02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

RMALARI en çıkıyor. raştırmacılar kanserli hücreye, normal ması bozulan ama onarılması mümkün bir makineymiş gibi bakıyorlar. Bu ineyi bozan nedenler, tümüyle rast/a bağlı ya da kalıtsal olarak belirlendeğişimler (mutasyonlar) olabileceği gi)NA'yı tahrip eden kanser yapıcı madre (kanserojenler) sürekli maruz kalını sonucunda da bu değişimler ortaya 3İlir. DNA dizisindeki hasarın kendisi ğin "Zeynep""isminin yanlışhkla "Zye1 şeklinde yazılması kadar küçük, ama > kanserleşme kadar büyük olabiliyor. i NA'nın yapısında bulunan dört değişik dört harfe benzetilebilir. DNA'nın bu harflik kimyasal alfabesinde her "keliüç harften (dört bazın değişik üçlü dilerinden) oluşuyor ve her kelime (üçlü dizisi), proteinlerin yapıldığı 20 amino an birini kodluyor. Genlerde bu kelimeart arda dizilmesi, bir proteinini amino dizisine ilişkin bilgiyi içeren cümleyi oıruyor. Bir değişim sonucunda kelimeyanlış yazılması (baz üçlülerinin yanlış anması), cümlenin anlamını değiştirdien genin içerdiği bilgi değişiyor ve dolyla bu genin yapımından sorumlu'olj proteinin yapısı (amino asit dizilimi) şiyor. Yapısı değişen proteinin işlevi de ieğişmeden etkileniyor ve proteln, hücki görevini yerine getiremiyor. Böylece eyi kanserleşmeye götüren süreçler ayabiliyor. Alex Kamb tarafından yeni keşfedilen tümör baskılayıcısı MTS1 geni, kanserin sırlannı açıklayabilir. debiliyorlar. Metastaz, çok sayıda genin, bir orkestranın muzisyenleri gibi birlikte çalıştığı son derece karmaşık bir olay. Bu genlerin bir bölümü kanser hücresinin çevresindeki sağlam dokuyu gevşeten kimyasal çözücülerin yapımından sorumluyken, bir grup gen de kanser hücresinin çevre dokulara yapışmasını sağlayan maddeleri üretiyor. Ulusal Sağhk Enstitüsünden Patricia Steeg, metastazda rol oynayan genlerin mutlaka anormal olmadıklarını, ama anormal davrandıklarını söylüyor. Steeg, 1988'de olgun hücrelerin bölünmesini durduran ve onları düzene sokan nm23 genlni bulmuş. Kanser hücrelerindeki nm23 genleri çoğunlukla bozuk. Steeg, sağlam nm23 genını kanser hucrelenne soktuğunda, bu hücrelerin metastaz yeteneğınde % 90'lık bir azalma gözlenmış. Science bilim dergisi 1993'te 1000'i aşkın bilımsel makaleye konu olan p53 molekulunü "yılın molekülü" seçmışti. Çok sayıda genin etkinliğini denetleyen p53 molekülü, bu nedenle çok değişik etkilere sahip, ama bunların arasında en önemli olanı kanserden koruyucu etkisi. Protein yapısında olan p53 molekülü, hücre bölünmesinin "motonj" sayılan siklikkinaz mekanlzmasını durduran bir geni aktif duruma geçirerek bölünmeye fren basıyor. Geçen ay kanser araştırmacısı Alexan der Kamb ve arkadaşları p53 kadar önemli bir buluşu açıkladılar: Bu, multipl tümör supresör geni ya da kısa adıyla MTS1 geni idi. Bu genin olmaması melanom, akciğer, meme ve beyin tümörieri de olmak üzere blrçok kanser türünde rol oynuyordu. Insandaki kanserierin % 50'den fazlasında MTS1 geninin olmadığı görülüyordu. Acaba MTS1 geni hücre bölünmesinde neden bu kadar önemli bir yere sahip? Hücre bölünmesi, özgün sinyallere karşı bir yanıt olarak ortaya çıkıyor, örneğin bir yarayı onarmak için bölgeye gelen akyuvarlardan salınan büyüme faktörleri bu tip sinyaller. Bu sinyaller hücre zarının yüzeyinde bulunan özel alıcı bölgelere (reseptörlere) gider ve sinyalin mesajı, hücrenin çekirdeğınde bulunan bir şaltere ulaştınlır. Nitekim kanserle ilgili birçok genin bu sinyalizasyonla ilişkili olması şaşırtıcı değildır. Ancak hücrenin, sinyali dikkate alıp almamasını belirleyen başka moleküller de vardır. Işte MTS1 tarafından üretilen küçük bir proteinin (p16 proteini) hücre bölünmesini önleyen en önemli etken olduğu düşünülmekte. Kanserin gen şalteri ir tümörün yaşamındaki en kritik aşatümörün hücre sayısının bir milyona jşmasıyla başlıyor. Gelişmenin bu nokıdaki henüz çok küçük tömörler "karsia in situ" olarak adlandırılıyor. Bu tüer kötü huylar ancak tehlikesizler, çünleslenebilecekleri kan akımının olduğu arlardan uzaktalar. Kan akımından ua olan bir kanser hücresi topluluğu sıfır ıme hızı olan bir topluluğa benziyor, ölen hücre sayısı ile çoğalan hücre sasabit kalıyor. Kanser kolonisi haftalar, ve hatta yıllar boyunca bu durumda ailiyor. onra bir değişim görülüyor ve kanser elerinin bazılan kılcal kan damarlarının »I elemanı olan epitel hücrelerini kendiB doğru çeken kimyasal maddeler salnaya başlıyorlar. Epitel hücreleri, tümöçine doğru büyüyen kılcal damarlar oıruyorlar ve aynca tümör hücrelerini ı hızlı bölünmesl için uyaran büyüme irleri salgılıyorlar. ümöıierde kan damarı oluşumunu başı olay, kanser hücrelerinde kan damarı umunu önleyen trombospondin adlı sinin üretimindeki ani azalmaya baglar. Normal bir erişkin insanda yara iyilesi gibl özel durumlar dışında yeni kan an oluşmuyor çünkü hücreler yeni kan an oluşmasını önleyen ve trombosponıdı verilen bir protein üretiyorlar. Oysa •er hücrelerinde trombospondin bulunığından bu hücrelerin çevresinde onları syen kılcal damarlar gelişiyor. Tümörde besleyen damarların gelişmesi, kansercrelerin vücuda yayılmasını ve ilk tüjen uzak yerlerde metastaz adı verilen tümör kolonileri oluşmasını sağlıyor. ser hücreleri kan damarlanna kolayca çıkabillyor ve vücudun her yanına gi ıserli tümörün yaşamı Ann Fagen, 37. Kolorektal Kanser. On yıl önce Ann Fagen kalınbağırsak kanserine yakalandı. Bağırsaklannın son bölümü alınarak geri kalan bölüm kann duvarına bağlandı (ileostomi). Geçen yıl kızlan Katie (solda, 13) ve Sarah'tada (sağda 11) aynı tip kanser riskini çok yükselten kalıtsal bir bozukluk olduğu anlasıldı. Kızlar annelerine göre şanslılar çünkü kanser gelişmeden önce cerrahi girişimle kurtulabileceler. Kalıtsal mutasyonlardan ileri gelen kansere yatkınlık durvmu, tüm kanser olgulannın % 20'sinden sorumlu. Kanser hücrelerindeki bozuk genler arasında, doğrudan hücre bölünmesiyle ilgili olan araştırmacıların en önemlisi hedefleri, MTS1 geni ve bu genin proteini hedefler arasında birinci sırada yer alıyor çünkü bu proteinin bir ilaç şekline getirilebileceği düşünüluyor. Dolayısıyla "tedavi potansiyeli" taşıyan MTS1, kanser uzmanı Kamb'a göre şimdiye kadar keşfedilen en önemli tümör baskılama geni. İlaç firmalarının son zamanlarda ilgilendiği başka seçenekler arasında kanser aşıları da var. Kanser aşıları vücudun bağışıklık sistemini tümöre karşı savaşmak üzere uyarıyorlar. Thomas Jefferson Üniversitesi'nden Dr. David Berd, Amerikan Kanser Derneği'ne sunduğu bir bildiride 47 melanomlu hastaya radyasyonla inaktive edildikten sonra kendi tümör hücrelerini aşıladıklannı, aşılananların % 60'ında hastalığın üç yıl süreyle tekrartamadığını buna karşın aşılanmayan grupta aynı sürede bu oranın % 20 olduğunu söylüyor. Harvard Üniversitesi'nden Judah Forman ise 1989'da bir mantarda keşfedilen ve tümörlerde damar oluşumunu önleyen bir bileşiğin kanserli hücreleri 10 yıl süreyel "uykuda" tuttuğunu belirtiyor. Kanserle ilgili yeni tedavilerin tümüno birden baktığımızda, bunlann ortak noktasının stratejideki bir değişimi simgelediğini görüyoruz. Artık araştırmacılar tümörlere cerrahi, radyoterapi ve kemoterapi gibi hastaya da ağır hasar verebilen silahlarla saldırmak yerine, kanserli hücrenin işleyişinde değişimler yaparak bu hücrelerin de normal hücreler gibi doğal şekilde yaşlanıp ölmesine çalışıyoriar. Geleceğin kanser tedavisi modeli de bu yaklaşım üzerine kuaıluyor. Nasıl ki diyabet ve yüksek tansiyon tam olarak iyileştirilemese de ilaçlarla kontrol altına alınıyorsa, kanser de yakın gelecekte aynı şekilde denetlenebilir. Kaynak: Time, 25 Nisan 1994 Kanser savaşçıları için hedefler 3739
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle