05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 15 ŞUBAT 2021 PAZARTESİ HABER CHP heyetinden Boğaziçi Üniversitesi’nin tutuklu öğrencilerine ziyaret Ayrıntılar Sürü gururuna kapılmak! Öyle insanlar var ki, siyaseti meslek edinmişler, çözümden değil, sorunların sürmesinden besleniyorlar. Varlıkları buna bağlı. Siyasetçilik mesleği için “bilge” olmak gerekmiyor, keşke bu tür kaygı duyanlar ülkeleri yönetmeye kalksaydı diye düşünürüz bazen, meşhur sözü ansıyalım: “Filozofların yönettiği ya da yönetenlerin filozofluk ettiği devletlere ne mutlu.” (Plato Pelietea) Yazının, düşünmenin “değer” yaratmak olduğunun farkında olmadan popülist söylemler içinde debelenenleri alkışlıyor halk denen yığın. Çözümü delilikte bulur Erasmus, Deliliğe Övgü’de ikiye ayırır: Ya budalasındır ya bilgesindir. Budalalık için yapılacak pek bir şey yok, bilge olmaya koyulduysan eğer, bir an önce aklını askıya almak gerekir. Yeryüzü katlanılmaz bir yerdir, “seni” yönetmeye kalkanların maskaralıkları karşısında çaresiz kalırsın. Boşuna demiyor Erasmus: “Hiçbir şey bilmemek o kadar tatlı bir şeydir ki, ölümlüler delilikten başka her şeyden kurtulmak için dua edebilir” diye. Deli (!) saçması tartışmaların içinde akıl sağlığını korumak için delirmek gerekir. HHH Çelişki gibi durur gerçi, “demokrasi” denen saçmalığa katlanmamız için başka çaremiz yoktur. Demokrasi yoluyla önümüze konan ürkütücü virüs “cehalet”tir. Kendi arasında kör dövüşü yapan tüccar siyasiler durumdan memnundur. Kalkıp herhangi bir meseleyi ciddiyetle ortaya koysanız, size dönüp “kimin umurunda” diyeceklerdir. Koruma kalkanları büyük kavramlarda gizlidir: “Halkın kendi kendini yönetmesi” söylemi kulağa hoş gelir. Oysa herhangi bir halkın bu sorumluluğu almak istediğine dair elimizde tek veri yoktur. Yığın, onun adına, kendine benzer olanın yönetmesini ister. O her kimse kitle olmaktan kaynaklı tüm zaafları barındırır kendinde. Bencillik, zorbalık, ihtiras gibi! Sorun açıktır, insan malzemesi berbat haldedir. Olan biteni gören filozların düzene müdahale etmesi söz konusu değildir, yönetici için de “bilge” olmak engeldir. Yığınlar şikâyet etmeyi sever, onları dinleyen biri olduğunu umar, hep haklı sayılmak ister. Oysa yazgısını tercihleri belirler. İktidarı ele geçirmek için her yolu uygun görenlere sormak gerekir; “Ne için istiyorsun yönetici olmayı?” diye. Eğer özgür, adil insanlardan oluşan toplum arıyorsanız yığınların yanılgısını göğüsleyip dövüşmeyi göze almanız gerekir. Yok, eğer salt “iktidar” peşindeyseniz, işiniz hem kolaydır hem de tehlikelisinizdir; bu kez sizinle mücadele edilmesi gerekir. Seçiminin sonucunun yanlış olduğunu geç fark eden toplumun ders almasını beklemek saçmadır. HHH Bir kitapta rastladım, St. Victorlu Hugo (teolog) diyor ki: “Anavatanını seven insan, narin çaylaktır henüz; her toprağı kendi yurdu gibi gören insansa çoktan güçlenmiş demektir; ama kusursuz insan, tüm dünyayı yabancı bir diyar gibi görendir.” Kişi bildiklerinden ezberlerinden uzaklaştıkça nesnel ölçü koymayı başaracaktır ancak. Bunu yapabilmek göründüğü kadar kolay değildir. Üstüne boca edilen milliyetçilik türü kavramları/duyguları aşmak güçtür. “Millet bilinci” denen her neyse, tüm dünyayı nesnel görmeye, algılamaya engeldir. Aynı soydan geldiği için, aynı coğrafyada doğmaktan kaynaklı birini sevmek, önemsemek gülünçtür. Birlikte yaşayacağımız insanları seçemiyoruz. Biricik yaşamımızı güdük tartışmalara heba ediyor olmak acıklıdır. Güdüleriyle hadi temel gereksinimler diyelim davranan kişilerle yan yana olmak zorunda kalırız. Bizi bu tuhaf kalabalık karşısında korumasını umduğumuz metne “anayasa” diyoruz. Nasıl, kim tarafından yapıldığı işte bu yüzden önemlidir. Çoğunluk vahşi, saldırgan istekler peşinden gider. Onun arzusu egemen olursa idam sehpaları kurulur. Milliyetçiliğe, inanç esaretine yenik düştükçe bireyi korumak olanaklı değildir. HHH Max Frisch, 1946 yılında günlüğüne şöyle yazıyor: “Hâlâ milliyetçiyiz! Ülkemden birinin Nobel Ödülü’nü aldığını ya da Çin imparatorunun onu kabul ettiğini okuduğumda gurur duymayı yasaklıyorum kendime; çünkü bu sürü gururunun, spor sahalarında yaşanıp bitmediği sürece, halkların tarihinde nelere yola açtığını gördük fazlasıyla. Ve bunu becerebiliyorum biraz. Ama duygunun daha sık karşılaştığım karşıtı, dünya vatandaşı rolümü alaşağı ediyor her seferinde; ülkemin insanlarının kendi para birimleriyle İtalyan dükkânlarını yağmalarken gördüğümde öfkeden bembeyaz kesiliyorum. Neden acaba? Ait olduğumuz halkın sadece kendimiz de bir üyesi olduğumuz için örnek bir halk olduğu algısıyla ilgili açık bir hayal kırıklığı. O halde insanın sadece kendine kızması da yeterli olabilir.” İçinde dinmeyen kötücül, ilkel duyguların ayırdında olmayan, bununla baş etmek şöyle dursun, tersine onların varlığıyla hükümran olan kişinin eline düşen halk büyük acılara yazgılıdır. Kendini bunun dışında tutmadan yola koyulmak gerekir. Üniversitede idam ipiyle tehdit Ege Üniversitesi’nde görevli A.S. ve L.F.S. adlı biri doçent, diğeri profesör olan iki hocanın odasının kapısına idam ipi asıldı. Görevlilerin görmesiyle ortaya çıkan olay sonrası üniversiteye gelen polis soruşturma başlattı, ipleri incelemeye aldı. Güvenlik kameralarından ipleri asan kişinin öğrenci olmadığı belirlendi. OdaTV’de yer alan haberde, zanlının bir öğretim üyesi olduğu iddia edildi. Muğla’da profesör olan bir kişinin oğlunun Ege Üniversitesi’nde yüksek lisans yapmak istediği ancak A.S. adlı profesörle sıkıntı yaşadığı için kapılara idam ipi astığı da olayla ilgili iddialar arasında. l Haber Merkezi BOĞAZIÇI GERÇEKLERI Ayrıntılar ERDEM SEVGİ CHP heyeti, AKP’li Melih Bulu’nun Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak atanmasına karşı başlattıkları eylemde tutuklanan öğrencileri cezaevinde ziyaret etti. Heyetin ziyarete ilişkin hazırladığı raporda, öğrencilerin görüşlerine yer verildi. Tutuklu öğrencilerin görüşleri raporda şöyle anlatıldı: Tutuklu öğrenci Doğu Demirtaş, ailesinin AKP’li olduğunu belirterek “Annem Gamze Demirtaş, AK Parti’nin Sarıyer Kadın Kolları İlçe Başkanı. Bir ülkede bir bakan sürekli insanları hedef gösterirse, öğrencilere ‘sapkın’ derse, ‘Teröristleri içeri aldık’ derse, savcılar nasıl özgür karar verecek? Onlar da kendilerini baskı altına hissediyor, tutuklamaması gereken kişileri tutuklamak zorunda hissediyor. Süleyman Soylu, benimle nasıl helalleşecek? Bu kadar öğrenciyle ve aileleriyle ne kadar helalleşecek” diye sordu. Tutuklu öğrenci Şilan Delipalta da şunları dile getirdi: “Soylu ve Altun, ‘terör örgütü irtibatlı olduğumuzu’ söylüyor. Savcı, ‘2911 sayılı yasaya muhalefet’ diyor. Hâkim ona göre tutuklamış, savcının iddia etmediği, hâkimin de karar vermediği bir örgüt üyeliğine Soylu ve Altun nasıl karar veriyor? Bu canımızı çok ALMANYA’DA EYLEM, OXFORD’DAN DESTEK AKP’li Melih Bulu’nun Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü’ne atanmasına karşı Boğaziçililerin başlattığı eylemlere Almanya’dan ve Oxford Üniversitesi’nden destek geldi. Aralarında Sol Parti Üniversite Grubu, Yeşiller Partisi Gençler Birliği, Young Struggle, Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu (DİDF) üyeleri olduğu belirtilen bir grup, Almanya’nın Schwenningen şehrinde toplandı. Boğaziçi direnişine destek vermek için “Aşağı bakmayacağız” pankartı açan eylemciler, yayımladıkları videoda “Boğaziçi Üniversitesi’ni yürekten destekliyorum çünkü bilimin özgür olması gerektiğine inanıyorum” ifadelerine yer verdi. Oxford Üniversitesi’nden akademisyenler ise Boğaziçi Üniversitesi’nin Türkiye ve dünya akademisi açısından önemine dikkat çekerken siyasi rejim kontrolü altına giren üniversitelerin anlamını yitireceğine vurgu yaptı. l Haber Merkezi sıktı, bunun peşini bırakmayacağız.” ‘Ailem çok şaşırdı’ Serbest bırakılan Beyza Buldağ ise “Ailem AK Partili, iktidarın bu yüzüyle sabahın 05.00’inde karşılaşmalarından dolayı çok şaşırdılar, endişelendiler. Beni halkı kin ve düşmanlığa sevkten tutukladılar. Aslında TCK 214/3’ten suçladılar ancak bundan tutuklama olmayacağı için son anda TCK 214/1’e çevirdiler. Yani ‘tutuklayın’ talimatı gelmiş, son anda maddeyi talimata uydurdular” diye konuştu. Tutuklu öğrenci Selahattin Can Uğuzeş de “Babam iyi bir MHP’liydi, şimdi İYİ Partili. Biz rektöre karşı sergi yaptık. Hukuksuz tutuklamayla gözdağı veremezler” dedi. Anayasal hak... Heyet adına yapılan ortak açıklamada ise “Boğaziçi Üniversitesi’ne atanan rektöre karşı çıktıkları için anayasal hakkını kullanan öğrencilerin, gençlerin yürütme temsilcileri tarafından ‘terör örgütü üyesi’ ilan edildiği bir süreci yaşıyoruz. CHP olarak orantısız polis şiddetini teşhir etmeye ve haksız tutuklamalara karşı çıkmaya devam edeceğiz. Sözü olanın sözünü söylemekten çekinmeyeceği, protestonun hak olduğunun yeniden hatırlandığı, haksız tutuklamaların son bulduğu bir düzeni inşa etmek istiyoruz” denildi. Yeni hastane yapılınca kaderine terk edildi. Zarar büyük Hastane çürüdü SARP SAĞKAL Ankara Polatlı’da yer alan Duatepe Devlet Hastanesi, kaderine terk edildi. CHP Ankara Milletvekili Levent Gök, “Hastane, uzun yıllar hizmet verdikten sonra yeni hastanenin yapılmasıyla 2017 yılında taşındı ve atıl durumda bırakıldı. Şimdi her yeri yıkılmış, sökülmüş metruk bir halde” dedi. Polatlı Duatepe Devlet Hastanesi, terk edildiği günden bu yana enkaza dönüştü. Kapıları sökülen hastanenin camları da paramparça oldu. Tavanındaki kaplamaları bile sökülen hastanenin duvarlarına da resimler çizilmiş. Hastanede incelemelerde bulunan Levent Gök, izlenimlerini Cumhuriyet’e anlattı. Gök, “hastanenin çok ağır bir depremden çıkmış ya da tepesine bomba atılmış gibi perişan bir halde bulunduğuna” dikkat çekerek “Her yeri yıkılmış, sökülmüş, metruk bir halde. 4 yıldır bomboş duran bu hastane binası ve eklentileri, çevre açısından da ciddi bir rahatsızlık oluşturmaya başladı. Çünkü metruk halde bulununca, burayı uyuşturucu bağımlıları kullanmaya başlamış” dedi. Bakan cevap vermedi Konuyu ilk günden bu yana takip CHP’li Levent Gök, metruk haldeki Polatlı Duatepe Devlet Hastanesi’nde incelemelerde bulundu. ettiğini ve Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya yanıtlaması istemiyle soru önergesi verdiğini de anımsatan Gök, önergesine hiçbir yanıt alamadığına da dikkat çekti. Ortada ciddi bir kamu zararı olduğunu vurgulayan Gök, “Yurttaşların vergisiyle yapılan ve son derece büyük bir yerleşkeye sahip olan bu bina neden bu kadar sahipsiz bırakıldı? Devletin milyonlarca lira zarara uğradığını görüyoruz. Bir hastane elbette taşınabilir ama geride kalan kamu binasının mutlaka bir başka alanda değerlendirilmesi gerekir. Binanın böylesi metruk halde bırakılması ve adeta yıkılmasını bekler hale gelmek son derece üzücüdür” ifadelerini kullandı. Kalan eşyaların da çalındığını belirten Gök, “İçindeki elektrik tellerinden demirlerine kadar ne varsa alınıp götürülmüş. Taş üstünde taş kalmamış, hastane talan edilmiş. Devlet, ‘Tasarruf edeceğiz’ derken kullanılmaya hazır bir binanın bu şekilde metruk hale getirilmesinin affedilir bin yanı yok” diye konuştu. Ankara’da şehir hastanesinin açılmasıyla boşaltılan hastaneler olduğuna da dikkat çeken Gök, “Ankara Şehir Hastanesi’ne nakledildiği için kapatılan hastanelerin de bu hale gelmesinden endişe duyuyoruz” ifadelerini kullandı. l ANKARA Ayrıntılar Ailesi, Betül’ün intihar ettiğine inanmıyor. YENİDEN OTOPSİ İSTENDİ: Betül intihar etmiş olamaz Hatay’da 5 Şubat’ta arkadaşı A.Ş’ye ait evde asılı halde bulunan üniversite öğrencisi Betül Özdemir’in (27) ailesi, kızlarının hayat dolu olduğunu ve intihar edecek biri olmadığıBetül Özdemir nı söyleyerek yeniden otopsi raporu talep etti. Özdemir’in boynunda çift ip izi olduğunu ve bunun da intiharı şüpheli kıldığını söyleyen acılı aile, avukat aracılığıyla konunun yeniden araştırılması için cumhuriyet savcılığına başvurdu. Anne Emsal Arpacı, “Bana hep ‘Okulum bitince seni çalıştırmayacağım. Sana abilerim değil, ben bakacağım’ derdi. Betül kendisini öldüremez, kimin parmağı varsa ortaya çıksın. Bütün üniversite hocalarına, arkadaşlarına ve yetkililere sesleniyorum: Lütfen araştırın, Betül’ü kimin öldürdüğünü ortaya çıkarın” dedi. Gerçeğin ortaya çıkacağına ve adalete güvenlerinin tam olduğunu belirten ailenin avukatı Atakan Atar, yeniden mezarın açılarak otopsi yapılmasını talep ettiklerini kaydetti. l DHA OSMAN KAVALA: Ülkem için üzülüyorum CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan iş insanı Osman Kavala ile görüştü. Çakırözer aracılığıyla mesaj gönderen Kavala, hakkındaki davaların birleştirilmesiyle ilgili “Bu davalar baştan beri hukuki bir süreç olmaktan uzaktı. Gelinen noktada maalesef bir tiyatro halini aldı. Hukuksuzluk, adaletsizlik tiyatrosuna dönüştü” dedi. Protestolarını yürüten Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine de Silivri’den dayanışma mesajı gönderen Kavala, “Eşim Ayşe Buğra gibi, Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri gibi ben de ülkem için üzülüyorum” diye konuştu. Çakırözer, ziyareti sonrasında “Kavala hakkındaki bir beraat, iki tahliye, bir AİHM ve bir Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi kararına rağmen yaklaşık 4 yıldır cezaevinde. Kavala’nın tutukluluğu, Türkiye’de demokrasinin turnusol kâğıdıdır” dedi. l İSTANBUL / Cumhuriyet BİR KADIN CİNAYETİ DAHA Vahşet, Sevgililer Günü’nde durmadı CEMİL CİĞERİM KAÇIRILAN GEMİCİLER TÜRKİYE’DE Nijerya açıklarında korsanların saldırısına uğrayan “Mozart” gemisinden kaçırılarak rehin tutulan ve 21 gün sonra özgürlüklerine kavuşan 15 Türk denizci Türkiye’ye geldi. İstanbul Havalimanı’nda aileleri, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve şirket yetkilileri tarafından karşılanan denizciler, büyük mutluluk yaşadı. Kaptan Mustafa Kaya, “Bir saat içinde gemiye çıkmayı başardılar. Emniyetli bir yere kendimizi kilitledik. 5 saat sonunda kapıyı açtılar. İçeriye rastgele ateş ettiler. Bir arkadaşımız hayatını kaybetti. Bir ormana götürüldük. Zor şartlar vardı. Başımızda sürekli silahlı adamlar vardı. Fiziksel şiddet görmedik. Ancak psikolojik olarak baskı yaptılar. ‘Şirketiniz istediklerimizi yapmazsa sizi öldüreceğiz’ dediler” diye konuştu. Aşçı Mustafa Benklioğlu ise “21 gün çok zordu. Adamlar her an elinde silahla kafanda bekliyor. Sahilde takas yapıldı. Onlar parasını aldı. Bizi bota attılar. Göğsüme basarak para saydılar” diye konuştu. l DHA Samsun’un İlkadım ilçesinde Mihrican Ekmenci (46) ile eşi Oğuz Taner Ekmenci (51) arasında evde tartışma çıktı. Oğuz Taner Ekmenci, eşini boğazından bıçaklayarak öldürdü. Sağlık ekiplerine haber veren Ekmenci, olay yerine gelen polisler tarafından gözaltına alındı, sorgusunun ardından da tutuklandı. 2 çocuk annesi Mihrican Ekmenci’nin halk eğitim merkezinde usta öğretici olduğu, pandemi sebebiyle bir süredir işsiz olduğu öğrenildi. Mihrican Ekmenci’nin işsiz olduğu süre zarfında Kahramanmaraş’ta yaşayan ailesinin gönderdiği salçaları pazarda sattığı öğrenildi. Oğuz Taner Ekmenci’nin ise mühendis olduğu belirtildi. l SAMSUN SOSYAL MEDYADAN TEHDIDE GÖZALTI Doktoru tacizle suçlayan kadın 4 yıl sonra, tam da 8 Mart’ta yeniden muayene olacak Taciz mağduruna muayene işkencesi ZEHRA ÖZDİLEK İstanbul’da bir hastanenin genel cerrahi bölümünde doktorluk yapan A.A’ya, muayene ettiği hastası Ç.A’ya cinsel tacizde bulunduğu iddiasıyla hem asliye hem de ağır ceza mahkemesinde dava açıldı. Adli tıp raporu alınmasına karşın mahkeme 4 yıl sonra yine adli tıp raporu istedi. Mahkemeye itiraz eden Ç.A. ve avukatının talebi, kabul edilmesine rağmen geçen günlerde görülen duruşmada mahkeme yine adli tıp raporu istedi. Avukat Ekin Başak Kaynakçı, “Müvekkilim 8 Mart’ta muayeneye çağırılıyor. Aynı şeyler defalarca yaşatılıyor. Müvekkilim 4 ayrı yere zaten beyan vermişti” dedi. İstanbul 20. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam eden duruşma ile ilgili bilgi veren Kaynakçı, “Mevcut bir rapor verken olayın yaşanmasından yıllar sonra ısrarla rapor istenmesini mantıklı bulmuyoruz. 4 yıl içinde müvekkilimin hayatı değişti. Şu an çok üzgün ‘Bana tekrar tekrar bu olayı hatırlatıyorlar’ diyor. Müvekkilim Emniyet’te, adli tıpta, savcılıkta, mahkemede beyanda bulundu. 4 kere ifade verdi ve hepsi tutarlı. İkinci kez adli tıp raporu istemek yerine bu beyanların tutarlılığına bakılması gerekiyordu. Hastane yönetimine daha önce de 3 ayrı kadın A.A. tarafından taciz edildiği iddiasıyla şikâyette bulundu. Bu zaten çok önemli kanaat getirici bir durum” dedi. Müvekkilinin 8 Mart’ta mecburen muayeneye gideceğini dile getiren Kaynakçı, “Umarım adalete olan güvenimizi sarsacak bir rapor yazılmaz” ifadelerini kullandı. Sanık A.A. ise istismar iddialarını kabul etmedi. İstanbul’da sosyal medya üzerinden bir kadını “Sonun Özgecan gibi olacak” diyerek ölümle tehdit eden Azerbaycan uyruklu Samir B., polis ekipleri tarafından gözaltına alındı. Siber suçlarla mücadele daire başkanlığı sanal devriye ekipleri, Azerbaycan uyruklu Samir B’nin bir sosyal medya uygulaması üzerinden canlı yayın yaparak “Hacer” adlı kadını ölümle tehdit ettiği ihbarı üzerine çalışma başlattı. Şüphelinin tehdit ettiği kadın hakkında “Onu bulup yakacağım. Özgecan Aslan gibi olacak sonu” diyerek tehditler savurduğu belirlendi. Polis ekipleri tarafından İstanbul’un Fatih ilçesinde gözaltına alınan şüpheli, ifadesi alınmak üzere Emniyet’e götürüldü. l Haber Merkezi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle