01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SUALTI ARKEOLOJİSİ ZOOLOJİ M a r t 1814'te, Brest (Fransa) açıklarında Golymin adlı 74 toplu bır gemi battı. Bir buçuk yüzyıl sonra, 1979 yılında sllahların bir bölümünü ve özellikle M.S. 3 yılında dökülmüş üç bronz topu çıkarmak amacıyla bir arkeolojlk araştırma programı hazırlandı. Bu bir buçuk yüzyıl boyunca, deniz suyu, bıtkıler ve deniz hayvanları zarar verecek zamanı fazlasıyla bulmuştu. Uzman olmayan bir göz, kireç ve silis katılaşmalarının yatakları altında kalan topları kolay kolay lanıyamazdı. Bu üç bronz top üstlarlnd* bulunan tarlhi izlere zarar verllmeden nasıl onarılacaktı? Çelik kalemle yapılacak klasik mekanik temizleme yüzeylerinde tahribata yoi açabilirdi. Ashnda bu tabakanın temizlenmesi çözümlenmesı gereken en önemlı sorun değildi. Metal bir nesne deniz suyunda kaldığı süre içerisinde, demir tuzları, sülfatlar, karbonatlar, hidroksitler ve oksilorürler bakımından doyar. Nesnenin üstündeki tabaka temizlendiğinde bu tuzlar havayla temasa geçerler, klorhidrik asit bırakarak suya dönüşür ve paslanırlar. Bu tepkımeler nesnenin tum metal kısımlarının kemirilmesine neden olur. Denizaltı arkeolojısı buluntularının çoğu denizden çıkarıldıktan sonra bozulma sürecine girerler. Bu konudaki en iyi örnek Jacques Cousteau'nun söz cttiği top gülleleridir. "Güllelerl örten tabaka temlzlendlğlnde sağlam gözükürler, ancak blrkaç gün sonra bütünüyle toz hallne dönüşürler." Işte bu noktada elektroliz devreye gırmektedir. Denizaltı buluntularının kurtarılmasında uygulanan bu yöntem Fransa'da gelıştirildi; nesnenin üstündeki tabakayı temizlemek, metal parçaları klordan arındırmak, yani havada bozulmaya yol açan tuzları elemek için bir dizi basit ve etkili.yöntem belirlendi. Golymin'in bronz toplarından biri, katılaşmış yatağın kaldırılması ve klorürlerin elenmesı amacıyla elektrolizden geçirildı. 430 kg ağırlığındaki top, yakıcı potas (KOH) banyosunda 4.5 amperlik bir jeneratörün eksi kutbuna bağlanmış olarak 7600 saat bırakıldı. Artı kutuba ise paslanmaz çelikten bir tel örgü yerleştirılerek devre kapatıldı. Denizaltı hazinelerine Kulaklar yiyecekleri elektroliz tedavi nasıl ayırt eder? "Ultrason dünyasında" yaşayan yarasaların nasıl avlandıkları aydınlandı. arasaların yansıyan ses dalgaları ile avlandıkları uzun zamandır bilınıyor. Fakat avlarının peşine düşmeden önce, o narin kulakları ile havada yiyecekleri nasıl ayırt edebildikleri anlaşıldı. Bir hayvanın etrafında olup bitenlerin farkına varabilmesi, çevreden gelen sinyalleri alabilmesine bağlı: Köpekler ve köpekbalıkları koku ile, baykuşlar görerek ve duyarak. Bazı gece avlanan yılanlar ise ısı değişikliklerine duyarlıkları ile bunu gerçekleştirirler; çevrelerini bir anlamda "ısı görüntülerinden oluşan sürekli bir devinim" olarak algılarlar. Yarasaların dünyası bir "ultrason Jünyası"dır Tübinger Üniversitesi Biyoloji Enstıtüsü'nden Prof. Hans Ulrich Schnitzler, yarasaların bu kadar çok ses dalgası arasında nasıl olup da uçan avlarının seslerlnl ayırablldlklerlnl araştırıyordu. Ulaştığı sonuç oldukça ilginçti: Böceğın kanat sesleri yarasa tarafından "takırtı" olarak algılanıyordu. Schnitzler'in ekibinden Rudi Kober, uçan böceklerin yansıttığı ekoları daha ayrıntılı bir şekilde inceledi: Önce bir boceği, kanatları serbest kalacak şekilde, bir iğnenin ucuna hafifçe tespit etti; daha sonra hayvana doğru 80 kHz'lik bir ses dalgası uyguladı. Insan kulağı için duyulamayacak yükseklikte olan bu ses yarasa cinslerinden ve uzun süredir Tübinger ekibinçe deney hayvanı olarak kullanılan "büyük nal burunlu" (veya "fil") yarasanın, yön belirlemede kullandığı titreşim aralıgına hıtap edıyordu. Kober, böcekten yansıyan ekoyu bir mikrofon aracılığı ile kayıt etti. Rudi Kober, kanatların ses dalgalarına dik olarak rastladıklarında, sesi oldukça yüksek yansıttıklarını belirtiyor. Bunun, güneş ışığında döndürülen bir aynanın sadece bir defa çakması gibi, her kanat vuruşta sadece bir kez gerçekleştiğini saptamış. Buna göre, ekonun şiddeti için belirleyici oğenin kanat çırpma ritmi olduğunu söylüyor. Araştırmacıların "parıltı" diye isimlendirdikleri bu kısa, fakat yüksek tondaki takırtılar, "nal burunlu yarasalar"ın sonar algılayıcılarında, aynen yılanların ısı algılayıcılarının serin çevredeki sıcak bir noktayı algılamaları gibi, bir av sln Y Tabakayia örtülmüş bir top, elektrolize sokulan parça tabakadan arınır. O zaman ışlemın, metalin klorürlerden arırvdırılmasını amaçlayan iklnci bölümü başlar. Bu işlem uzun gozükebılır, ancak ulaşılan sonuç buna değer Ucuz olan bu yöntem, tabakanın temızlenmesınde uygulanan usandırıcı mekanik işlemi ortadan kaldırmakta ve bu arada klorürlerin elenmesıni de sağlamaktadır. Bu yöntem suyun içinde uzun süre kalmış bırçok parçada başarıyla uygulanmıştır. Ancak, denizaltı araştırmalarında büyük parça ların yanında temizlenmesi çok zor olan ve çok zaman alan birkaç yüz santimetre küplük katılaşmış yığınlarda çıkartılmaktadır. Bu yığınlarda gizlenmiş nesnelerin temizlenirken zarar görmesini önlemek amacıyla bir yöntem gelıştirildi. Çıkartılan bloklar katot işlevi gören metal bir tel örğünün içinde bir sepete yerleştirildi. Tabakayia örtülmüş metal nesneler elektrolizin temasıyla katodunkine yakın bir elektriksel potansiyele ulaştılar. Birkaç yüz saat sonra sepet banyodan çıkarıldı ve yığın temizlendi. Ağaç ve metal parçalardan oluşan buluntular hamur hale dönüşmüş kütleden çıkarıldı. XVII. yüzyıl Rus gemisi Slava Rossıı'den kalan yarım ton ağırlığındaki bu parçalar Catherine II döneminde yaşamış Rus denizcilerin günlük yaşamlarının tanıklarıydılar. Araştırmacılar bu aşamaya gelmekle de yetinmediler. Elektriğl iletmeyen nesnelerin elektroliz yöntemiyle temizlenmesi konusuyla da ilgılendıler Düşünce garip görülebılir, ancak topraktan ve denizden çıkarılan parçalarda havayla temas sonrasında aynı sorunlarla karşılaşılıyordu. Bu nedenle benzer yöntemlerin uygulanması gerekiyordu: Klorürden arındırma, yüzeydeki pas lekelerinin temizlenmesi, vb. Bu durumda, işleme sokulacak nesne katot görevi yapamazdı. Nesne katodun yakınına yerleştirildi ve klorürden ve paslardan arındırma bır ya da bırçok anoda iyon transferıyle gerçekleştirildi. Bugün, arkeolojik tahta ve deriler üstündeki tuzların elenmesı için çalışmalar sürdürülüyor. Öte yandan, Biscarosse Gölü'nün dibinde yatan II. Dünya Savaşı'nda Almanların kullandığı deniz uçakları kaybolmuş bir çağın tanıkları olarak yeniden su yüzüne çıkmak için bu yöndekı çalışmaların sonuçlanmasını bekliyorlar Alüminyum gibi modern metailerın restorasyonu çok karmaşık sorunlar yaratıyor. Bu yüzden elektroliz yöntemi doğrudan kullanılamıyor.U (Scienca «t VI* Ağustos 87) Elektrollzin tabaka üzerlndekl etkileri Öncelikle, elektrolıtık sıvının yayılımı, nesneyle tabaka arasındaki değme bölgesini hamur hale getirir; metalin yüzeyindeki hidrojenin su kabarcıkları bıçımınde çıkması ta bakaya baskı uygular ve çözülmesini sağlar. Mekanik hareketlere kimyasal tepkımeler eklenir: Demir oksitleri ve dığer metaller indirgenir ve sağlam metal kalır. Bu arada, sülfürler ve klorürler çözeltinin içinde iyonlze olurlar ve artı kutba giderler. 2001000 saat arası bir süre sonunda, yallolarakdeğerlendiriliyor. "Parıltı'lar, ses dalgası böceğe önden gönderilirse derin, arkadan gönderilirse yüksek olarak algılanıyor. Bocekler kanatların ı sadece yukarı ve aşağı değil, aynı zamanda, yatık bir sekiz harfi şeklinde ileri ve geri de hareket ettirirler. Dalga, böceğe önden ulaşırsa, kanatlar "parıltı" anında kaynağa ters yönde çırpılırlar. Dalgalar genışler ve eko derin olarak algılanır. Önden ulaştığında ise, kanatlar ses kaynağına doğru vururlar. Dalgalar sıklaşır ve eko yükselir. Uyarının geldiği yöne bağlı olan ton yükselmelerindekı bu değişikliklere her böcekte rastlanır. Böcek cinslerine göre farklılaşan olay "parıltı"larm sıklığıdır. Kanatlarını ne kadar hızlı çırparlarsa, o kadar sık oluşur. Ses bantlarındaki sinyallerı renkli resimlere çeviren bir frekans ayrıştırıcısı ile, Tübingerli yarasa araştırmacıları, ekolardaki bu farklılıkları görüntülemeyi başardılar. Yine Schnitzler'in ekibinden Gerhard von der Ende ise, yarasaların farklı ekoları ayırıp ayıramadıklarını incelemekle görevliydi. Bunun için önce "büyük nal burunlu" yarasaları belirli bir sinyale alıştırdı. Sonra yarasanın sonar duyarlılık aralığını kaydetti ve bu ekoları estetik bir melodi biçiminde tekrar çaldı. Bu arada Kober tarafından kaydedilen "parıltı"ları da elektrcnik olarak bu sese ilave etti. Sonuç olarak "nal burunlu" yarasaların her koşulda, değişık böcek çeşıtlerinin ekolannı ayırt edebildikleri ispatlandı. Bunlar diğer birçok yarasa cinsine kıyasla birtakım özelliklere sahipler. Ekoların içinde takırtıları tanıyabiliyorlar; görece olarak daha uzun ve sabit tonda sesler çıkarabiliyorlar (Bu seslerin ekolarında "parıltı" gibi kısa ve ritmik frekans değişiklikleri daha iyi meydana geliyor). Mans Ulrich Schnitzler, "nal burunlu" yarasaların ormanlar ve çalılıklardaki av çevrelerine mümkün oiduğunca uyum sağlayabilmelerini bu uzun çığlıklarına bağlıyor. Bazı yarasaların av sırasında, muntemelen değişik böcek çeşitlerini de ayırabıldiklerini ve "lezzetli" olanlara yöneldiklerini söylüyor. (Blld der Wis«en8chart, 101987) Yukarıda görülen ikl top katılaşmış tabaka nedeniyle tanınamaz durumdalar. Elektroliz için hazırianmış parçatar jeneratörün eksi kutbuna bağlanmışlar. Tel örgü ise anot rolünü üstleniyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle