Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
TABTIŞMA HAFTANIN GÜNDEMİ toçentlik sorunu 22 Ekim 1994 gün ve 396 sayılı Bilim eknik dergisinde "Akademik Yükselme Sınavlan" başlıklı başyazınızda değinmiş olluğunuz bir "özel halin" kanımca "genel neleni" hakkındaki görüşlerimi belirtmek isteım. Yıllardır (YÖK öncesi ve sonrası) yurdunuzda uygulanmakta olan, T.C. Doçentliği ılarak tanımladığım ve doçentliği bir "akalemik görev ünvanı" değil de, bence en üksek akademik derece olması gereken loktoranın ötesinde bir akademik derece ılarak belirleyen sistetn, zemin ve zamana löre farklı standartların uygulanabilecegi ve naalesef uygulandığı ortamları yaratmaktalır. (Örneğin: Dört profesörden seçilebilecek ıç üyeli iki farklı doçentlik jiirisi bir adayı yeterli görebileceği" gibi diğeri "yeterli görleyebilir" de.) Kanımca profesörlükte olduiu gibi doçentliğin de bir akademik görev ınvanı olarak kabul edilmesi ve üniversitesrce verilmesi birçok çelişkiyi ortadan kaldıacaktır. örneğin: 1) Halen üniversitelerimiz öğrencilerine lians, yüksek lisans ve doktora gibi akadenik dereceleri vermektedirler. Buna ek olaak da doktorasını almış kişilere her ıniversite kendi standartlarına göre, belirli ıir çerçeve içinde, yardımcı doçent ve proesör akademik görev unvanlarını verebilnekteyken doçentlik ünvanını veremeyip, ıncak doçentlik ünvanına sahip bir kişiyi doentlik kadrosuna atayabilmektedir. Neden loçentlik ayrı tutulmaktadır? 2) "Doçent" kelimesinin temeli Latince ders vermek" anlamında olduğuna göre asli lörevleri üniversitelerde ders vermek olmaan ve belki de hayatlarında hiç ders vermeniş ve vermeyecek olan kişiler, en üst akalemik derece olarak kabul edilmesi gereken loktora'larını yetersiz görürcesine "doçent" ınvanını alabilmektedirler. Sanayi vb. kurujşlarda görev yapan bu kişilerden bazılan urtdışına yazdıkları mektupları "Associate »rofessor" olarak imzaladıklannda, sorulura "(Iniversite hocası" olmadıklannı nasıl ıçıklariar? 3) Asli görevi üniversitelerde ders vermek ılan çok sayıda "doçent" halen umutla "doentlik kadrosu" beklemektediıier. Bu kişlsrin durumu nedir? özetle, farklı standartlann uygulanmasını e çelişkilerin oluşmasını önleyebilmek üzee kanımca: 1) Doktora en yüksek akademik dere:e olarak kabul edilmelidir. (Bu kabul yurdunuzda verilen doktoraların kalitelerinin ve ükselmesine de yardımcı olacaktır kanısınlayım.) 2) Yardımcı doçentlik, doçentlik ve profelörlük üniversitelerce verilen akademik Göev unvanları olarak kabul edilmeli ve görein yapılacağı üniversite tarafından erilmelidir. Böyle bir uygulamada, üniversiteler araında farklı standartlar uygulansa dahi, her ıniversite içinde çok daha tutarlı uygulamaır yapılabilecektir. Yurdumuzda alışıldığı ızere her "görev unvanı" için asgari şartları lelirleyen "çerçeve yönetmelikler" olabilir ve anımca halen atamalarda uygulandığı gibi Jrilerde "kurum dışı" üye bulunmalıdır. (Orleğin: İki "dış" ve üç "iç" üyeden oluşan beş .işi.) Kimya Müh. Bölümü Boğaziçi Üniv. Popper, teorisini Yüzyılımızın en önemli feylesoflanndan, bilim felsefecisi Sir Karl Popper eylül ayında 93 yaşında öldü (19021994). (lörüşleri sadece bilim yaşammı değil, tutucu Margaret Thatcher'dan sosyal demokrat Helmuth Schmidt'e kadar birçok politikaamn sosyal ve politik göriişlerini, toplumsal bilimleri de etkiledi. Bilim felsefesinde derin tartışmalar açan Popper'in felsefesinde sonsuz ve ebedi gerçeklerin yeri yoktu. Ona göre bilimsel gerçek de yoktu. Kesin ve mutlak gerçeği bulmak mümkün değildi. Sadece, yanlışlanıncaya kadar geçerli olan, doğruya enyakın saptamalar vardı; bilim de, eleştirel akıl da bunlan ortaya çıkarmalıydı. Popper 'e göre bilimsel araştırmanm yönlemi ve mantığı, doğrulama üzerinde değil, yanlışlama üzerinde kurulmalıydı. Minik adımlarla, "deneme yanılma " yoluyla bilgileı durmadan sınanmalı, bilim ve loplum en doğruyu bulma yönünde ilerlemeliydi. Elde edilen "en doğru" ise, sadece yanlışlanıncaya kadar geçerliydi. Bilim, teoriyi doğrulayıcı kanıtlar peşinde kosmamahydı; tersine, ortaya atılan görüs veya teori yanlışlanmaya çalısılmalıydı. Yanlışlardan armdırıla anndınla, en doğruya yaklaşümalıydı... Popper, bu yanhşlama yönteminin aynı zamanda toplumsal, etik bir görev olduğunu belirtiyordu: Elde ettiğimiz sonuçlan ve teorimizi sürekli aklın eleştirisine tabi tutmalı, sürekli öğrenmeli ve elde ettiğimiz sonuçlarda sürekli düzeltmeler yapmalıydık... Popper'in hayata bu bakışmda, bilim dünyasınca benimsenen birçok yön vardı. Dergimizde okuyacağımz, Popper'i anlatan veeleştirenyazıda GiirolIrzık'ın belirttiği gibi, Popper'in bilime ve toplumsal hayata en büyük katkısı, eleştirel aklı sürekli vurgulaması ve ön plana çıkarmasıydı! *** Ancak Popper, topluma ilişkin görüşlerinde minik minik adımlarla doğruya yaklaşma anlayışıyla, insanların düş kurmasına, ütopyalar inşa etmesine ve onların peşinden gitmesine de set çekiyordu. Çünkü Popper'in felsefesinde ütopyaya yeryoktu. Bu nedenle örneğin Karl Manc gibi büyük analizçi, toplumbilimci ve kuramcılarla, geleceği düşünen ve düşleyenlerle taban tabana zıt düşüyordu. Düşleri reddeden Popper'in belki de insanlıkla düştüğü en büyük çatışması buydu. Çünkü, insan beyninin temel işlevlerinden bıri yarını düşünmesi, mükemmeli araması, hatta bunu inşa etmeye kalkışmasıdır. tnsanoğlunun ezelden beri bir yanlışlayamadı varlık sorunu vardır ve bu sorunu Popper'in minik minik adımlarla doğruyu bulmayı hedefleyen yanlışlamacı felsefesinin dar sınırlan içinde geliştırmesine ve insan aklının enteleklüel kapasilesinı latmin etmesine olanakyoktur. Aklı sımrlayan her şey önemsizleşmeye mahkumdur. Popper'in felsefesi neyazıkki insan beyninin bu enteleklüel işlevinin yok edilemeyeceği olgusunu kapsamaz. Bu açıdan da zayıfkahr. Bir iki söz daha söylemek gerekirse... Popper de aslında ütopyacı. ünun ütopyası, küçük ama doğru adımlar atılarak mükemmel bir toplum kurulabileceği görüşünü kapsar. Aslında belki tam da bu görüşü, bir ham hayal olarak nitelemek gerekir. Popper'in sürekli hatalardan arınarak küçük adımlarla ilerleyen bir toplum modeli, korkunç bir rasyonelliği içerir. Bu Popper'in iç çelişkisidir. Kuramlara, ütopyalara karşı çıkan Popper, toplum ve insanlardan hiçbir zaman gerçekleşmeyecek böylesine milimetrik bir rasyonel davranış isteğinde bulunarak, aslında ütopyaların ötesıne (!) taşmaktadır. Tabii, bu istek insan aklına vurulunca da şaşmaktadır!... *** Bir konferansında bir dinleyici şunu sormuş: Gerçeğin genel bir kriterinin olmadığını, olamayacağını söylüyorsunuz ve örneğin "Bütün domuzlar beyazdır" cümlesinin, sadeceyanlışlanabilinceye kadar, yani, bir siyah domuzun ortaya çıkmasına kadar geçerli olduğunu söylüyorsunuz. Peki, "Bütün insanlar ölümlüdür"paradigmasına ne diyorsunuz? Popper, bu soruya "En azından teorik olarak ölümsiizlüğü düşünmek mümkündür"yamtını vermiş. Bu anekdotu nakleden bir dergi şöyle diyor: "Popper, Londra'da kanserden ölerek, bütün insanlar ölümlüdür paradigmastm yanlışlayamadı." *** Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü öğretim üyesi Gürol Irzık, dergimizin sınırh sayfaları içinde Popper'in bilim felsefesini iki temel nokiada açıklıyor ve eleştirisiniyapıyor. Bunu Irzık'ın, Popper'in toplumsalgörüşlehyle ilgili bir diğeryazısı izleyecek. *** Gelecek cumartesi yeniden birlikte olmak umuduyla, sağlıklı bir hafta geçirmenizi diliyoruz... Prof. Dr, Oner Horçansu Cumhurlyet BİLİMTEKNİK »No: 398, 5 Kasım1994 «Basan ve Yayan: Yenı Gun Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.. »Genel Yayın Yönetmenı: Orhan Erinç • Genel Yayın Koordınatörü: Hlkmet Çetlnkaya »Yazı Işlerı Muduru: Ibrahlm Yıldız (sorumlu), Dinç Tayanç »Yayın Yönetmenı: Orhan Bursalı »Grafık Yönetmenı: Tüles Hasdemlr «Reklam: Roha Işıtman 3983