazan milletvekili, sanat köşesi yazarı sanatçı... değildir. Bunlar her şeyden önce birer yazardır. Gazeteleri kendilerinin hangi işte kullanılmajarını uygun görmüşse o alanda uzmanlaşırlar. Yazarın kökeni Bılım yazarı gazetecilik okulundan mezun olduğu gibi rastgele bir kökenden de gelebilir. Yeter ki billmsel bir konuyu, okurlarının anlayabileceöi bir dille yazabilsin. Bilim yazarının haber kaynağı, yabancı bilim dergıleri, yabancı gündelik gazeteler, bilim kurumfarının büîtenleri... gibi şeyler olabilir. Yine yeter ki, yazar, yabancı basındaki küçücük bir haberi kendisindeki bilgilerle işleyerek kendi okurunun anlayabilecei bir yazı biçimine sokabilsin. Bilim yazarı çeviri ile yetinmemelidir. Çünkü her yabancı yazı, kendi okurunun kültür düzeyine, dil özelliklerine göre yazılır. Yazıyı aynen çevirdiniz mi, aslındaki bütün terimlere bağlı kalmak sorunu ortaya çıkar. O zaman da yazı anlaşılmaz, sadece sayfa dolduran bir yazı olur. Burada şöyle bir soru akla gelebilir: Yazar bütün bilimsel aktüaliteyi nasıl izleyebilir? Gayet doğal: Her devrin bilimsel aktüaliteleri kırkı, elliyı geçmez. Bunlann esasını bilen bir insan önüne yeni gelmiş her konuyu hemen anlayabilir. 1942 Yılı Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden bir mezuniyet hatırası. Öndekiler soldan sağa: Nihat Dlnç (Büyükelçi), Haluk Bilgin (Baskonsolos) Prof. Nihat Erim (Başbakan), Prof. Ethem Menemencioğlu, Prof. Irfan Şahlnbaf, Yazanmız Vehbi Belgil, Gündoğdu Üstür (Büyükelçi), Arkadakiler aoldan aağa, Nejat Uçtum, Vahit Halefoğh, Yümnülzbudak ve LaM Evrensel. Dergimiz, genelilikle beğeniliyor. Tabii beğenmeyenler de var. Bunlardan bazıları şöyle diyor: "Çok ilgi çekici bir dergı hazırlıyorsunuz. Ancak, bunda, ülkemizle ilgili hiçbir yazı ve araştırma yok. Dergi, yabancı basından çevrilmiş veya adına derleme denmış yazılarla dolu. Çünkü, başta gazetecıler, Türkiye'de kimse Bilim dergiciliği araştırma yapmak istemiyor. Masa başında ancak bu kadar dergi çıkar. Türkiye'de, nüfus patlaması, barajların ülkenin enerji sorunun çözüp çözemeyeceği, GAP'la sulanan topraklarda yöre halkının sadece işçi olarak mı çalışacağı, Harran Ovası'nın topraklarının kime ait olduğu... gibi konular de ele alınmalıdır." Başka bir okurumuz, fillerın nasıl konuştuğuna ait yazımıza kızmış. "Başka iş mi kalmadı?" demeye getiriyor. bir başka okur da şöyle yazıyor: "Kırmızı muz, mavi patates gibi, yalnız ülkemiz için değil gelişmiş ülkeler için bile fantezi sayılabilecek cinsten yazılarınız var. Bunlann yerine, artan dünya nüfusunu besleyecek şeyler bulmaltsınız." Bunlara, aşağıdaki sıraya göre yanıt vermek isterim: • GAP, Harran, toprak meseleleri... gazetemizin en çok ele aldığı konulardır. Ancak bunlar siyasal ağırlığı fazla olan yazılardır. Bilim Teknik'in doğrudan uğraş alanı dışında kalıyor. • Fillerin haberleşmesi konusu Biyonik denen yeni bilimin büyük konularından biridir. Renkli besin konusu, yine yeni bir uzmanlık dalı olan Gen Mühendisliği'nin büyük başarılarından biri. Bunada önemli olan meyveler değil, bunlann, genlerle oynayarak nasıl yapıldıklandır ve tam anlamı ile dergimizin konularından biridir. • Masa başında dergi çıkarma eleştirisine gelince, yalnız bizim mütevazi dergimiz değil, dünyanın bütün dergileri masa başında çıkarılır. Çünkü, dergiler buluş, bilim, teknoloji üreten organlar değil, sadece bunlardan haber veren yayınlardır. Bilim ve teknoloji üreten kuruluşlar basın mensuplarını sık sık çağırıp yenilikleri kendilerine açıklarlar. Yahut, bunlar, yayınlanmış dergılerden yararlanarak, okurlarına yeni bilgiler sunartar. Bızde var mıdır böyle kuruluşlar? Kaldı ki, okurlarımıza sunduğumuz konular, dünyanın bütün bilim dergilerinde hep ele alınan konulardır. Bir bilim dergisi, ille de pratık değeri olan konuları ele almak zorunda değildir. O zaman, bilime kadar yükselemeyeceğimizi anlayarak onu kendi düzeyimize indirmiş duruma düşeriz. Bilim dergileri, hatta normal dergiler için Türkiye bütçesi kadar bir bütçe ile çalışanlar vardır. Bunlann durumunda değildir dergimiz. Bunlann dışına çıkmamız mümkün değildir. Sözümü şu fıkra ile bıtirmek ıstıyorum: Adam dükkân sahibine sormuş: "Vitrinınizdekı şu altın saat kaça?" "Beyefendi biz saat satmıyoruz, sünnetçiyiz." "Peki, o zaman neden saat teşhir ediyorsunuz vitrininizde?" "Ya ne teşhir edelim beyefendi?" 417 12