08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 4 MART 2021 PERŞEMBE [email protected] OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Büyük Menderes Ovası’na saplanan hançer: AYDINDENİZLİ OTOYOLU!.. SERDAR KARSU ELEKTRIK MÜHENDISI Ş u Dalma’dan geçtin mi / Soğuk sular içtin mi / Efelerin içinde / Yörük Ali’yi seçtin mi... Aydın Dağı’n oydular / Çalıya da martin koydular / Yörük Ali’nin ismini / Hazreti Ali koydular... Kurtuluş Savaşı’nda Aydın bölgesinin Milli Mücadele kahramanı, “Efelerin Efesi” Yörük Ali Efe için halkımızın yaktığı, Ruhi Su’nun gür sesinde yankılanan unutulmaz türküden bir bölüm... Emperyalist saldırganlara karşı, bölgedeki gençleri (kızanları) etrafında toplayıp zulme/kıyıma başkaldıran “Yiğit Efe”ye ve kızanlarına selam olsun!.. Efenin kızanlarından biri olan (İstiklal Savaşı madalyalı) dedem Mustafa Posacı’yı da anarak... Işıkları aydınlatmaktadır!.. Gelelim günümüze... Ortalık toz duman: Boğaziçi direnişi... Yeni Kuruluş (!) Anayasası... Covid salgını... Ekonomik kriz... Yargının hali... Devam eden peşkeşler.. Gazetecilere saldırılar... Fikirlerinden dolayı soruşturmaya/tutukluluğa uğrayanlar... Saymakla bitmez!.. JES’lerin yakıcı etkisi Bir de toz duman arasında, dur durak bilemeyen doğa kıyımları... Sevgili Kamil Masaracı’nın çizgilerinde, İğneada Longoz Ormanları için vurgulandığı gibi: Bu eşsiz ekosistem(ler) yok olacak... Ege’den bir halk tekerlemesi: Aydın’ın ovalarından bal, dağlarından yağ akar!.. Dünya birincisi inciri baldı... Dağlarındaki zeytininin suyu ise sağlık kaynağı yağ!.. Taa ki güzelim ovalara acımasızca ve doymaz kâr hırsıyla kondurulan dev jeotermal santrallar Aydın’ın nefesini daraltana dek... JES’lerin bacalarından hidrojen sülfür, etraflarına zehir etkisi akmakta!.. Ne eski incirler ne de eski zeytin hasatları... Aydın Ovası’nın/dağlarının doğal dengesini bozdular. JES gazlarının sera etkisi sıcaklığıyla insanını/doğasını bunalttılar... Yetmezmiş gibi, Manisa ovalarında da JES inşaatlarına başladılar... Dinar Dağları’ndan doğan, Denizli ovalarını aştıktan sonra Aydın Ovası’ndan Söke Ovası’na, doğudan batıya kıvrım kıvrım süzülerek akan, Dilek Yarımadası’nın (milli parkın) güney tarafında deltasıyla denize kavuşan, geçtiği ovalara suyuyla/taşıdığı alüvyonlarla yaşam katan, tarımsal üretim/geçim sağlayan, uygarlıklar oluşturan Büyük Menderes Nehri!.. Ülkenin toz duman gündemi arasında, geçenlerde gazetelere acı bir haber daha düştü: Büyük Menderes Ovası üzerinde planlanan AydınDenizli Otoyolu’na YİP (yapişletdevret) yöntemiyle başlanıyor... Tam 1 milyar 549 milyon Avro bedelGün gelir, bugünler de geçer... Ülkemiz ve Aydın ili, yine Cumhuriyet aydınlığına kavuşur. Ancak yitirilen doğa geri gelmez! Öyleyse haydi Aydınlılar, Yörük Ali’nin günümüz kızanları... Kıpırdayın... Bölgenize sokulan hançere karşı ses yükseltin... le... Araç geçişi garantisiyle... Diğer KÖİ (kamuözel işbirliği) proje kurguları gibi, toplumun geleceği borç yükümlülüğü altına alınarak... Aydın çıkışından Denizli’ye doğru, Büyük Menderes Ovası boyunca... Sonra da Pamukkale Ovası’ndan Denizli’nin güzelim Honazı’na kadar “acele kamulaştırma”yla... Aydın’ın 9 ilçesinde bulunan 47 köyün ve Denizli’nin 5 ilçesinde bulunan 27 köyün topraklarında kamulaştırmayla!.. Eşsiz bir doğanın, özgün bir coğrafyanın, her yanı tarihsel kalıntılarla dolu kültürel mirasların acımasız kıyımıyla!.. 25 dakika için değer mi? AydınDenizli arasındaki bölünmüş karayolu 125 km’dir. Gidiş süresi, 1 saat 40 dakika. Yapımına başlanan AydınDenizli Otoyolu ise 140 kilometrelik gövde yolu ve 23 kilometrelik bağlantı yollarıyla 163 km. olacakmış. Otoyolda 19 köprülü kavşak, 19 viyadük ve 5 hizmet tesisi inşa edilecekmiş. Ulaştırma Bakanı’nın açıklamasına göre AydınDenizli arası, bu otoyolla 1 saat 15 dakikaya düşecekmiş. İşlevdeki karayolundan daha uzun bir otoyol yapımının ve yalnızca (sözde) 25 dakikalık bir yolculuk kısaltmasının, (maddi yükünün yanı sıra) bölgenin eşsiz doğasına, bölge halkına çıkaracağı bedel nedir, hesaplandı mı? Doğru düzgün ÇED değerlendirmeleri yapıldı mı? Bölge halkına soruldu mu? Bunlar olsaydı, bu proje zaten olmazdı!.. AydınDenizli arasındaki yol, yıllardır orada... Zaman içinde genişletildi, bölünmüş yol haline getirildi. Trafik tıkanmaz, akar. (Çok gereksinim varsa bir şerit daha eklenir, yola parelel konumda olan demiryolunun taşıma yeterliliği/hızı artırılır.) Karayolu, doğubatı doğrultusunda uzanan Menderes Ovası’nın kuzeyindeki Aydın Dağları tarafındadır, ovanın doğal dengesine dokunmaz. Planlanan otoyol projesi ise ovanın güney tarafındadır, Büyük Menderes Nehri’ne bazen parelel, bazen de nehirle kesişen konumdadır. Ovanın alüvyonlu toprağı üzerine, dağ eteklerine, bir sürü köprü ve viyadüklerle kondurulacak bir azman otoyol, bir yandan yükseltisiyle ovaya set çekip doğal döngüyü boğarken, bir yandan da binlerce dönüm verimli/sulak tarım arazisini yok edecektir!.. AydınDenizli Otoyolu, geçeceği verimli toprakların yaşamına saplanan bir hançerdir! Dev bir otoyol, kadim Büyük Menderes Ovası’nın üzerine çökecektir!.. Eyleme geçme vaktidir Madran Dağları eteklerindeki (taş evlerden oluşan, yüzyılların kültürünü barındıran) Dalama, Alamut, Karahayıt gibi pek çok yerleşim yeri, ovadan koparılacaktır... Otoyolun yapımı sırasında Büyük Menderes Ovası yerle bir edilecektir, toz duman olacaktır... Dağlardaki uçsuz bucaksız zeytinliklerde açılacak taşocaklarına ne demeli!.. Büyük Menderes Nehri’nin, ovalarının yüzyıllardır çevrelerine sunduğu doğal/dingin yaşam, tarımsal emek/geçim döngüsü ve tarihsel/kültürel varsıllıklar, yandaşlara peşkeş (kıyak!) adına ağır saldırıya uğrayacaktır... Gün gelir, bugünler de geçer.. Ülkemiz ve Aydın ili, yine Cumhuriyet aydınlığına kavuşur. Ancak YİTİRİLEN DOĞA GERİ GELMEZ!.. Öyleyse HAYDİ AYDINLILAR! Yörük Ali’nin günümüz kızanları... KIPIRDAYIN! Bölgenize sokulan hançere karşı SES YÜKSELTİN! İnsan/doğa/çevre hakları ve özgürlüğü vurgulayan DEMOKRATİK HAK MÜCADELESİYLE!... Sözde ‘İnsan Hakları Eylem Planı’nın açıklandığı gün AKP Genel Başkanı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, artık sayıları unutulduğu için kaçıncı olduğu hesaplanamayan en son “Adalet Reform Paketini”, “İnsan Hakları Eylem Planı” başlığıyla duyurdu. HHH 2019’da kamuoyuna açıklanan “Yargı Reformu Strateji Belgesi”nde de zaten yer alan: Avrupa Birliği hedefi doğrultusunda “vize muafiyeti” çalışmalarına hız verilmesi... Hâkimlere coğrafi teminat sağlanması... Tutukluluğun istisna haline getirilmesi... Düşünce açıklamaları nedeniyle kişilerin özgürlüğünden yoksun bırakılmayacağı... Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kriterlerine uyum... Gibi ilkelere ilişkin düzenlemelerin de bulunduğu bazı hedefler, “İnsan Hakları Eylem Planı”nda da yer aldı. Bir karşılaştırma için bir yıl önceki amaçlarla bu yılki amaçları alt alta sıralıyorum: 2019 AMAÇLARI 1 Hak ve Özgürlüklerin Korunması ve Gelis¸tirilmesi, 2 Yargı Bagˆımsızlıgˆı, Tarafsızlıgˆı ve S¸effaflıgˆının Gelis¸tirilmesi, 3 I·nsan Kaynaklarının Nitelik ve Niceligˆinin Artırılması, 4 Performans ve Verimliligˆin Artırılması, 5 Savunma Hakkının Etkin Kullanımının Sagˆlanması, 6 Adalete Eris¸imin Kolaylas¸tırılması ve Hizmetlerden Memnuniyetin Artırılması, 7 Ceza Adaleti Sisteminin Etkinligˆinin Artırılması, 8 Hukuk Yargılaması ile I·dari Yargılamanın Sadeles¸tirilmesi ve Etkinligˆinin Artırılması, 9 Alternatif Uyus¸mazlık Çözüm Yöntemlerinin Yaygınlas¸tırılması. 2021 AMAÇLARI 1 Daha güçlü bir insan hakları koruma sistemi, 2 Yargı bağımsızlığı ve adil yargılanma hakkının güçlendirilmesi, 3 Hukuki öngörülebilirlik ve şeffaflık, 4 İfade, örgütlenme ve din özgürlüklerinin korunması ve geliştirilmesi, 5 Kişi özgürlüğü ve güvenliğinin güçlendirilmesi, 6 Kişinin maddi ve manevi bütünlüğü ile özel hayatının güvence altına alınması, 7 Mülkiyet hakkının daha etkin korunması, 8 Kırılgan kesimlerin korunması ve toplumsal refahın güçlendirilmesi, 9 İnsan hakları konusunda üst düzey idari ve toplumsal farkındalık. HHH Belgede, Avrupa Birliği’nin vize muafiyeti için en önemli kriter olarak belirttiği terör tanımının değiştirilmesi konusunda bir önlem yer almadı. Belgede, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına rağmen hak ihlalleri devam eden Selahattin Demirtaş, Osman Kavala, Enis Berberoğlu gibi mağdurların durumlarıyla ilgili herhangi bir düzeltme/düzenleme de yer almadı. HHH Aynı gün, CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açıklanan İnsan Hakları Eylem Planı’nın hazırlanmasında Avrupa Birliği fonlarından yararlanıldığına ilişkin bilgi olduğunu söyledi. Fonun 1.2 milyon Avro olduğunu belirten Tanrıkulu şöyle konuştu: “Bu belgenin o fonlarla hazırlandığı konusunda bilgi var ve bu da ironidir. Bu hükümete yerli ve milli olması konusunda bir kapaktır. İnsan Hakları Eylem Planı’nı bile kendi paramızla hazırlayamıyoruz.” (O paradan kimlere ne ödeme yapıldı acaba?) Böylece iktidarın görev olarak hazırladığı “Plan” yayımlandığı gün büyük bir yara aldı. HHH Aynı gün, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Grup Başkanvekili Cahit Özkan, Halkların Demokratik Partisi, HDP’nin siyaseten de hukuken de kapatılacağını söyledi. Özkan şöyle konuştu: “Biz inşallah milletimizin nezdinde HDP’yi kapatacağız. Milletimizin artık bu partiden ümidi kalmamıştır. 83 milyon, bu partinin kapatılmasını hem siyaseten sandıkta hem de hukuken anayasal düzen çerçevesinde arzu etmektedir.” Böylece “HDP’yi kapatacağız” diyerek, yargıya emir verildiğini açıkça itiraf etti. Üstelik “Hem siyaseten sandıkta hem de hukuken anayasal düzen çerçevesinde kapatacağız” diyerek hem Demokratik Rejime hem de Hukuk Devletine ve Anayasaya ipotek koydu. Kapatma isteğinin “81 milyon” vatandaşa ait olduğunu belirterek “Milli İradeyi” hiçe saydı! HHH Böylece temcit pilavı gibi her biriki yılda bir, büyük tantanalarla ilan edilen, hiçbir yenilik getirmeyen, inandırıcılığını zaten yitirmiş olan “Adalet Reformu” paketlerinin sonuncusunun da kendi partisi tarafından bile ciddiye alınmadığı ortaya çıktı! Covid19 pandemisi ‘mücbir sebep’ olabilir mi? OP. DR. FIKRET ŞAHİN CHP BALIKESIR MILLETVEKILI ESKI BALIKESIR TABIP ODASI BAŞKANI Kamuözel işbirliği (KÖİ) modeliyle yapılan ve özel şirketler tarafından işletilen şehir hastanelerinin, Sağlık Bakanlığı bütçesinden aldığı oran, her geçen yıl katlanarak artıyor. Şehir hastanelerinin kira ve hizmet ödemeleri için ayrılan miktar, 2020 yılında Sağlık Bakanlığı bütçesinin yüzde 17.7’si iken 2021 yılında bu oran yüzde 21.1’e yükseldi. KÖİ modeliyle işletilecek şehir hastanelerinin tamamı hizmete girdiğinde Sağlık Bakanlığı bütçesinin en az yüzde 30’u, şehir hastanelerine ayrılmak zorunda kalınacak. Yanıt bekleyen soru Sağlık Bakanlığı’nın yayımladığı mali tablolara göre şehir hastaneleri için kira ve hizmet ödemelerinin başladığı 2017 Ekim ayından 2020 Aralık ayına kadar geçen 3 yıllık periyotta toplam 16 milyar 337 milyon TL ödeme yapıldı. 3 yılda harcanan bu parayla klasik ihale yöntemiyle devlet hastanesi yapılmış olsaydı elimizde 17 bin 506 yatak kapasiteli 13 şehir hastanesi yerine 27 bin 228 yatak kapasiteli en az 55 devlet hastanesi olacaktı. Bakanlığın resmi rakamKamu zararını gidermek, gelecek nesillerin sağlık hakkını korumak ve onlara borç bırakmamak adına pandeminin mücbir sebep olarak kabul edilmesi ve şehir hastanelerinin sözleşmelerinin revizyonu için hukuksal girişimleri başlatmak, Sağlık Bakanlığı’nın tarihsel sorumluluğudur. larıyla şehir hastanelerinin maliyetini kısaca şöyle özetlemek mümkün: “Bir şehir hastanesi için 1 yılda ödenen kira ve hizmet bedeliyle aynı hastaneyi yapabiliyorsunuz.” O zaman AKP iktidarına sormamız gereken soru şu: “1 yılda ödediğimiz parayla aynı şehir hastanesini yapabiliyorsak neden 25 yıl süreyle ödeme yapıyoruz?” Bu bağlamda şunu tekrar belirtmek gerekiyor ki CHP, şehir hastaneleri dahil hiçbir hastaneye karşı değildir, karşı olduğumuz nokta, şehir hastaneleri üzerinden yapılan yolsuzluk ve soygundur. Üstelik klasik ihale yöntemiyle devlet hastanesi yapmış olsaydık elimizde daha fazla hastane ve yoğun bakım yatağı olacaktı ve Covid19 salgınıyla daha etkili mücadele edebilecektik. CHP olarak şehir hastaneleri üzerinden oluşturulan kamu zararını gidermek amacıyla 2 adet kanun teklifi verdik. Maalesef her iki kanun teklifimiz TBMM’de bekletilmekte ve AKP tarafından görmezden gelinmekte, dolayısıyla şehir hastaneleri üzerinden gerçekleşen kamu zararı da katlanarak devam etmektedir. Türk mahkemeleri yetkisiz Şehir hastaneleri sözleşmeleri 21.2.2013 tarihinde kabul edilen 6428 sayılı “Sağlık Bakanlığı’nca Kamu Özel İşbirliği Modeli ile Tesis Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet Alınması Hakkında Kanun” çerçevesinde yapıldı, fakat taraflar arasında itilaf durumunda 27.3.2015 tarihinde kabul edilen 6639 sayılı kanunla Türk mahkemeleri yetkisiz kılındı ve Londra mahkemeleri yetkilendirildi. Sağlık Bakanlığı’nın “ticari sır” gerekçesiyle TBMM’deki milletvekillerine dahi açıklamaktan kaçındığı şehir hastanelerinin sözleşmelerinde, bu derece büyük maliyeti olan ve 25 yıl süreyle döviz bazında ödeme yapılacak hastaneler sistemi için yaptığı sözleşmelerde mücbir sebep maddesinin olmaması düşünülemez. Mücbir sebep nedir? Mücbir sebep; öngörülemeyen, tarafların kontrolü dışında meydana gelen, ifa güçlüğü oluşturan ve bu sebeple de taraflara sözleşmeyi feshetme, kısmen veya tamamen ifadan kaçınma, askıya alma veya ifa için ek süre talebi öne sürme gibi çeşitli haklar tanıyan sebep olarak tanımlanmaktadır. Mücbir sebebin tanımı ve şartlarına Türk hukuk mevzuatında yer verilmemiş olmasına rağmen mücbir sebep kavramı, Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 138. maddesi uyarınca “aşırı ifa güçlüğü” kavramına karşılık gelmektedir. Geleceği korumak için Covid19 hastalığının belirli sözleşmelerde sürekli ifa imkânsızlığına yol açtığı kabul edildiği takdirde TBK’nin 136. ve 137. maddeleri uyarınca borçlunun/yükümlünün sorumlu tutulamayacağı ve borcun ifasının tamamen veya kısmen imkânsızlaşması hükümleri uygulama alanı bulacaktır. Söz konusu hükümler doğrultusunda imkânsızlaşan borç (veya kısmi imkânsızlık çerçevesinde borcun bir kısmı) sona erecektir. Covid19 pandemisini yaşadığımız bu dönemde, şehir hastanelerinin yukarıda bahsi geçen hukuki çerçeve içerisinde “mücbir sebep” veya “aşırı ifa güçlüğü” kavramları çerçevesinde sözleşmelerinin yeniden değerlendirilmesi ve bu bağlamda kamulaştırılma ihtimalinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Şehir hastaneleri üzerinden yaratılan kamu zararını gidermek, gelecek nesillerin sağlık hakkını korumak ve onlara borç bırakmamak adına Covid19 pandemisinin mücbir sebep olarak kabul edilmesi ve şehir hastanelerinin sözleşmelerinin revizyonu için hukuksal girişimleri başlatmak, Sağlık Bakanlığı’nın tarihsel sorumluluğudur.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle