06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 9 MAYIS 2021 PAZAR DİZİ ODTÜ’de aracı yakılan ABD elçisi, Türkiye’de daha fazla kalamayacağını anlayarak ülkesine döndü Commer’i gönderen eylem Türkiye’ye gelişinde protestolarla karşılaşan “Vietnam Kasabı” lakabıyla anılan ABD’nin yeni Ankara Büyükelçisi Commer’in ODTÜ ziyaretinde arabası yakıldı. Yusuf Aslan, Ulaş Bardakçı, Seçkin İnceefe ve İrfan Uçar’ın da aralarında bulunduğu 18 öğrenci gözaltına alındı. 6Ocak 1969 Pazartesi günü ABD’nin Ankara Büyükelçisi Robert Commer, ODTÜ Rektörü Kemal Kurdaş’ı ziyaret amacıyla siyah renkli Cadillac marka aracıyla ODTÜ’ye geldi. Rektörlük binasının karşısına park edilen aracı önce kantindeki öğrenciler fark etti ve yurtlara, amfileri dolaşarak “Commer üniversiteye geldi” diye haber ulaştırdı. Ankara’ya ilk geldiğinde protesto için Esenboğa’ya giden, ancak aprona yanaşan otomobille alandan gizlice uzaklaşan Commer 39 gün sonra kendiliğinden ayaklarına kadar gelmişti. Commer’in geldiğini haber alan öğrenciler amfilerden, yurtlardan Rektörlük binasına akın etti. Rektörün arabasının başında toplanan öğrencileri camdan gören Rektör Kurdaş, öğrencileri engellemeye çalıştıysa da başarılı olamadı. Rektör Kurdaş’ın uzaklaşmasından sonra Sinan Cemgil, Hüseyin İnan, Akın Atauz, İbrahim Seven, Halil Çelimli, İrfan Uçar, Ulaş Bardakçı, Yusuf Aslan, Mustafa Taylan Özgür, Ahmet Sönmez, Comer’in otomobilini sallamaya ve sarsmaya başladı. Ancak hayli ağır olan Caddilac’ı devirmek o kadar da kolay değildi. Sonunda İbrahim Seven’in DDAENLGİZALSEIRYİINM Yanan otomobil artık bir enkaz yığını haline gelmişti. Öğrencilerden Cemal Selmanpakoğlu, Şule Albayraktaroğlu, Ahmet Sönmez ve Ahmet Börüban’ın MİYASE İLKNUR 4 aralarında bulunduğu bazı öğrenciler otomobilden söktükleri parçaları hatıra olarak aldı. bulup getirdiği çelik bir boru yardımıyla otomobili yan yatırmayı başardılar. Yan yatan arabayı da hep birlikte yüklenerek ters çevirmek zor olmadı. Ters çevrilen otomobilin benzin deposundan benzin akmaya başladı. Hüseyin Öğrenciler gözaltında Commer’in arabasını yakmak suçundan Yusuf Aslan, Ulaş Bardakçı, İbrahim Seven, Tuncay Çelen, Mustafa Akgül, Seçkin İnceefe, Halit Çelimli, İrfan Uçar, Coşkun İnan, Sinan Cemgil’in boynundaki atkıyı Eroğlu, Reşat Oğuz, Saim Çalış, Sait Bik, alarak otomobilin benzin deposuna sokup Mustafa Bozoğlu, Koray Doğan, Dilşad Çebenzine buladı ve otomobilin dört bir ya lik, Bayram Köklü, Bayram Yaşar ve Kasım nına sürdükten sonra çakmakla otomobi Çelik gözaltına alındı. li tutuşturdu. Alevi gören başka öğrenciler Aranan öğrencileri bulmak için ODTÜ de otomobilin başında birikti. Yangını pen yurtlarına gece yarısı baskın düzenlendi. cereden seyreden rektör itfaiyeye haber ODTÜ bir ay süreyle kapatıldı. ABD Büyüverdi. Olay yerine kısa sürede gelen itfai kelçisi Commer, “böyle bir olayın bizzat ye aracının önünde barikat kuran öğrenci ABD’nin desteğiyle kurulmuş bir okulda ler ateşin söndürülmesini engelledi. geçmesinin üzüntü verici” olduğunu söyledi. Commer’in arabasının ODTÜ’de yakılması hem Türkiye’de hem de yurtdışında yankı buldu. ABD Büyükelçilik Başkâtibi Andrew, Dışişleri Bakanlığı Batı Dairesi’ne giderek, olayla ilgili ve ayrıca tazminat isteyen büyükelçilik muhtırasını verdi. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Oktay İşcen, Commer’in yakılan otomobilinin zararının Türkiye tarafından ödeneceğini açıkladı. Olay, TBMM’de ve Senato’da özel gündem maddesi olarak tartışıldı. Mecliste AP Grubu adına konuşan İhsan Ataöv, ODTÜ’lüleri “Üniversiteyi Koçero Meydanı haline getirenler, başıbozuk eşkıya hareketi. Zibidiler” diye suçladıktan sonra Orman Fakültesi’nde öğrencilere saldıran ülkücüler için de komandoların nefsi müdafaa için ortaya çıktığını söyleyince CHP’lilerin protestolarına neden oldu. Senato’da ise Kontenjan Senatörü Tayfur Sökmen, CIA’nın savunuculuğuna soyunmuş, CIA’nın komünizm afetinin mazaratlarını önlemek için çalıştığını belirterek, “CIA’da çalışmış bir büyükelçiyi istememek Sovyet emellerine hizmettir” dedi. Washington Daily News gazetesi de başyazısında olayla ilgili olarak Vietnam ile Türkiye’yi kıyaslayarak, “Commer, 1.5 yıl Vietnam’da Vietkong teşkilatının oluşumu için çaba sarf etmiş olmasına karşın herhangi bir tehditle karşılaşmadı. Ama NATO’da müttefik olduğunu sandığımız Türkiye’ye gittiği ilk günden itibaren ‘Katil evine dön’ nidalarıyla karşılanmış ve sonunda arabası yakılmıştır. Commer, ülkeye döndüğünde bu konu masaya yatırılmalıdır” yorumunu yapmıştı. Fakat Robert W. Commer, Türkiye’de fazla kalamadı. Türkiye’deki görevinden alındı, yerine William Handley atandı. “Honçho (Kasapişkenceci)” olarak adlandırılan Vietnam pasifikasyon uzmanı ve CIA ajanı Comer de 28 Kasım 1968 Perşembe günü olaylı olarak geldiği Türkiye’den 7 Mayıs 1969 Çarşamba günü ayrılmak zorunda kaldı. Hüseyin İnan’a silah kaçakçılığı suçlaması Ankara Emniyet Müdürü İbrahim Ural, 3 Ekim 1969 günü düzenlediği basın toplantısında Hüseyin İnan ve Tahsin Akpek adındaki ODTÜ öğrencilerini silah kaçakçılığı yapmakla suçladı. Ural’a göre, Gaziantep’ten Ankara’ya gelirken bindikleri otobüste unuttukları mavi renkte bir çanta, otobüste temizlik yapan muavin tarafından bulundu. Muavin, ağırlığından şüphelendiği çantayı açtığında üç adet tabanca ile çok sayıda mermi buldu. Muavin çantayı polise vermek için giderken çantayı otobüste unutan İnan ve Akpek adlı öğrencilerin geri gelerek çantayı almak istediklerinde yaşanan tartışma sırasında Hüseyin İnan’ın çantayı alıp kaçtığını belirten Emniyet Müdürü Ural, Tahsin Akpek ile Fehmi Erbaş’ın yakalandığını açıkladı. ODTÜ Öğrenci Birliği, ertesi gün düzenlediği basın toplantısı ile Emniyet Müdürü Ural’a cevap verdi. Basın toplantısında konuşan öğrenci liderleri, olayın bir polis tertibi olduğunu belirttiler. Toplantıda polis tarafından silah kaçakçılığı ile suçlanan ve aranan Hüseyin İnan da hazır bulunarak kendisine yönelik suçlamalara ilişkin şunları söyledi: “Her zamanki gibi halkla ilişkiler kurmak için Gaziantep’e gitmiştim. Arkadaşım Tahsin Akpek ile Ankara’ya dönerken şehre 100 km kala indiğimiz mola yerinde otobüsü kaçırdık. İçinde çamaşırlarımın bulunduğu çanta otobüste kalmıştı. Terminale gelince kaçırdığımız otobüsteki çantamı almaya gittik. Ancak etrafta dolaşan sivil şahıslardan şüphelendim ve Taylan Özgür gibi vurulmamak için hemen okula geldim. Bu arada arkadaşım Tahsin Akpek’i almışlar.” Filistin dönüşü yakalandı 1968’de, TİP ve daha sonra MDD (Milli Demokratik Devrim) içindeki ayrılıklardan sonra Hüseyin İnan’da, silahlı mücadele fikri ağırlık kazanmıştı. ODTÜ’den arkadaşı Sinan Cemgil ile birlikte sosyalist solun ilk silahlı örgütü olma özelliğini taşıyan THKO’nun (Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu) çekirdek kadrosunu oluşturdu. Öğrencisi olduğu İdari Bilimler Fakültesi’nden çıkartılan Hüseyin İnan, Sinan Cemgil, Yusuf Aslan ve Deniz Gezmiş’in de kaldığı ODTÜ yurdunun 201202 numaralı odasına yerleşir. 14 Ekim 1969 tarihinde, THKO’nun bu nüvesini oluşturan grup ile birlikte Filistin’de ElFetih kamplarında gerilla eğitimi almaya gider. Kendilerinden önce ElFetih kampına giden Abdülkadir Yaşargil ve arkadaşları, bu yolu açmışlardı. ElFetih kamplarında yaptıkları yirmi günlük bir eğitimden sonra Hüseyin ve 15 arkadaşı, 1 Şubat 1970 Pazar günü, Suriye sınırından gizlice Türkiye’ye girer. Birkaç gruba ayrılan THKO’lulardan İnan, Alpaslan Özdoğan ve Mustafa Yalçıner’le birlikte, yanlarında getirdikleri silahları Diyarbakır surlarına gömer. Sözleştikleri gibi Diyarbakır Tıp Fakültesi önünde diğerleriyle buluşmak için gittiklerinde fakültenin çevresinin polis tarafından sarıldığını görürHüseyin İnan ler. Zira fakültenin önüne ilk gelen Kadir Manga’yı hareketlerinden şüphelenen polis gözaltına almıştı. Manga’dan sonra Tuncer Sümer, Ercan Enç ve ODTÜ öğrencisi İranlı Hamit Yakup kısa sürede yakalandı. Polisleri gören Hüseyin İnan, Alpaslan Özüdoğru ve Mustafa Yalçıner, Diyarbakır dışından bir benzin istasyonundan Adana’ya gitmekte olan bir otobüse biner. Hüseyin ile Alpaslan, yan yana koltuklara, Yalçıner tek başına oturur. Otobüs, Gaziantep yakınlarında jandarmalar tarafından durdurularak aranır. Hüseyin İnan ile Alpaslan Özüdoğru yan yana koltuklarda oturduğu için gözaltına alınır. Tuncer Sümer, Ercan Enç ve ODTÜ öğrencisi İranlı Hamit Yakup polis tarafından yakalanır. Mustafa Yalçıner, şans eseri kurtulur ve Adana’ya gelir. Yalçıner, daha sonra Ankara’ya gider. Müfit Özdeş, Teoman Ermete ve Atilla Keskin ise Malatya’da tren garında yakalanır. Sonuçta, yakalananlardan Hüseyin İnan, Atilla Keskin, Teoman Ermete, Müfit Özdeş, Ercan Enç, Alpaslan Özüdoğru, Hamit Yakup, Ahmet Tuncer Sümer, Kadir Manga, Ali Tenk, Bahtiyar Emanet tutuklanır. Mustafa Yalçıner, Ahmet Erdoğan ve diğer 3 kişi yakalanamadığı giçin gıyabi tutuklama kararı ile aranır. Mahkemenin Dışişleri Bakanlığı’ndan talep ettiği, konu ile ilgili bilirkişi raporunda, Bakanlığın, ElFetih örgütü hakkında sosyalist bir örgüt olarak değil, “Milliyetçi bir Arap örgütü” olarak görüş bildirmesi sayesinde aynı yılın Ekim ayında serbest bırakılırlar. Yusuf Aslan köylülerle mitingde THKO’nun doğu illerinde ilk örgütlendiği il Elazığ’dır. Özellikle Elazığ’ın Sün köyüne hemen hemen gelmeyen THKO önderi kalmamıştır. Halen kullanılan köyün çeşmesi de aralarında Sinan Cemgil, Mustafa Yalçıner ve Cemal Kandemir de yapımında çalışmıştır. ZAP Köprüsü’nün aksine Sün köyünün çeşmesinin devrimciler tarafından yapıldığı pek az bilinir. Deniz, Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın köye gelişleri köyün yaşlıları tarafından bugün de hatırlanıyor. 1969 yılında Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan köye geldiklerinde Keban Barajı nedeniyle toprakları kamulaştırılan köylülerin istimlak bedeli ödenmeyişi nedeniyle hükümete öfkeli olduklarını öğrenirler. Köylülerle birlikte miting düzenlemek için çalışmalara başlarlar. Miting için köylülerle toplanılır. Mitinge Yusuf Aslan da katılır. Halktan da büyük destek gören miting, THKO 2. Davası’nın sanığı olan Elazığlı devrimcilerin örgütlenme çalışmalarını kolaylaştırır. İdama giden yol 29Aralık 1970’te, DevGenç üyelerinden İlker Mansuroğlu’nun öldürülmesi üzerine, THKO’nun örgüt olarak ilk kez ismini kullandığı Kavaklıdere Polis Karakolu’nun kurşunlanması olayıdır. 1 Ocak 1971’de İş Bankası Emek Şubesi soygununu gerçekleştiren THKO, Amerikan askeri tesislerinin basılarak önce bir, daha sonra dört Amerikalı askerin kaçırılmasıyla artık THKO’nun lideri Hüseyin Aslan, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Nurhak’ta katledilen Sinan Cemgil ve diğer THKO’lular hiçbir cana kıymamasına karşın iktidarın karizmasını yerle bir ettiği için hedefe kondular. Cemgil ve arkadaşları Nurhak’ta katledilirken birkaç gün arayla yakalanan Yusuf Aslan, Deniz Gezmiş ve Hüseyin İnan da göstermelik bir mahkme kararı ile idama mahkum edildiler. TBMM oylamasında eller iştahla kalkıp indi ve üç genç 6 Mayıs 1972 günü infaz edildiler. Yan yana gömülme arzuları bile yerine getirilmeyerek aralıklı gömüldüler. Sanki yan yana gömülürlerse mezardan kalkıp eylem yapacaklarmış gibi ölülerinden bile korktular. Mehdi Beşpınar anlatıyor Önceki gün arayan ve dizide yer alan olaylarla ilgili önemli ayrıntılar açıklayan Mehmet Mehdi Beşpınar, AISEC olayında eylemi yapan öğrenciler olarak çok acemi olduklarını, polis resim çekerken yüzlerini kapatmak yerine pankart asmaya çalıştıkları için yakalandıklarını söyledi. Protesto eyleminde Sait Bülbül’ün gerçekten de olay esnasında orda olmadığını, ancak 1973’te Filistin’de İsrail komandolarının baskınıyla katledilen 8 devrimciden biri olan Yücel Özbek’in de AISEC eyleminde olmasına karşın polis tarafından tespit edilemediğini belirten Beşpınar, “Yücel’i polis tespit edememişti. Biz de sakladık. Salona MTTB’lilerin alındığı bilgisi yanlış. Bizim olduğumuz yere MTTB’liler gelemezdi. MTTB Başkanı Ismail Kahraman korkusundan 10 yıl sınavlara bile giremedi” dedi. Tanıklık yaparken bayılan polis Necdet Bato’nun daha sonra polistikten istifa ettiği bilgisini de veren Beşpınar, yıllar sonra Beyazıt’ta hediyelik eşya satıcısı olarak karşılarına çıkan Bato’nun çok korktuğunu söyledi. TMGT ve TMTF gibi örgütlerin öğrenci hareketlerinin başladığı yıllarda artık CHP’lilerin değil sosyalistlerin toplandığı örgütler olduğuna dikkat çeken Beşpınar, “ Alp Kuran’ın TMGT başkanlığı sırasında sosyalist gençliğin başlıca toplanma yeri TMGT olmuştu” diye konuştu. BİTTİ ‘Önce zarar ver’, Sağlık Bakanlığı’nın ilkesi mi? Şüphesiz ki değildir, öyle davrandıklarını hiç düşünmem ama bilimden uzaklaşırsanız, doktor da olsanız sağlık bakanı da insanları çok da sevseniz ve gözyaşı da dökseniz, insanlara zarar verirsiniz. Tıbbın temel ilkesi “önce zarar verme!”yi unutursunuz, zarar vermeye dönüşür her şey. Müjdeyi duyurdu Sağlık Bakanlığı, sıtma ilacı hidroksiklorokin, Covid hastalarının tedavi protokolünden çıkarıldı! Bu ilaç neredeyse bir yıldır hiçbir aklı başında ülkede kullanılmıyor. En azından 2020 sonuna doğru bu ilaca kapılar kapatıldı. Bakanlık ve çevresindeki pek çok hastanedeki doktorlar bu ilacın Covid’e iyi geldiğine o kadar inanmışlardı ki Bakan Koca ve ekibi, geçen yıl Almanya’ya gittiklerinde bu sıtma ilacının çok iyi sonuçlar verdiğini söyleyip Avrupa’ya yol yordam öğretmeye bile kalktılar. Tıp okumuş Bakan Koca, büyük bir övünçle, 15 Nisan 2020 tarihli basın toplantısında hidroksiklorokini dünyada en yaygın kullanan ülkenin Türkiye olduğunu gururla açıklıyordu “Türkiye, tedavide farklı bir yaklaşıma sahip. Hiçbir ülke pozitif, şüpheli tüm vakalarda hidroksiklorokin ilacını erken dönemde kullanmadı. Biz bu ilaçtan daha vaka görülmeden 1 milyon kutu alıp depoladık. Çin’den getirilen Favipiravir’ini de bizdeki yaklaşımla kullanan ülke yok” demişti. Sözde, bu ilaçlarla başarı kazanmışlar! Fransız ve Amerikalı şarlatan Evet, bir Fransız şarlatan doktorla başladı ilaç. (Sonra diğer bir şarlatan Trump, övdü övdü bitiremedi, bu adam çamaşır suyu bile içilmesini istemişti.) Fakat klinik araştırmalarının yanlış olduğu kısa sürede ortaya çıktı. Hiçbir araştırma, bu ilacın Covid’e iyi geldiğine ilişkin bir bulguya ulaşamıyordu. Yüzlerce araştırma yapıldı, sonuç sıfır. Bakan övünürken, 2020 Mayısı’nda Dünya Sağlık Örgütü yaptırdığı araştırmayı açıklıyor ve hidroksiklorokini durduruyordu. Üstelik yan etkilerini de açıklayarak. Ülkemizin en gözde enfeksiyon hastalıkları uzmanlarının bulunduğu KLİMİK Derneği, 21 Eylül’de şu açıklamayı yapıyordu: “Güncel in vitro/in vivo ve randomize kontrollü klinik çalışmalar, ayaktan veya yatan, hafif/orta/ağır seyirli Covid19 olgularının tedavisinde hidroksiklorokinin etkili olmadığını göstermiştir. Hidroksiklorokin, aksini bildiren yeni randomize kontrollü klinik çalışma sonuçları olmadıkça Covid19’un asemptomatik, hafif, orta, ağır formlarının tedavisinde veya profilaksisinde (önleyici olarak) kullanılmamalıdır.” Ayrıca ilacın pek çok hastada, kalpte sonu ölümle sonuçlanabilecek ritm bozukluklarına yol açtığı da saptanmıştı. Hem dünyadan hem de ülkemizden araştırmalarla. (https://www.idcmjournal.org/adverseeventsofhydroxychloroquineincovid19) Primum non nocere Yani “önce zarar verme” ilkesini topyekun bir çiğneme var. Dr. Bakan dahil. Çünkü bu ilacın tedavi edici olduğuna ilişkin ellerinde hiçbir kanıt yoktu. Mayıs ayında DSÖ bu ilacı kullanmayın demiş olmasına rağmen, mayıstan mayısa bir yıl boyunca bu ilacı kullandılar. Bu ilacın tedavi edici yönü üzerine ülkemizde tek bir ciddi araştırma bile yaptırmadı Sağlık Bakanlığı. Yani bilime kulak vermedi! Bilimi kılavuz edinmedi. Kanıt aramadı, tüm hastalara dayattı ilacı.. Acaba bu ilacı aldıktan sonra aritmiye uğrayan kaç hastayı kaybettik, bilmiyoruz. Çünkü hastanelerimizde böyle bir kayıt kuyut tutulmadığı gibi Sağlık Bakanlığı toplanan verilerin tam üzerine oturmuş durumda. Özgür, bilimsel araştırma ortamının oluşturulmasını kendi iznine bağladı ve elindeki verileri araştırmacılara açmadı. Böylece ülkemizde bilimsel verilere, araştırmalara dayalı bilgi birikimi sağlanamadı. Bu hem böyle büyük bir pandemide insan sağlığı için bir suçtur hem de bilimi baltalama açısından bir suçtur. Stokta kalmadı mı yoksa? Ellerinin altında tuttukları Bilim Kurulu da kendilerine bile ulaştırılmayan bilgilerden yoksun olarak nasıl bir “danışmanlık görevi” yerine getirdi, bilinmez. Ayrıca bu kurulda çok az sayıda üye sıtma ilacının kaldırılmasını gündeme getirmiş ama Bakanlık kulak asmamıştı. Şunu da belirteyim: Hastanelerimizde çok sayıda doktor bu ilacın yararlarına sonuna kadar inanıyordu. Şimdi hastalara verilmemesini şaşkınlıkla karşılıyor olabilirler.. Aslında Bakan ve destekleyici arkadaşları hâlâ inanıyor olabilirler. Ortadan kaldırılmasının nedenini kestiriyorum: Stokları bitmiştir! Sağlık Bakanı ve arkadaşları çok kötü bir süreç yönettiler ve yönetmeye devam ediyorlar. Çünkü hastalara bu kez Favipiravir adında, Avrupa ve ABD tedavi protokollerinde olmayan başka bir özde ilaçları var. Yarına...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle