24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

YEŞİL SAYFA B İ Lİ M Y A Y I N Marmara'da 30 yıldır oksijen azalmıyor Yüzeyden ilk 5 metrede belirli oranlarda oksijenin azaldığı izlense bile, üst tabaka değeri biyolojik üretim Içln yeterlidlr. Prof. Emin Özsoy/Prof. Ümit Ünlüata ODTÜ Erdemli Oenlz Blllmleri Enttitüsü rtüz'ün ikıncı yazısı sıkça yinelenen bir yanılgıyı Içermektedır. Kamuoyunda oluşturulmaya çalışılan kanı, Marmara'da haloksinin (tuzluluk ara yüzeyi) altında oKsiıen tüketiminin kirlenme nedenıyle ortaya çıktığı ve giderek 25 metre derinlikteki ara yüzeyin üzerinde de yıllar boyunca azaldığıdır. Buna koşut ve yukarıda değınılen Karadeniz çıkışındaki karışım beklentisiyle ortak olarak duyulan abartılı kaygılar, basında bugüne dek dile getirilmiştir (örneğin: Canan Barias, 8 Nısan 1966, Güneş ve Semra Somersan Denizlerimiz Dosyası'na yanıt:3 Ruhbilim sözlüğü Ofh.i KLilBİllM XX} RofTi2ı Kitabevı Orhan Hançertioğlu Remzi Kitabevi, İstanbul 1988 444 sayfa Hançeriioğlu'nun Ruhbilim Sözlüğü, bir sözlük çalışmasının ötesinde, psikoloji konusunda oldukça ayrıntılı bilgi veren ansiklopedi boyutlarında bir yapıt. Sözlük, Aile', 'Bellek', 'Psikoz' gibi ana kavramlar çerçevesinde geliştirilmiş. Bu ana başlıklarla ilgili ayrıntılı bilgi sunulur ve kimi yerlerde konunun tarihsel gelişimi de aktarılırken, bu alandaki önemli terimler de birer birer tanıtılmakta, çoğu kez Osmanlıca, ingilizce, Fransızca ve Almanca karşılıkları da verilmekte. Yapıtın sonuna eklenmiş, bu beş dildeki dizin aracılığıyla okurun ele alınan yaklaşık üç bin terimi bulması, böylelikle terimi ilgili kavram kümesi bağlamında öğrenmesi kolaylaştırılmış A X Şekil 4 Günümüzden 12000 yıl öncesinden başlayarak jeolojik değişimleıie ilgili olarak Marmara Denlzı yapısal özelliklorınin evnmı 3000 yıl önce ulaşılan durum en son şekilde görülmekte ve dip sularda oksijen tüketimini yansıtmaktadır. (Stanley ve Blanpled) Behlç Ak, 1618 Mart 1986Çumhuriyet gazetelerınde yer alan istanbul Üniversitesi ögretım uyesı Flkret Baykut'un açıklamaları). Bu savlara da kısaca değinmek isteriz. Marmara Boğazlar sistemindeki hızlı çevresel bozulma, herkesçe ve yasanmış örneklerle bilınmektedır. Gerçekten de sistemdekı hastalık yüzyılın ikınci yarısında duyumsanmaya başlanmış ve hastalığın genel seyri yeterince gözlemlenmıştır. Buna karşılık, tanının konulabilmesi tümüyie fizyolojlnin iyi bilinmesine ve sistemın doğal dırencinin soğukkanlılıkla değerlendırilmesine bağlıdır. 23 0 0 X Bugüne dek kamuoyunda eksikliği duyulan konu budur. Kanımızca Karadenız'de 200 metre derinliğln altında oksijen ve canlıların bulunmaması nasıl kırlılikle açıklanamazsa, Marmara'da 25 metreden daha derinlerde oksijenin azlığını kirlilikle açıklamak da o derece büyük bir yanılgıdır Kaldı kl Marmara denlzinin jeolo)lk evrim içerisinde, bugünkü ok«l(«n yokaulluğuna benzer kosullara 3000 yıl önce ulastığı (f«kll 4) İyi blllnmektedir. (Stanley ve Blanpled, 1980). Nitekim, ODTÜ raporlarında da değinildiği ve Şakll 5 te gösterıldıği gibi 1950'lerden berı elde edilen oksijen değerleri bugünkünden hiç de farklı değildır. Marmara alt sularında oksijenin lüketilmesı, tümüyie burada üretilen ve bir bölümü Karadeniz'den gelen organik parçacıkların alt sulara çökmesi sonucunda olmaktadır. Dip sularda, en fazla biyolojik uretimın bulunduğu istanbul Boğazı Marmara bağlantısı çevresinde oksijen tüketimi de çok olmakta, buna karşılık batıya doğru gıdildikçe Çanakkale Boğazı girdisi nedeniyle en derın sularda bile artış görülmektedır. Böylece, yenilenen dip sularında oksijen tümüyie tükenmemekie, Akdenlz kaynaklı sularca durağan bir şekilde dengelenmokledir Marmara'nın taban çöküntulerıni oluşturan üç derın basenden en batıdakinde, Çanakkale alt akıntısı ile giren Akdeniz suları 1000 m. derınliğe dek çökmekte ve burada oksijen görece zenginleşmektedir. Ayrıca, üç yıldır Marmara Boğazlar sistemınin tümünde pek çok istasyonda sıklıkla yinelenen istasyonların hlçblrlnde oksijen ara yüzeyinin haloklinin üzerinde yer aldığı gözlenmemıştır. En çok, kırlenmeden veya biyolojik üretimden etkilenen istasyonlarda yüzeyden başlayarak ilk 5 metrede belirli oranlarında oksi|onın azaldığı izlense bile, üst tabakada ölçülen değerler her zaman biyolojik üretim ve parçalanma ıçin yeterlıdır. Şekll 6'da Boğaz'ın marmara balantısına yakın bir istasyonda aylık aralıklarla elde edilen pek çok derinlik profilınde bu durum açıkça görülebilır. Nitekim, Artüz'ün anılan yazısında da haloklin tabakasında organizmaların çokça bulunduklarına ve ara yüzo10 S (•/..) 0, (mg/0 Şekll 5 Marmara Denlzl'nde tarlhsel bulgulardan elde edilen tipik tuzluluk ve oksijen değişimleri. Haloksinin altında 1954yılından bugüne dek oksiıen konsantrasyonları 24mg/lt duzeyindedir. Şekll 8 198586 yılındakl aylık ölçümlerde Marmara Denizi Boğazı çıkışı yakınlennda sıcaklık, tuzluluk ve oksiıenın derinlikle değişlmi. Üst tabaka oksijeni derinlığe göre sablt ve alt tabaka oksı/enı 2ml/lt (~3mglt) duzeyindedir. yin alt ve üst tabakalar arasındaki alışverişi sınırladığına değinilmekte; buna karşılık daha sonra bu durumla tutarsız olan bir varsayımla oksijen ve tuzluluk ara yüzeylerinin ayrı derinliklerde bulunduğu savlanmaktadır. ' Son olarak deniz billmleri ve denlz blllmcllerln gerçek sorunlanna da değinmek İsteriz. Denız bilimleri, doğası gereği son derece karmaşık ve pahalı ölçümlere dayanan uygulamalı ve kuramsal araştırmaları içerir. Gözlenen ortamın zaman ve uzay ölçeklerinin geniş ve çeşitli olması ve buna karşılık yıllar süren bir bilgi blrikimi, cihaz, yetişmiş insan gücü, ekonomik olanaklar ve dayanıklılık gerektirmesı, bu bılim dahnda çalışanların gunlük yasamlarını meslek yasamlarıyla özdeşleştirmektedir. Salt ölçek zorunlulukları ile bir laboratuvar ölçeğinde olası olan deneylerı deniz ortamında gerçekleştirmek olanaksızdır. Ayrıca elde edilen milyonlarca bulgudan anlamlı sonuçların çıkarılabilmesi, ancak bu bulguların işlenrrtesi, yorumlanrnası, yinelenebilirliklerinin saptanması süreçlerinden sonra gerçekleşir. Bu deneylerde laboratuvardaki gibı bir istatistik kontrol bulunmadığı için (buna karşılık doğal bir kontrolden söz edilebilır), elde edilen her yeni bilgi bir öncekinden çıkarılan yorumları çürütmeye adaydır. Bu da normal karşılanması gereken ve doğa bıhmlennde sıkça rastanan bir olguyu yansıtan, doğanın bir oyunudur. BOtün bu nedenlerle. denız bılimlerinde gerekli birikimin yaratılabılmesi içın süreklilik önemlı bir öğedir. Bugün gelişmiş ülkelerde bulgu birikiminin kendısı de tıpkı diğor yeraltı, yerüstü ve deniz kaynakları gibi ulusal bir kaynak olarak algılanmaktadır. Böylece dünya üzerindekı bulgu yoğunluğu haritaları çıkanlmakta ve bulgular en degerli kaynaklar olarak ulusal ve global bulgu bankalarında saklanmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerin ıse çok açık nedenlerle buna daha buyük gereksinmesi vardır. Doğa billmlerine ulusal ılginin artması ve bu yöndeki giderlerın uzun erimde bosa gitmeyeceğinin, aksine ulus olarak pek çok şey kazanacağtmızın anlaşılması en içten dileğimızdir. ü Terimlerln seçiml Gerek sunuluş biçimi gerek kapsamı ile titiz bir çalışmanın ürünü oldugu anlaşılan bu yapıtta, bu tür bir sözlükte kaçınılmaz gibi görünen kimi sorunlar da söz konusu. Kişilerin psikolojiye farklı yaklaşımları, terimlerin seçimi, hangi ağırlıkta ele alınmaaı ve Türkçe nasıl karşılanması gerektlği konusunda oldukça farklı beklentilere yol açabilir. Bu sözlüğün de bu bakımdan eleştirilere açık olması doğal. Örneğin, 'Bilişsel Psikoloji' (ya da 'Ruhbilim') diye bir ana başlığın bulunmayışı ('Davranışçıhk' diye bir başlık varken), eleştirilebilir. Aynı biçimde kimi İngilizce terimlerin Türkçe karşılıkları sorgulanabilir. Gene de, sözlükteki seçimlerin genellikle yerinde olduğu söylenebilir. (Ancak, Fröyd'cülük" terimini anlamak olanaksız. Nltekim, bu terim yazara da ters gelrniş olmalı ki, yapıtın başındaki sunuş niteliğindeki yazıda kendisi de 'Freud'çuluk' terimini kullanıyor. Başvuru yapıtı. Okurlara bir başvuru yapıtı olarak da önereceğimiz bu çalışma ile ilgili bir eleştiriyi daha dile getirmek gerekir. Hançerlioğlu, 'önce' adlı sunuş yazısında bu sözlüğü yazma gerekçesini aynen şu sözcüklerie belirtmekte: 'Ruhbilim, Özellikle ekonomiyle toplumbilim gibi temel bilgi dallannda gerçekleri saplırmada kullanılmaktadır. Demek ki, ruhbilimin, tüm düşüncesi ve metafizik bilimdışılıklarından arındırılarak, bilimsel sınırları içine çekilmesi gerekir. Konuya duyduğumuz ilgi bu yüzden.' Hançeriioğlu'nun bu yüzeysel saptamasına olduğu kadar, bu saptamadan kalkarak bir sözlük yazmanın 'ruhbiliminin bilimsel sınırlan içine çekilmesine' nasıl katkıda bulunacağını da anlamak olanaksız. D 27 2 31 35 6 'A •• ^j A 39 B t O o L. OS 100 « O / / I,M, K»*ım. i9f,4 ch..in. Ekim. 196i 200 • O u / * f Thompro,,. sj.ıh.ıt, \9 Arır, ş » ı . . t . myn, Fyini, \vıe ımi 300 BİTTİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle