05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 18 MAYIS 2021 SALI [email protected] olaylar ve görüşler Kurtuluş için çare arayan Atatürk ve arkadaşları... 6 Ay'ın inanılmaz olaylarla dolu nefes kesen öyküsü. Alev Coşkun'un titiz ve usta kaleminden dönemin siyasal gelişmeleri etrafında Mustafa Kemal Atatürk’ün gün be gün temasları... Bu iktidarın yarattığı en önemli adli sıkıntılardan biri “İtirafçılık” müessesesinin kurulması ve kötü biçimde işletilmesidir. “İtirafçılık” müessesesinin iki uzantısı daha vardır: “Gizli Tanık” uygulaması ve “Tanık Koruma Programı”. Ne yazık ki zaten istismar edilmeleri çok kolay ve muhtemel olan bu her üç süreç de Türkiye’de çok kötüye kullanılmıştır. En yakın ve klasik örnek bu sütunda öyküsünü Müyesser Yıldız’dan aktararak anlattığım Erzincan Ergenekon kumpasının gizli tanığı, “Efe” kod adlı savcı Bayram Bozkurt, yeni adıyla Hakan Aslan’dır. Yargı mekanizmasını etkisi altına alan siyasal iktidar, terör örgütlerinin çökertilmesinde işe yarayan bu her üç uygulamayı da muhaliflerini yok etmek, yandaşlarını korumak için kullanmıştır. Ve şimdi bizzat kendisi bir itirafçı ile karşı karşıyadır. HHH Peker, beşinci videosunda bana da seslenmiş: https://youtu.be/H6MkwG47kK0 Bu videonun 18’inci dakikasından sonra, son derece saygılı bir dille bana hitap ediyor ve kendisinin uyuşturucu kullanmadığını, görünüşünün böyle bir izlenim verdiğini bildiğini, ama bunun genetik bir özellik olduğunu belirtiyor. Ben Peker’in videoları yayımlanmaya başlayınca Merdan Yanardağ ile TELE 1 kanalında birlikte sunduğumuz 18 Dakika programında görüntüsüne dikkat çekmiş, iddialarının soruşturulması zorunluluğuna ve bu süreçte Soylu’nun istifa etmesi gerektiğine de işaret ederek 32’inci dakikada şöyle demiştim: “Hangi psikolojide, nelerin etkisi altında konuştuğu açıkça görülüyor.” 18 DAKİKA 13 MAYIS https://youtu.be/ V4fDbbQrmrhs. Peker beşinci videosunda bana hitap İtirafçılık, Peker ve karantina çelişkileri ediyor gibi konuşuyor ama sanıyorum asıl muhatabı, kendisini uyuşturucu kullanmakla suçlayan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. Öyle anlaşılıyor ki Peker, bir zamanlar yakın işbirliği yaptığı Mehmet Ağar ve Süleyman Soylu tarafından dışlanmasını hazmedememiş, onların kirli çamaşırlarını ortaya döküyor. HHH Peker’in iddialarına karşı ilk tepki olarak muhalefeti ve gazeteleri suçlayan Süleyman Soylu, istifa etmemekle birlikte, geç de olsa, Sedat Peker hakkında suç duyurusunda bulundu; Peker’in ilişkide olduğu kişilerin ve kendisi hakkındaki iddialarının araştırılmasını istedi. Hiçbir demokratik ülkede, yöneticiler hakkında böyle iddialar öne sürüldüğünde, bunların üstü, muhalefete ve/veya medyaya yüklenerek kapatılmaz... Çünkü iddiaların üstü bu yanlış yöntemle kapatılmaya çalışılırsa, iddiaların gerçek olduğu konusunda kamuoyunda bir izlenim oluşur. Böyle iddiaların derhal ciddi ve tarafsız olarak soruşturulmaları ve hakkında iddialar ileri sürülen kişinin soruşturmalar bitene kadar da görevden ayrılması, demokratik rejimlerin geleneksel uygulamaları arasındadır. Bu arada Halkın Kurtuluş Partisi, HKP de Soylu hakkında suç duyurusunda bulundu. Elbette, gerek HKP’nin gerekse Soylu’nun yaptıkları başvuruların, iktidarın emrinde olan bir mekanizma tarafından soruşturulacağını unutmamak gerek! HHH Gündemin ve bu yazının ikinci konusu, karantina için 1 Haziran’a kadar açıklanan önlemler: 1) Cenazelere ve toplantılara sayı sınırı getirilmiş ama kendi yandaşlarının, tarikat liderlerinin cenazeleri ve kendilerinin iç ve dış siyasetleri gereği düzenledikleri toplantılar tıklım tıklım dolu. 2) AVM’ler kapalı mekânlar olmalarına rağmen açık, buna karşılık açık havada yerleri de olan kafeler ve restoranlar kapalı. Bu çelişki iktidarın hem esnafa karşı, sermayeden yana tavrını belirliyor hem de gizli olarak yeme içime kültürüne, içki içilmesine müdahale amacını taşıyor. 3) İki aşısını olan 65 yaş ve üstündekilerin saat sınırlaması kalkıyor ama belli bir süre için aşılanmayan COVID19 geçirenlere ilişkin bir hüküm yok. Cahil bir işgüzarla karşılaşıldığında “Aşı kimliğin yok” diye kavga çıkmaması olanaksız! 4) Virüsün en hızlı muhtemel bulaşma yeri olan kapalı mekânların başında gelen camiler, hafta sonları bile açık. Ama hafta sonları, açık hava olmasına ve bulaşma riskinin çok düşük olmasına rağmen parklar ve deniz kenarları kapalı. 5) Vatandaşlara yasak olan bütün günler, saatler ve yerler turistlere serbest. 6) Kanıksamamış olmak için belirtelim, gerek esnafa gerek işçiye yapıldığı öne sürülen yardımlar esnafa 750 lira kira yardımı gibi gülünç miktarlarda sürünüyor ve Türkiye COVID19 salgını sırasında, halkına milli gelirden en az yardım yapan ülkeler arasında. 7) Hastalığa yakalanma riski yüksek olan meslek sahiplerinin ve geniş kitlelerin aşı sorunu hâlâ çözülmüş değil. “Cek”ler ve “Cak”larla durum idare edilmeye çalışılıyor. Norma işkence yapmak Her zaman genç ve üretken kalmasını becerebilen bir bilim kadının yaşamından onyedi yıllık bir kesit... Türkan Saylan Hoca'nın, bu kitabıyla Cumhuriyet'in ikinci kuşağından, siyahbeyaz fotoğraflarla renklendirerek gönderdiği buruk selamı severek kabulleneceğinizden hiç mi hiç kuşkumuz yok. Hamdi Yaver AKTAN Yargıtay Onursal Daire Başkanı TCK’de düzenlenmiş olan halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçu (TCK m.216/1) “halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse”nin cezalandırılacağını öngörmektedir. Madde metninden bir kısmını yazdığımız suçun oluşabilmesi için tahrik eyleminde kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması aranmaktadır. Yakın tehlike koşulu Maddenin yorumlanmasında yol göstericiliği kabul edilen gerekçede, tahrikin, soyut saygısızlık ve reddin ötesinde, bir halk kesimine karşı düşmanca tavırlar gösterilmesini sağlamaya veya bu tür davranışları pekiştirmeye nesnel olarak elverişli olması gerekliliğine işaret edilmiştir. Maddenin ilk fıkrası TBMM Genel Kurulu’nda değişikliğe uğramıştır. Değişiklik gerekçesinde “...İfade özgürlüğünün genişletilmesi süreci ve AİHM’nin kararlarının bağlayıcılığı da göz önünde tutularak madde metnine ifade özgürlüğünün kapsamını genişletmek amacıyla açık ve yakın tehlike koşulu eklenmiştir. Buna göre, söz konusu suçun oluşması için işlenen fiil nedeniyle kamu güvenliği açısından açık ve yakın tehlikenin ortaya çıkması gerekir. Açık ve yakın tehlikenin belirlenmesinde, hâkimin böyle bir durumun ortaya çıktığına dair somut olguların varlığına ilişkin dayanak noktalarını tespit etmesi ve bunları kararında göstermesi gerekmektedir” denilmiştir. Bu açıklama karşısında hemen belirtilmelidir ki organize olarak değişik yerlerden özel ve tüzel kişilerin yapacakları suç Şiddet çağrısı dışındaki açıklamalar ifade özgürlüğü bağlamında değerlendirilmeli ve korunmalıdır. AİHM içtihadı da bu yöndedir. Öte yandan düşmanlık sözcüğünün zarar vermeyi içerdiği dikkate alındığında ve evrensel hukukun geldiği aşama düşünüldüğünde etkin şiddet çağrısı aranmasının demokratikleşmenin göstergelerinden olacağı da unutulmamalıdır. duyurularından açık ve yakın tehlikenin oluştuğunun kabulü olanaksızdır. Gerekçe buna elverişli değildir. Çağdaş hukukta soyut tehlike suçlarının azaltılması eğilimi giderek güçlenmekte, alanı daraltılmaktadır. Madde somut tehlike suçunu getirmektedir. Suçun oluşabilmesi için kamu güvenliğinin bozulması tehlikesinin, somut olaylara dayalı olarak varlığı gereklidir. Hatta hem kin hem de düşmanlık bir arada bulunmalıdır. Yargıtay, TCK m.216/1’i de gözeterek verdiği bir kararda “zarar vermeye” dayalı olarak yorumda bulunmuştur. Tahrik varlığının saptanmasında şiddet öğesinin bulunup bulunmadığı da kararlarda gözetilmektedir. Tahrikin elverişli olabilmesi için şiddet çağrısının gerekliliği karşısında bunların dışında kalan söylemler ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmelidir. Dahası Ceza Genel Kurulu “...kışkırtmanın şiddet çağrısını içermesi ve bu çağrının etkin düzeyde gerçekleşmesi” gerekliliğini kararlarında benimsemiştir. Demokratikleşme göstergesi Yargıtay’ın “şiddet” koşulunu araması isabetlidir. Öğretide bir kısım yazarlar tarafından eleştirilse de açık ve yakın tehlike ölçütü modern ceza hukukunda oldukça eskimiştir. Şiddet çağrısı dışındaki açıklamalar ifade özgürlüğü bağlamında değerlendirilmeli ve korunmalıdır. AİHM içtihadı da bu yöndedir. Kaldı ki Türkiye pratiği dikkate alındığında Yargıtay uygulamasının yerinde olduğu belirtilmelidir. Öte yandan düşmanlık sözcüğünün zarar vermeyi içerdiği dikkate alındığında ve evrensel hukukun geldiği aşama düşünüldüğünde etkin şiddet çağrısı aranmasının demokratikleşmenin göstergelerinden olacağı da unutulmamalıdır. Söz konusu maddenin (TCK m.216) üçüncü fıkrasında açık ve yakın tehlikeden söz edilmemesine karşın Yargıtay bu fıkrada düzenlenen suç için de “şiddet çağrısı ve tavsiyesini” aramıştır. Anlaşılmaktadır ki suçun oluşabilmesi için tahrik de yeterli değildir. Tahrikin şiddet çağrısını içermesi, etkin bir şekilde yapılması ve önerilmesi gerekmektedir. Ölçü çok net İfadenin şiddet çağrısı içermesi ile şiddetli ifade karıştırılmamalıdır. İfade özgürlüğünün rahatsız edici olması niteliği gereğidir. Bu konu daha fazla açıklamayı gerektirmeyecek ölçüde açıktır. Tartışmasızdır! Ne var ki son zamanlarda açılan davalarda şiddet çağrısı şöyle dursun, şiddetli bir ifade içermeyen öznel tespitlerden dolayı davalar açıldığına tanık olunmaktadır. Lekelenmeme hakkı kapsamında değerlendirilerek işlem yapılmayı gerektirmeyen ve dolayısıyla soruşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmesi gerekirken (CMK m.158/6) kovuşturmaya yer olmadığı kararı (CMK m.171/1) evresi de geçilerek davalar açılması acaba “Norma işkence yapmak!” olmaz mı? ??ei???°IâJ×??????°?u° +Sİ?IR?LISİ?Ú?@?ÚÎKQÎXJÎIBCQR?LÎ )İÎI+?LQShLSL F?XÎPJ?WÎNISPESJ?BÎÚÎ «MASIJ?PÎLÎXJ? FCKCÚJCLGN FCKBCR?PGF@GJEGLGXG R?XCJCWCACÚGLGX CÚGRGAGTC@GJEGJCLBGPGAG ISRSMWSLS i9?İ?QÎL#SKFSPGWCRj QGXJCPJCÖ Türkan Saylan’a saygıyla Garip BAŞAKÇİ ÇYDD Genel Merkez Yönetim Kurulu Üyesi Türkan Saylan, Türkiye Cumhuriyeti için, ülkemiz için büyük bir değerdir. 13 Aralık 1935 tarihinde doğan ve 18 Mayıs 2009 yılında aramızdan aslında hiç ayrılmayan, bize öğretilerini, değerlerini bırakan, saygın, uğraş insanı Türkan Saylan eğitim alanında ve başka alanlarda önemli katkılar sundu. Türkan Saylan kimdi? Bir eğitim uğraşanıydı. Bir doktordu. Bir gönüllüydü. Bir sivil toplum yöneticisiydi. Bir liderdi. Bir aydındı. Halkımız tarafından alkışlanan Türkan Saylan... Şiiri, şarkısı, filmi yapılan Türkan Saylan... Eğitime ulaşmaya çalışan, kendini öğrenmeye çalışan gençlerin, kızların umut ışığı... Ülkemizin geleceği, bilimsel eğitimi, Atatürk devrim ve ilkelerinin geleceğe taşınması, Cumhuriyetimizin temelini oluşturan öğretilerin gençlerimizin yolunu oluşturması için çalışmalar yürüten ÇYDD, Türkan Saylan’ın kuruluşunda yer aldığı ve genel başkanlığını yaptığı çok önemli bir miras. ÇYDD yoluna büyük bir özveriyle, gönüllüleriyle, yöneticileriyle, şubeleriyle, mezunlarıyla, gençleriyle devam ediyor. Türkan Saylan lepra alanında ülkemizin belki de çoktan sonuçlandırması, çok mesafe kat etmesi gereken zorlu bir süreçte büyük bir çaba harcamış ve toplum için örnek çalışmalar yapmıştır. “Ne şeriat ne darbe” demiştir. Demokrasi, adalet, hukuk çalışma yaptığı, kurduğu, genel başkanlığını yaptığı ÇYDD’nin yol haritasıydı. Bir toplum önderi böyle olunurdu. “Başarının sırrı yetinmemektedir” demişti. Hareketli yönü, sürekli üretmesi, koşuşturması bana göre buradaki düşüncesinden besleniyordu. Son zamanlarına kadar çalışmış bir Türkan Saylan... Yetinmeyeceğiz Yazmış, üretmiş, dokunmuş, çalışmış. Bence en büyük besin kaynağı başkalarının mutluluğu ve başarısıydı. Ülkemizin gençleri, çocukları sizi tanımalı, yaptığınız çalışmaları incelemeli, sizdeki gönüllülük enerjisinden beslenmeli, durmamalı, üretmeli, çalışmalı, sorgulamalı, düşünmeli, laik, bilimsel eğitimin savunucusu olmalı. Türkan Saylan dediğim gibi ülkemiz için büyük bir değerdir. Türkan Saylan’ın yetiştirdiği, dokunduğu gençler... Okullaşmaya katkısı, eğitime katkısı... “Kız çocukları okur” cesaretini sağlamış olması... Kahramanı olduğu genç kızlar... Ayakları üzerinde duran ve ben de varım diyen binlere, on binlere sağlamış olduğu destek.... Hakkında daha ne çok şey anlatılabilir. Türkiye tarihinde bir eğitim kahramanı... Türkan Saylan’ın bulunduğu dernekte yetişmiş ve şu anda genel merkez yönetim kurulu üyesi olan biri olarak şunları vurguluyorum: Daha çok kişiye ulaşmak için elimizden gelen tüm çabayı harcayacağız. Laik ve bilimsel eğitim için her zaman mücadele edeceğiz. Atatürk değerlerine sahip çıkacak ve yeni yüzyılda bize düşen tüm ödevlerde ne yapmamız gerektiğine iyi çalışacağız. Atatürk’ümüzün “Yurtta barış, dünyada barış” sözünü karşılaşacağımız bütün dünya vatandaşlarına anlatacağız. Ata’mızın söylediği gibi “Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için, en hakiki mürşit bilimdir, fendir” diyeceğiz. Türkan Saylan Hocam. Bıraktığınız değerler, miraslar gençler, gönüllüler ve sizi çok iyi öğrenmiş kişiler tarafından ülkemiz için geleceğe taşınacak. “Başarının sırrı yetinmemektedir” diyoruz sizin gibi. Yetinmeyeceğiz. Yetinmemek gerektiğini anlatacağız. Her zaman, her çalışmada hatırlanacaksınız. Büyük bir saygıyla.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle