20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TARTIŞMA HAFTANIN GÜNDEMİ Bilim dili geliştipilmeli Biz okumuşlar, infeksiyon mu, enfeksiyon mu konusunda anlaşamazsak, kamyon kasası yapımcıları, karisör mü, karasör mü, yoksa karoser mi desin, ne bilsin? Prof. Dr. Süleyman Çelik B ilim Teknik'in 227. sayısında Sn. Prof. Dr. Hasan Yazm'nın yazısı ve bu yazı üzerine Sn Dr. Necdet Tuna'nın 230. sayıda yazmış olduğu yazı, dil sorunu üzerinde durmamızın ve bu konuda uzlaşmalara varmamızın zorunlu olduğunu gösteriyor. Amacımız çağdaş dünyada uygar bir ülke olarak yer almak ise ATATURK'ün belirttiği gibi, dillmizi yabancı dlllerin boyunduruğundan kurtarmalıyız. Aksi halde 2.3. sınıf ülke/ulus olarak kalırız. Bunun için önceltkle bazı koşullanmalardan kurtulmalıyız Bunların başında Türkçe'nln blllm dlli damayacağı koşullanması gelir. Bu karar, yabancı bilimsel terimlerin Türkçe karşılığını bulamadığımızda, çoğu kez aceleyle vardığımız bir karardır. Fakat dil kültürün en önemli ögesidir Ulusal dilimizi geliştiremezsek ulusal kültürümüzü de geliştiremeyiz. Üstelik, Türkçe bilim dili olamaz diyerek bilimi yabancı dilde yaptığımızda bunun, sanılanın tersine, bilimsel düzeyimize bir yararı olacağını da sanmıyorum. Bugün Araplar dahil «akl Inglllz •ömflrg«t«rinin hepsinde, ilkokuldan ünıversiteye dek eğitim Ingilizce yapılmaktadır. Bunların hangisinin bilimsel düzeyi bizimkinin üzerindedi? Dilimiz Türkçe olsun, fakat anlamsız karşılıklar uydurmak yerine, yabancı terimleri olduğu gibi alalım dersek daha büyük bir kargaşa ortaya çıkar. Sayın Or. Tuna'nın belirttiği gibi entekslyon mu, Intokslyon mu; •ndeml mi andeml mi, daha bir karara varamadık. Sokaklarımızdaki kamyonların kasaları üzerindeki yapımcıların isimlerine baktığımızda kasa karşılığı bir sürü kelime görürüz: Karoser, karusör, karasör, karısor, karısür v s. Buna karşıhk örneğin, eğer Yeniçağ Karısür Atölyesi yerine, Yeniçağa Kamyon Kasası Yapımevi dense hiç kimse kasa yerine kase, kese v.s. demez. Ancak biz, okumuşlar olarak enfeksiyon mu, infeksiyon mu konusunda anlaşamazken kasa yapımcıları ne yapsın? Karmaşanın ortadan kalkmasını istiyorsak üretelim, türetelim, yaratalım, uyduralım ve TürRçe karşılıklar bulmaya çalışalım. Bunun sağcılıkla, solculukla, ilericilikle, gericilikle, tutuculukla, dindarlıkla, dinsizlikle bir ilgisi yoktur. Çünkü dil sorunu ulusal bir sorundur. istenildiğinde her terimin Türkçe karşılığını bulmak mümkündür. örnegin, randomize karşılığı olarak rasgele sözcüğü kullanılmaktadır Randomîze yerine rastgele sözcüğünü beğenmeyebilirsiniz. Fakat bu durumda randomizeyi de kullanmayıp sizin bir öneride bulunmanız gerekir. Tuna'nın değindiği Amanca doppelMlnd'in Ingilizce karşılığı doubl*btlnd'dır ve Ingilizce literatürde bu şekilde yazılır Bunun Türkçe karşılığı olarak çiftkör terlmi yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Çiftkör terimini beğenmeyen sn. Tuna'nın yerine önerdiği iki bilmeyenli terimi bence oldukça güzel bir öneri. Bu öneri Türk tıp kamuoyunda yeterli taraftar bulursa çiftkör yerine kullanılabilir. Bu şekilde hepimiz yeni sözcükler üretirsek dilimiz gelişir. Bininci doğum yıldönümü olan 1980de Batı'da yayımlanan çoğu tıp dergisinde Ibni Sina'ya ilişkin yazılar yayımlandı. Fakat hiç birisinde Türk olduğu belirtilmiyordu. Aynı şekilde Mevlana'ya da Batı'da Türk diyene rastlamadım. Nedeni, bunların Türkçe yazmamış olmalarıdır. O zamanlar da Türkçe bilim ve edebiyat dili değil denerek Arapça veya Farsça yazılıyordu. Eğer o zamanki bilim ve fikir adamları bu önyargıdan kurtulup Türkçe yazmış olsalardı bu gün Türk dili ve dolayısıyla Türk kültürü gelişmiş olurdu. Sonuçta biz böyle şeyleri tartışarak zaman kaybetmezdik. Ayrıca Toroslar'da yaşayan yörüklerle Kırgız Türkleri aynı Türkçeyi konuşurlardı ve Türkiye gelişmekte olan değil gelişmiş bir ülke olurdu. Aslında bilim ve dil, tavuk ve yumurta gibidir. Bir ülkede bilim ilerlemiş ise dil de ilerlemiştir. Eğer yurdumuzda şimdiye kadar yeterli sayıda randomize, doubleblind araştırma yapılmış olsaydı kuşkusuz bunlara uygun Türkçe karşılıklar da bulunmuş olurdu. Sonuç olarak (inançlarımızı, partimizi bir kenara koyarak) hepimiz dilimizi geliştirmeye çalışmalıyız. Dilimiz dünyanın en köklü, en güzel dillerinden biridir. Köklüdür, çünkü binlerce yıl gerek yöneticiler gerekse aydınlar tarafından dışlanmasına karşın, dayandığı Türk halkının zengin kültürü ve bu halkın yetiştirdiği Yunuslar.Pir Sultanlar sayesinde varlığını bugüne dek koruyabilmiştir. Fakat, gelişmesi, ancak halk kültürünün elverdiği kadar olabilmiştir. Oaha sağlıklı, daha güzel gelişebiimesi için ileri bilimsel desteklere gereksinimi vardır. Bilmediğin, kullanmadığın bir şey için kelimeye gereksinimin olmaz. Dilin bilimsel yaklaşımla ele alındığı Dil Devriminden bu yana nereden nereye geldiğimizi anlamak için Türk Dil Kurumunun (TDK) kurulmadığı yıllara, hatta o kadar da değil, bundan 30 sene önceye bakmak yeterlidir. 1960 öncesi Teşkilatı Esasiye Kanunu deniyordu, erkanı harbiyeye umumiye reisi deniyordu. Dilde yenileşmenin en bağnaz karşıtları bile bugün bunların yerine, çok şükür, anayasa diyor, genelkurmay başkanı diyor. Bulunduğumuz yerden daha da ileriye gitmek için desteğimizi esirgememiz gerekir. TDK'nın bünyesinde çeşitli bilim daliarı ile ilgili yan kurullar oluşturmalı ve kurum, kuruluş yıllarındaki dinamizmine mutlaka kavuşturulmalıdır. Ikemizin doğa ve tarih güzelliklerini, özelliklerini ortaya çıkarma ve gözler önüne serme konusunda yetersiz kaldığımızı, iç ve dış turizmi buralara yeterince yöneltemediğimizi belirtiyorduk geçen haftaki gündemde. Konuyu bu defa, ülkemizin en güzel doğa ve tarih güzelliklerini bağrmda toplayan ve dünyada da benzersiz yerlerden biri sayılan Kapadokya örneğinde sürdürmek istiyoruz. Kapadokya 'da Doç. Dr. Niyazi Gündoğdu ve bölgedeki volkanizma konusunda bilimsel çalışmalar yapan araştırma görevlileri Abidin Temel ve JeanLuc Froger ile çok keyifli bir gezi yaptık. Kapadokya bütün güzelliklerini (peribacaları, yeraltı kentleri, Soğanlı ve Ihlara gibi kanyonlan) aslında 12 milyon yıl öncesine kadar dayanan ve belki de 10 bin yıl öncesi gibi çok yakın bir zamana kadar süren volkanizma faaliyetlerine borçluydu ve bölge bu açıdan hiç tanınmıyordu. Amacımız bölgeye bu açıdan bakmaktı. Niyazi Bey ve arkadaşları Kapadokya 'daki volkanları çok iyi araştırmışlar, uzay görüntülerinden saptadıkları volkan özelliklerini gidip yerinde incelemişlerdi ve Hasan Dağı ile Erciyas dışında, bölgeyi asıl büyük ölçüde etkileyen ve henüz büinmeyen büyük kraterlerin peşindeyditer. Bu konuda epey mesafe almış ve bilinen bilgileri değiştirecek ilk ipuçlarım yakalamışlardı. Bu gezinin fotoğraflarıyla birlikte daha geniş özetini dergimizin ilerki sayılarında yayımlayacağız. Kapadokya'yı tanıtan broşür ve fotoğraflı kitapçıklarda sadece peribacalarını görürüz. Yeraltı kentleri büyüleyicidir, bunlardan bahsedilir. Gezginler, gerçekten doğa harikası olan peribacaları vadilerinde, etkileyici kanyonlarında, insanların 11 kata kadar oyup yaşadıkları yeraltı kentlerinde büyülenmiş bir ruh haliyle dolaşırlar. Bu meraklı gezginleri büyüleyecek başka bir güzellik olan volkanlar ise sanki Kapadokya'da yoktur. Gezgin bunlardan habersizdir, Kapadokyalıların kendileri de habersizdir. Aslında krater gölleri ne güzeldir. Kimi gölün tam ortasında küçük volkan koniler bulunmakladır ve "halkalı göller" oluşmuştur. Bu göllerin hiçbirine tırmanmak gerekmemektedir ve hepsi neredeyse yol üzerindedir. Niyazi Bey ve arkadaşları böyle yerlerin sözgelimi Fransa 'da doğa tarihi açısından büyük öneme sahip olduğunu, bu yerlere volkanik oluşumları açıklayan levhalar konarak gezi yerleri haline dönüştürüldüklerini ve büyük ilgi çektiğini belirtiyorlar. Buradan yerel yönetimlere duyuruyoruz. Bölge zenginliklerinize sahip çıkınız. Hacettepe Üniversitesi'nden Niyazi Gündoğdu ve arkadaşları sizlere yardımcı olmaya hazırlar.. Gelecek cumartesiye kadar güzel bir hafla dileklerimizle... O K U R D A N BİZE FırsateşlHlğiml? ilköğretim 8 yıla çıkarıldı. Bunda ne var demeyin. 5 yıllık eğitimden sonra 3 yıllık Kuran kursu eğitimi görenler de 8 yıllık öğretim dlploması alacaklar Sayın bakan belli bir kitlenin endişelerini giderdi. Anlaşılan günceli o denli yaşıyoruz ki kimseden ses gelmedl. Acaba kimse düşündü mü yalnız ailesi istedi diye zorla normal okullara değil de, bu kurslara gönderilen kaç zeka parıltılı çocuk var? Acaba kaç büyüğümüz, çocuklannı bu kurslara yolluyor? Hiç sanmıyorum. Türkiyede kolejler, üniversiteler yetmiyor bile de, yabancı ülkelerde okutuluyor. Ve binlerce gencimiz üniversiteye giremiyor. Fırsat eşitliği ne acaba? Gemisini kurtaran kaptan mı? Üniversiteler özerk olmadan bilim yapılır mı? Lütfen duyarlı olalım, çocuklar, gençler ağlamasınl.. Ibrahlm Ormancı/ Izmlr Cumhurtyrt BİÜMTEKNİK • No: 235 14 Eylül 1991 •Cumhuriyet Matbaacılık ve GazetecilikT.AŞ. «Kurucusu: YunusNadl •Oenel Yayın Yönetmeni: HaunCamal •Müessese Müdürü: Emtn* Uşakfcgll •Yazı Işleri Müdürü: Ofcay CUkMraln •Yayın Yönetmenl: Orhan BunMh •QraflkYön«tmwıl: TOtoa»
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle