07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 26 MART 2021 CUMA [email protected] OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Vakıflar Kanunu’nun 30. maddesi ve Gezi Parkı AV. MEHMET BAYRAKTAR İSTANBUL BAROSU Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden 19.03.2021 tarihinde yapılan yazılı açıklamada, 5737 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 30. maddesi gereğince İnönü Meydanı 751 ada 1, 2 ve 3 parsel, Cumhuriyet mevkii 751 ada 4 parselin mülkiyetinin, Sultan Beyazıt Hanı Veli Hazretleri Vakfı’na geçtiği, 22.03.2021 tarihinde yapılan ikinci açıklamada da bu tescil işleminin gerekçeleri kamuoyuna duyurulmuştur. Haberin ve konunun sağlıklı bir şekilde değerlendirilebilmesi için bu konudaki yasal durumun incelenmesi gerekmektedir. Mülga 10.09.1957 tarih, 7044 sayılı Aslında Vakıf Olan Tarihi ve Mimari Kıymeti Haiz Eski Eserlerin Vakıflar Umum Müdürlüğü’ne Devrine Dair Kanun’un 1. maddesi “Aslında vakıf yoluyla vücuda gelip de muhtelif kanunlar veya sair suretlerle Hazine, belediyeler veya hususi idarelerin mülkiyetine geçmiş bulunan muhafazası gerekli tarihi veya mimari kıymeti haiz eski eserlerin mülkiyeti tekrar Vakıflar Umum Müdürlüğü’ne devrolunmuştur” şeklinde olup bu kanun, 20.02.2008 tarih, 5737 sayılı Vakıflar Kanunu ile yürürlükten kaldırılmıştır. Önemli değişiklik 7044 sayılı kanunun 1. maddesindeki hüküm, 5737 sayılı kanunun 30. maddesiyle “Vakıf yoluyla meydana gelip de her ne suretle olursa olsun Hazine, belediye, özel idarelerin veya köy tüzelkişiliğinin mülkiyetine geçmiş vakıf kültür varlıkları mazbut vakfına devrolunur” şeklinde yeniden düzenlenmiştir. 7044 sayılı kanunda mevcut olan “muhafazası gerekli” ibaresi 30. maddede yer Mevzuat hükümlerinden, üzerinde “vakıf kültür varlığı” bulunmayan arsa niteliğindeki taşınmazlar (Gezi Parkı) hakkında 5737 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 30. maddesinin uygulanmasının hukuken mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. almamış, “tarihi veya mimari kıymeti olan eski eserler” ibaresi ise “vakıf kültür varlıkları” olarak değiştirilmiştir. 30. maddenin uygulanma koşulu Vakıflar Yönetmeliği’nin 3. maddesinde “Vakıf kültür varlığı: 21.7.1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun 3’üncü maddesinde kültür varlıkları olarak tanımlanan varlıklardan Vakıflar Genel Müdürlüğü ile idare ve temsil ettiği vakıflara ait olanları, ifade eder” şeklinde, 2863 sayılı KTVKK’nin 3. maddesinde “Kültür varlıkları, tarihöncesi ve tarihi devirlere ait bilim, kültür, din ve güzel sanatlarla ilgili bulunan veya tarihöncesi ya da tarihi devirlerde sosyal yaşama konu olmuş bilimsel ve kültürel açıdan özgün değer taşıyan yerüstünde, yeraltında veya sualtındaki bütün taşınır ve taşınmaz varlıklardır” şeklinde tanımlanmıştır. 5737 sayılı kanunun 30. maddesinin uygulanabilmesi için devre konu taşınmazların, n Vakıf yoluyla meydana gelmiş olması, n Her ne suretle olursa olsun Hazine, belediye, özel idarelerin veya köy tüzelkişiliğinin mülkiyetine geçmiş olması, n Vakıf kültür varlığı olması şarttır. Yukarıda açıklandığı üzere 2863 sayılı KTVKK’nin 3. maddesinde tanımlanmış bulunan kültür varlıklarından Vakıflar Genel Müdürlüğü ile idare ve temsil ettiği vakıflara ait olanlar “vakıf kültür varlığı”dır. Yani 5737 sayılı kanunun 30. maddesinin uygulanabilmesi için devre konu taşınmazın vakıf yoluyla meydana gelmiş kültür varlığı olması ve mülkiyetinin Hazine, belediye, il özel idaresi veya köy tüzelkişiliğinin mülkiyetine geçmiş bulunması gerekmektedir. Arsa niteliğinde TKGM parsel sorgu kayıtlarından görüldüğü üzere söz konusu 1, 2, 3 ve 4 parsel sayılı taşınmazlar “arsa” niteliğindedir. Yıkılmış bulunan Topçu Kışlası’nın ise vakıf suretiyle meydana getirilmediği bilinmektedir. Topçu Kışlası vakıf suretiyle meydana getirilmiş olsa idi, binanın vakıf olduğu ve aslına uygun olarak ihya edilmesi gayesi ile devrinin yapıldığı belki ileri sürülebilirdi. Ancak tarihsel gerçeklik ve vakfiye hükümleri karşısında böyle bir iddia ileri sürülemeyeceği gibi kültür varlıklarının ihyasının, Vakıflar Kanunu’nun 30. maddesi kapsamında mütalaa edilmesi de hukuken mümkün değildir. Hukuka aykırı Yukarıda tarihsel gelişimi ve ayrıntısı ele alınmış olan mevzuat hükümlerinden, üzerinde “vakıf kültür varlığı” bulunmayan arsa niteliğindeki taşınmazlar (Gezi Parkı) hakkında 5737 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 30. maddesinin uygulanmasının hukuken mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. Diğer taraftan, mülkiyet hakkına açık tecavüz oluşturması sebebiyle, kanundaki şartları haiz taşınmazların bedelsiz devrini düzenleyen Vakıflar Kanunu’nun 30. maddesinin anayasaya ve tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmelere aykırı olduğu da ayrı bir tartışma konusudur. Yunus parkları ve Hayvanları Koruma Yasası Erdoğan/AKP iktidarının, söylediğinin tam tersini yaptığını ya da yaptığının tam tersini söylediğini biliyoruz. Ankara’daki son genel kongre de koronavirüs önlemleri açısından aynı geleneğin sürdüğünü gösterdi: Halka ne öneriyorlarsa, neyi yasaklamışlarsa, kendileri kongrede tam tersini yaptılar; ne maske ne de mesafe kurallarına uyuldu. Son günlerde: “İnsan Hakları Eylem Planı” dediler, Gergerlioğlu ve HDP olaylarını yaşadık. “Ekonomik Reform” dediler, kuyumculara yarım kilo altın salması saldılar; tepkiler üzerine vazgeçtiler ama kendi müteahhitleri adeta kutsal insan muamelesi görürken, emekçiler, esnaf, tüccar, iş insanları, COVID19 önlemleri altında inim inim inliyor ama istedikleri devlet yardımını bir türlü alamıyorlar. Aynı “SöylemEylem Zıtlığını” vaat ettikleri ama bir türlü çıkarmadıkları “Hayvan Hakları Yasası” konusunda da görüyoruz. HHH Emekli Büyükelçi Süha Umar, yayımlamaya dün başladığım mektubunda birazdan okuyacağınız son derece üzücü ve garip yunus parkı olayı örneğini vermeden önce: 1) Yunus parkları ve hayvanat bahçelerine izin verme yetkisinin sadece Tarım Bakanlığı ve Orman Bakanlığı’nda olduğunu... 2) Bu bakanlıklarca bunların hiçbirine izin verilmediğini... 3) 5 dakika yüzme karşılığında yaklaşık 100 Avro alınan bu işletmelerin, belediyeler tarafından verilen YASADIŞI İZİNLERLE faaliyet gösterdiğini... Belirtiyor. Şimdi gelelim anlattığı şaşırtıcı ve üzücü “BodrumGüvercinlik Dolphin Park” örneğine: Bu yunus parkı, eski Bodrum belediye başkanı tarafından verilmiş olan içkili lokanta ruhsatına, “Tali faaliyetYunus Gösteri Merkezi” ibaresi ile çalışmaktadır. Oysa belediyelerin yunus gösteri merkeziyunus parkı işletme izni verme yetkileri yoktur. Parktaki yunuslar ve bir adet mors balığı, Ukrayna’dan, “bilimsel araştırma ve eğitim” gerekçesi ile geçici olarak ithal edilmiştir. Bu ithal izni yasalara ve uluslararası sözleşmelere aykırı olarak Tarım Bakanlığı’nca verilmiştir. Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras, 2019 yılında, Yaban Hayatı Eylem Gurubu Başkanı olarak benim de aralarında bulunduğum bir sivil toplum girişiminin başvurusu üzerine Güvercinlik Dolphin Park’ın, usulsüz verilmiş ruhsatını iptal etmiştir. Ancak Belediye’nin bu kararı, önce Muğla İdare Mahkemesi, sonra da İzmir İstinaf Mahkemesi tarafından, hukuka aykırı biçimde durdurulmuştur. Durdurma gerekçesi olarak “hak kaybına yol açacağı” gösterilmiştir. Böylece yargı, yetkisiz bir makamın verdiği bir belge ile bir hak elde edilebileceğini kabullenmek gibi anlaşılmaz bir karara imza atmıştır. Bu karar, örneğin bakkaldan alınan ehliyetin iptalinin hak kaybına yol açacağını söylemek gibi bir şeydir. Kanımca, her iki mahkemenin kararları, Türkiye’de yargı perişanlığının çarpıcı örnekleridir. Bu arada Ukrayna, geçici ihraç süresi dolduğunda yunusların iadesini istemiş ancak Dolphin Park bu isteğe uymamıştır. Park’ın gerek Tarım Bakanlığı gerek Haydarpaşa Gümrük Müdürlüğü nezdinde, yunusların Türkiye’de kalış süresinin uzatılması talepleri de bu makamlar tarafından reddedilmiş, yunusların ülke dışına çıkarılması gerektiği Dolphin Park’a tebliğ edilmiştir. Ancak Tarım Bakanlığı da Gümrük Bakanlığı da Muğla Valiliği de yunusların Türkiye dışına çıkarılması için gereğini yapmamışlardır. Yapmamaya da devam etmektedirler. Hayvanları Koruma Yasası Ve Yunus Parkları: TBMM’de görüşülen Hayvanları Koruma Kanunu ile ilgili çalışmayı yürüten komisyonlarda, yunus parkları ve gösteri merkezlerinin en geç 2 yıl (ilk taslakta 1 yıldı) kapatılması öngörülmektedir. Kanunun bir türlü yasalaşamamasının önde gelen belki de birinci plandaki nedeni bu maddenin hiç değilse yürürlüğe girmesini olabildiğince ertelemeye çalışan yunus parkı ve gösteri merkezi sahiplerinin ve onlara destek veren bazı AKP milletvekillerinin TBMM’de açıkça yürüttükleri lobi faaliyetidir. HHH Emekli Büyükelçi Süha Umar’ın bu mektubunu değerlendirmesini, Hayvan Hakları Aktivisti, Cumhuriyet Yazarı Zülâl Kalkandelen’den rica ettim. Onun bu konudaki yorumlarını birkaç gün sonra bu sütunda değerli okurlarımla paylaşacağım. Günde 47 lirayla geçinilir mi? ŞÜKRÜ KARAMAN GAZETECI Salgın nedeniyle geçen yıl hayata geçirilen ücretsiz izin uygulaması yani işten çıkarma yasağı iki ay daha uzatıldı. İşçi, uzatma kararı ile bir ölçüde kaygısını giderse de ödenecek paranın yetersizliğinden ötürü karamsar. Ekonomik olarak zorda olan işveren, emekçinin işine 17 Mayıs’a değin son veremeyecek ancak ücretsiz izne gönderebilecek. Devlet, işçiye İşsizlik Sigortası Fonu’ndan günlük 47.70 lira olmak üzere aylık toplam 1431 lira yardımda bulunacak. Asgaride artırım şart Resmi Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı kararıyla emekçi işten çıkarılma kaygısından iki ay uzaklaşırken günlük 47.70 liralık ödeneğe talim edecek olmasından umutsuz. Yıl başında günlük 39.24 liradan 47.70 liraya yükseltilen ücretsiz izin ödeneğinin, resmi enflasyonun yüzde 15.61, çarşı enflasyonunun yüzde 50’ye yakHem ücretsiz izne gönderilen hem de kısa çalışma ödeneğinden yararlanan emekçinin emeklilik primleri yatırılmıyor. Aleyhlerine olan bu uygulama nedeniyle işçinin emekli olma süreleri ve prim ödeme günleri uzayacak, yani geç emekli olabilecekler. laştığı günümüzde temel gereksinimleri karşılamayacağı aşikâr. Ekmek fiyatının 1.52 lira arasında değiştiği dikkate alınırsa açlık sınırının hayli gerisinde kalan 1431 lira kalabalık ailenin bırakın et, süt, peynir, zeytin gibi temel tüketim maddelerini aylık ekmek harcamasını bile karşılamaz. Ücretsiz izne çıkarılan işçiye ödenen paranın brüt asgari ücret düzeyine çıkarılması şart. Ancak o zaman bir ölçüde rahatlar. Nisan 2020Ocak 2021 arasında 2 milyon 471 bin emekçi ücretsiz izne gönderilirken fondan bu işçilere toplam 8.2 milyar lira ödendi. Bir yıllık salgın sürecinde İşsizlik Sigortası Fonu’ndan işverenlere çeşitli teşviklerle emekçiye verilen 8.2 milyar liranın 2.9 katı kadar toplam 23.7 milyar lira ödeme yapıldı. Fonun emekçiden çok işverene yaradığı salgın döneminde bir kez daha görüldü. Salgından önce fonda bulunan 135 milyar lira, çoğunluğu işverenlere yapılan teşvik ve desteklerden dolayı 96 milyar liraya düştü. Koruyucu düzenleme gerek Emekçiye yararı olması amacıyla rahmetli Bülent Ecevit’in başbakanlığı döneminde çıkarılan 4447 sayılı yasa ile hayata geçirilen İşsizlik Sigortası Fonu’ndan emekçi bugüne değin beklediğini alamadı. Alacak gibi de görünmüyor. “İstihdamı artırsın, işsizlik düşsün” diye fondan patronlara çok sayıda teşvik yardımı yapıldı ancak işsizlik bir türlü önlenemedi, aksine arttı. İşten çıkarma yasağının uzatılmasına karşın işveren ve işçinin büyük beklentisi olan kısa çalışma ödeneğinden ses yok. Eğer yeni bir karar alınmazsa uygulama mart ayı sonunda bitecek. Kısa çalışma ödeneği uygulaması uzatılmazsa işverenlerin zorlanacağı, işyerlerinin kapanabileceği, dolayısıyla Kod29 uygulamasıyla işten çıkarılmaların yaşanması yüksek olasılık. Bu nedenle kısa çalışmanın da uzatılması kaçınılmaz. Uygulama kapsamında devlet tarafından işçiye en az brüt ücretinin yüzde 60’ı, en fazla brüt asgari ücretin yüzde 150’si kadar ödeme yapılıyor. Hem ücretsiz izne gönderilen hem de kısa çalışma ödeneğinden yararlanan emekçinin emeklilik primleri yatırılmıyor. Aleyhlerine olan bu uygulama nedeniyle işçinin emekli olma süreleri ve prim ödeme günleri uzayacak yani geç emekli olabilecekler. Emekçinin işini yitirmemesi, hak ettiğini eksiksiz alabilmesi ancak koruyucu düzenlemelerin hayata geçirilmesiyle mümkün olacak. Cumhuriyet kadını olmanın sorumluluğu ile Meriç Velidedeoğlu, çeyrek yüzyıldan özenle seçilmiş yazılarının ışığında, adım adım şeriata doğru üstü örtülü gidişin izini sürüyor. Şeriatın gizlenmeye çalışılan ayak seslerini duyuruyor, toplumu uyarıyor. Meriç Velidedeoğlu, AKP iktidarının "dinsel temelli bir dünya görüşü" ile "dünyasal yaşam alanı"nı düzenleme girişimini ele aldığı kitabındason yıllarda pusulasız bir gemi durumuna getirilen Türkiye'nin dev dalgaların ortasına sürülüşünü anlatıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle