Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
K I S A HABERLER Türkiye'de bulunan eski tablet Mezopotamya tarihini değiştiriyop mu? Türklye ve Kuzey Suriye'de iki eski kentteki yenl arkeolojik bulgular, ilk şehir kültürlerinin ve yazının sımrlarını şimdiye kadar bilinen Güney Mezopotamya'nın dışına taşıyor. zmanlara göre yakın tarihteki en önemli Mezopotamya buluntularından biri olan bu çivi yazılı tablet ve kent çevresinde sürdürülecek araştırmalar daha birçok yeni gelişmelere gebe. Bu buluşlar sayesinde arkeolojideki en önemli sorulardan biri olan "Kent Levrek ile kaplumbağa yavrusunun macerası Levrek balığının yavru kaplumbağayı nlçin yiyemediğinin öyküsü Orta ve Güney Amerika'da kuluçkadan yeni çıkan kırmızı kulaklı yavru su kaplumbağaları yaşadıkları ılık suları iştahı yerinde levrek balıklarıyla paylaşmak zorundalar. Ancak işin garip yönü levrek balıkları genç kaplumbağaların boyutundaki diğer canlıları afiyetle mideye indirmelerine karşın bu küçük yaratıklara dokunmuyorlar. Memphis State Üniversitesi'nden bi yoloji öğrencisi Carol Brttson bunun nedenini bulduğunu sanıyor. Yaklaşık 2.5 cm uzunluğundaki yavrular yutulduklarında balıkların ağzını öyle bir tırmalıyorlar, öyle bir bağırıyorlar ki levrek bunların yenilir yutulur gibi olmadığını anlayıp bir daha onlara yanaşmıyor. Altı hafta boyunca her gün Britson, deney için topladığı levreklere kaplumbağa yavrulan sundu. Bunlardan bazıları ölü, bazıları canlıydı; bir bölümü ise buzdolabında dondurulmak suretiyle uyuşturulmuştu. Amerikalı biyolog deneyle ilgili gelişmeleri şöyle anlatıyor: "İlk gün levreğe canlı bir kaplumbağa verdiğimde balık hemen saldırdı fakat birkaç saniye sonra ağzından çıkardı. Bu hareketi üç kere aynı kaplumbağa yavrusu ile tekrar, ladı. Böylece balık deneyin sürdürüldüğü diğer günlerde ne canlı, ne ölü, ne de uyuşturulmuş bir kaplumbağaya dokunulmaması gerektiğini öğrendi." Oiğer levrek de aynı şekilde davrandı. Balık canlı bir kaplumbağa yavrusuyla karşılaşmamış olsaydı hemen ölü ya da uyuşturulmuş yavruların üzerine atlayacaktı. Ancak canlı bir kaplumbağayı tanı U na cevap bulacakları k o nusunda ümitliler. New York Times gazetesinde yer alan habere göre, Suriye yakınlarındaki Balık Nehri vadisinde Türk ve Amerikalı arkeologlar tarafından yürütülen çalışmalar sonunda, M.ö. 2600 yıllarında gelişmiş büyük bir şehrin izlerine rastladılar Araştırma yapılan höyüğün hemen yüzeyinde rastlanılan çivi yazısı tablet, daha derine kazı sonucunda başkalarının da bulunabileceği umudunu doğurdu. Bir uzmanın dediğine göre bu buluş şimdiye kadar doğru olduğu sanılan büyük kent gelişmesinin güneydekilerle sınırlı kaldığı görüşünün yanlış olduğunu kanıtlıyor. Kazan Höyilk adıyla anılan bölgedeki ön kazı çalışmaları, 100 hektarlık bir alana kurulmuş olan ve yerine ve zamanına göre çok büyük sayılabilecek bir şehrin varlığına işaret ediyor. Bir tahmine göre bu kalıntılar bazı Sümer kayıtlarında geçen kuzey kenti Urşu'ya ait. Urşu'yu inceleyen bir bilim adamına göre Urşu bölgesinin en önemli siyasi ve ekonomik merkeziydi. Arkeologları heyecanlandıran bir başka buluntu ise Suriye'nin kuzeyinde yer alan M.Ö. üçüncü bin yıllarından kalan daha küçük boyutlardaki Tell Beldar kenti. Burada çalışan Suriyeli ve Avrupalı uzmanlar, iyi korunmuş bir tapınak, idari bina ve yetmişe yakın Sümer yazılı kil tablet bulmuşlar. "Bu yıl içerisinde Suriye'de yapılan buluntulardan en önemlisi" diyor projeyi yöneten Avrupalı bilimadamı. leşme ve yazı be« bln yıi aşağı Fırat ve Dlcle vadllerlnden komşu bölgelere nasıl yayıldı?" sorusu dönemine, Akka Imparatorluğunun Sargon yönetimindeki altın çağından biraz önceye ait olduğunu gösteriyor. Şimdiye kadar çözülen tabletlerden anlaşıldığına göre bu şehir oldukça gelişmiş bir ekonomiyesahipti Daha önce Halep yakınlarındaki Elba şehrideki buluntular uygarlığın batıya doğru gelişimini gösterdiyse, 1979 yılında başlanılan Tell Leilan şehri buluntuları ıse bu kültürün kuzeye doğru gelişmesi yönünde güçlü bir kanıt oluşturuyor. M O 2500 yılları yakınlarında olağanüstü gelişim sergileyen Tell Leilan şehri, Suriye'de Türkiye ve Irak sınırlarına ve Tell Beidar kentine yakın, Kazan Höyüğün ise biraz güneyinde bulunuyor. Çoğu bilim adamınca şimdiye kadar gözönüne alınmayan bu gelişme, güney Mezopotamya ile sınırlı kalan arastırmaların daha kuzeye yöneltilmesi sunucu ortaya çıktı Bir arkeolog "Insanlar Mezopotamya'yı çok daha küçük ve sınırlı bilirlerdi, fakat artık bu değişiyor" dedi. Kulaktan kulağa ve elektronik ağ sayesinde yayılan bu yeni buluntuların haberi geniş yankı uyandırdı. Urfa yakınlarında arabayla geçerken düzlükte toprak bir tepe farkeden Amerikalı Dr. Wattenmaker, tepeyi daha yakından incelediğinde yaşları 7000 ile 4500 yıl arasında değişen çanak çömlek parçalarına rastladı. Bulunan ipuçlarına göre M.ö. 5000 yılından itibaren sürekli olarak oturulan DU şehir basit tarım toplumundan gelişmiş şehir toplumuna geçiş konusunda önemli ipuçları sağlayabilecek. Bir işçi tarafından yüzeyde bulunan 55cm X 55cm boyutlarındaki tabletin biraz temizleme sonucunda üzerindeki çivi yazıları meydana çıktı. Tabletin anlaşılması oldukça güç olduğunu belirten yetkililer tabletten pek bir anlam çıkaramadıklarını "Belki de birisi bu tablet üzerinde yazı çalışmaları yapıyordu" diyeekliyorlar. Mezapotamya'ya yeni bir bakış dıktan sonra artık bu canlılara kesinlikle dokunulmaması gerektiğini anladı Britson'a göre balık kaplumbağa yavrularını kabukları altında yer alan parlak renklerden ve sert yüzeyden tanıyor. Britson bu çarpıcı renklerin bir tür doğal savunma aracı oluşturduğunu belirtiyor. Nitekim bu renkler yavrular büyüyüp de levreklere yem olmaktan kurtulunca kayboluyor. Britson'ın görüşleri doğruysa, kaplumbağa yavrulan kendilerini savunma amacıyla renk üreten ilk hayvan türü. Kokarca, yılan gibi uyarıcı renklere sahip çeşitli hayvanlar savunma aracı olarak bir tür zehir salgılıyorlar Oysa kaplumbağa yavrularının korunma mekanizması çok daha basit ve etkili Britson yaklaşık birbuçuk yıl önce kaplumbağalevrek ilişkisini incelemeye başladı ve o tarihten beri 20 balıktan yalnızca 2'sinin öldüğünü belirledi. Nedeni ise tabii ki kaplumbağa yavrularını yeme gafletınde bulunmalarıydı. Çeviri: Anahtd Hazaryan Dıscover 10/93 DUYURULAR * Oüney Asya Prol. Dr Nur Yalman, Harvard University, 29 Aralık 93 18 0020 00, Koç Universitesi Akademık Binası Mavi Salon Istinye * Intrakranlyal kanamalara yaklaşımda yenilikler Dr E. Kumral, Dr. N. Ozdamar Ege Tıp nörolojıde, 29 Aralık 10.0012.00 * MyatfMila Gravte'to tedavl Dr.TTunçbay, Dr. A. Ozkaya, Dr A Toygar 31 Aralık, Ege Tıp Nörolojı saat. 11.0012 00 * Türk ve Islam Dünyasında Bilim ve Teknolo|i Sempozyumu Istanbul, 35 Hazıran 1994 Duzenleyenler: Boğaziçı Universitesi, Türk Bilim Tarihi Kurumu. Uzbekistan Bilımler Akademısi Sempozyum, Semerkant Rasathanesinin kurucusu Uluğ Bey'ın doğumunun 600. yıldonumü ile Kandıllı Rasathanesinin 125. kuruluş yılı dolayısıyla Türk ve Islam Dünyasında bilim ve teknolojinin degişik yönlerini konu alacaktır Sempozyum, astronomi, matematik gibi fen bilimlerı yanında tabii billmler ve teknoloji ve tekno lojıdeki gelişmeleri tarihi ve kültürel açıdan ıncelemeyiamaçlıyor. Sempozyumun diğer hedefi bu alanda çalışmalar yapan kurumlar ve bilim adamlarını tanıtmaktır. Sempozyumda Islam'ın geç devırlerinden (1258) günumuze kadar geçen surede bilim ve teknolojidekı gelişmeler ıncelenecek Bu alanda çalışanlar arasında fıkır alışverışı saglanacak 16,yüzyıldan sonra Islam Dünyasının Avrupa bılımı ile tanışması ve bunun sonunda ortaya çıkan yeni kurumlar ele alınacak. Yaztfma adraal: Doç. Dr. Feza Günergun, Türk Bılım Tarihi Kurumu, 80692 Beşiktaş PK 234 Istanbul Türkiye Tel: 21226007 17, faks: 258 43 65 Tabletlerin Yaşları Tabletler üzerinde yapılan ön inceleme, onların yaklaşık M.ö 2400'de, Sümerler'in güney Mezopotamya'daki yükseliş