02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 29 OCAK 2021 CUMA [email protected] OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Bu paralar nereye gitti? İKTIDAR TEŞVIK VERIRKEN BILE BIR KOYUP IKI ALDI RECEP YILMAZ MÜHENDISYAZAR 2020 yılı Bütçe Kanunu’nda 139 milyar lira olan bütçe açığının yılsonunda 173 milyar lira olarak gerçekleştiği açıklandı. Bir önceki yılın açığına göre tam yüzde 40 arttı. Ama bu bile bir başarı hikâyesi gibi sunuldu. Aslında propagandanın böylesine yakın tarihten aşinayız. Yine 2020 yılında bütçeden yapılan faiz ödemesi ise 134 milyar lira oldu. 18 yılda toplam 1 trilyon liranın faize ödendiğini artık sağır sultan bile duydu. Diğer taraftan 833 milyar lira da vergi toplandı. Peki, bu paralar nereye gitti? İşinden, gelirinden olan işçiyi sadece öldürmeden yaşatacak düzeyde verilen ücretler İşsizlik Sigortası Fonu’ndan karşılanıyor. Faize kasasından 134 milyar lira çıkan maliyenin işçiye verdiği yok üstelik aldığı bütün ücretlerden vergi tahsil ediyor. Borçlanma hakkı yok 2020 yılının büyük kısmı maalesef pandemiyle geçti ve geniş tanımlı işsiz sayısı 10 milyonu buldu. Büyük bir kısmı da ücretsiz izne gönderildi. İki milyondan fazla işsiz veya ücretsiz izinli işçi pandemide “Nakdi Ücret Desteği” adıyla oluşturulan günlük 39 lira ile geçinmeye layık görüldü. İŞKUR verilerine göre NisanAralık 2020 döneminde 2 milyon 291 kişiye toplam 7.2 milyar lira ödendi. Daha da önemlisi 2020 yılsonu itibarı ile fonda 103 milyar liralık varlık bulunduğu halde işçiler 39 liraya talim ettirildi. 2020’de günlük 39 lira olan bu Nakdi Ücret Desteği 2021 artışı(!) ile 47 lira oldu. Bu ücretten Damga Vergisi alan bir anlayış ise hâlâ devam ettiriliyor. Kısa çalışma ödeneğini alabilenlerin sayısı ise nisan ayında 3 milyon 243 bin iken aralık ayında bu sayı 1 milyon 238 bin kişiye düştü. İşveVergiyi tavana yayıp geliri artırarak işçiye, işsize destek vermesi gereken iktidar doğası gereği tavandan alamadığı vergiyi tersine tabana yayıyor. Asgari ücretten dahi Gelir Vergisi tahsil ediyor. İşsizin GSS primine yani aylık 107 lirasına göz dikiyor. renin beyanıyla ödenebilen bu ücretin alınabilmesi için son üç yılda toplam 450 gün primi ödenmiş ve son 60 gündür de çalışıyor olması gerekiyordu. 2020 yılında bu şekilde toplam 25.3 milyar lira ödendi. İşsizlik ödeneğini alabilenlerin sayısı ise nisan ayında 592 bin iken aralık ayında bu sayı 207 bin kişiye düştü. 2020 yılında bu şekilde toplam 6.2 milyar lira ödendi. Sigortalı olduğu gün sayısına göre altı, sekiz veya on ay gibi bir süre için verilen işsizlik ödeneğini hak edebilmek Türkiye’de engelli koşu ile eşdeğer. İşçinin hukuken geçerli olmayacak bir tutanak ile “ahlak kurallarına aykırı davranış” (Kod29) suçlanması işsizlik ödeneğini almasına engel! Bunun iftira olduğunu mahkemede kanıtlayan işçiye ise ödenen bir tazminat yok. Pandemide işten çıkarma yasağından muaf tutulan bu yöntem suiistimal edilerek binlerce işçi yine işten atıldı. Üstelik içlerinde önemli bir kısmı sendikaya üye oldukları gerekçesiyle bu şekilde suçlandı. Yukarıda özetlenen üç başlıkta yapılabilen ödemelerin tamamı İşsizlik Sigortası Fonu’ndan yani işçinin kendi emeğiyle oluşturulan fondan karşılanıyor. Yine fondan devletin kasasına Genel Sağlık Sigortası (GSS) primi ve Damga Vergisi ödeniyor ve böylece devlet verdiği desteği fazlasıyla geri alıyor. İşini kaybetmiş veya ücretsiz izinde milyonlarca işçinin bu dönemde sadece sağlıktan yararlanması amacıyla GSS primi yatırılıyor. Yani yaşlılık primi yatırılmıyor ve bu dönem emeklilik hesabında ölü dönem olarak kabul edilecek. Üstelik borçlanma hakkı da yok! İki ayrı tutum İşverene yapılan teşvik ödemeleri de bu mevcut fondan karşılanıyor. 2020 yılında “teşvik” adı altında 18 milyar lira ve İşbaşı Eğitim Programı adı altında 2.7 milyar lira olmak üzere toplam 20.7 milyar lira işverenin kasasına girdi. Peki, bu dönemde fona yapılan işveren desteği ne kadar? 10.8 milyar lira. Yani bir koyup iki aldılar! Ticaretin böylesi herkese nasip olmaz. Pandemide asgari ücret düzeyinde bir gelir desteği verilmeyen bu insanların dışında bir de GSS borçlarından dolayı sağlık hizmetine “ücretsiz” erişemeyenler var. Bu insanlar ancak kararnamelerle izin verilirse ücretsiz erişebiliyor. Primini ödeyemeyip borcu birikenler ücretsiz sağlık hizmetine bir kararnameyle 31 Aralık’a kadar erişebilmişti. 23 Ocak 2021 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan kararnameyle 31 Aralık 2021’e kadar yine uzatıldı. Yani en temel sosyal hak olan ücretsiz sağlık hakkı bir defa daha kararnameyle bahşedildi ancak prim borçları birikmeye devam ediyor. Oysa GSS prim borcunu affetmek geçilmeyen köprünün garantisini ödemek kadar maliyetli değil. Tekliyor çark... Vergiyi tavana yayıp geliri artırarak işçiye, işsize destek vermesi gereken iktidar doğası gereği tavandan alamadığı vergiyi tersine tabana yayıyor. Asgari ücretten dahi Gelir Vergisi tahsil ediyor. İşsizin GSS primine yani aylık 107 lirasına göz dikiyor. İşsizleri her ay borçlandırıyor. Tüm bunlar astronomik yolcu garantilerini, ballı ihaleleri cebe indiren müteahhitler ülkesinde oluyor. Bu paraların nereye gittiği aleni ortada. Nihayetinde yaşanan işsizliği, eşitsizliği, yoksullaşmayı unutturabilmek için toplumu daha fazla gererek, sağa sola bağırarak, önüne gelene teröristzillet diyerek toplumun algısını yönetmeye çalışıyor. Ama Can Yücel’in dediği gibi “Tekliyor çağın çarkına okuyan çark, durdu muydu bir gün bu kör, avara kasnak, bir zincir yitirenler bir dünya kazanacak!” 19 yıllık AKP iktidarlarında yoksulluk GÜRSEL EROL CHP ELAZIĞ MİLLETVEKİLİ AKP’nin iktidar olduğu 2002’den bugüne kadar bütün seçim kampanyaları boyunca meydanlarda CHP’nin iktidar olduğu 70’li yıllara yönelik tüketim malları ile ilgili kuyrukların oluştuğu söylemi tarihi çarpıtmadan ibarettir. Öyle ki CHP’nin 1974’te MSP ile kurmuş olduğu koalisyon hükümeti 10 ay, 1978’de kurmuş olduğu hükümet ise yalnızca 11 ay görevde kalmıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da o dönem gençlik kolları başkanı olarak yer aldığı, AKP’nin her zaman mirasçısı olmakla övündüğü, Erbakan’ın MSP’si ile kurulan Ecevit hükümeti 1974’te Kıbrıs Barış Harekâtı’nı düzenleyerek Kıbrıs’ın elimizden çıkmasını önlemiş, adadaki varlığımızı güvence altına almıştır. Türkiye bu haklı ve meşru müdahale sonrası dünya ülkeleri tarafından büyük bir ambargoya maruz kalmış, 1973 Arapİsrail Savaşı nedeniyle başlayan dünya petrol krizi ile de ülkemizde sıkıntılara neden olmuştur. Ayrıca, 1970’lerde yaşanan kuyruklar yalnızca kısa süreli CHP iktidarları döneminde değil, dönemin milliyetçi cephe (AP, MSP, MHP) hükümetleri döneminde de yaşanmıştır. Bilinmelidir ki “74 Petrol Krizi” neticesinde o dönem başta İngiltere olmak üzere Avrupa ülkeleri ve Amerika dahi petrolü karneye bağlamıştır. 50 yıl geriye gidip tarihi gerçekliklerden kopuk çarpıtmalarına devam eden 19 yıldır tek başına iktidar olmasına rağmen 2021 Türkiyesi’nde ülkenin her yerinde işsizlik, pahalılık, yüksek enflasyon, nesiller boyu sürecek borçlanma, yokluk, yoksulluk ve sefalet manzaraları görünmektedir. AKP’nin, iktidar olduğu 19 yılın sonunda ülkemizi getirdiği yokluk ve yoksulluk manzaraları 21. yüzyıl Türkiyesi’ne yakışmayacak düzeydedir. 1986’dan AKP’nin iktidar olduğu 2002 yılına kadar toplam 8.2 milyar dolarlık özelleştirme yapılırken, 2002’den günümüze 62 milyar dolarlık özelleştirme yapılmıştır. TEKEL, TÜRK TELEKOM, TÜPRAŞ, ERDEMİR, PETKİM gibi devasa yerli ve milli işletmeler başta olmak üzere 20022019 döneminde gerçekleştirilen uygulamalar kapsamında, 11 liman, 98 elektrik santralı, 50 tesis ve işletme, 11 otel, 3 bin 917 taşınmaz ve araç muayene hizmetleri ile maden ruhsatları, makineteçhizat, demirbaşlar, isim hakları, hizmet araçları ve markalar, varlık satışı, işletme ya da imtiyaz hakkı devri yoluyla özelleştirilmiş, 80 yıllık Cumhuriyet birikimleri 19 yılda bir bir elden çıkarılmıştır. İşsizliğe çare olamadılar AKP hükümetlerinin 62 milyar dolarlık özelleştirme gelirine rağmen 2002’de 129.6 milyar dolar olarak devraldığı dış borç bugün 435.1 milyar dolara yükselmiş, uyguladığı ekonomi politikalarıyla işsizlik sorununa çare olmamış, “Geniş tanımlı işsizlik oranı’’ yüzde 25’in üzerine çıkmış, istihdam oranı yüzde 44’lere gerilemiştir. 1985 yılından 2002 yılına kadar ortalama yüzde 8 olan işsizlik oranı, 2002’den günümüze TÜİK’in hesaplamasına göre bile ortalama yüzde 10.9’a çıkmıştır. AKP ile CHP arasındaki fark Bugün asgari ücretin adeta normal ücret politikası haline gerek çalışanların yarısının asgari ücrete mahkum olduğu, halkın düşen satın alma gücü nedeniyle temel gıda maddelerine bile erişiminin sınırlı olduğu, İstanbul gibi bir dünya metropolünde halkın üçte birinin açlık sınırında yaşadığı, toplamda 17 milyon yurttaşımızın yoksulluk sınırında bir ekonomi manzarası ile karşı karşıyayız. AKP’nin, tek parti dönemine dair söyledikleri de tamamen çarpıtmadan ibarettir. 60 milyondan fazla insanın yaşamını yitirdiği insanlık tarihinin en büyük acılarından biri olan İkinci Dünya Savaşı’na ülkemizi sokmamış, tek bir yurttaşımızın dahi burnunun kanamamasını sağlamış İnönü’lü Cumhuriyet Halk Partisi savaş sonrası tüm Avrupa açlık ve yıkımla boğuşurken 1946 yılında yüzde 32.1’lik bir ekonomik büyümeyi başarmıştır. Sonuç olarak; ne tek parti dönemi ne de 1970’li yıllardaki CHP iktidarları dönemi ile ilgili eleştiriler tarihsel, siyasal ve de ekonomik açıdan doğrudur. Gerçek ise Cumhuriyet tarihinin en uzun süreli ve güçlü hükümetlerini kuran AKP’nin ülkemizi getirdiği noktada; milyonlarca işsiz, açlık sınırında yaşayan milyonlarca yurttaşımız, pandemi sürecinde hayatını riske atarak sosyal yardımlaşmadan 400 TL yardım alabilmek için kilometrelerce oluşan kuyruklar, halkın her geçen gün düşen alım gücü, ithal tüketim malları cenneti haline gelmiş piyasa, 19 yılda faiz lobilerine 45 İstanbul Havalimanı yapabilecek büyüklükte 520 milyar dolar faiz ödemesi, çöplerden ekmek arayanlar, işsizlik ve sefalet nedeniyle intihar eden insanlarımızın görüntüsüdür. İşte CHP ile AKP arasındaki fark buradadır. 1974’te Kıbrıs’ta ulusal menfaatlarımız gereği tüm dünyaya meydan okuyarak egemenlik haklarımıza sahip çıktığımız için ambargoya maruz kalmamız, bunun sonucunda da halkın alım gücüne rağmen bazı ürünlere erişim sıkıntısı yaşanmıştır. 47 yıl sonrasında ise onca özelleştirmeye, ülkeye giren milyarlarca dolar sermaye girişine ve AKP’nin 19 yıldır tek başına iktidar olmasına rağmen 2021 Türkiyesi’nde ülkenin her yerinden işsizlik, pahalılık, yüksek enflasyon, nesiller boyu sürecek borçlanma, yokluk, yoksulluk ve sefalet manzaraları görünmektedir. S.B. Toplum Bilimleri Kurulu’na basit sorular COVID19 ile mücadele için çok doğru bir adım atılarak Sağlık Bakanlığı bünyesinde bir “Bilim Kurulu” oluşturuldu. Fakat alınan önlemlerin yetersizliği ve tutarsızlığından dolayı bu kurul çok eleştiri aldı; kamuoyunda “Hiçbir Şey Bilmeyenler Kurulu” diye saldırıya bile uğradı. Kurulun Bakanlığa neleri önerdiği, Bakanlığın bunların hangilerini kabul veya reddettiği, Cumhurbaşkanlığı’na hangi önerileri ilettiği, Cumhurbaşkanlığı’nın kendisine iletilen önerilerden hangilerini kabul veya reddettiği hiçbir zaman kamuoyuna açıklanmadı. Ama sonradan çok kritik bir anda Cumhurbaşkanı, yeni tedbirlerle alakalı olarak bu işin birinci derecede sorumlusunun Bilim Kurulu olduğunu belirtti ve “Bilim Kurulu her türlü hazırlığı, çalışmayı yürütüyor” dedi. HHH Sağlık konusundaki “Bilim Kurulu”na ilave olarak, doğru bir kararla, bir de “Toplum Bilimleri Kurulu” oluşturulmuştu. Bakan bu Kurulla ilgili olarak şunları söylemişti: “Kontrollü sosyal hayat için çok büyük bir fonksiyon icra edecek. Bundan sonraki süreçte özellikle vatandaşlarımızın, ki 20 yaş altı 65 yaş üstü, uzun süre içerde kalmış olmaları dahil olmak üzere, psikolojik ve sosyolojik etkilerini de konuşacağımız bir dönem olduğunu görüyoruz.” Bu Kurulun 20 yaş altı ve 65 yaş üstü nüfusun sorunlarına bulduğu tek çözüm, bu nüfusun dışarı çıkabildiği zamanlarda toplu taşıma araçlarından yararlanmalarını da yasaklamak gibi günlük yaşamın gereklerine, insan psikolojisine, akla, mantığa aykırı bir önlem oldu galiba. Ayrıca, aşılama başladığı zaman da 65 yaş ve üstü vatandaşlarımızın bu olanaktan yararlanması, internet ve cep telefonu kullanımına bağlanarak bu nüfus için ikinci bir engele daha imza atıldı. HHH Şimdi içlerinde Diyanet İşleri Başkanlığı temsilcisinin de olduğu anlaşılan bu “Toplum Bilimleri Kurulu’na” çok basit bir iki soru sormak istiyorum: 1) 65 yaş ve üstü ile 20 yaş ve altı nüfusun eve kapatılmalarının ve toplu taşıma araçlarını kullanmalarının yasaklanmasının başka hangi ülkelerde örnekleri vardır? 2) a) Eve kapatılan bu nüfusun günlük yaşam sorunları...     b) Eve kapatma ve toplu taşıma yasağı kararlarının bu günlük yaşam sorunlarını nasıl etkilediği, bu kararların günlük yaşamı zorlaştırıp zorlaştırmadığı veya ne kadar zorlaştırdığı hakkında... Yapılmış herhangi bir evrensel veya ulusal araştırma var mıdır? 3) 65 yaş ve üstü ile 20 yaş ve altı nüfusun eve kapatılma ve toplu taşıma yasağı kararlarının psikolojik ve bedensel sağlık sorunları açısından etkileri hakkında herhangi bir araştırma bulgusu veya veri var mıdır? 4) Bu yasaklar konusunda, ilgili nüfusun ne düşündüğü, ne hissettiği, ne gibi tutum ve davranışlara sahip olduğu hakkında yapılmış olan herhangi bir araştırma veya herhangi bir bulgu var mıdır? HHH Ve son bir soru: Eve kapatılan ve sınırlı saatlerde dışarı çıkmalarına izin verilen nüfusun dışarda oldukları sürede, iş halletmek veya alışveriş yapmak için gerekli olan toplu taşıma araçlarını kullanmalarının yasaklanması... Aşıdan yararlanmak için internet ve cep telefonu kullanma becerilerinin zorunlu olması... Gibi kararların Sosyolojik, Psikolojik, Sosyal Psikolojik, Sosyal Antropolojik ve Dini gerekçeleri var mıdır? HHH Elbette karartmacı (ObscurantistBilmesinlerci) bir yaklaşımın egemen olduğu bugünkü iktidar ortamında bu sorulara açık seçik yanıtlar alabileceğimi pek sanmıyorum. Ama olsun; serde “Toplumbilim Öğrenciliği” var ya: Salgında toplumu anlamak ve yönlendirmek gibi ulvi bir görevi üstlenmiş olan bu üstat hocalarımızdan belki bir şeyler öğrenirim diye bir iki basit soru sormaktan kendimi alamadım... Ne de olsa öğrenmenin yaşı ve sınırı yoktur! C DAYANIŞMA İLANLARINIZ İÇİN İLETİŞİM BİLGİLERİMİZ İSTANBUL : 0212 343 72 74 ANKARA : 0312 442 30 50 İZMİR : 0232 441 12 20 Email : [email protected] DAYANIŞMA Basın İlan Kurumu’nun belgeli haberleri nedeniyle Cumhuriyet Gazetesi’ne uyguladığı resmi ilan kısıtlamasını kınıyoruz. Basın özgürlüğünü yok sayan kararı protesto ediyoruz. Haber alma özgürlüğümüz için C’in yanındayız. İZMİR ATATÜRK LİSESİ 1975 MEZUNU BİR GRUP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle