22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 26 OCAK 2021 SALI gorus@cumhuriyet.com.tr olaylar ve görüşler DP, Menderes ve partili Cumhurbaşkanlığı konusu 2 Geçen pazar günü yayımlanan “Partili Cumhurbaşkanlığı Sorunu ve DemokraALEV COŞKUN si” başlığını taşıyan yazıÖzellikle sosyal medyada yoğun ilgi gören “Partili Cumhurbaşkanlığı Sorunu ve Demokrasi” başlığını taşıyan yazımız, DP’yi kendi kökleri gibi gören AKP kanadında da etki yarattı. Konuya ilişkin bazı tereddütleri gidermek için bugün de ilgili belgeleri yayımlıyoruz. mız, etki yarattı. Özellikle sosyal medyada büyük paylaşım görüldü. “Partili Cumhurbaşkanı” bugün, siyasal ve toplumsal yaşamımızın bir parçasıdır. Ancak 20 aya yakın zamandır uygulanan bu sistemin sorunlu olduğu gerek bilimsel çevrelerde gerekse halk katmanlarında kabul edilmektedir. Bu durum, yapılan anketlere de yansımaktadır. 19 Haziran 1946 tarihli Cumhuriyet gazetesinin manşeti başkanlığı İletişim Başkanlığı bünyesindeki bürokratlarda “partili Cumhurbaşkanlığı” konusunda özellikle AKP’nin kendi kökleri gibi gördüğü DP’nin partili Cumhurbaşkanlığı modeline karşı oluşunun, tartışmaları tetikleyen bir etki yarattığı söyleniyor. Bu nedenle tarihsel süTTereddütleri giderreci de belirten ve anayasa mek için hukuku ile ilgili dayanakbu duları ortaya koyan yukarıdaki yazımız, muha rumda, konu ile ilgili belgeyi yalefet partileri cephesinde olumlu karşılanır yınlıyoruz. Yukarıdaki 19 Haziken iktidar ve yandaş cephede tartışma ya ran 1946 tarihli Cumhuriyet garattı. Oysa bu makale bilimsel bir yaklaşım zetesinin manşeti şöyle: içinde tarihsel verilere dayanıyordu. “Demokrat Parti dün beyannaYazımızda, 1950 öncesi DP’nin en önem mesini neşretti. Devlet başkanıli politik iddiasının, “Partili Cumhurbaşkan nın fiilen bir partinin başkanlılığı Sistemi”ne karşı olduğunu belirtmiş ve ğında bulunması diğer partileri 1946 seçimlerindeki DP’nin seçim bildirgesi zor bir mevkide bulundurmakne gönderme yapmıştık. tadır.” DP Seçim Bildirgesi Cumhuriyet gazetesinin o günkü manşetine geçen bu cümle, DP Seçim Bildirgesi’nde şöyle deniliyor: DP’nin seçim bildirgesinden ay“Devlet başkanının fiilen bir partinin baş nen alınmıştır. kanlığında bulunması ve bütün milletin malı olması icap eden devlet başkanlığı yüksek Aydın Menderes 1950’lerin son yıllarında DPCHP ilişkisi sert bir duruma gelmişti. 1960 İhtilali’nden sonra merhum Aydın Menderes, Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın partiler üstü cumhurbaşkanı gibi davranıp tarafların uzlaşmasını sağlayacak bir seçim programı geliştirmek yerine çatışmayı körüklemiş olmasını kitabında eleştirmiştir. (Babam Adnan Menderes, s. 8788) Gerçekler ortada İnönü Cumhurbaşkanı olarak, 12 Temmuz 1947 beyannamesiyle partisiz olduğunu göstermiş ve kendi partisiyle muhalefetteki DP’yi uzlaştırarak 1950’deki hür seçimlerin yolunu açmıştı. İnönü, “Bir devlet başkanı olarak kendimi her iki partiye eşit mesafede görürüm” demişti. Konu, siyasal yaşamımızı birinci derecede ilgilendirmektedir. Tarihsel gerçekler ortadadır. Zaten bu nedenlerle 1961 ve 1982 anayasalarında, cumhurbaşkanları tarafsız ve partisiz konuma getirilmiştir. Aydın Menderes, “Bayar da öyle yapmalıydı” diyor. Aydın Mendemakamının bütün yüksek dokunulmazlık ve Bir başka belge, Aydın res, açıkça İnönü’nün 12 yetkileriyle bir partinin tarafında yer alma Menderes’in görüşüdür. BaşbaTemmuz 1947’deki girişisı diğer partileri gayet nazik ve zor bir mev kan Adnan Menderes’in oğlu mine ve ünlü bildirisine kide bulundurmakta ve partilerin eşit hak ve merhum Aydın Menderes’e gazegönderme yaparak Celal şartlar altında çalışabilmeleri prensibine ay teci Sayın Taha Akyol sorular yöneltti. Aydın Bayar’dan da aynı davranışı görmek istediğikırı durumlar yaratmaktadır. Cumhurbaşka Menderes’in verdiği yanıtlar “Demokrasiden ni belirtiyor. nı partili değil, tarafsız olmalıdır.” (19 Hazi DarbeyeBabam Adnan Menderes”(Doğan Ki Konu, bugünkü siyasal ve toplumsal yaşaran 1946, DP Seçim Bildirisi) tap, 2011) başlığını taşıyan bir kitap olarak mımızı birinci derecede ilgilendirmektedir. Bu bilgilerin AKP cephesinde ve Cumhur yayımlandı. Tarihsel gerçekler ortadadır. ÖZGÜR KUŞAKLAR İÇİN Mustafa Gazalcı 16. ve 22. Dönem Denizli Mv. Eğitimci AKP, iktidara geldikten sonra Cumhuriyetin öğretim birliğine dayanan, zaten yaralı olan laik, bilimsel eğitimini; yasaları, yönetmelikleri, yöneticileri değiştirerek temelli dinselleştirdi. 12 Eylül Anayasası’nın zorunlu din dersleri yetmezmiş gibi 2012’de getirilen 4+4+4 sistemi ile sözde seçmeli Kuranıkerim, peygamberimizin hayatı, temel dini bilgiler adlı yeni din dersleri getirildi. O yıldan bu yana Milli Eğitim Bakanlığı, okul yöneticileri, onlarla işbirliği yapan dinsel vakıflar, kuruluşlar, öğrencilerin bu dersleri seçmesi için seferber oluyor. Bu yıl da öyle oldu. Sanki Covid19 yüzünden okullar kapalı değilmiş, eğitimin başka hiçbir sorunu yokmuş gibi bu derslerin öncelikle seçimi için yazılar yazıldı, toplantılar yapıldı, afişler yaptırılıp asıldı. Sendikalar karşı çıktı Diyarbakır’da panolara “Seçmesi bir dakika, faydası iki dünya!” duyuruları asıldı. (İsmail Saymaz, Sözcü, 19.1.2021) Yalnız Diyarbakır’da değil, bütün yurtta bu baskı yapıldı. Örneğin Saygı Öztürk’ün haberine göre İzmir’de milli eğitim müdürlüğü din dersi öğretmenleriyle toplantı düzenledi. EğitimSen, Eğitimİş bu duruma karşı çıktı, Eğitimİş bakanlığın önünde ve bütün yurtta “Dersini sen seç, dayatmaya son” diyerek eylem yaptı. Dinleyen olmadı. Kara Ahmet Destanı Seçmeli derslerle ilgili baskıları görünce değerli eğitimci yazar Fakir Baykurt’un ünlü “Kara Ahmet Destanı” romanı geldi gözümün önüne. Yılanların Öcü, Irazca’nın Dirliği üçlemesinin sonuncusu olan Kara Ahmet Destanı’nda çocukların okul seçmesi, meslek seçmesi konusu da işlenir. Karataş köyünde dövülüp ağır yaralanan Kara Bayram, iyileştikten sonra üç çocuğu ve karısıyla Burdur’a göçer. Kendisini sağaltan bir doktorun yardımıyla karısıyla birlikte hastanede temizlikçi ve çamaşırcı olarak işe girerler. Irazca, bu göçe karşı çıkarak köyde kalır. Burdur’a gelen aile okul zamanı çoktan gelmiş büyük oğlu Ahmet ile kızı Şerfe’yi ilkokula yazdırır. Çocuklar başarıyla ilkokulu bitirirler. Kara Ahmet, hastanedeki kimi tarikatçıların da etkisiyle işinden olmamak için çocukları Kuran kursuna ve imam hatip okuluna yazdırmayı düşünürken karısı Hatça ve çocuklar ortaokulu ister. Evde büyük bir hır gür yaşanır. Sonunda anne ve çocukların dediği olur. İki kardeş ortaokulu, liseyi severek başarıyla bitirir. Kara Bayram, tarikatçıların baskısıyla liseden sonra kızının kısa yoldan bir mesleğe yönelmesini zorlasa bile Hatça’nın direnciyle Ahmet’in siyasal bilgiler fakültesine girmesine sesini çıkaramaz. Amacım, romanı özetlemek değil, çocuklara uygulanan haksız, yanlış baskıları anlatmak. Ülkenin ve eğitimin içine düşürüldüğü durumda velilere, öğretmenlere, öğrencilere her zamankinden daha büyük iş düşüyor. Eskiden anababa bakanlığa, yöneticiye güvenerek çocuğun eğitimine, ders seçimine pek karışmazdı. Baskılara boyun eğilmemeli Bilirdi ki hakkıyla seçilen okul yöneticileri, öğretmenleri çocukları tarikatlardan korur, onun laik, bilimsel eğitilmesini sağlardı. Bugün öyle değil, bakanlık tarikatlarla, dinsel vakıflarla, yandaş sendikayla işbirliği yapıyor. Öğrencilerin belli dinsel dersleri seçmesi için dayatıyor, onlara ve velilere baskı uyguluyor. O yüzden anababa, ağabey, abla, öğretmenler, öğrenci her zamankinden daha uyanık olmalı, baskılara boyun eğmemelidir. Türkiye, 1989’da Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni 1994’te devlet olarak onaylamıştır. Anayasanın 42. maddesi eğitim ve öğretimin “çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre”, 1739 Sayılı Milli Eğitim Yasası’nın 12. maddesi eğitimin “laik ve bilimsel” olmasını öngörür. Özgür kuşaklar yetiştirmek istiyorsak çocukları, gençleri özgür bırakalım. Öğrenciler derslerini, öğretim elamanları rektörlerini özgürce seçsin. DAYANIŞMA Haber alma özgürlüğümüz için C’in yanındayız. ZİYA SUPHİ ÇELEN C DAYANIŞMA İLANLARINIZ İÇİN İLETİŞİM BİLGİLERİMİZ İSTANBUL : 0212 343 72 74 ANKARA : 0312 442 30 50 İZMİR : 0232 441 12 20 Email : ilan@cumhuriyet.com.tr ‘Ehemmi mühimme tercih etmek!’ Eskilerin bazı deyişleri birtakım karmaşık duyguları veya durumları çok veciz bir biçimde ifade eder... Başlığa aldığım deyiş de böyledir: Biliyorsunuz, “mühim” önemli demek. “Ehemm”, daha önemli, en önemli demek. Ehemmi mühimme tercih etmek: Daha önemli olanı önemli olana tercih etmek... Önemli hedefler/ilkeler arasında tercih yapmak... Önem sıralaması yapmak... Anlamlarına gelir! HHH Cumhuriyet gazetesi benim için hâlâ bir okul: Özellikle köşe yazılarından çok şey öğreniyorum. Her gün bütün köşe yazılarını büyük bir dikkatle okuyorum; bir kısmına katılıyorum, bir kısmına katılmıyorum; ama hepsinden bir şeyler öğreniyorum. Dün iki yazı dikkatimi çekti. Birinci yazı Sevgili Örsan Öymen’in oğlu, Örsan Kunter Öymen tarafından yazılmıştı. İkinci yazı Mehmet Ali Güller tarafından kaleme alınmıştı. HHH Örsan K. Öymen’in yazısı “Faşizmin tuzakları” başlığını taşıyordu. Yazı, “Faşist yönetimler, seçimle iktidara gelseler de kolay kolay seçimle iktidardan ayrılmazlar” diye başlıyordu. Daha sonra, Faşizmi tarif ediyor, Erdoğan’ın iktidarını sürdürmek için her yola başvuracağını belirterek “Güçlendirilmiş Parlamenter Rejim” için bile uzlaşmaya gidebileceğine işaret ediyor ve şöyle devam ediyordu: “Erdoğan kendi kurduğu ‘Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi’nin kurbanı olmuştur. Bu nedenle, eski düzene dönmeyi bile bir seçenek olarak değerlendirmektedir.” Bu konuda muhalefet partilerini böyle bir uzlaşmanın tehlikesine karşı uyaran şu satırları benim asıl dikkatimi çeken sözlerdi: “Türkiye’nin bugünkü koşullardaki önceliği, parlamenter sisteme dönmek değil, AKP iktidarından kurtulmak olmalıdır. Önce AKP iktidarı değişmelidir, ondan sonra parlamenter sisteme dönülmelidir. Çünkü Erdoğan ve AKP iktidarda olduğu sürece, seçime hangi sistemle girilirse girilsin, parlamenter demokratik sistemi yaşatmak olanaklı değildir.” Yani Öymen, önce Erdoğan gitmeli, sonra “Güçlendirilmiş Parlamenter Rejime” dönme çalışmaları yapılmalı diyerek “ehemmi mühimme tercih ediyordu.” Tam kendi kendime, “Örsan, İYİ Parti ile CHP’ye iyi bir uyarı yapmış, AKP ile bu konuda uzlaşmaları intiharları olur” diye düşünürken, Mehmet Ali Güller’in yazısını okumaya başladım. HHH Güller’in makalesi “Binali Yıldırım neden FETÖ kumpasına sahip çıkıyor?” başlığını taşıyordu. Yazı, Yıldırım’ın son konuşmasında “Balyoz’lar, Ergenekon’lar... Bunlar yalan mıydı, elbette bunlar vardı” dediğini belirterek başlıyor ve eski söylediklerinden örnekler vererek bu son çıkışının bir rastlantı eseri olmadığına işaret ediyordu. Güller, benim dikkatimi çeken yazısının sonunu, Yıldırım’ın bu sözlerinin aslında gerçekleri açıkladığını belirterek özetle şöyle bağlamıştı: 1. Ergenekon kumpası sadece FETÖ’ye yıkılamaz; kumpaslar AKP, FETÖ ortaklığında yapıldı. 2. Ergenekon kumpaslarının asıl kazananı AKP oldu. AKP o kumpaslar sayesinde... işi başkanlık sistemi ile rejim değişikliğine kadar taşıyabildi. 3. Binali Yıldırım gerçekçi davranıyor; “kandırıldık” diyerek kandırmıyor, ortaklıkları bulunan o kumpaslara sahip çıkıyor. 4. “Ergenekon gerçekti, FETÖ sulandırdı” görüşü salt Binali Yıldırım’ın değil, AKP’nin “çelik çekirdeğinin” de görüşüdür. 5. AKP’nin, 18 yıllık iktidarına rağmen kumpaslardan hâlâ medet umuyor olabilmesi, gittikçe belirginleşen “yönetememe krizinin” en açık göstergesidir. HHH Güller’in bu yazısı, Öymen’in niçin “AKP’nin iktidardan gitmesini”, “Güçlendirilmiş Parlamanter Rejim” çalışmalarının önüne koyduğunu... Yani “Ehemmi mühimme tercih ettiğini” açıklıyordu! Ayrıca hemen belirtmeliyim ki iktidarın bütün kurumlarda yaptığı tahribat, yine aynı yöntemlerle düzeltilmeden “Güçlendirilmiş Parlamenter Rejime geçmek”, Türkiye’nin içinde bulunduğu sorunlara çözüm getirmez.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle