06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 16 ŞUBAT 2021 SALI HABER [email protected] SAHIBI TARAFINDAN 2 AİLE SAĞLIĞI MERKEZİ SATILIĞA ÇIKARILDI ‘Çevreci Terörizm’ Başlıktaki bir kitap adı. Tırnak içine aldım; çünkü yanlış anlamaya çok uygun. Hukuk Akademisi etiketiyle yayımlanan kitabın yazarı Dr. Erdem İzzet Külçür, bu araştırmayı, Galatasaray Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü bünyesinde kamu hukuku anabilim dalında doktora tezi olarak yazmış, çalışmalarını Freiburg’daki Max Planck Enstitüsü’nde yürütmüş. Kitabın giriş kısmında açıklandığı gibi “çevreci terörizm”, çevreci amaçlarla başvurulan şiddet eylemlerini nitelendirmek üzere ortaya atılmış ABD menşeli bir kavram. Bu konu, 500 sayfayı aşan kitapta, kriminoloji ve ceza hukuku açısından kapsamlı olarak ele alınmış, uluslararası yönü ve karşılaştırmalı hukuktaki yaklaşımları da ortaya konarak incelenmiş. Hukuk açısından kuşkusuz değerli bir çalışma. Araştırmada ele alınan konunun hukuki yönleri hukukçular tarafından tartışılmalı ama konunun beni de ilgilendiren yönleri var. Çünkü kitapta, “Radikal Hayvan Hakları Hareketi” başlığı da yer alıyor. Varşova Üniversitesi’nden akademisyen Elzbieta Posluszna’dan bir alıntıyla “hayvan hakları hareketi, hayvanların yaşam standartlarının iyileştirilmesine değil, insanların hayvanlar üzerindeki tahakkümünün tamamen sona erdirilmesine odaklanan radikal bir harekettir” denilmiş. Külçür’le araştırmasını yaparken temasımız olsaydı, kendisine, ambargo uygulandığı için hiçbir kitapçıda satılmayan Vegan Devrimi ve Hayvan Özgürlüğü adlı kitabımı verirdim. Çünkü Türkiye’den örnek gösterirken, “düşük bir yoğunluğa ve etkiye sahip olsa da Türkiye’de de bazı hayvan hakları grupları bulunmaktadır” demiş ve dipnotta örnek olarak Kürke Hayır Platformu ve HAYTAP’ın adını vermiş. Öncelikle Türkiye’de özellikle son yıllarda hayvan hakları ve hayvan özgürlüğü alanında birçok grup ortaya çıktı ve etkileri de azımsanmayacak kadar önemli. Ayrıca, Külçür’ün kitapta yaptığı tanımlara göre “insani kesimi” öneren HAYTAP, hayvan refahı alanında kalıyor. Can ve doğa mı daha önemli, mülkiyet ve para mı? Elbette kitapta, günümüzdeki mevcut hukuki durumun ele alındığının farkındayım. “Çevreci terörizm” olarak nitelendirilen eylemler incelenirken bunların, kişilere ve mülkiyete (eşyaya) yönelik olmak üzere ikiye ayrılması önemli. Külçür de dar anlamda (eşyaya yönelik) ve geniş anlamda (kişilere yönelik) ekotaj ayrımı yapmış. Bu açıdan bakıldığında örnek verelim. Mesela bir doğa harikası bir yere, tüm çevreyi mahvedecek, yörede yaşayanların sağlığını bozacak ve tarım alanlarını kirletecek bir sanayi tesisinin yapılmak istendiğini düşünelim. Onu engellemek için yapılan eylemlerde, diyelim ki iş makinelerine zarar geldi. Doğayı, insanı ve tüm canlıları korumak için direnenlerin sırf makineye zarar geldi diye “çevreci terörist” olarak damgalanması mantığa aykırı. Makine her zaman tamir edilir, yerine yenisi gelir ama tesisin yapılmasıyla verilen zarardan geri dönmek olanaksızdır. Aynı şekilde örneğin bir deney laboratuvarındaki hayvanların kurtarılması için yapılan eylemde cam kırıldı diyelim. Bunun için insanlara “terörist” denilmesi, kabul edilebilir değil. Külçür, çalışmasında, şiddet içermeyen bu eylemlerin terörizmden ayrılarak radikalizm kapsamında ele alınması gerektiğini belirtmiş. Sistem tarafından yapılan bir damgalama Herhangi bir insana zarar verilmediği ve şiddet uygulanmadığı sürece, canı, doğayı korumak için yapılan eylemlerin amacı barışçıldır. Uluslararası hukukun bu gerçeği kabul ederek yasaları buna göre düzenleyeceği günler yakın olmayabilir. Sonuçta kâr ve bireysel çıkara odaklanan kodamanların egemen olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Hayvanların ve doğanın metalaştırıldığı türcü dünyanın insan hukuku bu. Çok açık ki yasalar, canı değil, malı; doğayı değil, mülkiyeti korumak için yapılmış. Çalışmasının son bölümünde önerilerini maddelerken Külçür de bu durumu isabetli bir şekilde tespit ederek şu bilgileri veriyor: “Çevreci terörizm kanunlarını etkileyen asıl ve özel neden, bu suç politikasının arkasında, doğaya ve hayvanlara zarar veren faaliyetleri yürüten ve bu nedenle ekotajın hedefinde yer alan sanayi ve iş dünyasının önde gelen çevrelerinin yer almasıdır. Çevreci terörizm kavramının mucidi olan işadamları, Senato alt komisyonlarındaki çalışmalara çevreci terörizm uzmanı sıfatıyla katılmıştır.” Demek ki suç tanımı, toplumdaki egemen siyasi ve ekonomik statüleri elde edenlerin istekleri doğrultusunda belirleniyor. Külçür’ün Marksist teoriye yaptığı atıfla bitirirsek, “öyleyse çevreci terörizm, kriminolojik olarak sistem tarafından yapılan bir damgalamadan ibarettir.” Sahibinden satılık Sibel ASM! BAHÇETEPE SAĞLIK Hekimler tepkili: ‘Bu gibi durumlar daha önceden de yaşandı. Aile hekimliği hizmeti kamu hizmetidir, dolasıyla ASM binaları da kamu tarafından yapılmalıdır.’ İstanbul Şişli’de bulunan iki aile sağlığı merkezi (ASM) mal sahibi tarafından satılığa çıkarıldı. SAĞLIK REHBERİ İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu üyesi Dr. Recep Koç, kentteki ASM’lerin yaklaşık yüzde 40’ının kiracı durumunda olduğunu belirterek “Bu gibi durumlar ilk kez yaşanmıyor, zaman zaman kiracı olan ASM binalarının satılığa çıkarıldığı ya da mülk sahibi ile aile hekimle6Metabolizmanızı hızlandıran etkili öneri! rinin mahkemelik olması gündeme geliyor. Aile hekimliği hizmeti kamu hizmetidir, binaları da kamu tarafından yapılmalıdır” dedi. Düzce’de 2005 yılında pilot uygulama ile başlayan, ardından kademeli olarak yurt geneline yayılan aile hekimlerinin sorunları her geçen gün katmerleşiyor. Bir taraftan bina sorunu, diğer taraftan sağlıkta şiddet, asli görevleri dışında idari iş yüklenmesi ve hak kayıpları gibi sorunlarla karşı karşıya olan aile hekimleri, imar planlarında ASM’lere yeterince yer ayrılmamasından şikâyetçi. Mahallesinde kamu tarafından yapılan ASM binası olmayan aile hekimleri, önce hizmet verecek binalarını buluyor, ardından kendilerine verilen cari gider ödemesi ile binanın fiziki şartlarını ve iç donanımını temin ediyor. Bu sorunların yanında bazen de kiracı durumda oldukları binanın satışı gündeme gelebiliyor. ASM kiracılı satılık bina “Sabihinden.com” sitesinde yer alan emlak ilanlarında iki ASM binasının satışa çıkarıldığı görülüyor. İstanbul Şişli Duatepe Mahallesi’nde olan Şişli 12 No’lu ASM binasının bulunduğu binanın “Okazyon lokasyonda fırsat satılık ofis katı kurumsal kiracılı” notuyla, aynı mahallede olan Şişli 11 No’lu ASM’nin bulunduğu binanın “Sağlık ocağı kiracılı uygun fiyatlı satılık dükkân” olarak saRecep Koç İstanbul, Şişli’deki 2 aile sağlığı merkezi sahibinden.com sitesi üzerinde mülk sahibi tarafından satışa çıkarıldı. Dr. Koç, bu gibi durumların daha önceden de yaşandığını söyledi. tışa çıkarıldığı görülüyor. İstanbul’daki 1200’e yakın ASM olduğunu anımsatan Koç, “Bunun yüzde 60’tan fazlası kamuya ait ama geri kalanı özelden kiralanan binalar. Değişik yerlerde zaman zaman kiracı olan ASM’lerin binasının satış ilanları gündeme geldi. TTB olarak da yıllarca aile hekimlerinin kamu hizmeti verdiğini ve binalarımızın da kamuya ait, sabit olması gerektiğini söyledik” dedi. Bazen de aile hekimlerinin mülk sahipleri ile mahkemelik olduğunu anımsatan Koç, binaların satılması durumunda da yeni gelen mülk sahibi ile de anlaşmazlıklar yaşanabileceğini anlattı. İmar planlarına uyulsun Koç, “Binayı alan yeni mülk sahibi orada ASM istemeyebilir ya da kirayı çok yükseltir. Artık bu sorunları yaşamak istemiyoruz. Aile sağlığı merkezi binaları kamuya ait olmalı, kamu tarafından yapılıp kira olayı kaldırılmalı çünkü bizler vatandaşa, halka hizmet veren kamu görevlisiyiz, biz kamu hizmeti yapıyoruz” diye konuştu. Belediyelerin imar planlarına uygun davranması gerektiğini kaydeden Koç, “Örneğin yeni bloklar, yerleşim yerleri yapılıyor. Burada okul, cami, park planı var ama nedense ASM’lere ait binalar projelerde yok. Normalde olması gerek” dedi. ASM’lerin yüzde 80’inin de 2000 yılından önce yapılan binalar olduğunu anımsatan Koç, “ASM’lerin çoğu depreme dayanıksız. İstanbul Sağlık Müdürlüğü’ne ASM’lerin dayanıklılığını ölçtürmelerini söyledik, yanıt alamadık. Olası bir depremde ilk müdahalenin yapıldığı ASM’lerin dayanıklı olması önemli. Bu binaların kaçı ayakta kalacak” diye sordu. Koç, İstanbul’da bu hafta 537 aile hekimliği kadrosunun açıldığını ancak bunların yaklaşık 400’ünün binasının bile olmadığını sözlerine ekledi. KULAK VE ÇENE BÖLGESINDEKI ŞIŞLIKLERI IHMAL ETMEYIN! Diyet yapmanıza karşın kilo alıyor veya vermekte güçlük çekiyorsanız, dikkate almanız gereken unsurların başında metabolizma hızınız geliyor. Beslenme ve Diyet Uzmanı Nur Ecem Baydı Ozman, metabolizmayı hızlandırmanın yollarını anlattı. l Protein şart, üstelik günde 2 kez: Protein, tükettiğinizde kalori almanızın yanı sıra yaktığınız kaloriler de artıyor. Ayrıca proteinler uzun süre tokluk da sağladıkları için beslenme planınızda düzenli olarak mutlaka bulunmalı. l Öğün atlamayın: Zayıflamak uğruna siz siz olun, aç kalmayın! Çünkü aç kaldığınızda metabolizmanız da bu yiyecek kıtlığına ayak uydurabilmek için hızını yavaşlatıyor. Uzun süre aç kalıyorsanız metabolizma hızınız yavaşlayacağı için bir süre sonra kilo vermeniz zorlaşacaktır. l Çok düşük kalorili diyetler yapmayın: Çok düşük kalorili diyetler uyguladığınızda bedeniniz asgari düzeyde alması gereken besin öğelerinden mahrum kalmış oluyor, bunun sonucunda kas kayıpları oluşuyor. Kas kaybı da metabolizma hızının yavaşlamasıyla sonuçlanıyor. Yüz felci bile yapıyor l Su tüketin, hem de bolca: Günde 2 2.5 litre su tüketerek hem metabolizma hızınızı artırabilir hem de vücudunuzda susuzluktan kaynaklanabilecek problemleri yaşama riskini düşürmüş olursunuz. Kalbinizden gelen sinyalle dikkat Günlük hayatın stresi ve temposu içinde kimi zaman “basit bir yorgunluktur” diye söylenen bazı durumlar, ciddi sonuçlar doğurabiliyor. Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Cengiz Köksal, “En sık karşılaşılan kalp hastalık belirtisi, hareket etmekle hissedilen göğüs ağrısı, hareket etmekle gelen nefes darlığı ve çarpıntıdır. Aşırı efor veya günlük işlerini yaparken hissedilen göğüs ağrısı ise koroner kalp hastalığının en önemli belirtisidir” dedi. Hastaların sıklıkla göğsüme taş bastırıyorlar veya sanki birisi göğsüme oturuyor” şeklinde bir göğüs ağrısı tarif ettiğini anımsatan Prof. Köksal, özetle şöyle devam etti: “Bu ağrının en tipik özelliği hareket etmekle gelmesi ve dinlenince geçmesidir. Ayrıca ağrı sol kola, sırta ve boyna doğru yayılabilir. Bunun yanında, hareket etmekle hissedilen nefes darlığı ve/veya çarpıntıda, kalp kapak hastalıklarında kaçak veya darlık gibi bir problem olduğunun habercisi olabilir. 34 dakika süren ve dinlenmekle geçen göğüs ağrısının uzun sürmesi ve dinlenmekle geçmemesi kalp krizi ve ani ölüm riskinin habercisidir. Böyle bir durumda ise beklenilmeden, tam teşekküllü bir hastanenin acil kardiyoloji servisine başvurulmalıdır. “ Doç. Dr. Renda: İyi huylu tümörlerin çok büyük kısmının tedavisi cerrahidir. Ameliyat edilmesinin sebebi ileride kötü huylu tümörlere dönüşme riskini ortadan kaldırmaktır Vücuttaki tümörlerin yaklaşık yüzde 23’ü başboyun bölgesinde görülüyor. Bu bölgedeki tümörlerin yüzde 3’ü tükürük bezlerinden kaynaklanıyor ve erken evrede fark edilebildikleri için cerrahi olarak tedavi edilebiliyor. Kitleler genellikle kulak önü veya çene altında şişlikler olarak kendini gösteriyor. Daha ileri evrelerde çene hareketlerinde kısıtlılık, yüz felci, yüzde uyuşma, yutma zorluğu gibi durumlara yol açabiliyor. Bu nedenle erken dönemde tedavi büyük önem taşıyor. Kulak Burun Boğaz Hastalıkları ve Baş Boyun Cerrahisi Bölümü’nden Doç. Dr. Levent Renda, tükürük bezi tümörlerinin yüzde 80’inin kulak önü tükürük bezleri yani parotis bezinden kaynaklandığını belirterek “Bu tümörlerin de yüzde 80’i benign yani iyi huylu tümörlerdir. Diğer tükürük bezi tümörleri nadir görülür ve sıklıkla çene altı tükürük bezlerinden veya dilaltı tükürük bezlerinden kaynaklanmaktadır. Bu son iki bölgede görülen tümörlerin malign yani kötü huylu olma potansiyeli daha yüksektir” dedi. Ek tedavi gerekebilir Tükürük bezi tümörlerinde; USG ve/veya MRCT gibi görüntüleme yöntemleri ile kitle hakkında bilgi sahibi olunarak, kitleden alınan ince iğne aspirasyon biopsisi ile tanının konulduğunu kaydeden Renda, özetle şunları söyledi: “Böylece ameliyat sonrası ek tedaviye gerek olup olmayacağı anlaşılır. Kitlenin radyolojik incelemesi yapılır ve eğer kötü huylu ise cerrahiye başvurulur.” l Egzersizi hayatınıza mutlaka dahil edin: Haftada 150 300 dakika kadar, orta yoğunlukta bir egzersizi hayatınıza mutlaka dahil etmelisiniz. l İyotlu tuz kullanın: İyot, tiroit hormonlarının sentezlenmesi için gerekli bir besin öğesi. Ülkemizde su ve toprakta iyodun yetersiz olması nedeniyle besinlerden aldığımız yetersiz iyoda bağlı olarak hipotiroit hastalığı gelişebiliyor. Bu hastalıkta metabolizma hızı yavaşlar. Bu nedenle aldığınız tuzların iyot takviyeli olduğundan emin olun. POLIKISTIK OVER SENDROMU Kadınların yüzde 15’i farkında değil Yapılan araştırmalar, kadınların yüzde 1015’ini etkileyen, genetik, metabolik, hormonal sebepler ile ortaya çıkan bir hastalık olan polikistik over sendromunun farkında olmadığını ortaya koydu. Dr. Öğr. Üyesi Muzaffer Uçarer, yapılan araştırmalara göre kadınların yarısının polikistik over sendromu olmalarına rağmen tanı konulmadan bilinçsizce yaşadıklarını söyledi. Uçarer, “Tedavide hasta bilinci ve motivasyonu komplikasyonlarla baş etmede olmazsa olmazlardandır. Polikistik over sendromu hakkında farkındalığın artırılması adına gerekli çalışmaların yapılması hayati önem taşımaktadır” diye konuştu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle