06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 10 MART 2021 ÇARŞAMBA [email protected] EKONOMİ Hükümet sadece varlıktan bahsediyor. Merkez Bankası’nın net 61 milyar dolar açığı var Rezervler çarçur edildi Eski Hazine Müsteşarı İbrahim Çanakcı: Türkiye’nin en can yakıcı sorunları, işsizlik, hayat pahalılığı ve yoksulluk. Bunlarda iyileşme sağlanmadığı müddetçe kur 8.50 liradan 7.50 liraya geriledi diye halkımızın rahatlamasını beklemesinler. Eski Hazine Müsteşarı ve DEVA Partisi Ekonomi ve Finans Politikaları Başkanı İbrahim Çanakcı, hükümetin sadece Merkez Bankası’nın (TCMB) varlıklarından bahsettiğini, borçlarından bahsetmediğini ve böylece halkı yanılttığını söyledi. Çanakcı, “11 yıldan fazla Hazine Müsteşarlığı yaptım. Merkez Bankası’ndaki, kamu bankalarındaki arkadaşlarımıza da soruyorum, döviz satış işlemlerinin nasıl bir yöntemle yapıldığıyla ilgili onlardan da tatminkâr bir cevap alamıyoruz” dedi. Gelinen noktada enflasyonun arttığını, faizin iki kattan fazla yükseldiğini, TL’nin çok ciddi değer yitirdiğini, bütçe açığı ve borcun patladığını vurgulayan İbrahim Çanakcı ile TCMB rezervlerini ve piyasadaki son gelişmeleri konuştuk. n Merkez Bankası döviz rezervleri eksiye indi ama hükümete göre 95 milyar dolar rezerv var. Gerçekten rezerv var mı? Hükümet sadece varlıktan bahsediyor. Yükümlülükten bahsetmiyor. 19 Şubat verilerine göre TCMB’nin altın ve döviz rezervlerinin toplamı 94 milyar TL. Bu varlık kısmı. TCMB’nin 140 milyar TL de borcu, yani yükümlülüğü var. TCMB’nin net döviz pozisyonu 46 milyar dolar ekside. Bunun içinde 15 milyar dolar Hazine’ye ait döviz mevduatı da var. Bunu da düşersek TCMB’nin net 61 milyar dolar açığı var. Deniliyor ki TCMB, dövizlerini piyasa kurallarına uygun sattı. Dövize doğrudan müdahaleleri hukuka uygun gerçekleştirdik diyorlar. Bu doğru değil. TCMB, Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden önce de döviz müdahaleleri ve döviz alım satım ihaleleri düzenliyordu. Ama TCMB’nin, bu müdahalenin ne zaman yapıldığı ve ne kadar döviz satıldığı, ne şekilde döviz alımı yapıldığı internet sitesinde yayımlanıyordu. Ama en son döviz alım satım ihalesi 27 Temmuz 2011, en son doğrudan döviz müdahaleleri de 23 Ocak 2014’te yapılmış görünüyor. Peki, 20192020’de yapılan döviz müdahaleleri maden piyasa kurallarına uygun yapıldıysa neden gizlendi, neden TCMB internet sitesinde yayımlanmadı? Bu satışlar önümüzdeki günlerde hangi tarihlerde ne kadar tutarda, hangi kur üzerinde döviz satılacağını hükümet açıklamak zorunda. n İhale tarihleri açıklanmadığına göre ne oldu bu paralara? İhaleler yapılmadı mı? 11 yıldan fazla Hazine Müsteşarlığı yaptım. Merkez Bankası’ndaki, kamu bankalarındaki arkadaşlarımıza da soruyorum, bu döviz satış işlemlerinin nasıl bir yöntemle yapıldığıyla ilgili onlardan da tatminkâr bir cevap alamıyoruz. 6 Kasım’da değişen TCMB başkanının en büyük vaadi şeffaflıktı. Öyleyse açıklansın. Hükümet şöyle bir algı vermeye çalışıyor: Biz bu işlemleri pandemiyle mücadele kapsamında yaptık diyor. Bununla sadece yapılan vahim hataların üzerini örtüyorlar. Gelinen noktada ne enflasyon ne kur düştü ne de faiz düşük seviyede kalabildi. İbrahim Çanakcı’ya göre Türkiye’de yaşanan sorunların temel nedeni Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçiş oldu. KUR, ENFLASYON, FAIZ ARTIYOR n Bu noktaya gelirken asıl hatalar nerede yapıldı? Esas hatalar politikaların tasarımında yapıldı. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilince Merkez Bankası’na ciddi müdahaleler yapıldı. TCMB’nin hareket alanı ciddi daraltıldı. Bir taraftan bütçe açığı patladı. Öbür yandan bizim 2012 başında artık sona erdirdiğimiz iç piyasadan döviz, altın tarzı borçlanmalara geri dönüldü. Bu kur üzerinde ciddi baskı oluşturdu. Esas yanlış, kuru baskı altına sokan politikalardan kaynaklandı. Türkiye serbest dalgalı kur rejimi uygulayan bir ülke. Eğer siz belli bir kur seviyesini tutturabilmek için rezervlerinizi harcıyorsanız bu, kur rejiminizi de değiştirdiğiniz anlamına geliyor. Yanlış politikalarda ısrar etmeselerdi böyle bir neticeye maruz kalmazdı ülkemiz. Bu döviz rezervlerini de heba etmezdi, çarçur etmezdi. Ortada çok açık bir başarısızlık var. Gelinen noktada enflasyon artıyor, faiz iki katından fazla yükselmiş, TL çok ciddi değer yitiriyor. Bütçe açığı ve borç patlıyor. Bu sorunun kök nedeni Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçiştir. İYILEŞME YOK n Ekonomideki kötü gidişata dur demek için TCMB Başkanı ile Hazine ve Maliye Bakanı değişti ama gelinen noktada pek bir başarı da sağlanmadı. Enflasyon ve kur yükseliyor, ne diyeceksiniz? Başta fiyat istikrarına çok vurgu yaptılar. Politika faizi iki katından fazla artırıldı. Bunlar piyasada nispi bir iyileşme sağladı. Ama politikaların sürdürülebilirliğiyle ilgili kuşkular devam ettiği için de iyileşme de kalıcı olmadı. En ufak iç ve dış gelişmede piyasaların hareketlendiğini görüyoruz. Çünkü tutarlılık, öngörülebilirlik, şeffaflık, sıkı duruş gibi konularda somut adımlar atılmadı. Hiçbir göstergede kalıcı ve kayda değer bir iyileşme olmadı. Çok ciddi bedel ödedik. TCMB’nin 130 milyar dolara yakın rezervi çarçur edildi. Ülkenin borcu patladı. Toplumun tüm kesimleri ağır bir borç yükü altına girdi. Türkiye’nin yakıcı sorunları devam ediyor. n Hangileri o can yakıcı sorunlar? Birincisi işsizlik, ikincisi hayat pahalılığı, üçüncüsü bu ikisinin ortaya çıkardığı derin ve yaygın yoksulluk. Türkiye’nin gerçek sorunları bunlar. Bunlarda iyileşme sağlanmadığı müddetçe döviz kurları 8.50 liradan 7.50 liraya geriledi diye halkımızın rahatlamasını beklemesinler. Hükümet bunları görmemekte ısrar ediyor. Delik büyük, yama küçük n Gelen zamlardan, vergi artışları bütçedeki kara deliği kapatmaya yeter mi? Yetmez tabii ki. Bunun kapatılması için kapsamlı, güven verici, tutarlı bir kadronun ve politikanın olması lazım. Bir tabir var: Delik büyük, yama küçük. O kadar büyümüş ki o delik, bir tarafını kapatmaya çalışsanız diğer tarafı açılıyor. Bunu halkın sırtına zamlarla, vergilerle yüklenip kapatmak mümkün değil. Ekonomi büyüyecek, istihdam artacak ki bütçenin gelirleri de artsın. Bütçede çok ciddi bir önceliklendirme yapmak gerekiyor. Şu anda herhangi bir israfla mücadele önlemi görmüyorum. n Yüksek kur, yüksek enflasyon, yüksek faiz, düşük büyüme ve işsizlik... Yurttaş daha ne kadar dayanabilir? Eğer ekonomideki sorunları kalıcı olarak çözmek istiyorsanız topyekun bir değişim gerekiyor. Güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçmek lazım. Hukukun üstünlüğünün, yargı bağımsızlığının tahsis edilmesi. Kuralların, kurumların, liyakatin esas olduğu bir kamu yönetimi şart. Adil rekabet olmalı. Güçlü, sürdürülebilir ve kapsayıcı büyüme modeline geçilmeli. Yeni bir sosyal yardım modeli geliştirilmeli. Bunlar yapılmadığı sürece hep bir bacak eksik kalacaktır. n Kredi geri ödemeleri de başlıyor. Yurttaşı nasıl günler bekliyor? Halkımıza doğrudan destek sağlayın demiştik. Ama hükümet halkı borçlandırma yoluna gitti. Küçük esnaf ve KOBİ’lerin borcu 225 milyar liradan fazla arttı, şu anda 824 milyar lira borçları var. Çiftçinin, yurttaşın borcu yüzde 50 civarında arttı. Şimdi bunların geri ödeme vadesi geldi. Bunun banka bilançolarına yansımasını engellemek için de takibe alma sürelerini uzattılar. Sıkıntıların önemli bir kısmını halının altına süpürdüler. Ertelenen işsizlik, ertelenen borçlar, ertelenen enflasyon, hayat pahalılığı önümüzdeki dönemde tekrar iktidarın önüne gelecek. Sadece takipteki krediler değil, ikinci grup kredilerde de ciddi bir artış söz konusu. İkinci grup krediler takip aşamasına gelince sorunlar daha da büyüyecek. Hazine kur riskini üzerine alıyor n Hazine bu dönemde dövizle iç borçlanmaya da gitti. Bu ne tür riskler getiriyor? Biz sıfırlama yönünde adım atmıştık. Çünkü bu tarzda borçlanma hem Hazine için risk hem de dolarizasyon yaratıyor. Hazine’nin döviz cinsinden gelirleri sınırlı olduğu için tüm kur riskini üzerine almış oluyor. 2017’de yapılan altın cinsi borçlanmaların ödeme vadesi geldiğinde bazılarının Hazine’ye maliyeti yüzde 100’e vardı. Aynı dönemde Hazine iç piyasada TL cinsinden borçlansaydı maliyeti yüzde 15 civarında olacaktı. Döviz ve altın fiyatlarındaki sıçrama da maliyetleri ciddi artırdı. Bu hem Hazine’nin faiz ödemelerini hem de bütçe açığını ciddi anlamda artırdı. Hazine bu yıl 180 milyar lira faiz ödemesi öngörüyor, toplam bütçe açığı 240 milyar TL civarında bekleniyor. Bunlar hep halkın sırtına yüklenen yükler. Her güne yeni bir zamla kalkıyoruz. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçildiğinde Hazine’nin borç stoku 970 milyar liraydı, şimdi 1 trilyon 830 milyar TL’nin üzerinde. Her alanda ciddi hatalar yapıldı ve tablo da ağırlaştı. TEDARİK SORUNU YAŞADI Oyak Renault üretime ara verdi Oyak Renault Genel Müdürü Antoine Aoun, küresel kaynaklı elektronik bileşen tedarik sıkıntısı nedeniyle 1522 Mart tarihleri arasında üretime ara verileceğini söyledi. Aoun yaptığı açıklamada, “En son teknolojileri kullandığımız Oyak Renault Otomobil Fabrikaları’nda, yaşamakta olduğumuz küresel kaynaklı elektronik bileşen tedarik sıkıntısı nedeniyle üretim programımızda değişiklikler yapmak zorunda kaldık” dedi. Oyak Renault, Clio V, Clio IV ve Yeni Megane Sedan modellerini, ayrıca bu modellerde kullanılan motor ve mekanik aksamı üretip ihraç ediyor. Aoun, verilecek kısa aradan sonra üretime planlandığı gibi devam edeleceğini belirtti. l Ekonomi Servisi Kale Grubu ‘sürdürülebilir gelecek’ için yeni bir adım attı ‘Değişime ihtiyaç var’ Kale Grubu, sürdürülebilir gelecek ve yeni bir dünya için “İyi yorum. Her bir bireyin önce alışkanlıklarından, evinden başlayarak işBak Dünyana” hareketi adıyla yeni yerinde, sokağında, mahallesinde, bir çalışma başlattı. şehrinde, ülkesinde ve gezegende, Kale Grubu Yönetim Kurulu Başelinin değdiği her mekânda kanı Zeynep Bodur Okyay, son döözen duygusuyla fark yanemde sorun olan her şeyin, mikro ratabileceğine inanıyoseviyeye indirilip harekete geçilerum.” Bunda başrolün rek değiştirilebileceği inancıyla orkadınlarda olacağını da taya çıkan bu yaklaşımın, tüm inifade eden Okyay, “Topsanlığa bir çağrı niteliği taşıdığını rağına, suyuna, geçmişibelirtti. Okyay, şöyle devam etti: ne, değerlerine, kendiBaşrol kadınlarda ne, geleceğine iyi bakan kadınlar. Tü“Bu yaklaşımla kendiketmek değil, mizde başlatacağımız küüretmek için yaçük değişimlerin birleşayanlar... Bizi ve şerek geleceği şekilZeynep Bodur Okyay dünyayı kurtaralendiren, dünyayı iyicak olan bu leştiren anlamlı bir kadınlar iyi ki dönüşüm haline var” dedi. geleceğine inanıl Ekonomi Servisi Onur Kipri Akkim KimyaUSK birleşmesine onay Akkök Holding iştiraki Akkim Kimya’ya, Rekabet Kurulu’ndan beklenen USK Kimya satın alma onayı geldi. Aydın’da faaliyet gösteren dünyanın lider karboksimetil selüloz (CMC) üreticilerinden USK Kimya, 1 Mart’ta işlemin tamamlanmasıyla resmi olarak Akkim Kimya bünyesine katıldı. Akkim Kimya Genel Müdürü Onur Kipri, 6 yılda toplam 200 milyon dolarlık satın alma gerçekleştirdiklerini beliterek “5 yıllık periyotta ciromuzu 600 milyon dolara yükseltmeyi hedefliyoruz. USK Kimya’yı bünyemize dahil ederek yıllık ihracatımızı iki katına çıkarma fırsatı yakaladık” dedi. l Ekonomi Servisi Türkiye Cumhuriyeti karşıtlığı Ulusal mücadeleden bu yana yaşanan olaylar, günümüzün siyasal sorunlarına Cumhur İttifakı’nın işlevine, yeni anayasa yapma önerisine de ışık tutacak niteliktedir. Türkiye Cumhuriyeti karşıtlığı, ulusal mücadelenin başlangıcına değin uzanır. Bağımsızlık savaşımını baltalama çabaları, savaş yılları süresince sürmüş, savaş sonrasında da Türkiye Cumhuriyeti karşıtlığına dönüşmüştür. Olayların gelişimi, aydınlatıcı ve bu tanıyı kanıtlayıcıdır. Olayların zaman dizisi şöyledir: 1919 yılı: 19 Mayıs Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının Samsun’a çıkışı; Haziran Amasya Tamimi “Vatanın tamamiyeti, milletin bağımsızlığı tehlikededir. Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.”; 23 Haziran Mustafa Kemal Paşa’nın azli ve yetkilerinin kaldırıldığının vilayetlere bildirilmesi; 23 Temmuz Erzurum Kongresi; 29 Temmuz Mustafa Kemal Paşa’nın yakalanarak İstanbul’a gönderilmesi talimatı; 3 Eylül İstanbul hükümetinin, Elazığ valisi Ali Galip’e Mustafa Kemal Paşa’yı tutuklama, Sivas Kongresi’ni engelleme emri; 4 Eylül Sivas Kongresi; ulusal mücadelenin başlatılmasının ardından ülkede din motifli yabancı destekli ayaklanmaların başlaması. 27 Eylül Birinci Bozkır İsyanı; 20 Ekim İkinci Bozkır İsyanı; 25 Ekim Birinci Anzavur İsyanı; 26 Ekim Şeyh Eşref Hart Kasabası İsyanı; 11 Aralık İngiliz yüksek komiseri J. de Robeck’ın “Mustafa Kemal başlıca düşmanımızdır” raporunun yayımlanması. 1920 yılı: 28 Ocak Misakımilli Beyannamesi’nin kabulü; 16 Şubat İkinci Anzavur İsyanı; 15 Mart İtilaf Devletleri’nin Türk aydınlarını tutuklaması; generallerinin gizli raporu “Halkın çoğunluğu savaş yorgunudur. Vatanlarını korumak için müthiş şekilde savaşacaklardır. Ordu birlikleri milliyetçilerle birleşmiştir.”; 16 Mart İstanbul’un resmen işgali; 19 Mart Mustafa Kemal Paşa’nın Ankara’da toplanacak fevkalade yetkili meclis için seçim yapılması tamimi; 3 Nisan İsmet (İnönü) ve arkadaşlarının Ankara’ya gelişi; 10 Nisan Şeyhülislam Dürrizade Abdullah’ın Kuvayı Milliye aleyhine fetvası; 13 Nisan Birinci Düzce İsyanı; 18 Nisan İstanbul hükümetinin Kuvayı Milliye’ye karşı Kuvayı İnzibatiye’yi kurması; 23 Nisan TBMM’nin Ankara’da toplanması; 11 Mayıs Divanıharp tarafından Mustafa Kemal Paşa’nın idama mahkum edilmesi; 14 Mayıs Birinci Yozgat İsyanı; 15 Mayıs Kuvayı İnzibatiye’yi oluşturan Anzavur kuvvetlerinin yenilgiye uğratılması; 6 Haziran Zile İsyanı; 8 Haziran Viranşehir, Siverek Milli Aşiret İsyanı; 13 Haziran Çapanoğulları İsyanı; 8 Ağustos İkinci Düzce İsyanı; 5 Eylül İkinci Yozgat İsyanı; 2/3 Ekim Delibaş İsyanı; 11 Aralık Demirci Mehmet Efe İsyanı. 1921 yılı: 12 Ocak Çerkez Ethem’in Batı Cephesi kuvvetlerine saldırısı; 22 Ocak Çerkez Ethem kuvvetlerinin dağıtılması; 6 Mart Koçkırı İsyanı. Ulusal mücadelenin başlangıcından savaş sonrasına değin 16 iç ayaklanma olmuş, Ankara hükümeti için Batı Cephesi’nden çok iç isyanlar sorun olmuştur. Cumhuriyetin ilanından sonra TBMM’de muhalif, hilafetin kaldırılmasına karşı olan vekiller tarafından 11 Kasım 1924’te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TCF) kurulmuş; programında ademi merkeziyet, ekonomide liberalizm, serbest teşebbüsçülük, dini fikir ve inançlara saygılı olma ilkeleri yer almıştır. Halk arasında da hilafetin yeniden kurulacağı, medrese ve tekkelerin korunacağı, eski yasaların yönetim için yeterli olduğu, yeni düzenlemelere karşı olunduğu, Müslümanlığın zedelendiği propagandası yapılmıştır. Musul sorunu çözüme bağlanamamışken, İngilizlerin silah ve para yardımı ile 1925 Şubat ayında Şeyh Sait İsyanı başlamıştır. İsyanın gerekçesi, “Din elden gidiyor, hükümet dinsizdir. Okullarda dinsizlik kol geziyor. Yolumuz din yoludur” olarak açıklanmıştır. İsyanın başlamasıyla TCF kapatılmıştır. TCF sonrası kurulan sağcı partilerin de programları benzerlik göstermiş, söylemleri din ağırlıklı olmuş, oy olarak da aynı kitleye dayanmıştır. Günümüzde benzer eğilimi Cumhur İttifakı temsil etmektedir. Cumhur İttifakı’nın analizinde tarihsel kökenin yanı sıra ABD’nin BOP (GOP) projesinin amaç ve araçları da dikkate alınmalıdır. Proje, Kuzey Afrika Atlantik kıyısından Hazar’a kadar olan bölgede ABD’nin hegemonyasının kurulmasını amaçlamakta, bölgenin siyasal ve ekonomik açılardan yeniden yapılandırılmasını öngörmektedir. Projenin uygulanmasında ülkemiz prototip örnek model olarak seçilmiştir. Siyasal model olarak benimsenen ılımlı İslamı iktidara getirebilmek için Türkİslam sentezi alalamasıyla Cumhur İttifakı’nın nüvesi 80’li yıllarda oluşturulmuş; AKP kurulduktan sonra MHP’ye de iktidar yolunu açma, kılavuzluk görevi verilmiştir. AKP iktidarının tutum ve uygulamaları, Cumhuriyet ilke ve kazanımlarına aykırı olmuş, karşıtlık zaman zaman söylemlerle de dışa vurulmuştur. Sivil anayasa önerisi de Cumhuriyeti noktalamaya, parantez içine almaya yöneliktir. Cumhur İttifakı’na karşı, yalnız demokrasiyi ve haklarımızı değil, Türkiye Cumhuriyeti’ni de oylarımızla savunmak zorundayız.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle