02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 29 OCAK 2021 CUMA HABER Özgeçmişi Boğaziçi’nin profesörlük kadrosu için yetmeyen rektör Bulu zorda Yardımcı da bulamıyor SEYHAN AVŞAR Boğaziçi Üniversitesi öğrenci ve hocalarının, AKP'li Prof. Dr. Melih Bulu'nun Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kararıyla rektör olarak atanmasına karşı eylemleri devam ediyor. Atanmasının üzerinden 3 hafta geçmesine rağmen Bulu, kendisine bir rektör yardımcısı bulamadı. Eylemliliklerinin devam edeceğini belirten Boğaziçi Üniversitesi akademisMungan yenlerinden Esra Mungan, “Melih Bulu, önden 400500 Boğaziçili akademisyen arasından birlikte çalışacağı birkaç kişiyi tespit etmiştir. Şaşırtıcı olan bütün üniversiÖĞRENCİLERİN ÇADIRLARINI YIKTIRDI Öğrenciler, önceki gün Melih Bulu’nun moderatörlüğünü yaptığı girişimcilik temalı toplantıya rektörlük binasının hemen önündeki direniş çadırından “Kayyım rektör istemiyoruz” sloganlarıyla dahil olmuştu. Sloganlar Bulu’nun canlı bağlantısı sırasında duyulmuştu. Bunun üzerine, çadırlar özel güvenlik görevlileri tarafından yıkılarak, rektörlük binasının önüne şerit çekildi. Boğaziçi Dayanışması’nın Twitter hesabından yapılan paylaşımda, “Kayyımın, öğrenciyle emekçileri çatıştırma çabalarına rağmen kayyımlık etrafındaki ablukayı dağıttık, çadırlarımızı kurduk” ifadeleri kullanıldı. Öğrenciler kırılan çadırları rektörlük binası önünde sergiledi. tede bir ihtimal bu kişi ile çalışacak kişiler bile kendilerini geri çekti. Bu olup bitenler kabul edilemez ve senato ilkeleri çok güçlü dile getirilince rektör yardımcısı olabilecek kişiler de çekindi. Boğaziçi’ni temsil eden kişiler zaten kategorik olarak Bulu’yu reddediyor” dedi. Normal şartlarda kamu üniversitesinde bir yere rektör olunduğu zaman o üniversitenin profesör kadrosuna oturmak gerektiğini belirten Mungan, “Çünkü kadro üniversiteye ait. Bulu, bir vakıf üniversitesinden paraşütle buraya indi. Boğaziçi Üniversitesi’nin profesörlük kriterleri çok nettir. Bulu’nun özgeçmişi bizim üniversitenin profesörlük kadrosu için yetmiyor. Rektör oldu ama kadroya oturamıyor. Bu durumu nasıl çözecekler bilmiyorum” dedi. Mungan, “400500 akademisyenli bir üniversitede herkes farklı düşünebillir. Akademisyenler belirli şeylerde aynı yerde duramayabiliyorlar. Ama buradaki kişinin üniversitenin profesörlük kriterini dahi yerine getirmemesi muazzam bir tek vücutluk yarattı. Herkes kesin olarak Bulu’nun istifa etmesini istiyor ya da atama kararı geri çekilsin” dedi. Prof. Dr. Bulu’nun baştan itibaren Boğaziçi’nin ilkelerine saygılı olacağını belirttiğini anımsatan Mungan, “Ancak Bulu, hafta sonu yaptığımız forumlardan rahatsız olduğunu bildirmiş. Bu, Boğaziçi kültürünü hiç kavramadığını gösteriyor” dedi. l İSTANBUL ALMANYA’DA TÜRK REKTÖR SEÇILDI Türk kökenli fizikçi Prof. Dr. Metin Tolan, Almanya’da bulunan Göttingen Üniversitesi Rektörlüğüne seçildi. Göttingen Üniversitesi yaptığı yazılı açıklamada, üniversite senatosunun Metin Tolan’ı Metin Tolan oybirliğiyle rektör seçtiğini, üniversitesinin mütevelli heyetinin de kararı onayladığını belirtti. Rektör seçilen Prof. Dr. Tolan da kendisine duyulan güvenden dolayı mutlu olduğunu belirterek, “En iyi üniversitelerden birinin rektörlüğüne seçilmek büyük bir onurdur. Üniversiteyi ilerideki görevlere hazırlamak için daha çok çalışacağız” dedi. Babası Türk, annesi Alman olan ve 1965’te SchleswigHolstein eyaletinin Oldenburg in Holstein kentinde doğan Tolan, Kiel Üniversitesi’nde fizik ve matematik eğitimi aldı ve 1993’te doktor unvanını elde etti. Bir süre ABD’de araştırmalar yapan Tolan 1998’de deneysel fizik dalında Kiel Üniversitesi'nde doçent oldu. 2001’de Dortmund Teknik Üniversitesi'nde deneysel fizik dalında profesörlüğe başlayan Tolan, 20042008 yıllarında Dortmund Teknik Üniversitesi Fizik Bölümü’nde dekanlık, 20082020 yılları arasında rektörlük kurulu üyeliği ve rektör yardımcılığı yaptı. l Haber Merkezi Çoklu baro eylemlerine katılan 23 avukata soruşturma açılmasına tepki ‘HEPIMIZ ORADAYDIK’ Kamuoyunda çoklu baro adıyla bilinen, hukukçuların eleştirdiği düzenlemeye ilişkin Türkiye genelinden çok sayıda avukat, haziran ayında Ankara’ya yürümüş ancak Ankara’ya sokulmamıştı. Düzenlemeye ilişkin tepkiler sürerken, TBMM Adalet Komisyonu’ndaki görüşmelere alınmayan baro başkanları ve avukatlar, 3 Temmuz’da Ankara Adliyesi’nde eylem düzenlemek istemiş ancak polisin müdahalesi ile arbede yaşanmıştı. Buradaki eyleme katılan 23 avukat hakkında soruşturma başlatılırken, ifadeleri de alınmaya başlandı. Ankara Barosu avukatları, soruşturma açılan avukatlara destek için Ankara Adliyesi önünde basın açıklaması yaptı. Ankara Barosu Başkanı Erinç Sağkan, 3 Temmuz 2020’nin, savunma tarihinde kilometre taşı olduğunu vurgulayarak, “Türkiye’nin dört bir yanından Ankara Adliyesi önünde bir araya gelen, baskıya ve tahakküm çabasına karşı korkmadığını, susmadığını ve biat etmediğini haykıran binlerce meslektaşımız arasından seçilen 23 meslektaşımız hakkında başlatılan soruşturma mesneti korku ve niyeti gözdağı olan beyhude bir çabadan ibarettir” dedi. 23 avukat üzerinden tüm avukatlara ve haklarını arayan ya da arayacak her yurttaşa gözdağı verilmeye çalışıldığını ve bu gözdağının, baroların bölünmesinin hizmet ettiği korku imparatorluğunun önizlemesi olarak utanç tarihine geçtiğini söyleyen Sağkan, “Haklarında soruşturma başlatılan meslektaşlarımız, bizlere gözdağı vermek isteyenlerin ‘günah keçisi’ ise bizlerin de onurudur. Gözdağı nitelikli soruşturmalarınıza isim arıyorsanız söylüyoruz: Hepimiz oradaydık. Bugün de buradayız, dünya döndükçe ve o cüppe giyildikçe burada olacağız” ifadelerini kullandı. l ANKARA/Cumhuriyet KENTSEL DÖNÜŞÜM İÇİN ‘Şeriat uyumlu’ finans önerisi SEFA UYAR MHP’Lİ Deprem Komisyonu’nda, VEKİLDEN KATAR kentsel dönüşümün finansmanına SAVUNMASI ilişkin sunum yapan akademisyenler, bu maliyetin karşılanması için faizin yasak olduğu İslami finans ile genellikle “şeriat uyumlu” tahviller olarak da adlandıMHP’li Lütfi Kaşıkçı, İslami finans üzerinden Katar ile yapılan anlaşmaları savundu. Kaşıkçı, “Finansın kaynağı Batı’dan geliyorsa sıkıntı yok ama bu finans kaynağı Ortadoğu’dan verılan “sukuk” uyya Müslüman ülkelergulamasını öner den, İslam ülkelerindi. Yatırımcının fa den geldiği zaman hep izsiz sabit getiri el böyle üzerine teredde etmesini amaç dütle gidilmiş. Yıllarlan Sukuk, genellikle “şeriat uyumlu” tahviller olarak adlandırılan finansal sertifikalar olarak biliniyor. TBMM Deprem Komisyonu'nda, uzmanların suca yine birçok konuda olduğu gibi aslında bize ‘Cambaza bak’ yapılmış. Katar’ın Türkiye’deki yatırımları... Keşke daha fazla yatırım yapılsa, orada daha büyük ölçekte bir para var” dedi. numlarına devam edildi. İstanbul Medeniyet Üniversitesi’nden Prof. Dr. Seyfettin Erdoğan, hemen hemen tüm ülkelerin son zamanlarda temel finans kaynaklarının başında İslami finansal enstrümanlarının geldiğini belirterek Türkiye için de faizin yasak olduğu “İslami finans”ı önerdi. Erdoğan, “Türkiye’de kentsel dönüşümün ve depreme karşı alınacak bütün tedbirlerin bütün altyapı harcamalarını kısa dönemde ulusal kaynaklarımızla karşılama şansımız yok. Bunun için de İslami finans temel bir çözüm. İslami finansman ile kentsel dönüşümü finanse etmek için bizim önerdiğimiz model ‘modifiye sukuk’ uygulamasıdır” dedi. Ahlaka aykırı iş olmaz İslami finansın özelliklerine ilişkin yöneltilen soru üzerine temel parametreleri anlatan Düzce Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ayfer Gedikli ise bu yolla aşırı riskin bertaraf edildiğini kaydederek, “Mesela aşırı risk barındıran kumar gibi bir iş, İslami fonu kesinlikle kullanamaz. Bir de toplum açısından fayda sağlayacak olan projeleri yapma mecburiyeti vardır İslami finansta. Örneğin, ahlaka mugayir (aykırı) bir işe giremezsiniz. Mesela toplum açısından çok fayda sağlamayan, çevreyi kirletecek bir proje İslami fon tarafından fonlanabilecek bir iş değil” diye konuştu. Yazar Buket Uzuner, Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü’nü aldıktan sonra Cumhuriyet’e konuştu: “Birliğin ödülü ‘Ey Halkımız, bugün bu yazarlara, yayıncı, çevirmen, gazeteci veya sanatçılara uygulanan sansür yani susturma cezası yarın senin veya çocuğunun da başına gelebilir, bak o zaman hiç konuşamazsın, şimdi haklarına sahip çık’ anlamına geliyor.” Uzuner: Umudu kesmemek şart Türkiye Yayıncılar Birliği’nin bu yılki Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü’nün sahibi olan yazar Buket Uzuner, “Biz 78 kuEMRAH KOLUKISA şağı inatçı, gururlu ve umutlu insanlarız; yani yazmaya, çizmeye, konuşmaya, iyinin yanında dayanışmaya devam ediyoruz. Vazgeçmiyoruz. Bu anlamda Türkiye Yayıncılar Birliği’nin 25 yıldır verdiği ödül, bu direnmenin de sembolik bir desteğidir” diyor. Ödülünüzle ilgili sosyal medyada yaptığınız açıklama bir hayli üzgün olduğunuzu gösteriyordu. Ödülü duyduğunuz ilk anda aklınızdan neler geçti? Hem büyük onur duydum hem de çok üzüldüm. Üzüldüm, çünkü Türkiye’de kuşaklar boyu süren bu düşünce ve ifadenin yasaklanma çilesi, ‘Allah aşkına, ne zaman bitecek?’ diye dertlendim. Tıpkı Osmanlı’da sürgünlerde süründürülen Tevfik Fikret ve Namık Kemal gibi onlarca şair (aralarında zindana atılan şair büyük dedem de var), Cumhuriyet döneminde Nâzım Hikmet, Sabahattin Ali, Orhan Kemal, 70’lerde Sevgi Soysal, Ataol Behramoğlu, Zülfü Livaneli, Ahmed Arif gibi bugün de aynı nedenlerle sürgünde yaşamak zorunda kalan onlarca yazar, gazeteci, sanatçı, mesela Aslı Erdoğan gibi şiddetle adı bile yan yana gelmemiş yetenekli ve zeki insanlar var. Biz bu yüzyılda –verilen rakamlara bakarak hapishanelerde en çok gazeteci ve yazarı olan ülkelerden biri olduk. 12 Eylül bitirdi Konuşmanızda 21. yüzyılı çok daha farklı hayal ettiğinizi söylediniz. Neydi hayalleriniz ve neden bu hayaller gerçekleşemedi sizce? Benim dahil olduğum 78 kuşağı, bir yandan Timur Selçuk, Cem Karaca dinler, Nâzım Hikmet, Can Yücel, Gülten Akın ve Neruda, Seferis şiirleri okur, Sartre, Simone de Beauvoir, Nietzsche (ne kadar anlıyorsak?) tartışır, gerçeküstü ve fantastik sanat akımlarından etkilenir ve 1 Mayıs mitinglerine katılırken, bir yandan da Kubrick’in “Space Odyssey 2001” (Uzay Destanı) filmi ve içinde bizzat uzaylı bir melezin karakter olduğu “Uzay Yolu” dizisiyle büyümüş, lise yıllarındayken insanın aya ilk kez ayak bastığı o çok heyecanlı ânı yaşamış, zaman makinesi mizahı Geleceğe Dönüş filmine uzun uzun gülmüş bir yaş kuşağıdır. Bizler bitmekte olan 20. yüzyılın gelecek için teknolojik olarak bambaşka olanak, olasılık ve şanslar getirmekte olduğuna inanmış bir kuşaktık. Kısacası, 21. yüzyılda Türkiye’nin hukuk ve adalet, düşünce ve ifade özgürlüğü, kadın, çocuk, azınlık ve hayvan hakları, çevre hakları ve daha eşitlikçi özgürçağdaş eğitim alanlarında özenilecek bir demokrasiye sahip olacağına gerçekten inanıyorduk. Üstelik bunu başaracak iyi eğitimli, erdemli, yurtsever, idealist ve cesur genç bir insan gücümüz de vardı. Fakat, iddia ediyorum ki, 1980 darbesi dünyanın amacına en fazla ulaşmış askeri darbesidir o darbe memleketin en iyi yetişmiş, en zeki evlatlarını yemiş, bitirmiştir. Sonrasını hepimiz biliyoruz. Bir edebiyatçı olarak sizce uygarlığımız nereye doğru evriliyor? Şu anda geldiğimiz duruma ve verilere bakarak, Homo sapiens’in aç gözlülüğü nedeniyle dünya adlı gezegenin tüm tabiKIZ NEŞESINDEN VAZGEÇMEYIN Genç iklim aktivisti Greta Thunberg’e de atıfta bulunuyorsunuz. Henüz 16 yaşında bir genç kız... Onunla tanışma fırsatınız olsa bu genç kıza ve tüm genç kızlara belki, neler söylemek isterdiniz? Greta ile tanışmadım ama sosyal medyadaki hesabından onu takip ediyor ve bazen kendisine mesaj yolluyorum. Türkiye’deki okurlarımın çoğu genç ve kadın. Onların da çoğu donanımları ve cesaretleriyle Greta’dan hiç eksik değiller. Kızlarımıza ve her yaştan kadınlarımıza adına “Kız Neşesi” dediğim, sadece dişi insana vergi o içlerindeki büyük enerji ve güç kaynağını asla ama asla öldürmemelerini öğütlerim. Dünyadaki ne tüm felaketlerden sonra insanlığın devamını, esirgeyen, koruyan, taş kaynatıp çorba, ot ezip merhem, ninni söyleyip uyku veren ve bu dünyanın en zor işlerini her yaşta cıvıl cıvıl neşesi, kız kardeş dayanışmasıyla başaran kadının tükenmez enerjisi “Kız Neşesi”dir. O sizin yüreğinizdir. Sakın onu ne babanızın ne kocanızın ne ağbinizin veya oğlunuzun öldürmesine izin vermeyin. at kaynaklarını sadece kendi çıkarına kullanarak önce insandışı canlıları, daha sonra kendi türünü yok edeceği şeklinde yorumlayabilirim. “İklim değişikliği” felaketlerine bakarak bu teorinin hiç de fantastik bir kurgu olmadığı âşikar. Eğer, insan kendi türünü yok ederse bir “Homo cyborg” türünün bizim yerimizi alacağını öngörmekteyim. Çoktandır metallerle donanmaya başladı zaten bedenlerimiz. Kalp pili, diş implantı, kobalt krom veya titanyumdan imal edilen kalça protezi nedir? İnsan denen canlıdan büyük umutsuzluğa kapıldığım zamanlar, yarı makine olan insan belki bizden daha ahlaklı ve vicdanlı olur, diye düşündüğüm bile oluyor. Neden şaşırdınız? Kuzum Allah aşkına, dünyanın başına bela olmuş Hitler’inden Mussolini’sine Sezarlar’dan hanlara, sultanlara ve günümüzdeki diktatörlerin zulmüne etten kemikten insanlığın çoğunluğu binlerce yıldır ‘gönüllü kölelik’ yapmıyor mu? Bana inanmıyorsanız, Etienne de La Boétie’ın 16.yy’de yazdığı “Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev” kitabını ve Nâzım Hikmet’in “Akrep Gibisin Kardeşim” şiirini yeniden okuyun, Charlie Chaplin’in “Diktatör” filmini tekrar izleyin. Tarihten silindiler Dünya çok tuhaf zamanlardan geçiyor ve ‘tek adam’ rejimlerinin farklı coğrafyalarda hâkim olduğunu görüyoruz. Sizce umut var mı biraz da olsa? Kendi halkına ihanet edenler sonunda er veya geç yenilir, Franco gibi cezasını çekmeden ölen ve kendilerini kahramanlık anıtlarına gömdürtenler bile gelecek kuşaklarca kemikleri mezardan çıkartılıp, tarihten silinirler. Daha Ekim 2019’da diktatör Franco’nun anıt mezardaki kemikleri İspanyol hükümetinin kararıyla çıkartılıp, kendi aile mezarlığına taşınıverdi. Görecek “güzel günler”den umudu kesmemek şart.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle