Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Tl P Yükseklerde yaşam ve tehlikeleri 5 bin metre yüksekllkte hipoksl (oksljen azlığı) nedeniyle baş ağrısı, el becerlsi ve alet kullanma yeteneginde azalma, bilinç bulanıklığı gibi belirtiler ortaya çıkıyor. Derieyen: îsmail Murat ükseklıkle birlikte hava basıncındaki azalmaya koşut olarak havadaki oksijen miktarının da azalması yükseklerde yaşamayı zorlaştıran başlıca etken. Deniz seviyesinden 4500 metre yüksekte bulunan bir kişinin akciğerlerine her soluk alışta giren oksijen miktarı deniz seviyesine oranla yarıya inmekte. Oksijen yoksunluğunun insan organizmasını nasıl etkilediğini göstermek amacıyla, hızla yükseklere doğru tırmanan bir dağcıyı gözümüzde canlandıralım: Dağcı 3000 metrenin üslüne çıktığında havadaki oksijen basıncının hızla düşmesı karşısında vücudun ilk yanıtı, solunum derinliği ve hızının uyarılmasıdır. Tirmanmasını sürdüren dağcımız 4800 metreye geldiğinde solunumu %70 artmıştır. Vücut böylece oksijen azlığını yenmeye çalışmaktadır, ancak solunumun daha fazla artması yapısal olarak mümkün olmadığından oksijen yoksunluğu bir süre sonra merkez sinir sis Y temini yani beyni etkilemeye başlar; yaklaşık 5000 metrede yorgunluk, başağrısı, el becerisi ve alet kullanma yeteneğinde azalma, bilinç bulanıklığı gibi, oksijen yoksunluğuna (hipoksi) bağlı merkez sinir sistemi belirtileri ortaya çıkar Oksijen maskesi kullanılmadığı takdirde 6000 metrede dağcının yaşamı tehlikeye girer, koma ve ölüm meydana gelebilir. Bir tür sarhoşluk veya "dağ vurgunu" diyebileceğimiz hastalık tablolarına neden olan 40005000 metre yükseklikte yaşamını sürdüren insanlann varlığı, şaşırtıcı bir doğal uyumu gösteriyor. Boylar kısa Güney Amerika'nın batı kıyısı boyunca uzanan And Dağları'nın yüksek kesimlerinde yaşayan yerlilerin nasıl olup da bu çetin iklim koşullarına uyum sağladıklarını La Paz (Bolivya) Yüksek irtifa Patolojısi Kliniği araştırıyor. Kliniğin kurucusu Dr. Gustavo Zubıeta, yerlilerin oksijen azlığına doğuştan uyum sağ And dağlarında büyük bir gözlemevi var. Kuzey Şili'deki Cerro Toluo Gözlemevi, güney yanmküredeki yıldızları incelemek İçin önemli bir araştırma merkezidlr. Gözlemevlnin teleskoplarını kullanabilmek için gökbilimciler bekleme listeleri oluşturur. Objektifin belirli aralıklarla açılmasıyla elde edilen bu fotoğraf, çıplak gözle zor ayırt edilen yıldızların Güney Kutbu çevresindeki çembersel hareketini . göstermekte. Huanca'dakipazarda iktidarsızlık, buyü ya da ateşe karşı kullanılan kocakan ilaçları İçin çeşitli bitki ve otların yanı sıra, kalp rahatsızlığı için denizyıldızı da satılıyor. ladığını vurguluyor. And yerlilerınin göğüs çapı oldukça geniş, ama boyları kısa, yani solunum kapasitesinin vücut ağırlığına oranı deniz seviyesınde yaşayanlara göre daha yüksek. Yerliler bir solukta daha fazla oksijen alıyor ama ufak tefek olduklarından oksijen kullanımları daha az, dolayısıyla oksijen tüketiminae ekonomi yapıyorlar. Ayrıca yerlilerin kalplerinin normalden büyük olması kalbin akciğerlere ve dolaşıma bir kerede daha fazla kan pompalayabilmesine olanak sağlıyor. Yerlilerin doğuştan gelen bir üstünlüğü de el ve ayaKİarındaki kılcal damarların normalden fazla olması; başka bir deyişle dağların dondurucu soğuğuna karşı daha sıcak el ve ayaklar. Gerçekten bu yerlilerin çıplak ayaklarıyla donmuş Titicaca Gölü üzerinde saatlerce yürümelerı, gecenin ayazında açık havada uyumaları mümkün. Bu arada yaklaşık 6000 metre yükseklikte yaşayan "mavi Insanlar'dan söz etmek gerek: Bu yerlilerde alyuvarların (oksijen taşımakla görevli kan elemanı) ve oksijenin bağlandığı hemoglobin molekülünün fazla olması deri ren• gini değiştiriyor. Hemoglobin artışıyfa birlikte kanın taşıyabildiği oksijen miktarı yükselmektedir. Molekülsel düzeydeki değişimler sonucu kandan dokulara oksijen verımı son derece kolaylaştığı gibi, hücrenin oksijenı etkin bir biçimde kullanımı da artar. Aslında bu yükseklikte yaşamak And yerlilerine özgü bir özellık sayılmamalı, organizmaya oksijen yoksunluğu karşısında gereklı fizyolojik ayarlamaları yapması için süre tanındığında, yani yavaş yavaş bu yüksekliğe erişildiğinde deniz seviyesinden gelen bir kışı de dağ yaşantısına uyum sağlayabiliyor. Fizyolojide bu uyum tablosu "aklımatizasyon" kavramıyla açıklanıyor; yükseklere çıkan kişinin vücudunda oksijen azlığına bir yanıt olarak haftalar içinde bir dızi değişim meydana gelmekte. Ancak bu uyum temelde yerlilerin doğal aklimatizasyonuna benzemekle birlikte o kadar başarılı olmuyor. Deniz seviyesinden gelen kişilerin çalışma kapasitesi, uzun süre kalsalar bile burada doğup büyüyen yerlilerden %20 daha düşük kalıyor. Dr. Zubieta bu farkı, yerlilerin yukarıda değındiğimız anatomik özellikleriyle açıklıyor, ancak yerlilerin göğüs çapının daha genış olduğunu kabul etmiyor. Zubieta yüksek irtifada yaşamanın kalp ve akciğer hastaları için sakıncalı olduğunu, bu yük Mavi insanlar