23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
HABER 9 26 ŞUBAT 2021 CUMA HDP’NIN KAPATILMA ÇAĞRILARI ILE PARTI KAPATMA YENIDEN GÜNDEME GELDI Kapatılan parti güçlendi Cumhur İttifakı’nın, HDP’nin kapatılması yönünde çağrı yapması ile parti kapatmalar yeniden gündeme geldi. Türkiye’nin çok partili siyasi yaşama geçmesi ile birlikte çok sayıda parti farklı gerekçelerle kapatıldı. Sadece 1961’de kurulan Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından bugüne kadar 25 siyasi parti kapatıldı. Bu siyasi partilerin temsilcileri, farklı ad ile kurulan yeni bir partiyle siyasete devam ederken, katıldıkları ilk seçimde aldıkları oy oranlarıyla da dikkat çekiyor. İkinci Dünya Savaşı’nın sonlanmasının ardından Türkiye, Nuri De27 Mayıs 1960 askeri müdahalesine kadarki süreçte, parti kapatmaların çoğunlumirağ liderliğindeki Milli ğunun gerekçesini “komüKalkınma Partisi (MKP) ve CHP’den koparak kurulan Demokrat Parti ile birlikte SEFA UYAR nizm propagandası yapmak” ve “irticayı teşvik etmek” oluşturdu. Bu kapçok partili siyasi yaşama adım at samda: İslam Koruma Partisi, tı. Daha önceki denemelere kar 1946’da; İslam Demokrasi Parşın başarılı olan bu süreçte, çok tisi, 1952’de; Türk Muhafazakâr sayıda siyasi parti de kapatıldı. Partisi, 1953’te ve Millet Partisi 1954’te “dini siyasete alet etmek” gibi gerekçelerle kapatıldı. Çiftçi Köylü Partisi, 1946’da; Türk Sosyal Demokrat Partisi, Türkiye Sosyalist İşçi Partisi ile Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi 1946’da; Türkiye Sosyalist Partisi, 1952’de ve Hikmet Kıvılcım liderliğinde 1954’te kurulan Vatan Partisi ise 1957’de “komünistlik” gibi suçlamalarla kapatılan partilerden bazılarını oluşturdu. Demokrat Parti (DP) ise bu süreçte kapatılan partiler arasında en bilineni oldu. DP, 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesinin ardından 29 Eylül 1960’ta, askeri mahkeme kararıyla kapatıldı. Demirel liderliğindeki AP, 1965 seçimlerinde aldığı yüzde 52.87 oy ile birinci parti oldu. AYM, 25 PARTI KAPATTI Parti kapatma davaları, 1961’de Anayasa Mahkemesi’nin kurulmasıyla birlikte AYM tarafından görülmeye başlandı. Günümüze kadar 25 siyasi parti AYM tarafından kapatıldı. Daha önce kapatma gerekçelerinden olan “komünizm propagandası yapma”nın yerini ise “bölücülük” aldı. Bu kapsamda, kapatılan 25 siyasi partinin kapatılma gerekçelerini, “bölücülük”, “laikliğe aykırı eylemler” ve “yasal zorunlulukları yerine getirmemek” oluşturdu. Kapatılan partilerin 6’sı, 12 Eylül darbesi ile tüm siyasi partilerin faaliyetlerinin yasaklanması öncesinde, 19’u ise 1983’te siyasi partilerin faaliyetlerinin serbest bırakılmasının ardından günümüze kadar geçen süreçte kapatıldı. AYM tarafından kapatılan 25 siyasi parti ve kapatılış yılları şöyle: “İşçiÇiftçi Partisi (1968), Türkiye İleri Ülkü Partisi (1971), Türkiye İşçi Partisi (1971), Milli Nizam Partisi (1972), Büyük Anadolu Partisi (19 Aralık 1972), Türkiye Emekçi Partisi (1980), Huzur Partisi (1983), Türkiye Birleşik Komünist Partisi (1991), Halk Partisi (1991), Sosyalist Parti (1992), Halkın Emek Partisi (1993), Özgürlük ve Demokrasi Partisi (1993), Sosyalist Türkiye Partisi (1993), Yeşiller Partisi (1994), Demokrasi Partisi (1994), Demokrat Parti (1994), Sosyalist Birlik Partisi (1995), Demokrasi ve Değişim Partisi (1996), Emek Partisi (1997), Diriliş Partisi (1997), Refah Partisi (1998), Demokratik Kitle Partisi (1999), Fazilet Partisi (2001), Halkın Demokrasi Partisi (2003), Demokratik Toplum Partisi (2009).” KOALISYONA ORTAK OLDU Kapatılan partilerin bazıları, farklı siyasi adlar ile siyasete devam etti. 1950 seçimlerinde yüzde 52.64 ile iktidara gelen, oy oranını 1954 seçimlerinde yüzde 57.61’e çıkaran ancak ekonomik sıkıntılar gibi nedenlerle halk desteğini yitirmeye başlayan DP, 1957 seçimlerinde 47.87’ye geriledi ve Meclis’te çok sayıda sandalye kaybetti. DP’nin kapatılmasının ardından başta Adalet Partisi olmak üzere bazı partiler, DP’nin mirasını taşıdığı iddiasıyla Türk siyasi sahnesinde yer aldı. Demokrat adını andırdığı için Demir Kırat sloganını kullanan AP, 1960’taki askeri müdahalenin ardından yapılan ilk genel seçimlere katılarak yüzde 34.8 oy oranı ile sandıktan ikinci parti olarak çıktı ve sandıktan birinci çıkmasına karşın çoğunluğu bulamayan CHP ile koalisyon kurdu. Daha sonra partinin genel başkanlığına, sonraki yıllarda (1993) cumhurbaşkanı Süleyman Demirel geçti. Demirel liderliğindeki AP, 1965 seçimlerinde aldığı yüzde 52.87 oy ile birinci parti oldu. 12 Eylül askeri darbesi ile kapatılan siyasi partilerin 1983’te yeniden açılması ile birlikte AP’nin mirasçısı olarak değerlendirilen Doğru Yol Partisi (DYP) kuruldu. SANDIKTAN BIRINCI ÇIKTI GÖMLEK GİTTİ, IKTIDAR GELDI Erdoğan Erbakan Gökçek Partilerinin kapatılmasına karşın farklı siyasi partiler kuran bir çizgi de Milli Görüş çizgisi. Necmettin Erbakan liderliğinde kurulan ve “laikliğe aykırı eylemleri” nedeniyle 1971’de kapatılan Milli Nizam Partisi’nin mirasçısı, 1972’de açılan Milli Selamet Partisi oldu. Kurulduktan bir yıl sonraki genel seçimlere katılan MSP, yüzde 11’lik oy oranı ile 48 milletvekili çıkardı ve 1974’teki koalisyonun ortağı oldu. 1977 genel seçimlerinde oy oranı yüzde 8.6’a düşen MSP, 1980’de “laikliğe aykırı eylemler” gerekçesi ile kapatıldı. Milli Görüş çizgisi, 1983’te kurulan Refah Partisi (RP) adıyla siyasete devam etti. Kurulduktan sonraki ilk seçimlere katılamayan RP, 1986’daki ara seçimlere katıldı ancak oy oranı yüzde 4.76’da kaldı. 1994’teki yerel seçimlerde İstanbul ve Ankara belediye başkanlıklarını kazanan, 1995 genel seçimlerinde ise yüzde 21.38 oy ile sandıktan birinci çıkan RP, 1998’de “laikliğe aykırı eylemleri” nedeniyle kapatıldı. Gül Erdoğan Arınç Milli Görüş çizgisi, RP’nin ardından Fazilet Partisi adıyla siyasete devam etti ancak Fazilet Partisi, 2001’de, RP’nin devamı olduğu ve “laikliğe aykırı eylemlerin odağı haline geldiği” gerekçesiyle kapatıldı. Fazilet Partisi’nin kapatılmasının ardından iki yeni parti siyasi yaşama katıldı: “Milli Görüş gömleğini” çıkaran ve Fazilet Partisi’ndeki yenilikçi kanadı oluşturan Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül ve Bülent Arınç gibi isimlerin liderliğindeki AKP ile Milli Görüş çizgisini devam ettiren gelenekçilerin kurduğu Saadet Partisi. 2001’de kurulan AKP, bir yıl sonra gerçekleştirilen seçimlerde aldığı yüzde 34.28 oy oranı ile sandıktan ilk parti olarak çıktı ve 19 yıllık iktidarını başlatmış oldu. Saadet Partisi ise yüzde 2.49 oy oranı ile Meclis dışında kaldı. AKP için de 2008’de “laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği” gerekçesiyle kapatma davası açılsa da söz konusu dava, 6 AYM üyesinin aleyhte oy kullanması nedeniyle reddedildi. 9 Kürt partisinden 5’i bölücülükten Demokrat Parti ve Milli Görüş çizgilerinin ardından etnik kökene dayalı toplamda 9 Kürt partisi kuruldu. Söz konusu partilerden 5’i “bölücülük” gerekçesiyle kapatıldı. İlk partileri, Sosyaldemokrat Halkçı Parti’den 1989’da Paris’te düzenlenen “Kürt Ulusal Kimliği ve İnsan Hakları” konulu konferansa katıldığı gerekçesiyle ihraç edilenler ve buna tepki göstererek istifa edenler tarafından 1990’da kurulan Halkın Emek Partisi (HEP) oldu. 1991’deki seçimlere barajın aşılamayacağı gerekçesiyle SHP listesinden giren HEP’liler, Meclis’te 21 milletvekili ile temsil edildi. 1992’de, Meclis’in açılışında yaşanan “Kürtçe yemin krizi” nedeniyle kapatılma davası açılan HEP, 1993’te, “devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozma amacını taşımak” gerekçesiyle kapatıldı. HEP’in kapatılması sürecinde Özgürlük ve Demokrasi Partisi (ÖZDEP) kurulsa da aynı yıl ÖZDEP de kapatıldı. Bu nedenle bazı HEP milletvekilleri, Demokrasi Partisi’ne (DEP) geçti. DEP de 1994’te AYM kararıyla kapatıldı. Aynı yıl, Halkın Demokrasi Partisi (HADEP) kuruldu. 1995’teki genel seçimlere katılan ancak yüzde 10 barajını aşamayan HADEP, parti kongresinde terör örgütü PKK bayraklasi (DTP), 2005’te kuruldu. Seçim barajı nedeniyle 2007 seçimlerine “Bin Umut Adayları” adıyla bağımsız olarak seçime giren DTP, arasında Selahattin Demirtaş, GülLeyla Zana tan Kışanak ve Leyla Zana gibi isimlerin de bulunduğu 21 milletvekili ile Meclis’te temsil edildi. “PKK’nin terör örgütü olmadığı” yönündeki açıklamaları ile tepki çeken “Kürtçe yemin krizi” nedeniyle dava açılan HEP, 1993’te kapatıldı. DTP, 2009’da, “devletin ülkesi ve milletiyle bölünrı ile PKK elebaşı Abdullah Öcalan poster mez bütünlüğü aleyhine eylemlerin odalerinin açılması ve Türk bayrağının indiril ğı haline gelmesi, terör örgütü tarafından mesi olayları ile gündeme geldi. HADEP de kurulması ve Öcalan’dan talimat alma2003’te, “yasadışı faaliyetlerin merkezi” sı” gerekçeleri ile kapatıldı. Böylece DTP; olduğu gerekçesi ile kapatıldı. Aynı siyasi HEP, DEP, ÖZDEP ve HADEP’in ardından gelenek içinde yer alan ve 1997’de kuru bu siyasi çizgiden kapatılan 5. ve son silan Demokratik Halk Partisi (DEHAP) hakkında 2002’de kapatılma davası açılsa da DEHAP 2005’te kendini feshetti. yasi parti oldu. DTP’liler ise 2008’de kurulan Barış ve Demokrasi Partisi’nde (BDP) siyasete devam etti. BDP, kapatı5 kez kapatıldı HADEP ve ardından DEHAP’ın mirasçısı olarak ise Demokratik Toplum Partilan 5 parti ve kendini fesheden bir partinin ardından bu siyasi çizgide kurulan 7. parti oldu. Ancak BDP, 2014’te adını Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) olarak değiştirdi ve milletvekilleri 2012’de kurulan Halkların Demokratik Partisi’ne (HDP) katıldı. HEP ile başlayan Kürt partileri, bugün 2 siyasi parti ile temsil ediliyor. Oyları ‘Çözüm’ ile arttı “Türkiyelileşme” politikası yürüttüğü iddiasıyla çıkan HDP, AKP ile yürütülen Çözüm Süreci’nde oy oranını artırdı. Terör örgütü PKK yöneticilerinden Cemil Bayık’ın da oy verilmesi çağrısında bulunduğu HDP, barajı geçen ilk Kürt partisi oldu ve Haziran 2015 seçimlerinde yüzde 13,12 oy alarak 80 milletvekili çıkardı. Ancak HDP, Kasım 2015 erken seçiminde oylarını koruyamadı ve yüzde 10.76'ya geriledi. HDP’nin oy kaybında, HDP’li milletvekillerinin PKK’li teröristlerin cenazelerine katılması ve “Çözüm Süreci”nde silah ve mühimmat depolayan PKK’ye karşı Güneydoğu’da yürütülen “Hendek Operasyonları” etkili oldu. Yaklaşık 6 ay süren operasyonlar sırasında, PKK tarafından belediye kontrolündeki yolların altına bomba döşenmesi ve binalar arasında tüneller oluşturulması kamuoyunun tepkisini çekerken, operasyonlar sırasında 800’ü aşkın asker, polis veya korucu şehit oldu. l ANKARA ‘Yeri ve zamanı...’ Genel bir kaide olarak ve aklıselim gereği, her şeyi “yeri ve zamanı gelince” yapmak, tabii ki esas olmalı. Hani şu ünlü “Demir tavında dövülür” lafı da bu durumu en güzel anlatan deyimlerimizden biridir. Ancak iş siyasete gelince, bazen bu kuralın değişmesi, kamu yararı (kitlesel yarar) açısından daha yararlı olabilir. Bugün bu konuya girmeye, aslında Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Sayın Pervin Buldan zorladı beni. Güncel “Gara operasyonu” tartışması üzerinden yapılan tartışmada, iş “Siz şunu yapmıştınız, bunu yapmıştınız. Örgütle görüşmüştünüz. Oraya gitmiştiniz. Şunu yapmıştınız...” babında haksız yüklenmelere maruz kaldıklarında, Sayın Buldan’ın sarf ettiği “Çözüm sürecinde bize verilen vaatleri, yeri ve zamanı geldiğinde açıklamazsak namerdiz...” mealindeki laftan söz ediyorum. Bence, sadece Sayın HDP Eş Genel Başkanı’nın değil, pek çok siyasetçinin başvurduğu ve bana göre demokrasilerde çok gerekmedikçe başvurulmaması gereken bir yöntemdir bu. Türkiye’de aktüel gelişmelerin ve siyasi tarihin adeta “yüksek debi ile güldür güldür akan bir nehir” gibi akıp gittiği, siyasi hafızanın “sıcak ve taze tutulmasının” çok önemli olduğu ve en önemlisi de “olupbitenin taze versiyonunun kamunun bilgisinden gizlenmesinin muazzam sakıncalar doğuracağı gerçeğinin” önemine binaen, “yeri ve zamanı geldiğinde çıkarılmak üzere çekmecede saklanmasının” sakıncalı olduğunu düşünüyorum. Türkiye’nin en can alıcı sorunlarından biri olan Kürt sorununa ilişkin geçmişte, hele hele “AçılımÇözüm Süreci” denen süreçte neler olupbittiğini bu toprakların insanı ne zaman bilecek de ona göre “pozisyon” alacak? Yani, Sayın Buldan’ın yaptığı “Yeri ve zamanı geldiğinde” vurgusu, zaten bu konularda sağlıklı değerlendirme yapacak geriplan bilgiye aç olan bu toplumdan “neyin gizlenmek saklanmak istendiği” sorularını akıllara getiriyor. Zaten, başka her türlü özgürlükler gibi halkın bilgi alma hakkının da baskılandığı, hak ve özgürlükler için mücadele eden kesimlerin (bu arada HDP’nin ve temsil ettiği kitlelerin ta kendisinin) ağır bir istibdat altında yaşamak zorunda kaldığı, çoğunluğunun iktidar kıskacında olduğu medyanın on milyonlarca insanı “derin bir karanlığa mahkum ettiği” bu ülkede çıkıp da üstelik tam da bu “mağdur kesimden” birinin “yeri ve zamanı geldiğinde” diye “bilgiyi ötelemesini” anlamak mümkün değil. Tam tersine, bugün çıkıp konuşmalısınız. Bugün çıkıp gerçekleri bütün yalınlığı ile anlatmalısınız. Bugün çıkıp kimin geçmişte ne dediğini, ne yaptığını, neyi gizlediğini ve neyin bilinmesini istemediğini açık açık duyurmalısınız ki muktedirler bu ülke insanını kandıramasın. Dün söylediğinin ve yaptığının tam 180 derece zıddını insanlara “yutturamasın.” Bugün, Gara’da yaşanan olağanüstü boyuttaki büyük felaket ve skandal niteliğindeki başarısızlık dahil, Kürt sorunu bağlamındaki tüm bilinmeyenlerin aydınlanması için gerçeklerin “bugün ve hemen, şimdi” bilinmesinde yarar yok mu? Adil olmak adına, bu eleştiriyi sadece Sayın Buldan ve diğer siyasetçilere değil, kendi mesleğimin mensuplarına da yapmak istiyorum. Yıllar önce bir meslektaşımın, çalıştığı gazetedeki üst düzey bir yönetici ile telefon görüşmesine tanık olmuştum. “Elindeki çok önemli bir haberi (bilgiyi)” o gün hemen gazeteye girmek istiyordu. “Amiri”, genel yayın yönetmeninin cevabını bugün gibi hatırlarım: “Asla veremeyiz bunu. At kenara. Yarın yeri ve zamanı geldiğinde, bir gün bu konuda kitap yazarsan, orada kullanırsın...” Konu neydi? Sonra o meslektaşım (kitaplar da yazdı) o yayın yönetmeninin dediği gibi mi yaptı? Yani bilgiyi kamuoyu ile paylaştı mı? Bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var: Türkiye gibi bir yerde, bugün olanların bugün bilinmesinin gerekliliği bence her türlü siyasi ve kişisel hesabın üzerinde yer almalı. Gazeteciler de siyasetçiler de “kumbaraya” atmadan, “bugün, hemen, şimdi” söylemeli söyleyeceklerini. Söylemeli ve yazmalı. Bilgi, haber, bizim gibi toplumlarda başka yerlerden de önemli ve değerli bir hazinedir. Kimse bana “Şimdi zamanı değil...” pragmatizmini satmaya kalkmasın. Madem ki açık rejimdir. Faşizm, yani bunun zıddı madem “üstü örtülü, gizli saklı, kapaklı, kuytularda işlerin çevrildiği” bir rejimdir. O zaman çıkın konuşun. Yazın, çizin. Yani, kitlelerin bilmesinden korkmadan. Onların her şeyi duyup, bilip, okuyup belli bir yargıya ve fikre sahip olabilmeleri ve “sandık önlerine geldiğinde de” ona göre tavır belirleyebilmelerinin yolu buradan geçer. Bugün Gara ile ilgili, dün 15 Temmuz hain FETÖ’cü kalkışması ile ilgili, siyasetin, ekonominin ve bilcümle diğer güncel hayati konu başlıklarının bilinmesi, Türkiye’nin sadece bugününü değil, yarınını da doğrudan ve derinden etkileyecek bir zorunluluktur. Kaldırın örtüleri. Açın dolapları. Çekin çekmeceleri. Yutkunmayın. İçinizde tutmayın. Konuşun. Yazın. Açıklayın. Tartışılsın. Açıklıktan kimseye zarar gelmez. Tam tersinden sakının.  
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle