03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 21 ŞUBAT 2021 PAZAR PAZAR YAZILARI Çölde bir gece... Kendimi bildim bileli çöle ve onun ruhuna büyük bir tutkuyla bağlıyım. Dubai’de yaşadığım süre içinde bu hevesimden mahrum kaldığım söylenemez. Çölün hemen yanı başında yükselen bir şehirde çölü düşünmeden yaşamak zaten imkânsız. Zaman zaman biz onu unutsak da o varlığını hep hatırlatıyor, balkonumu örten kumlarıyla bize her sabah selam gönderiyor. Bu selamı karşılıksız bırakmak ona hayran ruhlara yakışır mı? Buraya taşındığım günden beri uzun bir çöl yolcuğunun planlarını yapıyordum. Hedefimde, Türkiye’nin yüzölçümüne yakın büyüklükteki Rubülhali Çölü vardı. Her fırsatta bu heybetli komşumun davetkâr kumlarına misafir olmuş, kızgın kum tepelerinde yürümeye gayret etmiştim ama bütün bunlar günübirlik gezilerden ibaretti. Ona birkaç kez dokunsam da sınırlarını keşfetme fırsatı bulamamıştım. Bu hayalimi gerçekleştirmek için daha fazla dayanamayacağımı anlayıp yaklaşık iki hafta önce hazırlıklara başladım. Amacım, çölün derinliklerine uzanmak, kesintisiz kum deryasının gizemli ıssızlığına ulaşmaktı. Sert rüzgârların inatla üzerime geldiği o gece yarısı yola koyuldum. Şafak sökerken uçsuz bucaksız çölün kenarına ulaşmayı hedefliyordum. Uzak gökler altında yaptığım bu yolculuğun heyecanı diğerlerine benzemiyordu. Saatlerce yol almama rağmen görüntü hiç değişmedi. Kum tepeleri bazen yükseliyor, bazen derinleşip gölü andıran beyaz tuz yataklarına yer açıyordu. Gökyüzündeki yıldızlar her zamankinden daha parlak, sanki biraz daha yakındı. Baştan çıkaran bu manzara karşısında önce yön duygumu kaybettim. Algılama kabiliyetim bedenimden uçup gitti. Zaman durdu. İçinde bulunduğum mekân, bu âlemde ne kadar küçük ve önemsiz olduğumu bir kez daha hatırlatıyordu. İnsanoğlunun evrenle kurduğu ilişkiyi önümde uzanan sonsuz boşlukta hissedebiliyordum. Hayatın sona erdiği, rüya âleminin başladığı eşikteydim. Buradan ötesi yok! giderebilecek, belki de aradığımı bulaSabaha doğru rüzgâr şiddetini azalt bilecektim ama yapamadım... Rüzgârın tı. Gökyüzü yavaş yavaş aydınlanırbaştan çıkaran ince sesine teslim olup ken yolların bittiği noktaya ulaştım. yere uzandım. Rubülhali’ye yaklaşabildiğim kadar Tam uykuya dalıyordum ki birkaç yaklaşmıştım fakat buradan ötesi yok metre uzağımda onu gördüm. Yaşlı bir tu. Arabayı durdurup dışarı çıktım. adam bana doğru yaklaşıyordu. Bu göKum tepeleri koyu sarı bir gölge gibi rüntü, kendimden geçtikten sonra mı, ufuk çizgisine kadar uzanıyor, gökyü yoksa önce mi belirdi inanın bilmiyozüyle birleşip derin bir rum. Kılık kıyafetinden çömaviliğe bürünüyorlün yabancısı olmadığı belliydu. Bu boşlukta yürüdi. Tehlikeli bir hali yoktu ama yebildiğim kadar yüdost canlısı da değildi. Düşünrüdüm. Çok geçmecelerimi okuduğundan eminden üzerime tarifsiz dim, çünkü sormaya çalıştıbir ağırlık çöktü. Ha REMZİ GÖKDAĞ ğım soruları yanıtlıyordu. Uzun reketlerim yavaşladı, sohbetin detayları şimdilik gözkapaklarım ağırbende saklı kalsın ama uzaklaştı. Bu garip halsizliğin nedeni saba larda kaybolmayı göze alan gezginlerle ha kadar durmadan esen rüzgârın sesi onun şu tavsiyelerini paylaşmak isteolmalıydı. Kum tepelerinin kıvrımların rim: “Topraklarından çok uzaklara savda eğilip bükülen bu ses bambaşka bir rulmuşsun, bu âlemi görmeden de evimelodiye bürünüp kulağımdan giriyor, ne dönmeyecekmişsin. Seni selamebeynimin derinliklerinde dolaşıp başı te götürecek yol ilerde değil, geldiğin mı döndürüyordu. Oysa önümde uza yöndedir. Sözümü dinlersen evine dönan boşluk ne kadar da davetkârdı. Bi nersin, yoksa kumların altında yatanraz daha devam edebilsem merakımı lardan olursun...” Nasihat mı, tehdit mi olduğunu anlayamadığım bu konuşmanın ardından sert bir kum fırtınası başladı. Her yer toza, dumana bulandı. Gözümü açtığımda etrafta kimse yoktu. Kendi ayak izlerimden başka iz de göremedim. Yoksa... İhtiyar adamın görüntüsü çölün bir oyunu muydu, serap mı görmüştüm? Ya o aklımdan çıkmayan, bugün bile her kelimesini hatırladığım sohbet... Hepsi o garip rüzgârın beynimde yarattığı fısıltılar mıydı? Güneş yükselmeye başlamıştı. Sabah serinliği, yerini sıcağa bıraktı. Şansımı daha fazla zorlamadan buradan uzaklaşmak istiyordum. Arabayı park ettiğim yeri bulmam biraz zor oldu. Motoru çalıştırıp direksiyonu geldiğim yöne kırdım. Yaşadığım garip olayı yol boyunca düşünüp durdum. Eskiden, çölün sırlar dünyasına açılan bir kapı olduğuna, o kapıyı açan kilidin hayal âlemimizin bir köşesinde gizlendiğine inanırdım. Bu düşüncem bugün de devam ediyor, hatta çölün gizemli büyüsüne her zamankinden daha çok inanıyorum. [email protected] Holokost ve Yunanistan Yahudileri Uluslararası Yahudi Soykırımı (Holokost) Kurbanlarını Anma Günü çerçevesinde Yunanistan’da da 27 Ocak’ta törenler düzenlendi. CumhurbaşkaAYŞE FERLİEL BAROUNOS nı Katerina Sakellaropoulou, en büyük Nazi toplama kampı olan AuschwitzBirkenau’nun kurtuluşunun 76. yıl dönümünde yaptığı konuşmada “Holokost yalnızca Yahudileri değil, hepimizi ilgilendiriyor” dedi. Başbakan Miçotakis ise “Yahudilerin, özellikle de Holokost’ta hayatını kaybetmiş olan Yunan Yahudileri’nin anısı önünde saygıyla eğiliyoruz” ifadesini kullandı. Çoğunluğunu Sefaradların oluşturduğu Yunanistan Yahudilerinin sayısı bugün 5500 civarında. Sefaradların atalarının bir bölümü, 1492’de İspanya’da dönemin Katolik hükümdarları Kastilyalı İsabel ile Aragonlu Ferdinand’ın dinlerini değiştirmeyi reddeden bütün Müslüman ve Yahudileri İspanya’yı terk etmeye zorlamasının ardından, Selanik, İzmir ve İstanbul’un da aralarında bulunduğu Osmanlı kentlerine göç etmişti. Tarih profesörü Mark Mazower, “Selanik: Hayaletler Şehri” adlı kitabında, Evliya Çelebi’nin Selanik’e 16671668’de yaptığı geziler sırasındaki gözlemlerine atıfta bulunarak Yahudiler’in o dönemde şehrin artık ayrılmaz bir parçası olduğunu anlatıyor. “Gerçekten de şehirde Hıristiyanlardan önce Yahudiler vardı” yorumunu yapıyor. Yunanistan’da Yahudilerin varlığına ilişkin ilk arkeolojik bulguların, Attika bölgesinde bulunan ve İ.Ö. 300250 yıllarından kalma bir yazıt olduğu belirtilen Yunan Yahudi Müzesi belgelerinde de, Selanik’teki Yahudilerin, 16. ve 17. yüzyılda dünyadaki en büyük Yahudi topluluklarından biri olduğu aktarılıyor. Yine aynı müzenin verilerine göre, Yunanistan’daki Yahudilerin sayısı 20. yüzyılda 100 bine kadar ulaşmış. Adları, İbranice’de “İspanya” anlamına gelen “Sefarad” kelimesinden türetilmiş olan topluluğun yanı sıra Yunanistan’da Romanyot diye bilinen, Sefarad ve Aşkenazlardan ayrı olan, Bizans mirası küçük bir Yahudi topluluğu daha var. Yunanistan’da yaşayan en eski Yahudiler olan Romanyotlar, yüzyıllar boyu Yunanca konuşagelmiş ve yazı dili olarak da İbranice harflerle Yunanca kullanmışlar. Bunlardan geriye kalan ve toplam sayısı 100’ü geçmeyen Romanyot nüfusunun çoğunluğu Yanya’da yaşıyor. Gençler yurtdışına gidiyor Atina’daki Akropol’ün yakınlarında, kozmopolit ve turistik semtlerden biri olan Thissio’da Sefarad ve Romanyot Musevi cemaatlerinin her ikisinin de ayrı birer sinagogu var. İkinci Dünya Savaşı’nda Yunanistan’ın Nazi Almanyası tarafından işgalinin ardından çoğunluğunun toplama kamplarında yok edilmesinden bu yana sayıları hemen hemen tükenen Yunanistan Yahudilerinin 25002700 kadarı Atina’da yaşıyor. Selanik’tekilerin sayısı ise yaklaşık 1300 civarında. Larissa’da 340 Yahudi bulunuyor, nüfusun geri kalanı Korfu Adası, Yanya, Trikala, Rodos gibi yerlere dağılmış durumda. Son birkaç yılda ekonomik kriz nedeniyle Yunanistan’da iş bulma ümitlerini yitirip yurt dışına göç eden gençlerin de sayısının artmasıyla varlığı giderek tükenen Yahudi Yunanları kültürel miraslarını ve dinlerini korumaya ve sonraki kuşaklara aktarmaya çabalıyorlar. Yunan Yahudi Müzesi’nin etkinliklerinde okullardaki kültürlerarası programlara ağırlık veriliyor. Örneğin okul çocuklarına yönelik bir programda yağ kandilinin Hıristiyanlar, Müslümanlar ve Museviler tarafından evlerde nasıl kullanıldığı, büyükanne ve büyükbabalarından dinledikleri hikâyelerle aktarılıyor. Böylece çocuklar bu dinler arasındaki ortak bağlara ilişkin bir fikir edinmiş oluyorlar. Müzede ayrıca çeşitli sergiler de düzenleniyor. [email protected] ATEŞ BÜYÜYOR Myanmar’da bu ay başında yapılan askeri darbeye karşı geniş katılımlı protestolara ordu güçlerinin baskısı artıyor. Ülkenin birçok kentinde eylemler sürerken dün iki kişinin gerçek mermi de kullanan güvenlik güçleri tarafından vurularak öldürüldüğü belirtildi. Eylemlerde yaşamını yitirenlerin sayısı üçe yükseldi. Mandalay’da güvenlik güçlerinin eylemcilere karşı gözyaşartıcı gaz ve plastik mermi ile sert müdahalede bulunduğu, 14 kişinin gözaltına alındığı aktarıldı. Başkent Nepido, Yangon ve Mandalay’daki gösterilerde darbeye karşı 9 Şubat’ta yapılan protestolar sırasında başından vurulan, önceki gün yaşamını yitiren 20 yaşındaki Mya Thwe Thwe Khaing için de anmalar düzenlendi. Mya’nın ölümü protestolardaki ilk can kaybı olarak kayda geçmişti. Myanmar ordusu, kendine yakın siyasi grupların 8 Kasım 2020 seçimlerinde hile yapıldığı iddialarını ortaya atması ve ülkede yükselen gerilimin ardından 1 Şubat’ta darbe yapmıştı. Ordu, 1 yıllığına olağanüstü hal ilan ederken Dışişleri Bakanı ve ülkenin fiili lideri Aung San Suu Çii başta olmak üzere pek çok yetkili ve iktidar partisi yöneticisini gözaltına almıştı. Myanmar’a uluslararası çevrelerden tepki yükselirken barışcıl eylemlere izin verilmesi, şiddetten kaçınılması, demokrasiye dönülmesi çağrıları yineleniyor. N Eksi on derecede ew York’un havası bizim buralara benzemez. Anneannem 1980’lerde gittiği New York seyarestoran deneyimi!.. hatinde yaşadığı soğuğu hâlâ anlata anlata bitiremez. O zamandan bugüne, küresel ısınmanın etkisiyle daha ılımlı bir hal alsa da cadde küşten kurtarmak adına, bu kuraller arası esen rüzgâr atkı, bere ta lar yazın esnetildi, sokaklarda bir nımaz, dondurup geçer. Ama buna nevi şenlik havası esmeye başladı. rağmen şehir hareketini kışın da Kimi restoranlar inisiyatif kullanıp kaybetmez. Mini elbiselesokaklara canlı riyle, gömlek, tişörtleriyle müzik getirdi, kigece kulüplerinin önünmileri şişme flade sıra bekleyenlerden mingo gibi dinatut, atletvari kıyafetlermik dekorlarla le Central Park’ta koşumüşteri çekmeya çıkanlara kadar, harnin yolunu arabi New Yorklular soğuğa aldırış etmez... Bizim giEKİN ORHUN dı... Kışla birlikte ise restoran sabi Akdeniz iklimi insanlahipleri için yararı ise çoğu kez tıpış tıpış tıcılık arayışı, haevlere kapanmaya başlar. vuz problemine dönüştü!.. “Eğer Malum Covid19 salgınıyla bir her masanın arası iki metre ise belikte şehir eskisi gibi değil, salgı lediye başkanının dikkatini çeknın bilançosu ağır. Ama salgının meden nasıl bir yapı dikebilirim ki patlak vermesinden yaklaşık bir Covid19 riskini en aza indirirken yıl sonra yavaş da olsa yeniden o müşteriler soğuktan donmadan canlılığını kazanma azmi dikkat yemek yiyebilsinler?” Haliyle soçekici... Pandemi döneminde ağır kaklarda naylon iglolar ve umumi yara alan sektörlerden biri de ye tuvaletleri andıran barakalar belirmeiçme, eğlence sektörü. Yazın meye başladı. dış mekân kullanımı ile işletmeler New Yorkluluların bu mekânlara bir nebze kendilerine alan açarken ilgisi yoğun. Hatta bazı restorankışla birlikte yeniden kara kara dü ların bu portatif kapalı alanlarında şünmeye başladılar. Hele bir de yemek yemek isterseniz, bir hafNew York’un o içe işleyen soğuğu ta kadar önce rezervasyon yaptırolunca, dış mekanda müşterilerin manız bile gerekebiliyor. Biz de bu öyle uzun boylu oturmaları pek uy deneyimi yaşayalım dedik, ama regulanabilir gibi değildi... Ta ki, “outdoor dining”, restoranda dışarıda oturma konsepti, yeni bir boyut alana dek. Avrupa’ya, ülkemize kıyasla, New York’ta işletmecilerin dışarıya masa atma özgürlüğü New York Eyaleti yönetimi tarafından engellenmekteydi. Fakat, restoran sahiplerini Covid19 imzalı finansal çözervasyonumuzu önceden yapmadığımız için havamızı aldık!.. Ama madem gittik geri dönmek olmaz deyip vazgeçmedik. Sonunda eksi 10 derecede, basit dış mekân ısıtıcıların merhametine muhtaç şekilde restoran keyfimize devam etme gayretine giriştik. Ama fazla dayanamadık, pek bir şey yemeden kalktık. Ek Covid19 vergisi Bir sonraki denemelerimizden birinde ise bu kez dağa gider gibi giyindik, çift çorap, içlik ve battaniye işlevi gören atkılar... Masanın dört bir yanının ısıtıcılarla çevrili olduğunu görünce de rahatladık. Ama bu iyimserliğimiz çok sürmedi, New York soğuğu ısıtıcı falan tanımıyordu... Yemekler masaya gelir gelmez kim yemeğini hâlâ sıcakken bitirebilecek diye yarıştık. Adeta soluksuz bitirdik... Kalkalım dediğimiz anda ise bacaklarımızı artık hissedemez haldeydik. Isınmak için sokaklarda koşmaya başladık. Koşmak o an mantıklı bir karar gibi geldi. Sanırım beynimizin bir kısmı da donmuştu. Yediğimiz yemekten hiçbir şey anlamadığımız gibi, bu işkence için yüzde 20 bahşişin üstüne, bir de yüzde 10, Covid19 vergisi ödedik. Eve varır varmaz kaloriferin üstüne tünedik. İki üç bardak çaydan sonra vücut ısımız normale döndü. “Bu son dışarıda yemek yeme deneyimiydi!” dedim parmaklarımı sıcak bardağa iyice dolamış bir halde... Gerçi belki kışın başından beri beşinci deyişimdi, o da ayrı... Türkçeyi özleyen Belçikalı Saat 18.00’de bizim evin yanındaki I. Albert Parkı’nda yürümek için anlaşERDİNÇ UTKU tık. Ben tam zamanında başladım yürümeye. O buluşmaya gecikerek geldi. Sosyal medyada birkaç gün önce bir kez daha paylaştığım yıllar önce yayımlanmış bir yazımı okumuştu. “Yazı güzel de 4 aylık köpeğin Türkçe anlamasını inandırıcı bulmadım” dedi. “Ben inanıyorum” dedim. “Türkçe konuşmayı özleyen bir arkadaşımdan da bahsediyorum yazıda” diye ekledim. “Onu anlarım da köpek Türkçe için değil, sesleri duyunca yalnızlıktan kurtulmak için ilgilenmiştir” dedi. Üstelemedim. “Sen Türkçe konuşmayı özlemiyor musun” diye sordum. “Tabii ki özlüyorum. O başka” dedi. 18 Ocak 2015 tarihinde Cumhuriyet’te yayımlanan ve daha sonra 4. kitabıma isim yaptığım “Türkçe ağlayan köpek!” başlıklı pazar yazımdı bahsi geçen... İnsanların anadilinde konuşmayı özlemesini anlarım ama yazının girişinde özetlediğim Türkçe sohbetimizde “Türkçe konuşmayı özledim” diyen arkadaşım bir Belçikalıydı. Atatürk paylaşımı... Hayır, 35 dil ve lehçe bilen ve 1987’de katıldığı yarışmada, 22 yaşayan dili kullanarak “en çok dil bilen Belçikalı” unvanı alan Johan Vandewalle değil bahsettiğim.1983’te Gent Üniversitesi’nden İnşaat Yüksek Mühendisi olarak mezun olan Dr. Vandewalle, halen Doğu dilleri ve Türkçe konusunda Gent Üniversitesi’nde dilbilimi ve çeviri bilimi araştırmaları yapıyor. 2006’dan bu yana Gent Üniversitesi Mütercim Tercümanlık ve İletişim Bölümü’nde Türkçe altgrubu başkanlığını yürütüyor. Dostlarına 2008 yılbaşında üzerinde “Türkiye, Atatürk’ü Allah’a borçlusun, geri kalan her şeyi de Atatürk’e” yazılı tebrik kartı yollamış olan Belçikalı Daniel Dumoulin de değil bahsi geçen. Anvers’ten geçen Schelde Nehri için söylenen sözü Atatürk’e uyarlamış Dumoulin. Her 10 Kasım’da binlerce paylaşımı yapılır mesajın. Bahsettiğim kişi ise 10 yıl çalıştığı Türkiye’den 6 ay önce dönen arkadaşım Phillippe. Buluşmaya gecikerek kültürümüzden etkilendiğinin ilk işaretini vermişti. Fırsat bu fırsattır deyip hemen sorguya çektim. “Türkçe duymayı, konuşmayı özlemesi” ilgimi çekmişti. Anadili olmadığı halde üstelik. “Evet özlüyorum, hatta bazen annem bana bir şey sorduğunda otomatik olarak Türkçe cevap veriyorum. Ancak dil çok nankör ve kullanmayınca geriliyor. En çok konuşma bozuluyor, anlama değil. Ama bu normal çünkü Türkçe ile Fransızca arasında hiçbir ortak nokta yok. Birbirinden çok uzak diller. Özlemimi gidermek için bazen Türk kanallarını izliyorum ya da Türk arkadaşlarımla sohbet ediyorum. Netflix’te bir Türk dizisi var. “Bir Başkadır” diye, onu izliyorum şu aralar. Biraz karamsar bir dizi ama Türk toplumunun çeşitliliğini gözler önüne seriyor. Düşünceleri ve hayat tarzları çok farklı olan insanları gösteriyor.” “Daha başka neleri özlüyorsun? Nelerden kurtulduğun için mutlusun?” diye sormadan edemedim. En çok da arkadaşlarını, onlarla sohbet etmeyi, tuzlu fıstığı, sosyal hayatı ve Türkiye’nin doğa manzarasını, ışığı ve güneşi özlüyordu. İşyerindeki hiyerarşiden kurtulduğu için memnundu. “Orada her şey unvan, içerik önemli değil, derslerin çoğu göstermelik, aptal akademik makaleler yazmaktan ve okumaktan kurtulduğum için memnunum.” ‘Valonlara benziyorlar’ Philippe 10 yıl sonrasında döndüğünde, Belçika’ya uyum sağlayabilmiş miydi peki? “İklim berbat, hep yağmur, gri, loş, ışık yok, geniş manzara yok, fazla kuralcı bir toplum” yetmezmiş gibi koronavirüsün sosyal hayatı kısıtlaması işini daha da zorlaştırmıştı. 10 yıl Türkiye’de yaşamış birine sormasam ölürdüm. “Türkleri, Flaman, Valon ve Brüksellilerle kıyaslar mısın? En çok kime benziyor Türkler”. Yanıt çok kısa oldu: “Valonlara daha çok benzediklerini düşünüyorum, Valonlar Latin, davranışları daha esnek ve sıcak” Ben de bir yazımda keyiflerine düşkünlüğü ve biraz da tembellikleri nedeniyle Valonları bize daha yakın bulduğumu belirtmiştim. Fazla üstelemedim. “Tipik Belçikalı” ve “tipik Türk” özelliklerini sıralamasını istedim fırsat bulmuşken. ‘Türkler daha pratik’ “Belçikalı kuralcı, her şeyi usule göre yapıyor. En basit şeyler bile, mesela arabasını tamir ettirmesi için haftalar öncesinden randevu almak lazım. Halbuki Türkiye’de birkaç saat değilse, bir iki gün içinde halloluyor. Türkler daha pratik insanlar bize göre. Türkiye’de insanların kullandıkları ifadeler, espriler daha renkli. Dışardan Türkler sert bir millet olarak görülebilir ancak mizah anlayışı olan bir millet aynı zamanda! Türkiye’de hiyerarşi burada olduğundan daha ağır. Unvanlara çok dikkat ediliyor, bu bazen rahatsız edici olabiliyor, görünüşe çok önem veriliyor, yani bizden fazla... Türkiye çok kontrastlı, semtten semte değişiyor, bazen antrenman esnasında köydeki çay ocağına uğrardık mola vermek için sohbet ederdik. Bizi, bisikletlerimizi merak ederlerdi... Türkiye’de çok farklı ayrı dünyalar, insanlar yan yana hayatlarına devam ediyor. Bahsettiğim köy ile 15 km. ilerisinde büyük AVM’ler, hepsi birbirinden farklı... Bir de çok sokak hayvanı var, köpekler her yerde geziyorlar, Belçika’da hepsinde tasma var, orada başıboşlar. Bu bir canlılık katıyor sokaklara.” [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle